Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1231 E. 2022/1555 K. 10.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1231
KARAR NO: 2022/1555
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 09/10/2018
NUMARASI: 2014/459 E. – 2018/927 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 10/11/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı tarafından müvekkili hakkında dava konusu olan bonodan dolayı icra takibi yapıldığını, müvekkilinin bonoda alacaklı görünen cirantalardan davalı tarafından takibe maruz kaldığını, ancak senedin hem keşidecisine hem de diğer ciranta da dahil olmak üzere herhangi bir borcu bulunmadığını, bonodaki imzanın da müvekkiline ait olmadığını, açıklanan sebeplerle; bono hakkında teminatsız olarak ihtiyati tedbir kararı verilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Dava konusu bonoda müvekkilinin iyi niyetli hamil konumunda bulunduğunu, davacının beyanlarının haksız ve hukuka aykırı olduğunu belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; “Somut olayda hukuki ihtilaf dava konusu senette keşideci olarak imzası bulunan …’a atfen atılmış imzanın … ‘un eli ürünü olup olmadığı noktasındadır. Davacının huzurda bol miktarda imza örneği alınıp dosyaya eklenmiş ve ayrıca resmi kurum ve kuruluşlara verdiği dilekçe ve beyan asılları noterlik evrakları , İstanbul C. Başsavcılığı’nın 2013/128027 Soruşturma dosyasının tüm belge asılları, ile İstanbul 12. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2012/155 Esas sayılı dosyasının kasasında bulunan tüm belge asılları, araç satış sözleşmeleri , vekaletname asılları ve dosyada mevcut 29 ayrı imza aslı üzerinde bilirkişi rapor ve ek raporu alınmış ve dava konusu senetteki imzanın davacının eli ürünü olmadığı mütalaa edilmiştir. Keşideci imza konusundaki sahteliği herkese ileri sürebilir. Bu sebeple davanın kabulüne” karar verilmiştir.Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle;-Yerel mahkemece dosya kapsamındaki beyan ve itirazları değerlendirilmeden hüküm kurulduğunu,-Dava konusu bonoda davalı müvekkilinin ciro zincirinin son kişisi ve iyi niyetli hamili olduğunu, senedin devrinde hamilin, cirantanın esas borç ilişkisinden kaynaklanan haklarını değil senette yazılı olan haklarını devraldığını, bunun sonucu olarak temel işlem sakat veya geçersiz olsa dahi soyut kambiyo geçerliliğine zarar gelmeyeceğini,-Bir davaya ilişkin olarak iddia ve savunmanın dayanağını teşkil eden, taraflarca usulüne uygun ileri sürülmüş maddi vakıaların ve bu vakıalara ilişkin delillerin doğru olup olmadığının usulünce araştırılarak tespit edilmesi gerektiğini, -Yerel mahkemece dosyada mevcut bilirkişi raporlarına karşı sunulan itirazlarının tamamının değerlendirmeye alınmadığını, dava konusu bono üzerinde imza incelemesinin sonucu Adli Tıp Kurumu’ndan alınacak raporla belirlenmesi gerekirken dosyada mevcut raporların hükme esas alındığını, -İstinaf incelemesi yapılarak dosyaya sunulmuş olan tüm evrakların, beyanlarının, itirazlarının, İstanbul 1.İcra Hukuk Mahkemesi’nin 06.11.2012 tarih 2012/27 E-2012/935K. Sayılı kararı ve Yargıtay kararları da dikkate alınarak yerel mahkemenin usul ve yasaya aykırı kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.Dava, icra takibine konu edilen senet sebebiyle davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine yönelik menfi tespit davasıdır.Kural olarak, imzası inkar edilmeyen senetlere karşı açılan menfi tespit davasında ispat yükü davacı borçludadır. Ancak senetteki imzanın borçluya ait olduğunu ispat külfeti senet elinde olup, takibe başlayan ve imzasının borçluya ait olduğunu iddia eden alacaklıya aittir. (Yargıtay HGK’nın 2006/12-259 Esas,2006/31 Karar sayılı kararı). Senede karşı mutlak defiler, senet hamili olan herkese karşı ileri sürülebilir. Gerek doktrinde ve gerekse uygulamada “imzanın sahte olması”, “senet metninde sahtekarlık (tahrifat) yapılmış olması”, “borçlunun borçlanma ehliyetinin bulunmaması”, “senette zorunlu şekil koşullarının bulunmaması”, “imza sahibinin temsil yetkisinin bulunmaması”, “senedin zamanaşımına uğramış bulunması” vb. defiler senedin hükümsüzlüğüne yönelik olup, her hamile (iyiniyetli olsa dahi) karşı ileri sürülebilen mutlak def’i olarak kabul edilmektedir. Borçlunun hamil/alacaklıya karşı senet metninde imzaya ilişkin iddiası mutlak def’idir. “….Senetteki imzanın inkarı halinde, imzanın borçluya ait olduğunu ispat yükü belgeyi elinde bulunduran senet alacaklısına aittir. Yargılama sırasında takibe konu senedin kaybolmuş olduğu tespit edildiğinden davalılar imzanın davacı borçlu şirket yetkilisine ait olduğunu ispatlayamamıştır. İmzada sahtecilik iddiası kambiyo senetlerinde mutlak defi olup, lehdar ve ciro yolu ile hamil olan cirantalara ve son hamile karşı ileri sürülebilir…” (Yargıtay 11. HD 2020/5093 E. 2021/5318 K.) Yargıtay kararından da anlaşılacağı üzere, bonoda sahtecilik iddiasının mutlak defi olarak herkese karşı sürülebileceği, burada ispat yükünün bonoda imzanın davacıya ait olduğunu iddia eden tarafa ait olacağı açık olup, davalı tarafça, senet altındaki imzanın davacıya ait olduğu kanıtlanamamıştır. Yapılan imza incelemesinde senetteki imzanın davacıya ait olmadığının tespit edildiği anlaşılmıştır. Yerleşmiş Yargıtay uygulamaları uyarınca, inkâr edilen imzanın atıldığı tarihten öncesinde veya mümkün olduğu kadar yakın tarihlerde düzenlenen belgelerde bulunan ilgili kişiye ait mukayeseye elverişli yazı ve imzalar temin edildikten sonra sahtelik iddiasına ilişkin bilirkişi incelemesi yapılması gerekir (Yargıtay HGK’nın 2019/(23)6-128 esas ve 2021/1133 karar sayılı kararı). Yargıtay kararlarına göre, bonoda sahtecilik iddiasının mutlak defi olarak herkese karşı sürülebileceği, burada ispat yükünün bonodaki imzanın davacıya ait olduğunu iddia eden tarafa ait olacağı, somut olayda mahkemece alınan raporda incelemesi yapılan mukayese belge ve imza örneklerinin senet keşide tarihine yakın tarihlere ait oldukları, bu sebeple bilirkişi raporlarının teknik yeterliliğe haiz ve dosya kapsamına uygun oldukları, bono asıllarının dosyada bulunduğu, incelemeye konu mukayese belgelerinin çoğunun asıl evrak olduğu ve fotokopi evrakların tek başına incelemeye alınmadığı, asıl evrakların da incelemeye haiz nitelikte evraklar olduğu bu sebeple bu yöndeki istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Yerleşmiş Yargıtay uygulamaları uyarınca Adli Tıp Kurumu imza incelemesi yönünden son merci olmadığından, mahkemece Adli Tıp Kurumu’ndan rapor alınması zorunlu değildir. Grafolojı Uzmanı tarafından verilen raporda şüpheye yer vermeyecek şekilde imzanın davacıya ait olmadığı belirtildiği gibi, bilirkişinin uzmanlık alanı imza incelemesi yapması için yeterli olduğundan, dosya kapsamı da raporu desteklediğinden, 6100 Sayılı HMK’nın 30. maddesindeki usul ekonomisi ilkesi uyarınca mahkemenin davayı en az masrafla ve en kısa sürede sonuçlandırma yükümlülüğü bulunduğundan, ATK’dan veya diğer 3 kişilik bilirkişi heyet rapor alınmadan karar verilmesinde usule aykırılık bulunmadığından, davalı vekilinin istinaf sebebinin reddine karar verilmiştir. Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 09/10/2018 tarih ve 2014/459 E., 2018/927 K. sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 2.308,54 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 613,10 TL harcın mahsubu ile bakiye 1.695,44 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine,6- Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince, miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 10/11/2022