Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1230 E. 2022/1090 K. 23.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1230
KARAR NO: 2022/1090
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 20/11/2018
NUMARASI: 2017/502 E. 2018/1203 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 23/06/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. Sayılı dosyası ile 03.05.2017 vade tarihli ve 28.675,77 TL bedelli çekin ödenmediğinden bahisle davalı …’in vekili tarafından 22.05.2017 tarihinde icra takibine girişildiğini, 2 gün sonrasında ise yine davalı … vekilince İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/587 D.İş 2017/591 K ve 25.05.2017 tarihli ihtiyati haciz kararı alınarak müvekkilinin 10 aracı üzerine haciz ve bağlatma işlemi tatbik edildiğini, aynı zamanda yine icra dosyasından bankalara haciz ihbarnameleri gönderildiğini, müvekkilinin icra tehdidi altında kalarak dosya borcunun tamamını ihtirazı kayıtla ödemek zorunda kaldığını, tedbir talepli borçlu olmadığının tespitini, icra takibine konu edilen 03.05.2017 tarih ve 28.765,77 TL bedelli çekin çalıntı sahte ciro edilerek piyasaya sürüldüğünü, müvekkilinin … … lehine keşide ettiğini, keşide edilen çekin eski şantiye muhasebe sorumlusu davalı …’a teslim edildiğini, …ın sahte cirosunu yaparak çeki piyasaya sürdüğünü, müvekkilini mağdur ettiğini, müvekkili aleyhine haksız ve kötü niyetli şekilde yapılan İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. Sayılı dosyasına icra tehdidi altında olduğumuz için yatırdığımız dosya borcu paranın tamamının alacaklı tarafa işbu yargılamanın sonuna kadar icra dairesi tarafından ödenmemesi için bir an evvel teminatsız veyahut Mahkemenin uygun göreceği teminat karşılığında İhtiyati Tedbir kararı verilmesine, bahse konu çek ve icra takibi sebebiyle borçlu olmadığımızın tespiti ile davamızın kabulüne, kötü niyetle hareket ederek müvekkilinin ticari hayatına maddi ve manevi anlamda büyük zararlar veren %20’den aşağı olmamak üzere tazminata mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Diğer davalı …’ın lehtar şirketin cirosunu sahte olarak oluşturması “imzaların istiklali ilkesi” gereği, keşideci olan ve imzasına da itiraz etmeyen davacının sorumluluğunu ortadan kaldırmadığını, lehtar şirket ile diğer davalı … arasında ticari bir ilişkinin bulunmaması iddiasını da keşideci olan ve bu ilişkiye taraf olmayan davacı tarafından ileri sürülemeyeceğini, bedelsizlik definin şahsi bir defi olduğunu, bu defi mutlak bir defi olmadığından herkes tarafından dolayısıyla lehtar ile ciranta arasındaki ilişkiye taraf olmayan davacı tarafın ileri sürülemeyeceğini, …’ın karakol ifadesinde çeki müvekkilini de borç verilen para karşılığında verdiğini, çekin bir ödeme aracı olduğunu, müvekkilinin davacının zararına bile bile hareket ettiğini gösteren bir delil olmadığını, tam tersine iyi niyetli hamil olduğunu gösteren bir delil olduğunu, davacı şirket çalışanı olan diğer davalı …’ı çeki lehtara teslim etmesi yönünde talimat verirken gözetimi ve denetimini yaparken gerekli özeni göstermediğini, yine tacir olan ve basiretli bir tacir gibi hareket etmesi gereken davacı şirketin özen sorumluluğunu ihlal etmesinden kaynaklanan kusurunu bir hak olarak müvekkile karşı ileri sürmesi, hiç kimse kendi kusurundan yararlanarak bir hak iddia edemeyeceğini, tedbirin kaldırılmasını, davanın reddini, %20 tazminatın davacıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “Tüm dosya ve deliller birlikte değerlendirildiğinde, açılan dava icra takibinden sonra açılmış menfi tesbit davasıdır. … Bankasına ait 03.05.2017 tarihli 28.765,77 TL bedelli çek son hamil olan davalı tarafından İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile takibe konulmuş olup aynı çekle ilgili olarak keşideci olan davacının, dava dışı lehtar …’a karşı açtığı Mahkememizin 2017/246 Esas sayılı menfi tespit dosyasında dava kabul edildiğinden davanın kabul sebebiyle kabulüne karar verilmiş olduğu ve kararın kesinleştiği anlaşılmıştır. Davaya konu çek yönünden soruşturmanın İstanbul Anadolu CBS 2017/39375 Soruşturma sayılı dosyasında devam ettiği, çekteki cirantalardan biri olan iş bu davadaki davalı …’ın ön inceleme duruşmasında dava konu çekin davacı şirkette çalışırken taşeronlara verilmek üzere kendisine teslim edildiğini fakat kendisinin …’in cirosunu taklit ederek daha sonra kendisi cirolayıp ticari ilişkisi olmadığı halde …’e verdiğini beyan etmiş olup davaya konu çekteki lehtar ve ciranta imzalarının sahte ve kötüniyetle imzalanmış olduğunun ispat edildiği davalı …’in …’ın gerek davacı ile gerek … ile ticari ilişkisi olmadığını bile bile kasten ve kötüniyetle çeki …’dan almış olduğu sunulan delillerle sabit olduğundan açılan davanın kabulüne karar vermek gerekmiş ayrıca davalılar kötüniyetle hareket ettiklerinden alacağın %20 oranında kötüniyet tazminatına hükmetmek gerekmiş,” karar verilmiştir. Davalı … vekili istinaf dilekçesinde özetle; 1-Mahkeme de davacı şirketin aynı zamanda işçisi olan diğer davalı …’ın, 26.06.2018 tarihli celsedeki ifadesine göre, takip konusu çekin bedelsiz olduğunu ve müvekkilin kötüniyetli olduğunu kabul ettiğini, çekin yazılı bir belge olduğunu, Senede karşı ileri sürülebilecek her iddianın da yine yazılı delil ile ispat edilmesi gerektiğinin usul yasasının temel kurallarından biri olduğunu, yazılı delilin, müvekkilinin elinden çıkan ve müvekkilinin imzasını taşıyan bir belge olduğunu, davacının, yazılı bir belge ibraz etmediğini, yazılı belge yerine işçisi olduğu için de organik bağ içinde olduğu diğer davalının lehine verdiği ifadeleri delil olarak kullandığını,2-Diğer davalı …”nın beyanlarının yazılı delil olmadığını, ancak kendisini bağlayacağını, nasıl ki bu davayı davacı şirket değil de, … açmış olsaydı ve müvekkili ile ticari ilişkinin bulunmadığını beyan ederek menfi tespit talep etseydi, yazılı delil sunmadığı için davası red edilecek idiyse, davacı içinde mahkemenin yazılı belge araması gerektiğini, 3-…”nın davayı kabul etmesinin, davacının, …’a borçlu olmadığı sonucunu doğuracağını, bu sonucun ise ancak davacı ile … arasındaki davayı etkileyacağini, 4Davacının, bu bedelsizlik defiini ise ancak TTK 599, maddesindeki şartlarla müvekkiline karşı ileri sürebileceğini, bu durumda da davacının, müvekkilin bile bile kendi zararına bu çeki iktisap ettiğini yazılı delil ile ispat etmesi gerektiğini, 5-Mahkemenin ise yazılı delil yerine diğer davalının soyut kalan beyanlarına göre, müvekkilini kötüniyetli kabul etmesinin yasaya aykırı olduğunu, (YHGK 9.3.2016 T kararı ve Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 6.2.2017 – tarihli kararı14.12.2017 tarihli dilekçemiz ekinde sunulmuştur) 6-Davalı …, karakol ifadesinde müvekkile olan borçlarını ödemek için çeki müvekkile verdiğini beyan ettiğini, Yine 26.06.2018 tarihli celsede de her ne kadar müvekkili ile ticari ilişkisinin bulunmadığını belirtmiş ise de beyanın devamında “…Davalı …”dan ticari ilişkim olmadığı halde para aldım….” Şeklinde beyanda bulunduğunu, davalının müvekkilden borç para almasının da bir hukuki ilişki olduğunu, bu ilişkinin ticari olup olmamasının bir önemi olmadığını, Bu davalı, müvekkilinden aldığı para karşılığında çeki müvekkile ciro ederek verdiğini, görüldüğü üzere davalı … ile olan hukuki ilişki gereği müvekkilinin çeki iktisap ettiğini ve davacının zararına bile bile hareket etmek amacıyla hareket edilmediğini müvekkilinin, alacağına karşılık bu çeki aldığını, çekin bir borç ilişkisi sebebiyle müvekkiline ciro edildiği ortada iken, müvekkilinin kötüniyetli olduğunun kabul edilemeyeceğini, 7-Yine diğer davalının biran için müvekkili ile – ilişkisinin bulunmadığına ilişkin mahkeme tespitinin yerinde olduğunu farz etsek bile bu durumun, müvekkilini yine de kötüniyetli hale getirmeyeceğini, Kanunun davacının zararına bile bile hareket edilmesini aradığını, diğer davalının, davacı şirketten haksız kazanç elde etmek ve şahsi defileri önlemek için çeki müvekkiline ciro ettiğine ilişkin bir beyanı olmadığını, çekin , davacının zararına bile bile iktisap edilmediği sürece, herhangi bir sebeple iktisap edilmiş olmasının , iktisap edeni kötüniyetli hale getirmeyeceğini, 8-Davacı, müvekkilinin tefecilik yaptığını iddia etmiş ise de, 14.12.2017 tarihli dilekçe ekinde sundukları 18.12.2015 tarihli YHGK kararında da belirtildiği gibi tefecilik iddiasının yazılı delil ile ispat edilmesi gerektiğinin belirtildiğini, 9-Davacının, çeki borcu için keşide ettiğini ve bu amaçla lehtar … verilmek üzere gönderildiğini beyan ettiğini, buna göre hem çekteki imzasını hem de borç ilişkisini kabul eden davacı şirketin, çekten sorumlu olduğunu belirterek, İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/ 502E. -2018/1203 K ve 20.11.2018 tarihli kararının kaldırılmasına, davanın reddine, tedbir kararı bulunduğundan davacının 4420 icra inkar tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)355. Maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, İİK 72. maddesi gereğince açılan menfi tespit davasıdır. Davacı vekili müvekkili aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. Sayılı dosyası ile 03.05.2017 vade tarihli ve 28.675,77 TL bedelli çekin ödenmediğinden bahisle davalı …’in vekili tarafından 22.05.2017 tarihinde icra takibine girişildiğini, 2 gün sonrasında ise yine davalı … vekilince İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/587 D.İş 2017/591 K ve 25.05.2017 tarihli ihtiyati haciz kararı alınarak müvekkilinin 10 aracı üzerine haciz ve bağlatma işlemi tatbik edildiğini, aynı zamanda yine icra dosyasından bankalara haciz ihbarnameleri gönderildiğini, müvekkilinin icra tehdidi altında kalarak dosya borcunun tamamını ihtirazı kayıtla ödemek zorunda kaldığını, tedbir talepli borçlu olmadığının tespitini, icra takibine konu edilen 03.05.2017 tarih ve 28.765,77 TL bedelli çekin çalıntı sahte ciro edilerek piyasaya sürüldüğünü, müvekkilinin … … lehine keşide ettiğini, keşide edilen çekin eski şantiye muhasebe sorumlusu davalı …’a teslim edildiğini, …ın sahte cirosunu yaparak çeki piyasaya sürdüğünü, müvekkilini mağdur ettiğini, kötü niyetli davrandığının iddia ederek takip konusu çekten dolayı borçlu olmadığımızın tespiti ile davanın kabulüne, %20’den aşağı olmamak üzere tazminata mahkum edilmesini talep etmiş, davalı vekili, diğer davalı …’ın lehtar şirketin cirosunu sahte olarak oluşturması “imzaların istiklali ilkesi” gereği, keşideci olan ve imzasına da itiraz etmeyen davacının sorumluluğunu ortadan kaldırmadığını, lehtar şirket ile diğer davalı … arasında ticari bir ilişkinin bulunmaması iddiasını da keşideci olan ve bu ilişkiye taraf olmayan davacı tarafından ileri sürülemeyeceğini, bedelsizlik definin şahsi bir defi olduğunu, bu defi mutlak bir defi olmadığından herkes tarafından dolayısıyla lehtar ile ciranta arasındaki ilişkiye taraf olmayan davacı tarafın ileri sürülemeyeceğini, …’ın karakol ifadesinde çeki müvekkilini de borç verilen para karşılığında verdiğini, çekin bir ödeme aracı olduğunu, müvekkilinin davacının zararına bile bile hareket ettiğini gösteren bir delil olmadığını, davacı şirket çalışanı olan diğer davalı …’ı çeki lehtara teslim etmesi yönünde talimat verirken gözetimi ve denetimini yaparken gerekli özeni göstermediğini, yine tacir olan ve basiretli bir tacir gibi hareket etmesi gereken davacı şirketin özen sorumluluğunu ihlal etmesinden kaynaklanan kusurunu bir hak olarak müvekkiline karşı ileri süremeyeceğini, hiç kimse kendi kusurundan yararlanarak bir hak iddia edemeyeceğini savunarak, davanın reddini, %20 tazminatın davacıdan tahsilini talep etmiş, mahkemece davanın kabulüne karar vermiş, davalı vekili iş bu kararı yukarıdaki sebeplerle istinaf etmiştir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, keşideci davacının imzasını reddetmediği halde, davalıya karşı bedelsizlik defiine dayanarak sorumluluğunun olup olmadığı, davalının kötü niyetli davranıp davranmadığı noktalarında toplanmaktadır. Somut olayda davacı tarafından düzenlenen ve dava dışı lehtar …’e – teslim edilmek üzere çekin davalı …’a verildiği, …’ın çeki lehtar yerine sahte imzayla kendisine ciroladığı ve ardından diğer davalı … ciroladığı, …’inde senede dayanarak dava konusu senedi icra takibine koyduğu, davacının keşideci olduğu ve davacı tarafından imzanın inkar edilmediği görülmektedir. …’ın da, savcılık ve Mahkeme ifadelerinde senedin kendisine davacı tarafından dava dışı lehtar …’e – teslim edilmek üzere verildiğini, fakat sahte ciroyla borç para aldığı diğer davalı …’ teslim ettiğini beyat ettiği, …’in sahtecilik olayını bildiğine dair beyanda bulunmadığı, dosya kapsamında, davalı alacaklı …in, sahte imzayı bildiğine ve bunu bilmesine rağmen senet hakkında takibe giriştiğine dair somut bir delile rastlanmadığı anlaşılmaktadır. Davaya konu bono nakden kaydını içermekte olup; bu kayıt karşısında bedelsizlik bakımından açılan menfi tespit davasında da ispat yükü davacı borçludadır. Bedelsizlik iddiası, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı TTK) 687. maddesi anlamında bir kişisel def’idir. Bedelsizlik bir kişisel def’i olduğundan düzenleyen tarafından kural olarak ancak senet lehtarına karşı ileri sürülebilir. Ancak borçlu, hamilin senedi bilerek kendi zararına devraldığını kanıtlamak şartıyla hamile karşı da bedelsizlik def’ini ileri sürebilir. Açılan menfi tespit davasının senet lehtarına karşı açılmadığı, hamile karşı açıldığı bu durumda hamilin kötüniyetli olduğunun ispat yükünün davacı üzerinde olduğu anlaşılmıştır. Bedelsizliğe dayalı menfi tespit davasının yasal dayanağı 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 77 vd. maddelerinde düzenlenen sebepsiz zenginleşmedir. Zira kambiyo senetlerinde geçerli olan mücerretlik (soyutluk) ilkesi gereğince, temel alacağın mevcut olmaması veya geçersiz olması, kambiyo senedinin hükümsüzlüğü sonucunu doğurmamakta; buna karşılık temel ilişkideki sakatlık, kambiyo borçlusuna, borçlu olmadığının tespitiyle birlikte, alacaklıya karşı sebepsiz zenginleşme def’ini dermeyan etme hakkını vermektedir. Kambiyo senedinin düzenlenmesinde en önemli unsur temel alacağın varlığıdır. Ancak temel alacağın senedin tanzimi anında mutlak surette varlığı gerekli değildir. Başka bir deyişle kambiyo senedinin metninde muayyen bir meblağın yazılması gerekli ise de bu husus temel alacağın da muayyen olmasını gerektirmez; temel alacak doğduğu anda, senette yazılı olan miktardan az ise, senet kısmi bedelsizliğe uğrar (İnan, s. 45). Bu itibarla taraflar arasında temel ilişkinin varlığına rağmen, temel alacağı doğmamış ancak doğması mümkün ya da şarta bağlanmış bir alacak için veyahut da cezai şarta ilişkin olarak kambiyo senedi düzenlenebilir. Bu şekildeki bir alacağa bağlı olarak düzenlenen senet, vadesi gelmesine rağmen alacak doğmamışsa, o an için bedelsizdir. Fakat bu bedelsizlik geçici bir süre için olup, alacak doğunca senedin bedelsizliği alacak miktarı kadar ortadan kalkacaktır (Ertekin, Erol/Karataş, İzzet: Uygulamada Ticari Senetler, Ankara, 1998, s. 693). Bu kapsamda kambiyo senedinin teminat amacıyla verildiği iddiası da temelinde bedelsizliğe dayalı bir iddiadır. Davaya konu bono nakden kaydını içermekte olup; bu kayıt karşısında bedelsizlik bakımından açılan menfi tespit davasında da ispat yükü davacı borçludadır. Hamil olan davalı …’in bu bonoyu davacının zararına, kötüniyetle iktisap ettiğinin (TTK 687, 778/1-a) ispatının davacı tarafta olduğu, davacının delil olarak dayandığı diğer davalı …’ın ifadelerinin, davalı …’in kötüniyetli olduğunu kanıtlar nitelikte olmadığı, davacılının alacaklı olduğunu düşünerek meşru hamili olduğu çeki icra takine koymasının yasal hakkı olduğu ve bu sebeple kötü niyetli sayılamayacağı, yemin deliline dayanılmamış olduğu, bedelsizlik iddiası düzenleyen/keşideci davacı ve lehtar davalı arasındaki temel ilişkide şahsi def’i olup, davanın tarafları dışındaki iyiniyetli 3. kişilere karşı ileri sürülemeyeceğinden ve davalının kötüniyetli olduğu kanıtlanamadığından, mahkemece davalı … yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi hatalı olduğundan davalı vekilinin istinaf talebinin kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-2. maddesi gereğince kaldırılmasına, fakat bu hata yeniden yargılamayı gerektirmediğinde resen davalı … hakkındaki davanın reddine, kötü niyet tazminat talebinin reddine, davalı … Hakkındaki davanın kabulüne, davacının İstanbul … İcra müd. … Esas sayılı takip dosyasına dayanak yapılan … Bankasına ait 03/05/2017 tarihli 28.765,77 TL bedelli çekten dolayı …’a boçlu olmadığının tespitine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Davalı … vekilinin istinaf isteminin KISMEN KABULÜ ile, 2- İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 20/11/2018 tarih, 2017/502 E. 2018/1203 K. Sayılı kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-2. maddesi gereğince KALDIRILMASINA, ancak belirtilen hususlar yeniden yargılamayı gerektirmediğinden yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına, 3- Davalı … hakkında açılan menfi tespit davasının REDDİNE, 4- Davacı hakkında kötü niyet tazminat talebinin reddine, 5- Davalı … Hakkındaki DAVANIN KABULÜNE, 6- Davacının İstanbul … İcra Müd. … Esas sayılı takip dosyasına dayanak yapılan … bankasına ait 03/05/2017 tarihli 28.765,77-TL bedelli çekten dolayı …’a BORÇLU OLMADIĞININ TESPİTİNE, 7- İlk derece mahkemesinde yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin; 7/a-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 1.964,99 TL karar harcından peşin alınan 670,58 TL’nin mahsubu ile bakiye 1.294,41 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine 7/b-Davacı tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan 31,40 TL başvurma harcı, 670,58 peşin harç, 4,60 TL vekalet harcı, 134,50 TL tebligat, müzekkere ve posta gideri olmak üzere toplam 853,58 TL yargılama giderinin davalı …’dan tahsiliyle davacıya verilmesine, 7/c-Davacı tarafından ilk derece mahkemesinde davalı … hakkında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 7/ç-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine 13/(1). maddesine göre 5.100,00 TL maktu vekalet ücretinin davalı …’dan tahsiliyle davacıya verilmesine, 7/d-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre 5.100,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan tahsiliyle davalı …’e verilmesine, 8- İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin; 8/a-İstinaf talebi kabul edildiğinden davalı … tarafça yatırılan istinaf harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde iadesine, 8/b-İstinaf yargılaması için davalı tarafından yapılan 121,30 TL istinaf yoluna başvurma harcının davacıdan tahsiliyle davalı …’e verilmesine, 8/c-İstinaf yargılaması için davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 8/ç-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 9- 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince var ise bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-2. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a. maddesi gereğince, miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 23/06/2022