Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1218 E. 2022/1066 K. 23.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1218
KARAR NO: 2022/1066
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: Bakırköy 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 06/12/2018
NUMARASI: 2018/49 E. – 2018/388 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Tecavüzün Tespiti İstemli)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 23/06/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili asıl dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin ”…” esas unsurlu markanın sahibi olduğunu, müvekkil markasının yurt içinde ve yurt dışında bilinen ve tanınan marka olduğunu, davalının ”…”, ”…”, ”…”, ”…” ibareli markalarının müvekkilinin markası ile benzerlik gösterdiğini beyan ederek, davalının iltibas yaratan ”…”, ”…”, ”…”, ”…” ibareli markalarının hükümsüzlüğüne, karar kesinleştiğinde sicilden terkine, yargılama giderleri ve avukatlık ücretinin davalıya yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili birleşen dava dilekçesinde özetle; Asıl dava dosyasına sunmuş olduğu gerekçelerle, davalı adına tescilli … no’lu markanın da hükümsüzlüğüne, karar kesinleştiğinde sicilden terkinine, markanın devrinin önlenmesi için ihtiyati tedbir kararı verilmesine, yargılama giderleri ve ücreti vekaletin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili asıl ve birleşen davaya verdiği cevap dilekçesinde özetle; 556 sayılı KHK. Nın 42 maddesinin 1/a bendi gereği davanın süresince açılmamış olup, süre yönünden davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, müvekkili markalarının tescilli olup koruma altında olduklarını, markaların tescil kapsamında kullanıldığını, markanın haksız kullanımından söz edilemeyeceğini, bu sebeple eylemin tecavüz teşkil etmediğini, markalar arasında iltibas tehlikesi bulunmadığını, davalı eyleminin tecavüz teşkil etmediğini beyan ederek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; ”…Davacı tarafa ait tescilli … markası dikkate alındığında davalı tarafa ait …” … nolu “…”, … nolu “…”, … “… ve …’s markasının asli unsuru … markasından ibaret olup, davalı tarafın bir kısım “…, …’s ve vir star bloom gibi şeklinde ek yabancı sözcükler kullanmak suretiyle ürettiği kelimeler bir bütün halinde bakıldığında davacı markasının tanınmışlığından yararlanmaya yönelik ayırt edicilik sağlamayan ortalama tüketici nezdinde seri marka imajı yaratan bir kullanım olup markaların aynı işletmeden gelen benzer marka imajı uyandırdığından karıştırılma ve benzetme ihtimali söz konusu olup sınıfsal olarak da davalı markalarının davacı markası sınıfı kapsamında kaldığından asıl ve birleşen davada davalı markalarının hükümsüzlüğüne kayıtlardan terkinine karar vermek gerekli ve yerinde görülmüştür.” şeklinde gerekçeyle asıl ve birleşen davanın kabulüne,” karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 556 sayılı KHK’nın 42. maddesinin 1/a bendi gereği hükümsüzlük davasının 5 yıl içerisinde açılması gerektiğini ancak somut olayda hak düşürücü sürenin geçmiş bulunduğunu, bu sebeple davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, Davacı markasının tanınmış marka olup olmadığı hususunun gereği gibi incelenmediğini, davacı markasının tanınmış marka olmadığını, aksi yöndeki yerel mahkeme gerekçesinin yerinde olmadığını, Tarafların markaları arasında “yazı karakteri, renk, amblem, logo, şekil” yönünden hiçbir benzerlik bulunmadığını, markaların tamamen farklı olduğunu, davacı markalarında siyah-sarı renklerin bulunduğunu, “…” şeklinde bir ibare olduğunu, ancak davalı markalarında kesinlikle böyle bir ibare olmadığını, Bilirkişi raporunun yalnızca davacı talepleri nazara alınarak düzenlendiğini, raporun yetersiz olduğunu, davalı adına kayıtlı markaların internet arama motorundaki arama sonuçları arasında, davacı markasına ilişkin herhangi bir veri bulunmadığını, markaların benzerliği, karıştırılması yahut davacı markasının tanınmışlığı gibi iddiaların haksız çıktığını beyan ederek Mahkemece asıl ve birleşen davalar yönünden verilen kararların kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır Asıl dava, davalı adına TPMK’da tescilli … nolu “…” … nolu “…”, … nolu “…”, … “…” ibareli markaların, davacı adına tescilli ”…” esas unsurlu markalar ile iltibas oluşturduğu gerekçesiyle söz konusu markaların hükümsüzlüğüne karar verilmesi, birleşen dava ise; aynı gerekçelerle davalı adına TPMK’da tescilli …’s ibareli markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi taleplidir. İlk Derece Mahkemesince, davalı markalarının davacı markalarıyla iltibas oluşturduğu gerekçesiyle asıl ve birleşen davaların kabulüne karar verilmiş, karar yukarıda açıklanan sebeplerle davalı vekilince istinaf edilmiştir. Dava tarihinde 6769 sayılı SMK yürürlükte olduğundan, davalı tarafın iddiasının aksine, 556 sayılı KHK’nın 42.maddesinin somut olayda uygulama yerinin bulunmadığı izahtan varestedir. Ancak hak düşürücü süreye yönelik davalı itirazları bakımından 6769 sayılı SMK’nın 25/6.maddesi, ”Marka sahibi, sonraki tarihli bir markanın kullanıldığını bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde bu duruma birbirini izleyen beş yıl boyunca sessiz kalmışsa, sonraki tarihli marka tescili kötü niyetli olmadıkça, markasını hükümsüzlük gerekçesi olarak ileri süremez.” şeklinde olup, somut olayda; dava konusu davalı markalarının tescil tarihinden eldeki davanın açıldığı tarihe değin beş yıllık sürenin henüz dolmadığı gibi, aşağıda ayrıntıları ile açıklanacağı üzere, davalının benzer markaları tescil ettirmesinin TMK’nın 2.maddesi kapsamında dürüstlük kuralı ile bağdaşmadığı, kötü niyetin varlığı halinde beş yıllık sürenin de dikkate alınmaması gerektiği, dolayısıyla somut olayda, sessiz kalma yoluyla hak kaybının gerçekleşmediği, aksi yöndeki davalı vekilinin istinaf başvurusunun yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Diğer yandan, davacı markalarının esas unsurunu ”…” ibaresinin oluşturduğu, davalı adına kayıtlı …”, “…”, … nolu “…”, “…” ve …’S ibareli markalarda da aynı durumun görüldüğü, ”…” ibaresinin Türkçe bir anlam ifade etmediği, davalının pek çok seçenek özgürlüğü varken benzer ibareli markaları kullanmasının iyi niyetle bağdaşmadığı, böylelikle taraf markalarının görsel, işitsel ve kavramsal olarak benzerlik gösterdiği, davalı markalarında ”…” ibaresinin sonuna getirilen unsurların markaya bir ayırt edicilik kazandırmadığı, dava konusu markaların davacı markaları ile aynı mal ve hizmet sınıflarında tescilli olduğu, açıklanan sebeplerle, davalı markasının ortalama tüketici nezdinde, seri marka ve işletmesel bağ algısı oluşturabileceği, bu sebeple iltibas ihtimalinin gerçekleştiği, iltibas değerlendirmesi hukuki değerlendirmeyi gerektirmekle, bilirkişi raporunda yapılan değerlendirmelerin iltibas yönünden bağlayıcı olmadığı, somut olayda, 6769 sayılı SMK’nın 25/6.maddesi kapsamında hükümsüzlük koşullarının gerçekleştiği, Mahkemece verilen kararın yerinde olduğu sonucuna varılmıştır. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davalı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun Bakırköy 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 06/12/2018 tarih ve 2018/49 E., 2018/388 K. sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 36,30 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 23/06/2022