Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1217 E. 2022/1059 K. 23.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1217 Esas
KARAR NO: 2022/1059
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 02/05/2018
NUMARASI: 2016/805 E. – 2018/410 K
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Ticari İlişkiden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 23/06/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında davalı tarafından müvekkili aleyhine 20/06/2014 tanzim tarihli, 21/12/2014 ödeme günlü 40.000,00 TL’lik bir adet bono ile ilgili icra takibi başlatıldığını, bununla ilgili ödeme emrinin 10/04/2015 tarihinde muhtar kamanı ile müvekkile tebliğ olduğunu, takip müstenidi bono üzerindeki yan yana atılmış imzaların dosya borçlu müvekkil …’a ait olmadığı savı ile İstanbul 21. İcra Hukuk Mahkemesinin 2015/418 Esas sayılı dosyasında imza itirazında bulunduklarını, icra Mahkemesinin anılan dosyasında en son alınan Adli Tıp Raporunda senetteki imzanın kuvvetle muhtemel olarak müvekkil …’un eli ürünü olduğu kanaatine varıldığını, davacı müvekkilinin ise böyle bir bono vermediğini, böyle bir borcu bulunmadığında ısrar ettiğini, kuvvetle muhtemel ve kanaate dayalı olan Adli Tıp Raporuna göre imzanın müvekkil …’a aidiyetinin Şüpheli hale gelmiş olduğunun açık olduğunu, ayrıca Adli Tıp Raporunda incelemenin de eksik yapıldığını, raporun ayrıntılı incelemeyi içermediğini, ayrıca müvekkil ile davalının geçmişte … Limited Şirketi ünvanlı şirkette 2009-2012 tarihleri arasında %50,%50 şirket ortaklığı yaptıklarını, sonra müvekkilinin 24 Ocak 2013 tarihinde adı geçen Ltd. Şirket hissesini davalıya devrettiğini, devir alan davalının da hisse bedelini nakten müvekkiline ödediğini devir belgesinde kabul ve beyan ettiğini, müvekkilinin davalıya asla böyle bir 40.000,00 TL’lik bono imzalayıp vermediğini, böyle bir bonoya dayalı herhangi bir borcu olmadığını, bu sebeplerle müvekkil davacı …’un davalı …’a İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında takibe konmuş olan 20/06/2014 tanzim tarihli 31/12/2014 ödeme günlü 40.000,00 TL’lik “bedeli nakten ahzolunmuştur” yazılı bonoya dayalı borcunun olmadığının tespitine, İcra Mahkemesince icra dosyasında alacağın %20’si oranında teminatla ihtiyati tedbir kararı bulunan alacağın tahsili halinde dava sonuna kadar borçluya ödenmemesi için ihtiyati tedbir kararı verilmesine, davalı aleyhine %20’den aşağı olmamak üzere kötüniyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile davacı aleyhine kambiyo senetlerine özgü icra takibine başlanıldığını ve davacı tarafın takibe mesnet senetteki imzaya itiraz ettiğini, itiraz neticesinde İstanbul 21. İcra Hukuk Mahkemesinde 2015/418 Esas sayılı dosyası ile dava açıldığını, İstanbul 21. İcra Mahkemesinin de 2015/418 Esas sayılı dosyasında görülen davada mahkemece 2 adet bilirkişi raporu alındığını, 05/10/2015 tarihli bilirkişi raporunda borçlu imzasının mevcut mukayese imzalarına atfen … isimli şahıs eli ürünü olduğu kanaat ve görüşüne varıldığını, itiraz neticesinde 19/12/2015 tarihli adli tıp kurumunca düzenlenen raporda davacı …’un mukayese imzaları bakımından uygunluk ve benzerlikler saptandığını, iş bu mahkeme dosyasının 05/04/2016 tarihinde karara çıktığını ve davacının imza itirazının reddedildiğini, davacı tarafın müvekkile böyle bir borcu bulunmadığını iddia etse de davacının borcu olmadığını, ya da borcunu ödediğini yazılı delil ile ispat etmesi gerektiğini, ancak davacı tarafın beyan ve iddialarının dosyaya sunulan deliller davacını borçlu olmadığını ispat etmekten uzak ve sadece soyut iddialardan ibaret olduğunu beyan ederek, davanın reddine, davacı aleyhine %20’den az olmamak üzere kötüniyet tazminatına, dava masraf ve vekalet ücretinin davcı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; ”…Davacı dava konusu 31/12/2014 ödeme tarihli 40.000,00TL’lik bonodan dolayı borçlu olmadığını, imzanın kendisine ait olmadığını iddia etmekle davamızın konusunun, davacının bonodan kaynaklı borcunun olmadığının tespiti olduğu açıktır. İmzaya ilişkin itiraza esas olmak üzere, davacının tatbike elverişli imza örneklerinin İstanbul 21. İcra Hukuk Mahkemesince istenilip, huzurda alınan imza örnekleri ve bono aslı ile birlikte dosya kapsamında hem ATK’dan hem de Grafoloji Uzmanı bilirkişiden rapor alındığı, her iki bilirkişi raporunda da imzanın davacıya ait olduğu yönünde görüş bildirildiği, her iki bilirkişi raporunun ayrıntılı, gerekçeli ve denetime elverişli olduğu anlaşılmış. Davacının yemin teklifi üzerine davalı bu teklifi kabul etmiş ve davacının dava konusu bonodan dolayı kendisine 40.000,00TL borcu olduğunu belirtmiştir. Yapılan imza incelemesi ve kabul edilen ve ifa edilen yemin doğrultusunda davacı dava konusu bonodan dolayı, davalıya borçlu olmadığını ispat edemediğinden davanın reddine, aynı zamanda davacının kötüniyet olduğuna dair dosyada yeterli delil bulunmadığından kötüniyet tazminat talebinin reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir, şeklinde gerekçeyle davanın reddine, kötüniyet tazminatı talebinin reddine,” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Adli Tıp Kurumu raporuna karşı yapmış oldukları itirazlar giderilmeden karar verildiğini, imza incelemesinde, bilirkişinin ”kuvvetle muhtemel” olarak kanaat getirdiğini, bu hususun dikkate alınmadığını, Davalı ile ortak oldukları Limited Şirkete ait hisse devir sözleşmesinde, taraflar arasında herhangi bir ilişki kalmadığını, Dava konusu bono üzerindeki yazıların başkasına ait olduğunu, ilgisiz bir adres yazıldığını, eksik inceleme ile karar verildiğini beyan ederek, Mahkemece verilen kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili katılma yoluyla vermiş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; Davacı aleyhine kötüniyet tazminatına hükmedilmesi gerekirken, Mahkemece bu talebin reddine karar verilmesi ve hüküm kısmında buna ilişkin hüküm bulunmamasının hatalı olduğunu beyan ederek, Mahkemece verilen kararın düzeltilmesine, karşı tarafın istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, icra takibinden sonra açılan kambiyo senedine dayalı menfi tespit davasıdır. Davacı, dava ve takibe konu 20/06/2014 düzenleme, 21/12/2014 vade tarihli 40.000,00TL bedelli bono üzerindeki imzanın kendisine ait olmadığını iddia etmiştir. Davacı istinaf sebepleri incelendiğinde; Kambiyo senedindeki imzanın davacı borçluya ait olduğu yönündeki ispat yükü, senedi elinde bulundurup icra takibine girişen ve senette yer alan imzanın borçluya ait olduğunu iddia eden davalı alacaklıya düşmektedir. (HGK’nun 24.06.2020 tarih, 2017/19-829 Esas, 2020/471 Karar) Bu kapsamda, İstanbul 21. İcra Hukuk Mahkemesinin 2015/418 Esas sayılı imzaya itiraz dosyasında yaptırılan bilirkişi incelemelerinde; 05/10/2015 tarihli bilirkişi raporunda, borçlu imzasının mevcut mukayese imzalarına atfen … isimli şahıs eli ürünü olduğu kanaat ve görüşüne varıldığı, itiraz neticesinde aldırılan 19/12/2015 tarihli Adli Tıp Kurumunca düzenlenen raporda ise, söz konusu imzaların kuvvetle muhtemel …’un eli ürünü olduğu kanaatine varıldığı, söz konusu incelemelerle, davacının davaya konu senedin düzenleme tarihine yakın önceki ve sonraki tarihli samimi imzalarını içeren resmi kurumlarca da onaylatılmış belge asıllarının getirtilerek senet üzerinde imza incelemesi yaptırıldığı, raporların bu haliyle bilimsel ve teknik açıdan denetime elverişli olduğu, hükme esas alınabileceği, davaya konu senet üzerindeki imzanın davacı eli ürünü olduğunun sabit olduğu, aksi yöndeki istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı, Mahkemece davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmıştır. Davalı istinaf sebepleri incelendiğinde; İcra ve İflas Kanunu’nun 72/4. maddesinde, ”Dava alacaklı lehine neticelenirse ihtiyati tedbir kararı kalkar. Buna dair hükmün kesinleşmesi halinde alacaklı ihtiyati tedbir dolayısıyla alacağını geç almış bulunmaktan doğan zararlarını gösterilen teminattan alır. Alacaklının uğradığı zarar aynı davada takdir olunarak karara bağlanır. Bu zarar herhalde yüzde yirmiden aşağı tayin edilemez.” hükmünün yer aldığı, buna göre, somut olayda davalı alacaklı lehine tazminata hükmedilebilmesi için Mahkemece verilmiş bir tedbir kararının bulunmadığı, dolayısıyla tazminat koşulların oluşmadığı, her ne kadar Mahkemece ”…davacının kötüniyet olduğuna dair dosyada yeterli delil bulunmadığından kötüniyet tazminat talebinin reddine…” denilmek suretiyle yanılgılı gerekçeyle tazminat talebinin reddine karar verilmiş ise de, kararın sonuç itibariyle doğru olduğu, diğer yandan, kararın gerekçesinde, kötüniyet tazminat talebinin reddine karar verilmiş olmasına rağmen, hüküm fıkrasında bu hususta bir karar verilmemiş olsa da, belirtilen hususun düzeltilebilir olduğu görülmekle, hükmün bu sebeple düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulması yönünde ilk derece mahkemesi kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/2. maddesi gereğince kaldırılmasına karar verilmesi gerekmiştir. Açıklanan sebeplerle taraf vekillerinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine, 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince re’sen yapılan inceleme sonucunda, İlk Derece Mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b/2. maddesi gereğince kaldırılmasına, ancak belirtilen hususlar yeniden yargılamayı gerektirmediğinden hükmün düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına dair karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Tarafların istinaf taleplerinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE, 2- İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 02/05/2018 tarih, 2016/805 E., 2018/410 K. Sayılı kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-2. maddesi gereğince KALDIRILMASINA, ancak belirtilen hususlar yeniden yargılamayı gerektirmediğinden yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına, 3- Davacı tarafından davalı aleyhine açılan işbu menfi tespit davasının REDDİNE, 4- Yasal koşulları oluşmadığından davalının kötüniyet tazminatı talebinin reddine, 5- İlk derece mahkemesinde yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin; 5/a-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu karar harcından peşin alınan 683,10 TL’den mahsubu ile fazla alınan 602,40 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talebi halinde davacıya iadesine, 5/b-Davacı tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 5/c-Davalı tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan yargılama gideri olmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına, 5/d-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre 6.000,00 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan tahsiliyle davalıya verilmesine, 6- İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin; 6/a- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcı davalı tarafından peşin yatırıldığından yeniden alınmasına yer olmadığına, 6/b- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 36,30 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 6/c-İstinaf yargılaması için taraflar tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerilerinde bırakılmasına, 6/d-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 7- 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince var ise bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. ve 353/1-b-2. maddeleri gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a. maddesi gereğince, miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 23/06/2022