Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1214 E. 2022/1500 K. 27.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1214 Esas
KARAR NO: 2022/1500
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 25/10/2018
NUMARASI: 2017/438 Esas – 2018/308 Karar
DAVANIN KONUSU:Markadan Kaynaklanan Haksız Rekabet ve Marka Hakkına Tecavüzün Tespiti, Önlenmesi, İtibar Tazminatı, Maddi- Manevi Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 27/10/2022
Yukarıda yazılı ilk derece Mahkemesi’nin kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacı, adına tescili yapılı “…”, “…”, “….”, “…” markaları ile her yıl birçok firma ve yüzlerce kişinin katılımı ile organize edilen başarılı bir etkinliği yaratmak, yürütmek ve geliştirip kitlelere ulaştırmakta olduğunu, anılan marka adları, davacı şirket ile özdeşlemiş olup, davacının prestij ve maddi kaynak sağlamasında marka adları kullanılarak düzenlenen organizasyonların önemli bir yerinin mevcut olduğunu, etkinliğin, anılan marka adları ve işaretlerin kullanımı ile 3 yıldır davacı şirket tarafından gerçekleştirildiğini, anılan marka adlarına ait tescili yapılı logoları gösterir Türk Patent Enstitüsü listesinin ekte yer aldığını, davalı şirketin, davacının organizasyonunu yarattığı ve yürüttüğü “…” etkinliğinin ayırt edilemez ölçüde benzerini, yine ayırt edilemez ölçüde benzer logo kullanımı sağlayarak, “…” marka kullanımı ile taklit ederek haksız kazanç sağladığını, dosya da davalı şirket tarafından davacı şirkete ait marka ve logo taklit edilmek sureti ile kullanılan logonun yer aldığını, davalı şirket tarafından orta seviyedeki alıcıdan ayırt etmesi beklenemeyecek ölçüde benzer logo kullandığını, davalı şirket tarafından işlenen fiilin 556 s. KHK 61 / b maddesi uyarınca; marka hakkına tecavüz sayılmakta olduğunu, davalı şirket tarafından davacı şirketin saygınlığı üzerinden haksız kazanç elde edildiğini, davalı şirket tarafından etkinlikte kullanılan tabelalar, stand görünümleri ve fiat arabasının davacı şirket markası ile gerçekleştirilen organizasyondakilerin birebir taklidi olduğunu, davalı tarafça taklit marka kullanımı ile düzenlenen etkinlikte yaşanan olumsuzlukların, davacının saygınlığını azaltmış, prestij kaybına yol açmış, davalı tarafın haksız kazanç elde etmesine yol açmış olduğunu beyanla davalarının kabulünü, davalı tarafın, davacının marka hakkına tecavüz niteliğindeki fiillerin durdurulmasını, 50.000-TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek reeskont avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesini, 50.000-TL itibar tazminatının dava tarihinden itibaren işleyecek reeskont avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesini, şimdilik 5.000-TL maddi tazminatın belirsiz alacak davası ile dava tarihinden itibaren işleyecek reeskont avans faizi ile birlikte davalı taraftan alınarak davacıya ödetilmesini ve yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı, davaya cevap vermeyerek 6100 Sayılı HMK m.128 kapsamında ileri sürülen vakıaları inkar etmiş sayılmıştır. İlk Derece Mahkemesince ” … Dosyaya TPMK kayıtları getirtilmiş olup, incelendiğinde; … numaralı “…” ibareli markanın 19.08.2016 tarihinde, … numaralı “…” ibareli markanın 01.08.2016 tarihinde, … numaralı “…” ibareli markanın 30.05.2017 tarihinde davacı şirket adına tescil edildiği anlaşılmıştır. … Yine davacı tarafından … numaralı “…” ibareli marka için 01.12.2015 tarihinde, … numaralı “…” ibareli marka için tescil başvurusunda bulunulduğu, ancak tescil talebinin reddedildiği, bu karara karşı davacı tarafça itiraz edilmesi sonucunda YİDK tarafından red kararının yerinde görüldüğü ve marka başvurularının iptal edildiği anlaşılmıştır. … İzmir Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin … Talimat sayılı dosyasında dinlenen davacı tanığı …; davalının firmasında veya etkinliğinde bulunmadığını, ancak davacının İstanbul’daki işletmesinde 1 ay part- time olarak çalıştığını, …, … markalarının kullanılmakta olduğunu, ancak karşı taraf …’nun şirketinin nasıl kullandığına dair bilgisi olmadığını beyan etmiştir. … Mahkememizce alınan 30.05.2018 tarihli bilirkişi raporunda; davacı taraf ile davalı taraf markalarının görsel ve tasarım açısından farklılık arz ettiği, davalı marka kullanımının, davacı markasıyla ortalama hizmet alıcıları tarafından farklı algılanacağı ve iltibas yaratmadığı, davacının itibar kaybına yönelik dosyada somut bir delil bulunmadığı, maddi ve manevi tazminat konusunda takdirin Mahkememizde olduğuna dair görüş bildirilmiştir. … Dava açıldığı tarihte yürürlükte olan 556 sayılı KHK’nin 61. maddesinin (a) ve (b) bentleri uyarınca, marka sahibinin izni olmaksızın, “markayı 9. maddede belirtilen biçimlerde kullanmak” ya da “markayı veya ayırt edilemeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek” marka hakkına tecavüz sayılır. 556 sayılı KHK’nun 9 maddesinin I (b) ile II (b) ve (e) bentlerinde “tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal ve/veya hizmetlerin aynı veya benzeri mal ve/veya hizmetleri kapsayan ve bu sebeple halk tarafından, işaret ile tescilli marka arasında ilişkilendirme ihtimali de dahil, karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması” ve böyle bir işaret altında “hizmet sunulması ve sağlanması”, “internet ortamında ticari etki yaratacak şekilde alan adı, yönlendirici kod, anahtar sözcük ve benzeri biçimlerde kullanılması” eylemlerinin marka hakkı sahibinin talebiyle yasaklanabileceği düzenlemiştir. 556 sayılı KHK’nin 9. maddesi anlamında bir işaretin tescilli bir markaya benzer olup olmadığı incelenirken, o işaretin ayırt edici unsurlarından oluşan genel görünümü itibariyle tescilli markadan farklılık gösterip göstermediğine ya da tescilli markayı andırıp andırmadığına bakılır. İşaretteki ayırt edicilik özelliğinden yoksun, herkes tarafından kullanılabilecek yardımcı unsurlar dikkate alınmaz. İşaretin ayırt edici unsurlarıyla bir bütün olarak bıraktığı izlenim tescilli markadan ayırt edici değilse, ya da tescilli markayı andırıyorsa benzerliğin varlığı kabul edilir. … Davaya konu olayda; davacı şirketin … numaralı “…” ibareli, … numaralı “…” ibareli ve … numaralı “…” ibareli markalar üzerinde gerçek hak sahibi olduğu, bu markalarla festivaller düzenlediği, davalının da “…” adı altında benzer bir festival düzenlediği, ayrıca www…org alan adını kullandığı, kullanılan logo ve tanıtımların davacının marka ve logoları ile karıştırılma ihtimali bulunduğu iddia edilmiştir. Alınan bilirkişi raporunda, davalının kullanımının davacının markası ile benzer olmadığının bildirildiği, davacının “…”, “…” ve “…” markaları incelendiğinde, davacının logosunun bardak altında oluşan içecek lekesi şeklinde daire içine yukarı doğru hafif çevrilmiş olarak tırnaksız yazı karakteri kullanılarak markaların yazıldığı, davalının logosunda ise siyah zemin üzerine beyaz şekilde bardak altında oluşan içecek lekesi şeklinde daire içine yukarı doğru hafif çevrilmiş olarak “…”, alt fonda da “…” yazılarak oluşturulduğu, farklı yazı karakterlerinin kullanıldığı, öne çıkartılan ibarenin “…” ibaresi olduğu, “…” ibarelerinin daha küçük olarak ve alta yazılması sebebiyle ilk bakışta dikkate çekmediği, davacının “…” markasının esas unsuru ile tek ortak sözcüğün “…” sözcüğü olduğu, bu ibarenin de bir etkinliği tanımlayan sözcük olması sebebiyle tek kişinin kullanımına tahsis edilemeyeceği, davacının diğer markalarının esas unsurları ile benzer bir sözcüğün kullanılmadığı, markalarda kelime unsurlarının ön planda olması sebebiyle daire şekli olarak algılanan bardak altında oluşan içecek lekesinin benzer olmasının markaların karıştırılmasına sebep olmayacağı, bu sebeplerle davacının marka haklarına tecavüzün tespit edilemediği, maddi ve manevi tazminat ile itibar tazminatı talep etme koşullarının da mevcut olmadığı, davanın marka hakkına tecavüz iddiasıyla açılmış olduğu …” gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; İlk Derece Mahkemesi tarafından markalar arasındaki ortak sözcüğün “…” sözcüğü olduğu, her iki kullanımda da siyah zemin üzerine beyaz renkte bardak altında oluşan içecek lekesi biçiminde şekil unsuru kullanıldığını ancak davalının fiillerinin marka hakkına tecavüz niteliğinde olmadığı sonucuna varıldığını, verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, dava konusunun haksız rekabet ve marka hakkına tecavüzün tespiti ve önlenmesi ile maddi tazminat, manevi tazminat ve itibar tazminatı talepleri oluşturduğunu, dava konusu bakımından dosyaya mübrez bilirkişi raporunun hüküm kurmaya elverişli olmadığını, davanın reddi yönünde verilen kararın hatalı oluğunu, bilirkişi raporunda eksik değerlendirme yapıldığını (-Taraf markalarının benzer olmadığı belirtilmiş ancak gerekçelendirilmemiş;- Markalar arasında bütünsel değerlendirme yapılmamış;-Halk kavramı ve markaların müşteri kitlesi üzerindeki etkisinin incelenmemiş; -Yüksek Mahkeme içtihatlarının dikkate alınmamış; -Haksız rekabet iddiası hiç incelenmemiş), bilirkişi raporunda firma markalarının tescilli olduğu mal ve hizmet sınıfları dikkate alınarak müşteri kitlesinin ve markalar üzerindeki etkisinin değerlendirmiş olması gerektiğini ancak bilirkişi raporunda markalar arasında görsel bir değerlendirme yapıldığını ve bu değerlendirme ile markaların benzer olmadığına karar verildiğini, oysa ki markalar arasında görsel olarak yapılan değerlendirme iltibas ihtimalinin değerlendirilmesinde sadece bir basamak olduğunu, Markalar Hakkında KHK’nın 61. maddesinin yollamasıyla 9. madde kapsamında markaya tecavüz oluşması için markaların ve markaların tescilli olduğu veya kullanıldığı mal/ hizmet sınıflarının benzer olması yanında, bu benzerlik sebebiyle halk nezdinde karıştırma veya ilişkilendirme ihtimalinin oluşması gerektiğini, bu sebeple markalar arasında sadece okunuş, yazılış, anlamsal değerlendirme değil, halk nezdindeki incelemenin belirleyici olduğu için bütünsel değerlendirmenin yapılmasının zorunlu olduğunu, iltibas değerlendirmesini sadece lafzi veya fonetik benzerliğe özgülemenin doğru sonuca ulaşılmasını sağlayamayacağını, bu değerlendirmede markanın ayırt edici gücünün dikkate alınması gerektiğini, taraf markalarının tüketici grubunun ve taleplerinin, ürüne bakış açısının değerlendirilmesi gerektiğini, tüketici algısı dikkate alınırken, müvekkilinin markasının ayırt ediciliğinin, toplumda yarattığı algının da dikkate alınması gerektiğini, oysa bu hususların hiçbirinin dosyada mübrez bilirkişi raporunda değerlendirilmediğini, tartışılmadığını, göz önünde bulundurulmadığını, raporun denetime elverişli olmadığını ancak bilirkişi raporu doğrultusunda karar verildiğini, müvekkilinin her yıl düzenli olarak İstanbul … etkinliğini gerçekleştirdiğini, İstanbul ve hatta ülke genelinde pek çok kişiye ulaşıldığını, dosyaya mübrez basın raporlarından anlaşılacağı üzere müvekkili şirket adına tescilli markanın tanınmışlık düzeyinin yüksek olduğunu, marka kullanımı ile gerçekleştirilen etkinliğin ülke genelinde bir ilk olduğunu, bununla birlikte davaya konu bu etkinliğin Avrupa’nın en büyük açık hava kahve etkinliği olduğunu, müvekkili şirketin adına tescilli markaları tescil olunan sınıflarda kullanmakta iken; davalı şirket tarafından müvekkili şirkete ait markanın ayırt edilemeyecek ölçüde benzeri kullanılmak sureti ile kötü niyetli bir şekilde markanın taklit edildiğini, davalı eylemlerinin dürüstlük kuralı ile bağdaşmadığını, davalı şirketin iltibas yaratan kullanımlarının yalnızca logo ile sınırlı olmadığını, markanın çeşitli görsellerde kullanımlarında şirketin her anlamda taklit edildiğini, buna ilişkin görsel örneklerin 28.12.2017 ve 24.10.2018 tarihli dilekçelerde dosyaya mübrez olduğunu beyanla ilk derece Mahkemesi kararının ortadan kaldırmasını, davanın kabulünü, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesini, müvekkili aleyhine başlatılan icra takibinin tehir-i icrasına dair karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; Davacının logosunun bardak altında oluşan içecek lekesi şeklindeki daire içine yukarı doğru hafif çevrilmiş olarak … yazılarak oluşturulduğu, ‘…’ ifadesinin tırnaksız bir yazı karakteri kullanılarak uygulandığı, davalının logosunda ise siyah zemin üstüne beyaz şekilde bardak altında oluşan içecek lekesi şeklinde daire içine yukarı doğru hafif çevrilmiş olarak ‘…’ alt fonda ise ‘…’ yazılarak oluşturulduğu ve farklı yazı karakterlerini kullandığı, bu sebele markasal incelemede iki markanın tüketici/ hizmet alıcılarının üzerinde bütünüyle bırakacağı genel intibanın farklı olarak algılanacağı, bu yönde bütünsel inceleme ve gerekçelendirmenin bilirkişi raporu ile değerlendirildiğini, inceleme ile benzer markalar olmadıkları ve iltibasa yol açmayacağının belirlendiği, kararda belirlendiği üzere davalı müvekkilinin kullandığı logoda öne çıkan ibarenin … ibaresi olduğunu, … ifadelerinin ilk bakışta dikkat çekmediğini iki marka arasında tek ortak hususun “…” ibaresi olduğu ancak bu sözcüğün de etkinliğin niteliğini tanımladığı gerekçesiyle tek kişinin kullanımına tahsis edilemeyeceği, dava konusu markalarda kelime unsurunun ön planda olması sebebiyle, daire şekli olarak algılanan bardak altında oluşan içecek lekesinin benzer olmasının markaların karıştırılmasına sebebiyet vermeyeceği, marka hakkına tecavüzün tespitinin söz konusu olamayacağı, davacının iddialarının soyut kaldığı, hizmetin benzer alıcı kitlesine hitap etmediği, davacının İstanbul’da, davalının …’de organizasyon gerçekleştirdiği, hizmetin ikame edilebilir olmadığı, farklı şehirlerde festivallerin eğlence amacıyla yapıldığı, şehir ve organizasyon niteliği farklı olduğundan rekabetin söz konusu olmadığı, festivalin tüketici ortalama algısının öğrenci, genç yetişkin düzeyinde olduğu, markalar arasında iltibasa yol açacak benzerlik bulunmadığı, mevzuata göre de ayırt edici özellikten yoksun, herkes tarafından kullanılabilecek yardımcı unsurların dikkate alınmayacağını, tarafların işaretleri arasında ayırt edici özelliği haiz bir benzerlik bulunmadığını, haksız rekabetin unsurlarının da oluşmadığını, tazminat koşullarının bulunmadığını, markaya tecavüz gerçekleşmediği gibi haksız rekabetten de bahsedilemeyeceğini, davacının emeğinin müvekkili tarafından kullanılmadığını, tamamen yeni bir etkinlik olarak düzenlendiğini, hiçbir surette davacının markasını, adını veya yapmış olduğu önceki etkinlikleri öne sürmediğini, kullanmadığını, davacı tarafından buna ilişkin delil sunulamadığını, itibar kaybına yönelik de somut iddia bulunamadığını, müvekkilinin davacının etkinliğinden apayrı bir festival etkinlik düzenlendiğini, davalı müvekkilinin dürüstlük ile bağdaşmayan hiçbir davranışı veya eylemi bulunmadığını beyanla davacının istinaf talebinin reddini savunmuştur. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava; davalının organize ettiği “…”inde, davacıya ait “…”, “…”, “….” ve “…” markalarına benzer taklit logo kullanımı ile iltibas yapıldığı ve benzer tabela, stant, araç kullanılarak etkinlik/ festival yapıldığı iddiası ile, haksız rekabetin ve markaya tecavüzün tespiti, tecavüzün önlenmesi, itibar tazminatı, maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Uyuşmazlığın çözümü için; davalının http://www…org internet adresinde ve davacı internet sitelerinde inceleme yapılarak, davalının davacının tescilli marka ve logolarına benzer logo ve marka kullanıp kullanmadığı, kullanımın ne şekilde olduğu, davalının İzmir’de düzenlenen etkinlikte kullanılan tabela, stand görünümleri, … arabasının davacının etkinliği ile aynı olup olmadığı, davacının markasının itibarının zedelenip zedelenmediği, prestij kaybı olup olmadığı, haksız rekabetin bulunup bulunmadığı, markaya tecavüzün olup olmadığı, tecavüz varsa önlenmesinin gerekip gerekmediği, itibar tazminatına hak kazanma koşullarının oluşup oluşmadığı, maddi ve manevi tazminat koşullarının oluşup oluşmadığı yönünde değerlendirme yapılmalıdır.
ATAD kriterlerine göre, karıştırma tehlikesi yönünden bütünsel değerlendirmeye göre öncelikle malların birbirine benzeyip benzemediğini tespit edilip, benzerlik varsa markaların benzerliğini de araştırmak suretiyle karıştırılma tehlikesinin bulunduğuna karar verilmesi gerekir. Avrupa Adalet Divanı içtihatlarına göre markalar arasındaki benzerlik tartışmalıysa karıştırılma ihtimali oluştuğuna kanaat getirebilmek için mal ve/ veya hizmet arasında benzerlik bulunmalıdır. Karıştırılma ihtimaline ilişkin genel değerlendirme, özellikle markalar arasındaki benzerlik ve mal veya hizmetler arasındaki benzerlik olmak üzere ilgili faktörlerin birbirine karşılıklı bağımlılığını beraberinde getirir. Mallar arasındaki düşük benzerlik düzeyi, markalar arasındaki daha yüksek benzerlik ile (veya tam tersi) dengelenebilir. İltibas, kelime anlamı olarak birbirine çok benzeyen iki veya daha fazla şeyin karışması demektir. Ticari hayatta rekabet edenlerin kendi ürünleri ve hizmetlerinde rakiplerinin ürünleri ve hizmetleri ile karışıklığa yol açacak şekilde işaret ve taklit unsuru kullanılması iltibası doğurmaktadır. Karıştırılma ihtimali (tehlikesi), klasik ve geniş anlamda olmak üzere iki şekilde tanımlanmaktadır. Klasik anlamda karıştırılma ihtimali, bir mal veya hizmetin alıcısı durumunda bulunan kimselerin almayı düşündüğü, bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı düşüncesiyle, başka bir işletmenin aynı veya benzer malını veya hizmetini alma ihtimali (tehlikesi) ile karşı karşıya olması anlamına gelmektedir. Geniş anlamda karıştırılma ihtimali ise, markalar arasında herhangi bir şekilde bağlantı kurulması tehlikesini de içerir. Karıştırılma ihtimali kavramı zaman içerisinde, mahkeme kararları doğrultusunda, markalar arasında bağlantı olduğu ihtimalini de içerecek şekilde yorumlanarak genişletilmiştir. Markanın asıl ve yardımcı unsurlarının belirlenmesi için yapılacak bu tür bir incelemede; markanın bütünü itibarıyla bıraktığı etki dikkate alınarak karar verilmesi gerekmektedir. Markanın bütünü itibarıyla bıraktığı etki esas olduğundan, markanın parçalara bölünerek inceleme yapılması ve özellikle markaların tek başına ayırım gücü bulunmayan tasviri işaretlerden oluşan kısımlarının esas unsur olarak kabulü doğru sonuçlar vermeyebilir. Bu tür ibareler elbette ki markanın genel görünümüne etkileri ölçüsünde incelemede dikkate alınabilirler. Buna karşılık markanın esas unsurlarının ayırt ediciliği sağlamaya olanaklı olmasına rağmen, markanın genel görünümüne etkisi az olan yardımcı nitelikteki cins belirten unsurların esas unsur olarak nazara alınmaları doğru netice vermeyecektir. Ancak resim yahut şekil, tamamen ön plana geçip esas unsuru oluşturuyorsa marka içerisindeki diğer unsurlar bütünde yardımcı durumunda kalacaklardır. Bir işaret, görsel, işitsel, anlamsal veya diğer bir açıdan farklı olsa bile, “bütünsel” bir açıdan kendisine yaklaşıldığında herhangi bir sebeple halk gözünde başka bir marka ile bağlantısı varmış intiba yaratarak onu çağrıştırıyorsa ve bu yüzden halkın mal veya hizmet tercihinde etkili oluyorsa kullanımı engellenebilir. Başka bir deyişle müşterilerin ihtiyaçları olan mal veya hizmetleri bunları ayırt etmek maksadıyla kullanılan işaretlerin birbirine yakınlığı dolayısıyla karıştırmaları ihtimal dâhilindeyse bir marka ile diğer bir işaret arasında “benzerlik” vardır (Karan/Kılıç, s. 199). Bu itibarla markanın bir bütün olarak algılanmasına etki eden bütün unsurlar her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmeli ve halk tarafından karıştırılma ihtimali buna göre belirlenmelidir. Burada belirtilen halk; işin ilgilisi veya uzmanı olmayan ancak doğrudan muhatabı olan ortalama tüketicidir. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, tüketicilerin bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde ve herhangi bir sebeple bağlantı kurma ihtimalidir. İhtimalde; şekil, ses, anlam, genel görünüm, çağrışım veya bir seri içinde bulunma izlenimi bu kapsamda değerlendirilmektedir. Hatta markalar arasında birçok noktada fark bulunduğu tespit edilse bile “umumi intiba” bunların karıştırılabileceği yönünde ise iki işaret arasında karıştırma ihtimalinin bulunduğu kabul edilmelidir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13.06.2012 tarihli ve 2012/11-155 E. 2012/376 K. sayılı kararı). Başka bir deyişle karıştırılma ihtimali; görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler, çağrıştırma, bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat, malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu, markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman, markanın asıl unsurları ve tamamlayıcı unsurları, telaffuz, anlam veya biçimden, işaretlerin toplu olarak bıraktığı izlenimden, seri içine girmekten veya başka bir çağrışımdan kaynaklanabilir. Yine tüketicilerin, karşılaştırılan işaretler arasında herhangi bir şekilde “bağlantı” kurabilmesi de benzerlik bulunduğunu kabul etmek için yeterli olmaktadır. İşaretlerin benzerliğinde ve karıştırılma ihtimalinde dikkate alınacak önemli bir unsur da, markanın ayırt edici niteliğidir. Markanın ayırt edici niteliği düşük ise küçük farklılıklarla dahi karıştırılma ihtimali ortadan kaldırılabilir. Nitekim Avrupa Marka ve Tasarım Ağı Ortak Bildirgesinde de belirtildiği üzere, markalar düşük seviyede ayırt ediciliği olan bir unsuru paylaşıyorsa, karıştırılma ihtimali değerlendirmesinde örtüşmeyen bileşenlerin markaların genel izlenimi üzerindeki etkisine odaklanılacaktır (Karasu, Rauf/ Suluk, Cahit/ Nal Temel: Fikri Mülkiyet Hukuku, Ankara, 2018, s. 189). Başka bir deyişle önceki markanın ayırt edici niteliği düşük ise markaların örtüşmeyen bileşenlerinin benzerlikleri/ farklılıkları ve ayırt edicilikleri ele alınarak sonuca gidilecektir. Davacının www…com alan adı internet sitesinde kullanılan logonun, siyah zemin üzerine beyaz renkte kahve fincanının zeminde bıraktığı iz tasvir edilerek ve içerisinde büyük harflerle… olarak kullanıldığı; davalının internet sitesinde navigasyon/banner bölümünde yer alan şekliyle “…” ibaresi ile kullandığı, internet sitesi içindeki görsellerde daire içinde “…” ibaresi yazılı olarak dairenin dış çevresinde bardak altında kalan kahve lekesi şeklindeki tasarımı olduğu tespit edilmiştir. Davalının www.twitter.com… sayfasında ise logo içerisinde ”…” ibaresinin logo altında bulunan “ … ” ibaresinin üstünde kullandığı tespit edilmiştir. Davalının twitter adresinde … firmasına ait 500 markalı araç serisinin reklamının bulunduğu belirlenmiştir. “…”, “…” ve “…” markalarının davacı adına TPMK’de tescilli olduğu, davacının …, … tescil başvurularının ret edilerek iptal edildiği sabittir. Eldeki davada, davacının logosunun bardak altında oluşan içecek lekesi şeklinde daire içine yukarı doğru hafif çevrilmiş olarak … yazılarak oluşturulduğu ve uygulandığı, davalının logosunda ise siyah zemin üstüne beyaz şekilde bardak altında oluşan içecek lekesi şeklinde daire içine yukarı doğru hafif çevrilmiş olarak … alt fonda da … yazılarak oluşturulduğu ve farklı yazı karakterini kullandığı, davalının web sitesi incelemesinde davalı markasının markasal kullanımın davacı markasından farklı olduğu, davalı tarafın logo markasını oluşturan asli unsurun … ibaresi olduğu, … ibaresinin etkinliğin yerini gösteren menşei işaret olarak kullanıldığı tespit edilmiştir. Tespit karşısında iki markanın tüketici/ hizmet alıcılarının üzerinde bütünüyle bırakacağı genel intibanın farklı olarak algılanacağı muhakkaktır. Markasal kullanımla ilgili olarak piyasanın anlayışı, benzer alıcı çevresine hitap etse bile alıcı nezdinde farkın/ farkların rahatlıkla fark edilebileceği, benzer ihtiyaçları giderse bile farklı mahallerde çalışıldığı, birbirleri yerine ikame edilmedikleri, festivalin niteliği gereği tekele alınamayacağı, rekabet etme olanağının olduğu ancak haksızlıktan bahsedilemeyeceği, kullanım yöntemlerinde farklılıklar bulunduğu, hedeflenen halk kesimi aynı olsa bile bu kesimdeki tüketicinin ortalama algısının tarafların kullanımlarının farklı olduğunu belirleyebilecek düzeyde olmasının bekleneceği dikkate alınmıştır. Dürüstlük, hakların yerine getirilmesi ve borçların ifasında aranır. Davalının kullanımının dürüstlüğe aykırı yönü bulunmamaktadır. Neticeten, davacı taraf markası ile davalı taraf markasının görsel ve tasarım açısından farklılık bulunmaktadır. Davalının marka kullanımının, davacının markasıyla ortalama hizmet alıcıları tarafından farklı algılanacağı, iltibas yaratmayacağına kanaat getirilmekle haksız rekabetin varlığından, markaya tecavüzün varlığından bahsedilemeyecektir. Bu durumda markaya tecavüz bulunmadığından önlenmesi de söz konusu olmayacaktır. Yine davalının kullanımı haksız rekabete vücut vermemekle ve/ veya markaya tecavüz oluşturmamakla, dosyada aksine dair somut bir delil de bulunmamakla davacının itibar kaybından, maddi ve manevi zararından söz edilemeyeceği gibi itibar tazminatı, maddi ve manevi tazminat talep edebilme koşulları da oluşmamıştır. Saptanan ve hukuksal durum bu olunca; tarafların dayandıkları bilgilere, belgelere, delillere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, her ne kadar ilk derece Mahkemesinin davanın reddine ilişkin kararı isabetli bulunmuş ise de, ilk derece mahkemesi tarafından haksız rekabete ilişkin talebin gerekçede hiç değerlendirilmediği anlaşılmakla davacı vekilinin istinaf başvurusunun bu sebeple kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının 6100 Sayılı HMK.’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince kaldırılmasına, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber yeniden yargılamayı gerektirmemekle yukarıda izah olunan gerekçe ile davanın reddine dair yeniden karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere 1-Davacı vekilinin istinaf isteminin KISMEN KABULÜNE,2- İstanbul Anadolu 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 25/10/2018 tarih ve 2017/438 Esas – 2018/308 Karar sayılı kararının 6100 Sayılı HMK.’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince KALDIRILMASINA, belirtilen hususlar yeniden yargılamayı gerektirmemekle yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına, bu kapsamda;3-Davalı aleyhine açılan haksız rekabetin ve markaya tecavüzün tespiti, tecavüzün önlenmesi, itibar tazminatı, maddi ve manevi tazminat davalarının ayrı ayrı REDDİNE,4- İlk derece Mahkemesinde yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin;4/a-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu karar harcından peşin alınan 1.793,14 TL’den mahsubu ile fazla alınan1.712,44 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine, 4/b-Davacı tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 4/c-Davalı tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan yargılama gideri olmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına, 4/ç-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre haksız rekabetin ve markaya tecavüzün tespiti, tecavüzün önlenmesi davası yönünden 15.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsiliyle davalıya verilmesine, 4/d-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13/(2)-(4). maddelerine göre maddi tazminat davası yönünden 5.000,00 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan tahsiliyle davalıya verilmesine, 4/e-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 10/(3). maddelerine göre manevi tazminat davası yönünden 15.000,00 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan tahsiliyle davalıya verilmesine, 4/f-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13/(1). maddelerine göre itibar tazminatı davası yönünden 15.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsiliyle davalıya verilmesine, 5- İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin;5/a-İstinaf talebi kabul edildiğinden davacı tarafça yatırılan istinaf harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde iadesine,5/b-İstinaf yargılaması için davacı tarafından yapılan 98,10 TL istinaf yoluna başvurma harcı, 78,00 TL tebligat, müzekkere ve posta gideri olmak üzere toplam 176,10 TL yargılama giderinin davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine,5/c-İstinaf yargılaması için davalı tarafından yapılan yargılama gideri olmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,5/ç-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,6- 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince var ise bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 27/10/2022