Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1212 E. 2022/1274 K. 22.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1212
KARAR NO: 2022/1274
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : BAKIRKÖY 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 17/07/2018
NUMARASI: 2017/478 E. – 2018/762 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 22/09/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacıların murisi … ile …’ın 2009 yılı Kasım ayında evlendiğini, …’ın tehdit ve baskıları sonucu 04/10/2010 tanzim, 13/11/2010 vade tarihli, 50.000,00 TL bedelli bononun murisin elinden alındığını ,davalı ile …’ın birlikte hareket ettiklerini ve davalı tarafından muris aleyhine İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile icra takibine girişildiğini, daha sonra murisin eşi … aleyhine boşanma davası açtığını, yargılama sırasında …’ın vefat ettiğini ve davacıya şiddet uygulayan davalı …’ın tam kusurlu olduğunun tespitine karar verildiğini, senet; murisin elinden yaşlılık ve zayıflığından faydalanarak hile ve korkutma ile alındığından, senede dayalı yapılan icra takibinden dolayı davacıların davalıya borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Son hamil olan müvekkilinin iyi niyetli olup, bononun sebepten mücerret olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir. İlk Derece Mahkemesince; “Davanın hukuki niteliği itibariyle hile ve ikrah sebebine dayalı olarak İİK 72. maddeye göre açılmış menfi tespit davası olduğu, İddia ve savunma, dinlenen tanık beyanları, İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … sayılı takip dosyası, Bakırköy 5. Aile Mahkemesi’nin 2011/151 Esas, 2015/204 Karar sayılı ve 31/03/2015 tarihli kesinleşmiş ilamı, veraset ilamı ve tüm dosya kapsamına göre; her ne kadar davacılar TBK 36, 37. maddelere dayalı olarak icra takibine konu senedin hile ve ikrar ile murisleri …’dan alındığını ileri sürerek dava açmışlar ise de, dava konusu icra takibinin 10/02/2011 tarihinde başlatıldığı, 12/02/2011 tarihinde ödeme emrinin borçlu murise tebliğ edildiği, 15/02/2011 tarihinde boşanma davasının açıldığı, …’ın 25/11/2011 tarihinde vefat ettiği, bu davanın ise 29/11/2016 tarihinde açıldığı, TBK 39. maddeye göre irade bozukluğuna dayalı açılacak davalarda 1 yıllık hak düşürücü süre ön görüldüğü, 12/02/2011 tarihinde ödeme emrini alan murisin 3 gün sonra boşanma davası açmasına rağmen, takip konusu senet ile ilgili hiçbir itirazda bulunmadığı gibi, menfi tespit davası açmadığı, 1 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra mirasçılar tarafından bu davanın açıldığı anlaşıldığından, davanın reddine” karar verilmiştir. Davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; 1-TBK m. 39 gereği hak düşürücü sürenin başlangıcının yanılma veya aldatmanın öğrenilme tarihi veya ikrahın etkisinin kalktığı tarih olduğunu, müteveffanın 12/02/2011 tarihinde ödeme emrini tebliğ aldığını, hak düşürücü süre dolmadan 25/11/2011 tarihinde vefat ettiğini, huzurdaki davayı ise müteveffanın mirasçılarının açtığını, müvekkillerinin müteveffa babaları …’a davalı eski eşi tarafından hile ve ikrah ile senet imzalatıldığını huzurdaki davanın açılmasından yaklaşık 3 ay önce öğrendiklerini, hak düşürücü süre dolmadan, müteveffanın işlemine karşı dava açan mirasçılar yönünden, TBK m. 39 kapsamında hak düşürcü sürelerin dolduğuna ilişkin aleyhe bir durum bulunmadığını, ayrıca icra dosyasında müteveffanın vefatından sonra mirasçılara ödeme emri tebliğ edilmediğini, bu sebeple hukuken mirasçıların bu husustaki öğrenme beyanlarına üstünlük tanınması gerekirken hak düşürücü süreden davanın reddinin doğru olmadığını, 2-TBK m. 39’a göre irade sakatlığının bildirilmesi için herhangi bir şekil şartı öngörülmediğini, müteveffanın ödeme emrini almasından 3 gün sonra hile ve ikrahın tarafı olan eşine karşı hile ve ikrah durumlarını dile getirerek boşanma davası açmasının ve bu hususta savcılığa başvurmasının henüz hak düşürücü süre dolmadan müteveffanın adli makamlara gerekli irade açıklaması yaptığının kabulünü gerektirdiğini, 3-Davaya konu olaylar incelendiğinde hile, ikrah ve sebepsiz zenginleşme hükümlerinin birbiri ile yarıştığını, müteveffanın açtığı boşanma davasından da anlaşılacağı üzere hile ve özellikle ikrahı müteveffanın eşi …’ın gerçekleştirdiğini, müteveffadan sadır olan ve müteveffaya zorla imzalattırdığı senetleri duygusal ve fiziksel anlamda gönül ilişkisi kurduğu 3. kişilere verdiğini, bu sebeple davalı açısından sebepsiz zenginleşme hükümlerinin uygulanma kabiliyeti olduğunu ve TBK 82. maddesindeki; “zenginleşme, zenginleşenin bir alacak hakkı kazanması suretiyle gerçekleşmişse diğer taraf, istem hakkı zamanaşımına uğramış olsa bile, her zaman bu borcunu ifadan kaçınabilir” hükmü kapsamında, sebepsiz zenginleşmeye bağlı zamanaşımı süresinin def’i olarak ileri sürülmemesi, boşanma davası gibi diğer davalar sebebiyle zamanaşımı süresinin kesilmesi vb. sebeplerle talebin sebepsiz zebginleşme açısından zamanaşımına uğramadığının kabulü gerektiği halde, mahkemece bu hususun göz ardı edildiğini, izah olunan sebeplerle yerel mahkeme kararının kaldırılmasına, davacıların İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasından borçlu olmadıklarının tespitine karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Davacı taraf; murisleri … aleyhine başlatılan İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı icra takibinin dayanağı olan 04/10/2010 tanzim 13/11/2010 vade tarihli, 50.000,00 TL bedelli bono, yaşlılık ve zayıflığından faydalanarak boşandığı eşi …tarafından hile ve korkutma ile murisin elinden alındığını ve birlikte hareket ettikleri davalıya verildiğini, senede dayalı yapılan icra takibinden dolayı davalıya borçlu olmadıklarının tespitine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece; her ne kadar davacılar TBK 36, 37. maddelere dayalı olarak icra takibine konu senedin hile ve ikrah ile murisleri …’dan alındığını ileri sürerek dava açmışlar ise de, dava konusu icra takibinin 10/02/2011 tarihinde başlatıldığı, 12/02/2011 tarihinde ödeme emrinin borçlu murise tebliğ edildiği, 15/02/2011 tarihinde boşanma davasının açıldığı, …’ın 25/11/2011 tarihinde vefat ettiği, bu davanın ise 29/11/2016 tarihinde açıldığı, TBK 39. maddeye göre irade bozukluğuna dayalı açılacak davalarda 1 yıllık hak düşürücü sürenin ön görüldüğü, 12/02/2011 tarihinde ödeme emrini alan murisin 3 gün sonra boşanma davası açmasına rağmen, takip konusu senet ile ilgili hiçbir itirazda bulunmadığı gibi, menfi tespit davası açmadığı, 1 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra mirasçılar tarafından bu davanın açıldığı anlaşıldığından davanın reddine karar verilmiştir. Karar aleyhine davacılar vekili istinaf yasa yoluna başvurmuştur. 1-Davacı taraf; bononun, diğer davalı ile birlikte hareket ederek murisin eski eşi …tarafından hile, tehdit ve yaşlılığından faydalanılarak imzalatıldığı iddiasıyla dava açmıştır. İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı icra takibinin dayanağı olan 50.000,00 TL bedelli bono 04/10/2010 tanzim ve 13/11/2010 vade tarihlidir. Muris …’ın, aleyhine takip başlatılması üzerine Üsküdar 6. İcra Hukuk Mahkemesi’ne 23/02/2011 tarihinde yetki itirazı talebi ile dava açtığı, talebin 25/02/2011 tarihinde reddedildiği, 15/03/2011 tarihinde dosya borcuna mahsuben … seri, … sıra ve … özel numaralı tahsilat makbuzu ile 250,00 TL ödeme yapıldığı, murisin 25/11/2011 tarihinde vefat etmesi sebebiyle, alacaklı vekilinin talebi üzerine icra dosyasından mirasçılara tebligat çıkarıldığı, davacı …’a 12/11/2014 tarihinde tebliğ edildiği ve 17/11/2014 tarihli dilekçe ile fotokopi talebinde bulunduğu anlaşılmıştır. Murisin 15/02/2011 tarihinde Bakırköy 5. Aile Mahkemesi’ne 2011/151 Esas sayılı boşanma davasını açtığı, yargılamanın devamı sırasında 25/11/2011 tarihinde vefat ettiği, 2015/204 Karar sayılı davalı …ın kusurlu davranışı ile evlilik birliği temelinden sarsıldığından, tarafların boşanmalarına hükmedilen kararın gerekçesinde; “yargılama sırasında dinlenen tanıkların da davalının davacıya yönelik kötü davranışlarını dile getirdikleri, davacıya şiddet uygulayarak parasını aldığını ve zorla senet imzalattığını ifade ettikleri görülmüştür” tespitine yer verildiği, kararın 06/01/2016 tarihinde kesinleştiği, görülmekte olan menfi tespit davasının 29/11/2016 tarihinde açıldığı tespit edilmiştir. 6101 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’un 11. maddesi uyarınca 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 01/07/2012 tarihinde yürürlüğe girdiğinden, dava ve takip konusu bononun 04/10/2010 tanzim ve Üsküdar … İcra Dairesi’nin … takip sayılı dosyasının ödeme emrinin muris …’a tebliğ edildiği 12/02/2011 tarihi ile boşanma davasının açıldığı 15/02/2011 tarihi nazara alındığında, hak düşürücü süre başlangıcı itibariyle davada 818 sayılı Borçlar Kanunu hükümlerinin uygulanması gerekir. 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’un 5. maddesindeki; “Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden önce işlemeye başlamış bulunan hak düşürücü süreler ile zamanaşımı süreleri, eski kanun hükümlerine tabi olmaya devam eder. Ancak, bu sürelerin henüz dolmamış kısmı, Türk Borçlar Kanunu’nda ön görülen süreden uzun ise, yürürlüğünden başlayarak Türk Borçlar Kanunu’nda öngörülen sürenin geçmesiyle, hak düşürücü süre ve zamanaşımı süresi dolmuş olur” hükmü ve 818 Sayılı BK’nun 31. maddesindeki düzenleme uyarınca hak düşürücü sürenin incelenmesi gerekir. 818 sayılı BK’nun 31. maddesi; “Hata veya hile ile haleldar olan yahut ikrah ile yapılan akit ile mülzem olmayan taraf bu akdi ifa etmemek hakkındaki kararını diğer tarafa beyan yahut verdiği şeyi istirdat etmeksizin bir seneyi geçirir ise, akde icazet verilmiş nazarı ile bakılır.” hükmünü, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 39. Maddesi; “Yanılma veya aldatma sebebiyle yada korkutma sonucunda sözleşme yapan taraf, yanılma veya aldatmayı öğrendiği yada korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak 1 yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse sözleşmeyi onamış sayılır” hükmünü ihtiva ettiğinden, her iki yasada da hak düşürücü süre 1 yıldır. Muris … dava ve takip konusu bononun 04/10/2010 tanzim tarihi itibariyle senetten haberdar olup, 12/02/2011 tarihli ödeme emri tebliği üzerine, Bakırköy 5. Aile Mahkemesi’ne 15/02/2011 tarihinde 2011/151 Esas sayılı boşanma davasını açtığından ve murisin 15/02/2011 tarihi itibariyle iddia ettiği yanılma ve aldatmayı öğrendiği, korkutmanın etkisinden kurtulduğunun kabulü gerekir. Bu sebeple hak düşürücü sürenin başlangıcı 15/02/2011 tarihi olup, 15/02/2012 tarihi itibariyle sona erecektir. Dava açma hakkına sahip olan kişi yada kişiler süre dolmadan vefat ettiği taktirde bu hak mirasçılara geçer ise de; süre yeniden başlamaz, kalan süre mirasçılara geçer. Muris …’ın 25/11/2011 ölüm tarihine kadar geçen süre 9 ay 10 gün olup, BK 31. maddesindeki 1 yıllık hak düşürücü süre dolmadığından, muristen kalan 2 ay 20 günlük süre içerisinde menfi tespit talebinde bulunma hakkı davacılara geçmiştir. Bakırköy 5. Aile Mahkemesi’nin 2011/151 Esas sayılı boşanma davasında 31/03/2015 tarihinde 2015/204 Karar sayısı ile evlilik birliğinin davalı Leman’ın kusurlu davranışı ile temelinden sarsıldığından, tarafların boşanmalarına hükmedilen kararın gerekçesinde; “yargılama sırasında dinlenen tanıkların da davalının davacıya yönelik kötü davranışlarını dile getirdikleri, davacıya şiddet uygulayarak parasını aldığını ve zorla senet imzalattığını ifade ettikleri görülmüştür” tespitlerine yer verildiğinden, davalı … tarafından murise zorla senet imzalatıldığını kararın tebliği ile birlikte öğrendiği murisin 25/11/2011 tarihinde vefat etmesi sebebiyle, alacaklı vekilinin talebi üzerine icra dosyasından mirasçılara tebligat çıkarıldığı, davacı …’e 12/11/2014 tarihinde tebliğ edildiği ve 17/11/2014 tarihli dilekçe ile fotokopi talebinde bulunduğu anlaşıldığından, davacılardan …’in 31/03/2015 karar tarihi itibariyle takip konusu senedin davalı … tarafından zorla imzalatıldığını öğrendiği sabittir. Menfi tespit davası 29/11/2016 tarihinde açıldığından davacı … yönünden BK 31. maddesindeki hak düşürücü süre dolduğundan, bu davacı yönünden hak düşürücü süre sebebiyle verilen ret kararı yerinde olmakla istinaf sebebinin reddi gerekmiştir. Diğer davacılara icra dosyasında tebligat yapılmadığı tespit edilmiş ise de, muris açmış olduğu Bakırköy 5. Aile Mahkemesi’nin 2011/151 Esas sayılı boşanma davasına sunduğu dava dilekçesinde; “eşinin kendisinin saflığından doğru dürüst okur yazar olmayışından yararlanarak içirmiş olduğu hapların da verdiği sarhoşluk sonucu 50.000 TL’lık senedi iradesi dışında imzalattığını, söz konusu senedi sonradan dost hayatı yaşadığını duyduğu … isimli şahsa ciro yolu ile imzalatarak hakkında icrâ takibinin başlatıldığını” belirttiği mahkemece gerekçeli kararla saptandığı, gerekçeli kararın davacılara tebliğ edilerek 06/01/2016 tarihinde kesinleştiği anlaşıldığından, diğer mirasçılarında bu tarih itibariyle davaya konu senetten haberdar oldukları sabittir. Kararın kesinleşme tarihinden itibaren, muristen mirasçılara intikal eden 2 ay 20 günlük süre 26/03/2016 tarihinde saat 23:59’da sona ermesine rağmen dava bu tarihten çok sonra 29/11/2016 tarihinde açıldığından diğer davacılar yönünden de BK 31. maddesindeki hak düşürücü süre dolduğundan, davanın hak düşürücü süre sebebiyle ret kararı yerinde olmakla istinaf sebebinin reddine karar verilmiştir. 2-Davacı vekili tarafından dava dilekçesinde 4 numaralı delil olarak muris …’ın Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı’nda bulunan şikayet dilekçelerine dayanılmış ise de; dava dilekçesi içeriğinde soruşturma evrak numaralarının belirtilmediği, yargılama aşamasında da soruşturma numaraları belirtilerek celbi talep edilmediğinden dosya kapsamına alınmadığı, bu hali ile davacıların murisinin, irade sakatlığı sebebiyle dava konusu senetten dolayı borçlu olmadığını bildirdiği veya verdiğini geri istediğine dair irade beyanının davalı …’a ulaştığının kanılanmadığı tespit edilmiştir. TBK 39. maddesi uyarınca yapılacak bildirimin geçerliliği için şekil şartı öngörülmemiş ise de; irade beyanında açıkça sözleşme (somut olayda dava konusu senet) ile bağlı olunmadığının veya verilen şeyin geri istendiğinin belirtilmesi ve muhataba uluşması madde metninin düzenlenmesinden anlaşılmaktadır. Açılan boşanma davasında verilen gerekçeli kararda; “eşinin kendisinin saflığından, okur yazar olmayışından yararlanarak içirmiş olduğu hapların da verdiği sarhoşluk sonucu 50.000,00 TL’lık senedi iradesi dışında imzalattığını” beyan ettiği dava dilekçesi özetinde belirtilmiş olup; bu beyan taraflar arasındaki geçimsizlik sebebinin açıklanması mahiyetinde olduğundan, açıkça senet ile bağlı olunmadığı beyanın veya bu senet sebebi ile ödeme yapılmış ise iadesi talebini içermediğinden TBK 39. maddesinde belirtilen bildirim mahiyetinde olmadığından, davacı vekilinin C. Savcılığındaki şikayet ve soruşturmaların, açılan boşanma davasının davalı …’a irade açıklaması yapıldığını göstereceğine ilişkin istinaf sebebinin reddine karar verilmesi gerekmiştir. 3-Bir davada maddi vakaları anlatmak taraflara, hukuki nitelendirmeyi yapmak mahkeme hakimine aittir. HMK 26/1 maddesi uyarınca hakim tarafların talep sonucu ile bağlıdır, talepten fazlaya veya başka bir şeye karar veremez. Sebepsiz zenginleşme TBK’nun 77. ve 78. maddelerinde düzenlenmiş olup, TBK77. madde uyarınca sebepsiz zenginleşmenin söz konusu olabilmesi için; haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından veya emeğinden zenginleşmenin gerçekleşmesi, TBK 78. maddesi uyarınca ise; borçlanılmayan bir edimin kendisini borçlu sanarak yerine getirilmesi gerekip, takip konusu bonodan dolayı ödeme yapıldığı iddia ve ispat edilmediğinden, davanın sebepsiz zenginleşme olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. Davacı taraf dava dilekçesinde açıkça; dava ve takip konusu bononun murisin iradesi sakatlanarak imzalatıldığından bahisle borç doğurmayacağından, davacının İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … sayılı takip dosyasından dolayı davalılara borçlu bulunmadığının tespitine karar verilmesini talep ettiğinden, talep mevcut hali ile İİK 72. maddesindeki icra takibinden sonra açılmış menfi tespit davası niteliğindedir. Mahkemece de isabetli olarak davanın İİK 72. maddesine dayalı menfi tespit davası olduğu nitelemesi yapılmıştır. Davanın mevcut hali ile menfi tespit davası olması ve dayanılan hukuki sebep itibariyle BK 31 ve TBK 39. maddesindeki 1 yıllık hak düşürücü sürenin uygulanması gerektiğinden, sebepsiz zenginleşmeye uygulanması gereken TBK 82. maddenin uygulama yeri bulunmadığından, davacılar vekilinin TBK 82. maddesindeki; “zenginleşme, zenginleşenin bir alacak hakkı kazanması suretiyle gerçekleşmişse diğer taraf, istem hakkı zamanaşımına uğramış olsa bile, her zaman bu borcunu ifadan kaçınabilir” hükmü kapsamında, sebepsiz zenginleşmeye bağlı zamanaşımı süresinin def’i olarak ileri sürülmemesi, boşanma davası gibi diğer davalar sebebiyle zamanaşımı süresinin kesilmesi vb. sebeplerle talebin sebepsiz zebginleşme açısından zamanaşımına uğramadığının kabulü gerektiği yönündeki istinaf sebebinin reddine karar vermek gerekmiştir. Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun Bakırköy 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 17/07/2018 tarih ve 2017/478 E, 2018/762 K. Sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcının peşin yatırılan 67,30 TL harçtan mahsubu ile ile bakiye 13,40 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, 6- Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin İlk derece Mahkemesince yerine getirilmesine, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince, miktar itibariyle KESİN olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 22/09/2022