Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1201 E. 2022/1270 K. 22.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1201
KARAR NO: 2022/1270
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 13/11/2018
NUMARASI: 2017/157 E. – 2018/319 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 22/09/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin 2006 yılından beri sınai mülkiyet alanında hizmet verdiğini ve bu alanda … markasını maruf hale getirdiğini, … numarası ile “…” markasını tescil ettirdiğini, davalının müvekkilinin tanınmış markasından istifade etmek amacıyla “…” ibaresini marka olarak tescil ettirdiğini, davalı tarafın markasının davacı markası ile iltibas oluşturduğunu, her iki marka arasında tüketici nezdinde karıştırılma ihtimali bulunduğunu belirterek, davalı adına tescilli … numaralı “…” markasının “hukuki hizmetler (sınai ve fikri mülkiyet hakları konusunda danışmanlık hizmetleri dahil)” açısından hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkilinin … numaralı “…” markasının “hukuki hizmetler (sınai ve fikri mülkiyet hakları konusunda danışmanlık hizmetleri dahil)” emtialarında hükümsüzlüğü talep edilmesine rağmen, müvekkilinin markasının tüm emtialarına tedbir kararı uygulandığını, müvekkilinin sadece fikri mülkiyet alanında faaliyet göstermediğini, grafik, tasarım gibi faaliyetlerinin de bulunduğunu ve online satış gerçekleştirdiğini, bu sebeple 28, 42 ve 45. sınıflarda da markayı tescil ettirdiğini, sektörde uzun yıllar hizmet verdiğini, ayrıca uluslararası markaların Türkiye distribütörü olduğunu, önceye dayalı marka kullanımı bulunduğunu, “…” markasının müvekkili ile özdeşleştiğini, bunun yanında … ibaresinin müvekkilinin soyadı olması ve fikri mülkiyet alanında danışmanlık sebebiyle markayı üçüncü bir kişiye devretmeyeceğini, her iki markanın birbirinden farklı olduğunu, karıştırılma ihtimali bulunmadığını, açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “Davanın, davalıya ait … numaralı “…” markasının, davacının … numaralı “…” markası ile iltibas oluşturduğu iddiasıyla açılan hükümsüzlük davası olduğu,TPMK kayıtlarında; … numaralı “…” markasının 14.03.2007 tarihinde davacı şirket adına 42. sınıfta, … numaralı “…” markasının 25.07.2014 tarihinde 28, 42 ve 45. sınıflarda davalı adına tescil edildiği, Alınan 27.07.2018 tarihli bilirkişi raporunda; davacıya ait … numaralı “…” markasının “hukuki hizmetler: hukuki araştırma hizmetleri, telif hakları yönetim hizmetleri, sınai ve fikri mülkiyet hakları konusunda danışma hizmetleri, marka, … ve endüstriyel tasarım konularında danışmanlık hizmetleri” emtialarında tescilli olduğu, davalıya ait … numaralı “…” markasının “oyunlar ve oyuncaklar.., çocuk bahçeleri, parklar ve oyun parkları için oyuncaklar.., jimnastik ve spor aletleri ile malzemeleri.., bilgisayar hizmetleri.., grafik sanat tasarım hizmetleri…, hukuki hizmetler (sınai ve fikri mülkiyet hakları konusunda danışmanlık hizmetleri dahil)” emtialarında tescilli olduğu, davalının “…” markasını, davacı markasının tescil tarihinden önce kullandığına dair bir delil bulunmadığı, davacı markasında yer alan “…” ibaresinin tanımlayıcı nitelikte olması sebebiyle ayırt edici özelliğinin bulunmadığı, tarafların markalarının esas unsurları olan “…” ve “…” ibarelerinin ortalama hizmet alıcıları tarafından karıştırılma ihtimali bulunduğu, davalı markasının “hukuki hizmetler (sınai ve fikri mülkiyet hakları konusunda danışmanlık hizmetleri dahil) emtialarında hizmet alıcıları açısından karışıklığa sebebiyet vereceği ve iltibas yaratacağı yönünde görüş bildirildiği, Markaların karıştırılma ihtimali olmasının 6769 sayılı SMK’nun 25. maddesinde hükümsüzlük sebebi olarak sayıldığı, nispi ret sebeplerinin yer aldığı 6769 sayılı SMK’nun 6/1. maddesinde, tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı yada benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı yada benzerliği sebebiyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dahil, karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvurunun reddedileceğinin belirtildiği, karıştırılma (iltibas) tehlikesinin; iki ayrı marka karşısında bulunan kişilerin, bu markaların benzerliği sebebiyle, sunulan mal veya hizmetlerin aynı işletmeye veya ekonomik olarak bağlantı içerisinde bulunan işletmelere ait olduğunu düşünmeleri veya düşünme ihtimalleri olduğu, diğer bir tanıma göre karıştırılma ihtimali, bir -tescilsiz- işaretin veya tescil edilmiş bir markanın daha önce tescil edilmiş bir marka ile şekil, görünüş, ses, genel izlenim vs. sebeple ya aynı yada benzer olduğu için önce tescil edilmiş marka olduğu zannını uyandırması tehlikesi olduğu, Karıştırılma (iltibas) ihtimalinin araştırılmasında; ilk önce markalar arasında ayniyet veya benzerlik ve daha sonra mal ve/veya hizmetler arasında ayniyet veya benzerliğin araştırılması gerektiği, iltibas tehlikesinin belirlenmesinde, benzerliğin vasat düzeydeki tüketicilerin ilk bakışta ürün veya hizmetin karıştırılmasına sebep olması veya karıştırma tehlikesinin bulunması ölçütünün esas alınacağı, ancak özel alıcı grubu olan hedef kitlenin de somut olayda nazara alınabileceği, bu yasal düzenlemeler ışığında somut olaya bakıldığında, davacı ve davalı markalarının hükümsüzlük talep edilen “hukuki hizmetler (sınai ve fikri mülkiyet hakları konusunda danışmanlık hizmetleri dahil)” emtialarında tescilli olduğu, davacı markasının esas unsurunun “…”, davalı markasının ise “…” kelimeleri olduğu, her iki kelime arasında yalnızca bir harf farklı olduğundan, markaların karıştırılma ihtimali bulunduğu, davacının markasında yer alan “…” ibaresinin tanımlayıcı bir sözcük olması sebebiyle ayırt edici nitelikte bulunmadığı, davalının Antalya Ticaret Sicil Müdürlüğü’ne 27/09/2013 tarihinde gerçek kişi olarak tescil edildiği, markasının tescil tarihinden önce “…” markasını tescilsiz olarak kullandığına ve tanıttığına dair bir delil bulunmadığı, SMK’nun 7/5-a bendinde; üçüncü kişiler tarafından dürüstçe ve ticari hayatın olağan akışı içinde gerçek kişilerin ad ve soyadlarını kullanmalarının marka sahibi tarafından engellenemeyeceğinin düzenlendiği, davacının markası ile aynı hizmetler için tescilli olan ve davacının markası ile benzer olan davalıya ait markanın kullanılmasının ticari hayatın olağan akışı içinde zorunlu olmadığı, bu sebeple davalının soyadı olan “…” markasını kullanmasının haklı bir sebebe dayanmadığı, davalının markasının 25/07/2014 tarihinde tescil edildiği, dava tarihinin ise 04/09/2017 olduğu, arada geçen süre beş yıldan az olduğundan, sessiz kalmak suretiyle hak kaybının söz konusu olmadığı, kötüniyetin ispatlanamadığı anlaşılmakla, davanın kabulüne ve davalı adına tescilli … numaralı “…” markasının “Hukuki Hizmetler (Sınai Fikri Mülkiyet Hakları Konusunda Danışmanlık hizmetleri dahil)” emtiası için kısmen hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine” karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 1-Davada, markanın hükümsüzlüğü kararı verilebilmesi için gerekli yasal koşulların oluşmadığını, kişinin kendi soyadını marka olarak kullanmasının 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 7/5. maddesinde düzenlenen, kanundan doğan bir istisna olduğunu, engellenemeyeceğini, Müvekkili …’ın, 2006 yılından bu yana aktif şekilde, bizzat “Marka ve … Vekili …” olarak marka ve … vekilliği hizmeti verdiğini ve Antalya Sanayi ve Ticaret Odası’na da … olarak kayıtlı olduğunu, İstanbul Teknik Üniversitesi Endüstri Ürünleri Tasarımı mezunu bir tasarımcı olup, tasarım hizmeti verdiği müşterilerine, marka ve … hizmeti de verdiğini, ayrıca, www…com.tr alan adlı web sitesinde uluslararası tanınmışlığı olan, …, … ve … markalarının Türkiye distribütörlüğünü yaptığını, “…” markası ile dünyaca ünlü fuarlara katılıp, online satış hizmeti sunduğunu, tüm bu hizmetleri bir arada sunduğu için, marka-… kelimelerini içerir bir marka başvurusunda bulunmadığını, sadece “Soyadı” için markasını tescil ettirdiğini, Davacı şirketin unvanı ve markasının da, bizzat davacı şirket ortağı …’ın soyadı olduğunu, soyadını marka olarak kullanan davacının, müvekkilinin soyadının marka olarak kullanılmasına itirazının açıkça kötü niyet olduğunu ve kanun tarafından korunamayacağını, müvekkilinin markasını dürüstçe ve ticari hayatın olağan akışı içinde kullandığını, mahkeme gerekçesinin aksine, müvekkilinin soyadı olan “…” kelimesini kullanmasının bir zorunluluk ve hatta yasal hak olup, kullanmasının “haklı bir sebebe dayanmadığı” şeklindeki değerlendirmenin, mahkeme kararı ile soyadını kullanmasını engelleyeceğinden açıkça hukuka aykırı olduğunu, (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2003/1717 E., 2003/7742 K. ve 15.09.2003 tarihli kararı) 2-Yerel Mahkemenin, eksik ve yetersiz bilirkişi raporuna dayanarak gerekçeli kararda, davacı markasının esas unsurunun “…” kelimesi olduğunu belirtilerek, markaların karıştırılma ihtimali bulunduğu yönünde hatalı bir değerlendirme yaptığını, Yargıtay, 11. HD E. 2001/1399, K. 2001/1718 ve 27.02.2001Tarihli kararında “bir markayı oluşturan unsur, o markanın başka markalardan ayırt edilmesini sağlayan kelime, harf, sayı vs.den oluşan şekil olup marka birden fazla unsuru ihtiva ediyorsa, asıl unsuru markanın bütünü itibariyle bıraktığı izlenim, tümüne hâkim olan görünüş ve ayırıcılığını vurgulayan imajda aramak lazımdır” tespiti yaptığını, kelimelerden oluşan bir başvuruda cins belirten bir sözle yazılmış olmasının sözcüğün asıl unsur olduğu anlamına gelmeyeceğini, markanın özel ve özgün renk ve şekil kompozisyonuyla bir bütün olarak değerlendirmesi gerektiğini belirttiğini, Doktrinde de birçok yazarın; işaretin ayrım gücüne sahip, orijinal nitelikte bir işaret olup olmadığının, münferit unsurlara göre değil işaretin bütünü dikkate alınarak değerlendirilmesi gerektiğini vurguladığını, ortalama tüketicinin de markayı küçük parçalarıyla değil, bir bütün olarak algıladığını ve markayı bölmek tüketicinin markayı algılama biçiminden uzaklaşmaya sebep olduğunu, markanın bir bütün olarak korunduğunu, bir kısım unsurlarından hareketle iltibas tehlikesinin bulunduğu sonucuna varılamayacağını, “…” ve “ …” markaları görsel, işitsel ve telaffuz açılarından değerlendirildiğinde karıştırılma ihtimalinin olmadığını, 3-Müvekkilinin kendi şirketini kurmadan önce, merkezi Antalya’da bulunan … San. Tic. Ltd Şti bünyesinde çalıştığını ve cevap dilekçesinde EK-2, EK-3, EK-4 ve EK-5 olarak sundukları belgelerle grup şirketlerinde 01/01/2006 tarihinden başlamak üzere, aktif olarak marka-… vekili olarak hizmet verdiğinin ispatladığını, Davaya konu “fikri mülkiyet danışmanlık” hizmetlerinin, avukatlık, doktorluk gibi isim ve soy isimle verilen bir hizmet olduğunu, markaların ortalama tüketici nezdinde karıştırılması değerlendirilirken, mal ve hizmetlerin konusunun dikkate alınacağını, sınai ve fikri mülkiyet alanında danışmanlık hizmeti almak isteyen ortalama bir tüketicinin, Antalya gibi kişisel ilişkilerin yoğun olduğu bir şehirde, tercihini ismen bildiği kişiden yana kullandığını, müvekkilinin müşterileri arasında …, …, …, …, …, …, …, … gibi köklü firmalar bulunduğunu, Müvekkilin markasını yani adını ve soyadını, tescil tarihinden önce kullandığına ve tanıttığına dair delil bulunmadığı şeklindeki mahkeme gerekçesinin yerinde olmadığını, bu hatalı değerlendirmenin, itiraz ettikleri bilirkişi raporunda birebir yer aldığını ve HMK uyarınca delillerin değerlendirilmesi bizzat mahkeme hakimi tarafından yapılmalıdır kuralı ile de çeliştiğini, 4-Müvekkilinin markasının koruma tarihinin 15.08.2013, dava tarihinin 04.09.2017 olduğunu, yaklaşık 5 sene sonra dava açılması iyi niyetli olmadığı gibi, TMK 2. maddesi uyarınca hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğunu, Türk … ve Marka Kurumu’nun, aynı sınıfta hizmet veren, başka “…” ve “…” markalarının da tescilini gerçekleştirdiğini, müvekkilinin markasının da, yine Türk … ve Marka Kurumu’nun benzerlik araştırmasından geçerek hiçbir itiraza uğramadan tescil edildiğini, 5-Dava dilekçesinde, müvekkilinin “…” markasını kötü niyetle tescil ettirdiği ve “kendilerine ait markalar zincirine dahil olduğu izlenimi uyandıracağı” ileri sürülmüş olmasına rağmen, bu iddialarını ispata yönelik, belge ve bilginin dosyaya sunulamadığını, müvekkilinin, kendi soyadını, yasanın ona verdiği haklar çerçevesinde ve olağan ticari hayat içerisinde kullandığını, 6-Mahkemece, 06.09.2017 tarihinde, mülkiyeti ihtilaflı olduğu gerekçesi ile dava konusu olmayan sınıflar da dahil olmak üzere müvekkilinin markasının tüm sınıfları üzerine ihtiyati tedbir uyguladığını, kararın HMK m. 391/2’de düzenlenen şartları taşımadığını, karar somut ve açık olarak gerekçelendirilmediği için müvekkilinin HMK m. 27’de düzenlenmiş “hukuki dinlenilme hakkı” nında ihlal edildiğini, açıklananlar ışığında, kararın kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır Davacı tarafın talebi; davalının “… …” ibareli markasının, adına … tescil numarası ile tescilli “…” tanınmış markası ile iltibas oluşturduğundan, her iki marka arasında tüketici nezdinde karıştırılma ihtimali bulunduğundan, davalı tescilinin tanınmış markasının ününden istifade etmek amacı taşıdığından, davalının … numaralı “… …” markasının “hukuki hizmetler (sınai ve fikri mülkiyet hakları konusunda danışmanlık hizmetleri dahil)” açısından hükümsüzlüğüne karar verilmesine ilişkindir. Mahkemece; her iki markayı oluşturan kelimeler arasında yalnızca bir harf farklı olduğundan karıştırılma ihtimali bulunduğu, davacı markasında yer alan “…” ibaresinin tanımlayıcı bir sözcük olması sebebiyle ayırt edici nitelikte bulunmadığı, davalının Antalya Ticaret Sicil Müdürlüğü’ne 27/09/2013 tarihinde gerçek kişi olarak tescil edildiği, tescil tarihinden önce “…” markasını tescilsiz olarak kullandığına ve tanıttığına dair bir delil bulunmadığı, SMK’nun 7/5-a bendinde; üçüncü kişiler tarafından dürüstçe ve ticari hayatın olağan akışı içinde gerçek kişilerin ad ve soyadlarını kullanmalarının marka sahibi tarafından engellenemeyeceğinin düzenlendiği, davacının markası ile aynı hizmetler için tescilli olan ve davacının markası ile benzer olan davalıya ait markanın kullanılmasının ticari hayatın olağan akışı içinde zorunlu olmadığı, bu sebeple davalının soyadı olan “…” markasını kullanmasının haklı bir sebebe dayanmadığı, davalının markasının … tescil tarihi ile 04/09/2017 dava tarihi arasında geçen süre beş yıldan az olduğundan, sessiz kalma suretiyle hak kaybının söz konusu olmadığı ve kötüniyetin varlığı ispatlanamadığından, davanın kabulü ile davalı adına tescilli … numaralı “…” markasının “Hukuki Hizmetler (Sınai Fikri Mülkiyet Hakları Konusunda Danışmanlık hizmetleri dahil)” emtiası için kısmen hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmiştir.Karar aleyhine davalı vekili tarafından istinaf yasa yoluna başvurulmuştur.1-Sunulan … San, Tic. Ltd. Şti. bünyesinde gerçekleştirdiği vekillik hizmetine ilişkin marka dökümleri 2006 ye 2007 yıllarını kapsamakta, vekil adı … olarak geçmekte ve vekillik hizmetini gerçekleştirdiği firma, … Gıda San, Tic. Ltd. Şti. olarak tanımlanmaktadır. Davalı firma vekili olarak göründüğünden, bu şekliyle “…” markasını kullandığını ispatlayamamıştır. Davalı tarafın gerçek kişi olarak vekillik hizmeti gerçekleştirdiği … dosya numaralı markada da adı, marka vekili adı olarak ve … şeklinde geçtiğinden, davalı tarafça “…” ibaresinin öncelikli kullanım hakkının kendisine ait olduğu kanıtlanamamıştır. 6769 Sayılı Kanun’un 7/5.maddesi; “Marka sahibi, üçüncü kişiler tarafından dürüstçe ve ticari hayatın olağan akışı içinde markasının aşağıda belirtilen biçimde kullanılmasını engelleyemez; A) Gerçek kişilerin kendi ad ve adresini belirtmesi, B) Malların veya hizmetlerin türüne, kalitesine, miktarına, kullanım amacına, değerine, coğrafi kaynağına, üretim veya sunuluş zamanına yada diğer niteliklerine ilişkin açıklamalarda bulunulması,C) Özellikle aksesuar, yedek parça veya eş değer parça ürünlerinde, malın yada hizmetin kullanım amacının belirtilmesinin gerekli olduğu hallerde kullanılması,” olarak düzenlenmiştir.Davalının soyadı olan “…” ibaresinin maddede belirtilen alanlarda veya durumlarda kullanılması halinde maddedeki istisnadan yararlanması mümkündür. Davalı soyadı olan “…” ibaresini marka olarak tescil ettirip kullandığı sabittir. Davalının bu şekilde kullanımı; gerçek kişi ad ve adres belirtmesi niteliğinde kabul edilemez. Vermiş olduğu marka – … vekilliği hizmetinin sunuluş zamanına yada niteliklerine ilişkin açıklama olarak kabulü mümkün olmadığı gibi, marka – … vekilliği hizmetinin kullanım amacının belirtilmesi olarak da kabul edilemeyeceğinden, davalının bu maddenin korumasından yararlanması mümkün değildir. Yasal zorunluluk ve öncelikli kullanım hakkı bulunmadığı halde, davalı markasından daha önce aynı sınıfta tescil edilmiş olan davacı markası ile benzer, karıştırılmaya yol açacak ve iltibas tehlikesi yaratacak şekilde marka tescilinin haklı sebebe dayanmadığının kabulünde yasal düzenlemelere aykırılık bulunmadığından, davalı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebinin reddine karar verilmesi gerekmiştir. 6769 Sayılı Yasa’nın 4. maddesindeki; “marka; bir teşebbüsün mallarının veya hizmetlerinin diğer teşebbüslerin mallarından veya hizmetlerinden ayırt edilmesini sağlaması ve marka sahibine sağlanan korumanın konusunun açık ve kesin olarak anlaşılmasını sağlayabilecek şekilde sicilde gösterilebilir olması şartıyla kişi adları dahil sözcükler, şekiller, renkler harfler, sayılar, sesler ve malların veya ambalajlarının biçimi olmak üzere her tür işaretten oluşabilir.” şeklinde yapılan tanımdan da anlaşılacağı üzere, marka olarak alınabilecek işarette seçenek özgürlüğü geniştir. Maddenin düzenlemesindeki geniş seçenek özgürlüğü nazara alındığında, davacının soyadını oluşturan “…” ibaresini kullanma zorunluluğu bulunduğunun kabulü mümkün değildir. Mahkeme kararı ile; Davalı adına tescilli … numaralı “…” markasının “Hukuki Hizmetler (Sınai Fikri Mülkiyet Hakları Konusunda Danışmanlık hizmetleri dahil)” emtiası için KISMEN HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE VE SİCİLDEN TERKİNİNE, karar verilmiş olup, verilen hüküm “…” ibaresinin soy adı olarak kullanılmasını engellemediğinden, yasadan kaynaklanan soy adının kullanılması hakkının engellendiğinden bahisle kararın hukuka aykırı olduğuna ilişkin istinaf sebebi yerinde olmadığından reddine karar verilmiştir. 2-Türk … ve Marka Kurumu’nda; “siyah zemin üzerine açık renk ve iç içe geçmiş S ve P harflerinden oluşan şekil +…” markasının … tescil numarası ile 42. Sınıfta davacı adına, … tescil numaralı “…” markasının 28.,42. ve 45. sınıfta davalı adına tescilli olduğu, her iki markanında ilk harfinin büyük, diğer harflerinin alfabedeki küçük harf formunda yazıldığı tespit edilmiştir. Mahkemece alınan bilirkişi raporunda; “6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Md.5’c “ticaret alanında cins, çeşit, vasıf, kalite, miktar, amaç, değer, coğrafi kaynak belirten veya malların üretildiği. hizmetlerin yapıldığı zamanı gösteren veya malların ve hizmellerin diger karakteristik özelliklerini belirten işaret ve adlandırmaları münhasıran veya esas unsur olarak içeren markalar tescil edilemez şeklindedir.Bunun yanında tanımlayıcı işaretler, tescili talep edilen mal ve hizmetleri doğrudan tanımlayan, mal ya da hizmetin cins. çeşit, vasıf gibi üzelliklerine ya da kalitesine doğrudan atıfla bulunan işaretlerdir. Bir işaretin tanımlayıcı titelikte kabul edilebilmesi için işaretin mal ya da hizmetin mutlaka çok vazgeçilmez önemde bir üzelliğini belirtiyor olmasına gerek yoktur. Bu hükmün temel amacı, ilgili sektörde faaliyet gösteren herkesin kullanımına açık olması gereken tanımlayıcı işaretlerin tek kişinin tekeline verilmesinin ününe geçerek kamu yararını gözetmektir. Yani, mal ve hizmetlerin karakteristik özelliklerini belirten işaretlerin ilgili herkes tarafından serbestçe kullanımını temin etmektir. Böylece tamımlayıcı bir işaretin tek bir Kişinin tekeline verilmek süretiyle diğer işletmelere ve rakiplerine karşı haksız bir avantaj tanımasını engellemektir.Davacı tarafın … ibaresi 45. Sınıf kapsamındaki “hukuki hizmetler sınai ve fikri mülkiyet hakları konusunda danışmanlık hizmetleri dahil) emtialarında tanımlayıcı ibare olup markaların karşılıklı incelenmesinde dikkate alınmayacaktır” tespitinde bulunulduğu saptanmıştır. Davacı ve davalı markalarının tescilli olduğu 42. sınıf; “Hukuki hizmetler. Hukuki araştırma hizmetleri, telif hakları yönetim hizmetleri, sınai ve fikri mülkiyet konusunda danışma hizmetleri, marka … ve endüstriyel tasarım konularında danışma hizmetleri” olarak tanımlanmış olup, “…” ibaresi tanımın içinde geçtiğinden, 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 5/c maddesinde belirtilen “hizmetlerin diğer karakteristik özelliklerini belirten işaret ve adlandırmalar” kapsamında kalması sebebiyle, bilirkişinin, bu ibarenin dikkate alınmaksızın markaların esaslı unsurlarının “…” ve “…” ibareleri olduğuna ilişkin tespitinde yasal düzenlemelere aykırılık bulunmadığından davalı vekilinin istinaf sebebinin reddine karar verilmesi gerekmiştir. Davacı markası; “şekil+…” davalı markası; sadece “…” ibaresidir. Davacı tarafın markasındaki şekil “siyah zemin üzerine açık renk ve iç içe geçmiş S ve P harflerinden” oluştuğundan, şeklin dizaynı ve markada kapladığı alan nazara alındığında kelime unsurunun öne çıktığı sabittir. “…” ibaresinin markanın tescilli olduğu sınıf bakımından tanımlayıcı ibare olduğu ve markada “…” kelimesinin öne çıktığı göz önüne alındığında, bilirkişi tarafından, her iki markanın esas unsuru olan kelime unsuru üzerinden karşılaştırma yapmasında yasal düzenlemelere aykırılık bulunmadığından, davalı vekilinin markanın bir bütün olarak değerlendirilmediğine ilişkin istinaf sebebinin reddine karar vermek gerekmiştir. Davacı markasında yer alan tanımlayıcı ibare niteliğindeki “…” kelimesi dışında, davacı ve davalı markalarının esas unsuru olan “…” ve “…” ibareleri arasında sadece bir harf farklılığı vardır. Yerleşmiş Yargıtay uygulamaları uyarınca markaların esaslı unsurları arasındaki bu şekildeki benzerlik “markalar arasında yüksek düzeyde işitsel benzerlik” olarak kabul edildiğinden, (Yargıtay 11. HD’nin 10/03/2022 tarihli 2020/7116 esas ve 2022/1737 karar sayılı kararı ile aynı dairenin 20/10/2020 tarihli, 2020/614-4248 esas ve karar sayılı kararı, aynı dairenin 08/06/2020 tarihli 2019/4686 esas ve 2020/2665 karar sayılı kararı) taraf markaları arasında işitsel (telaffuz) benzerlik olduğu sabittir. Davacı ve davalı markalarında ilk harf alfabedeki büyük harf formatında, diğer harfler küçük harf olarak yazıldığından görsel olarak da ayniyet derecesinde benzerdir. Markalar arasında görsel ve işitsel benzerlik olduğu dosya kasamı ile sabit olduğundan, davalı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf sebebinin reddi gerekmiştir. 3-Davalı, gerçek hak sahipliği savunması kapsamında; … San, Tic. ltd. Şti. bünyesinde gerçekleştirdiği vekillik hizmetine ilişkin marka dökümlerini ve Ticaret sicil kayıtlarını sunmuştur. Davalının ticaret sicili incelendiğinde; kayıt tarihi 27/09/2013 olup, kayıtlı unvanı “…” ibaresinden farklı “…” olarak geçtiğinden, davalının bu kayda dayanarak markanın gerçek hak sahibi olduğunun kabulü mümkün değildir. 06/11/2017 tarihli faturada … TASARIM & … ibaresi kullanılmakta ise de; futura tarihinin, davacı markasının tescilinden çok sonra olması sebebiyle önceki tarihli gerçek hak sahipliğini kanıtlamamaktadır. Sunulan … San, Tic. Ltd. Şti. bünyesinde gerçekleştirdiği vekillik hizmetine ilişkin marka dökümleri 2006 ye 2007 yıllarını kapsamakta, vekil adı … olarak geçmekte ve vekillik hizmetini gerçekleştirdiği firma, … San, Tic. Ltd. Şti. olarak tanımlanmakta ve davalı firma vekili olarak göründüğünden, davalı bu şekliyle “…” markasını kullandığını ispatlayamamıştır. Davalı tarafın gerçek kişi olarak vekillik hizmeti gerçekleştirdiği … dosya numaralı markada da adı, marka vekili adı olarak ve … şeklinde geçtiğinden, davalı tarafça “…” ibaresinin öncelikli kullanım hakkının kendisine ait olduğu kanıtlanmadığından, davalı vekilinin istinaf sebebinin reddine karar verilmesi gerekmiştir. 4-6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 35. maddesinde: Hükümsüzlük hâlleri ve hükümsüzlük talebi; (1) 5 inci veya 6 nci maddede sayılan hallerden birinin meycut olması hâlinde mahkeme tarafından markanın hükümsüzlüğüne karar verileceği, 6769 sayılı SMK’nun 6/1. maddesinde, tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği sebebiyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dahil, karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvurunun reddedileceği, Aynı madde de (6) Marka sahibi, sonrakı tarihli bir markanın kullanıldığını bildiği veva bilmesi gerektiği hâlde bu duruma hirbirini izleven beş yıl boyunca sessiz kalmışsa, sonraki tarihli marka tescili kötüniyetli olmadıkça, markasını hükümsüzlük gerekçesi olarak ileri süremeyeceği, belirtilmiştir. Davacı tarafın kötü niyetli olduğunu kanıtlamak, bunu iddia eden davalı taraf aittir. Davacı taraf, Sınai Mülkiyet Yasası’nın yukarıda belirtilen maddelerinden kaynaklanan hakkını yasanın tanıdığı 5 yıllık süre içerisinde kullanmıştır. Taraflar farklı şehirlerde hizmet verdiklerinden, davalı kullanımından haberdar olunması için geçecek süre nazara alındığında 4 yıllık süre hayatın olağan akışına uygundur. Yasanın tanıdığı bir hakkın tanınan yasal süre içerisinde kullanılması, bir hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilemeyeceği gibi, davalı tarafça da kötü niyetin varlığına ilişkin başka delil ibraz edilmediğinden, davalı vekilinin istinaf sebebinin reddi gerekmiştir. 5-Davacı vekili dava dilekçesinde kötü niyetli tescile dayanmış ise de; bu konuda delil sunamadığından mahkemece gerekçeli kararın hükümden önceki paragrafında; “SMK’nun 7/5-a bendine göre üçüncü kişiler tarafından dürüstçe ve ticari hayatın olağan akışı içinde gerçek kişilerin ad ve soyadlarını kullanmalarının marka sahibi tarafından engellenemeyeceğinin düzenlendiği, davacının markası ile aynı hizmetler için tescilli olan ve davacının markası ile benzer olan davalıya ait markanın kullanılmasının ticari hayatın olağan akışı için zorunlu olmadığı, bu sebeple davalının soyadı olan “…” markasını kullanmasının haklı bir sebebe dayanmadığı,” belirtildikten sonra, “kötüniyetin ispatlanamadığı anlaşılmakla” şeklindeki tespit ile davalı kullanımının kötü niyetli olmadığına karar verilmiştir. 6769 Sayılı Kanun’un 7/5.maddesi; “Marka sahibi, üçüncü kişiler tarafından dürüstçe ve ticari hayatın olağan akışı içinde markasının aşağıda belirtilen biçimde kullanılmasını engelleyemez; A) Gerçek kişilerin kendi ad ve adresini belirtmesi, B) Malların veya hizmetlerin türüne, kalitesine , miktarına, kullanım amacına, değerine, coğrafi kaynağına, üretim veya sunuluş zamanına yada diğer niteliklerine ilişkin açıklamalarda bulunulması,C) Özellikle aksesuar, yedek parça veya eş değer parça ürünlerinde, malın yada hizmetin kullanım amacının belirtilmesinin gerekli olduğu hallerde kullanılması,” olarak düzenlenmiştir. Bu sebeple davalının kullanımının kötü niyetli olmaması yanında maddede belirtilen alanlarda veya durumlarda kullanılması halinde bu maddedeki istisnadan yararlanması mümkündür. Davalının kullanımda kötü niyetli olmadığı tespit edilmiş ise de; “…” ibaresini marka olarak tescil ettirip kullandığı sabit olduğundan, davalının bu maddenin korumasından yararlanması mümkün olmadığından, mahkemece de davacının “…” soyadının marka olarak kullanılmasında yasal zorunluluk bulunmadığı, markasal kullanımın madde kapsamında olmadığına karar verildiğinden, davalı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf sebebinin reddine karar verilmesi gerekmiştir. 6- Mahkemece, 06.09.2017 tarihinde, mülkiyeti ihtilaflı olduğu gerekçesi ile dava konusu olmayan sınıflar da dahil olmak üzere müvekkilinin markasının tüm sınıfları üzerine ihtiyati tedbir uyguladığını, kararın HMK m. 391/2’de düzenlenen şartları taşımadığı gibi, karar somut ve açık olarak gerekçelendirilmediği için, HMK m. 27’de düzenlenmiş “hukuki dinlenilme hakkı” ihlal edildiğini, kararın kaldırılmasını talep etmiştir. Davalı tarafın talebi bu hali ile tedbire itirazın reddine ilişkin kararın istinafı niteliğinde olup, HMK 394/2. maddesi uyarınca tedbire itiraz kararı yüze karşı verilmiş ise, verildiği tarihten itibaren 2 hafta içinde bölge adliye mahkemesine başvurulabilir. Gıyapta verilmiş kararlarda ise; tedbirin uygulanması sırasında hazır bulunuyorsa, uygulanma tarihinden, hazır bulunmuyorsa, tedbirin uygulanmasına ilişkin tutanağın tebliğ tarihinden itibaren 1 hafta içerisinde kararı veren mahkemeye itiraz edilebilir. Mahkemece tedbir kararı 06/09/2017 tarihli tensip tutanağı ile gıyapta verilmiş olup, tensip zaptının 01/11/2017 tarihinde tebliği ve esasa cevapla birlikte tedbire itiraz edilmesi üzerine ilk derece mahkemesince 05/06/2018 tarihli oturumda talebin kısmen kabulü ile; … markası üzerinde, … markasının hükümsüzlüğü istenen hukuki hizmetler (sınai ve fikri mülkiyet hakları konusunda danışmanlık hizmetleri dahil) sınıfında devrin önlenmesi yönündeki ihtiyati tedbirin devamına, -Markanın tescilli olduğu diğer sınıflardaki tedbirin KALDIRILMASINA, karar verildiği, “hükümsüzlüğü istenen sınıfta markanın üçüncü kişilere devrinin önlenmesinin istenmesinde davacının hukuki yararının bulunduğu kanaatine varılarak,” şeklinde gerekçe belirtildiği tespit edilmiştir. Gerekçeli karar davalı tarafa tebliğ edilmediğinden, 2 haftalık istinaf yasa yoluna başvurulma süresi başlamadığından, talep süresinde ise de; Hükümsüzlük talebine konu markanın yargılamanın devamı sırasında el değiştirmesi halinde, davada taraf teşkilinin sağlanması ve buna bağlı olarak yargılama gecikeceğinden davacı tarafın tedbir talep etmekte hukuki yararının bulunduğu sabittir. Mahkemece; dava dilekçesi ve ekleri ile tedbir kararının davalı tarafa tebliğ edildiği, cevap dilekçesi ve delillerinin sunulması için imkan tanındığı, itirazın duruşmalı incelendiği tespit edildiğinden, hukuki dinlenilme hakkının kısıtlandığına ilişkin istinaf sebebi ile “davacı tarafın tedbir talebinde hukuki yararının bulunduğu” belirtildiğinden, kararın gerekçesiz olduğuna ilişkin istinaf sebebi yerinde olmadığı gibi, itiraz üzerine verilen karar ile hükümsüzlük talebine konu sınıf dışındaki sınıflardaki tedbir kararı kaldırıldığından, hükümsüzlük konusu dışındaki sınıflarda tedbir kararı verildiği ve uygulandığına ilişkin istinaf sebebinin reddi gerekmiştir. Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul Anadolu 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 13/11/2018 tarih ve 2017/157 E. 2018/319 K. Sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 36,30 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine,6- Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin İlk Derece Mahkemesince yerine getirilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 22/09/2022