Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1198 E. 2022/954 K. 09.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1198
KARAR NO: 2022/954
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: Bakırköy 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 16/10/2018
NUMARASI: 2017/478 E. – 2018/301 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Fikir Ve Sanat Eseri Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 09/06/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacı vekili, müvekkili şirketin 2006 yılından beri ” …” ve ” …” adlı programların yapımını gerçekleştirdiğini, ancak davalı tarafın 15/02/2016 tarihli ihtarname ile yapım sözleşmesi ve buna ek protokolü tek taraflı olarak feshettiğini, bu feshin haksız olduğunu, zira sözleşmeye göre her sezon son yayın tarihinden itibaren 15 gün önceden sözleşmenin bitirildiğini, bildirilmediği takdirde bir sonraki yayın dönemi için ÜFE artışı uygulanarak sözleşmenin devam edeceğini, böylece 14/09/2010 tarihli sözleşmenin feshine dair bir bildirimde bulunmadığı için bir yayın dönemi için daha sözleşmenin devam ettiğini, yıllar içinde uzayan yayın dönemlerinde müvekkiline ödenmesi gereken ÜFE artışlarının ödenmediğini, tarafların ayrıca 28/08/2014 tarihinde bir ek protokol imzaladıklarını, bu protokolden doğan ÜFE artışının da ödenmediğini, böylece 18/09/2011- 01/03/2012 tarihleri arası ÜFE artışları ile 01/02/2015 tarihinden itibaren ÜFE artışından doğan alacakların tahsiline yönelik icra takibine vaki itirazın iptali için bu davayı açtıklarını beyan ederek, Bakırköy … İcra Dairesi’nin … esas sayılı icra takibine vaki itirazın iptaline, takibin devamına, en az %40 oranında icra tazminatına hükmolunmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Dava konusu alacak eser sözleşmesinden kaynaklandığından görevli mahkemenin ticaret mahkemesi olduğunu, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 18/11/2009 tarih ve 2009/15 esas 459 karar sayılı kararının da bu yönde olduğunu, alacağın zamanaşımına uğradığını, tarafları, sebebi ve konusu aynı olan 3 ayrı dava daha bulunduğunu ve birleştirilmeleri gerektiğini, ücret artışlarıyla ilgili olarak düzenli artış yapıldığı halde, ÜFE arıtışı talebinin MK. 2 maddesine aykırı olduğunu, ödeme emrindeki hesaplamasının nasıl yapıldığının anlaşılamadığını, % 40 tazminat istenemeyeceğini savunarak davanın reddine, davacının en az %20 kötüniyet tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; ”…Somut olayda tarafların da kabul ettiği üzere, tarafların 2006 yılından itibaren … ve … »isimli programların yapımına ilişkin sözleşmesine göre yürütüldüğü ve sözleşmenin feshedildiği tarihe kadar aralarında herhangi bir ihtilafın olmadığı görülmüş olup taraflar arasında 14,09,2010 tarihli Yapım Sözleşmesinde belirlenen bedel devam eden yayın dönemlerinde taraflar arasında 01,03 2012, 02,03,2013 ve 28,04,2014 tarihlerinde imzalanan ek protokoller ile arttırılmıştır. Bilirkişi heyeti tarafından da belirtildiği üzere işbu ek protokoller ile Yapım Sözleşmesinin 9. Maddesinde bahsi geçen ÜFE artışının uygulanmış kabul edileceği, zira sektör genelinde “ÜFE artışı”na yönelik ayrıca bir hesaplama kaleminin mevcut olmadığı, dolayısıyla “ÜFE artışı açıklamalı’ bir faturanın beklenemeyeceği görüşü de sözleşme kapsamı eli uyumlu bulunmuş öte yandan taraflar arasında ücret artışı için ek protokoller düzenlenmiş olup ve davacı tarafında belirlenen sözleşme bedellerine itiraz da edilmediği de dikkate alındığında incelenen ticari defter kayıtlarının incelenmesinde de taraflar arasında belirli aralıklarla hesap mutabakatları yapılmış olup, davacı tarafından sözleşmenin feshedildiği tarihe kadar davalının itirazının olmaması ve sözleşme süresince tarafların hesap mutabakatı yapması ve ek protokoller imzalaması da dikkate alındığında ana sözleşmenin 9.maddesinde bahsi geçen bir sonraki yayın dönemi için ÜFE artışı göz önüne alınarak eklenecek bedel şart yürürlüğe sokulmuş ona göre ücret arttırımları olmuş ve bu sebeple davacının fazladan bir ÜFE artış bedeli talep edemeyeceği kanaatine varıldığından sübuta ermeyen davanın reddine karar vermek gerekmiştir.” şeklinde gerekçeyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Taraflar arasında yapılan 14.09.2010 sözleşme ve ek protokollerle incelendiğinde, “sözleşme bir sonraki yayın dönemi için, ÜFE artışı göz önüne alınarak devam edecektir ve bu hususlar yeniden uzatım halleri için de geçerlidir” hükmünün, ek protokol maddelerinde yer alan ”İş bu Ek Protokol …tarihli sözleşmenin ayrılmaz bir parçasıdır” hükümlerinin yer aldığı gözetildiğinde, 14.09.2010 tarihli sözleşmenin devam ettiği tüm yayın dönemi için uygulanacağının açık olduğunu, ancak uzayan bu yayın döneminin başlangıç tarihi olan 14.09.2010 tarihinden, davalı taraf ile yapılan 01.05.2012 tarihli ek sözleşmenin 3. maddesinde belirtilen 01.03.2012 tarihine kadar müvekkiline ödenmesi gereken ÜFE oranında artışların uygulanmadığını, taraflar arasında devam eden süreçte 28.04.2014 tarihinde bir ek protokol daha imzalandığını, iş bu ek protokolün 3. maddesinde 01.02.2014 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere sözleşmeye bağlı yükümlülüklerin aynı koşullarla devam edeceğinin belirtildiğini, hal böyle iken davalı tarafın 01.02.2015 tarihinden itibaren ödenmesi gereken ÜFE artış alacağını da ödemediğini, Ana sözleşmede açıkça belirtilmesine rağmen, 14.09.2010 tarihinden 1 yıl sonra yapılması gereken ek sözleşmenin 2011 yılında yapılmadığını, sözleşmenin haksız feshedildiği 15.02.2016 tarihine kadar 2015 ve 2016 yılı için ek sözleşme yapılmadığını, bilirkişi raporunda, 2010-2016 yılları arasında devam eden sözleşme için sözleşme hükümleri gereğince 6 tane ek sözleme/protokol olması gerektiğine hiçbir şekilde değinilmediğini, Somut olayda 2010 yılında 17.500 TL telif bedeli ile başlayan programda; iki dönem arasında herhangi bir sözleşme ve ek protokol olmamasına rağmen 2012 yılında ek sözleşme yapılıncaya kadar davalı yanca 17.500 TL olarak ödeme yapılmaya devam edildiğini, 2011 yılında yapılması gereken ÜFE artışının hiç yapılmadığını, daha sonra 2012,2013,2014 yıllarında ek sözleşmelerle ÜFE artışı dikkate alınarak telif bedellerinin bir miktar arttırıldığını, yine 2014 yılından sözleşmenin sona erdiği 2016 yılına kadar hiç bir ek sözleşme yapılmadığını, ek bir sözleşmenin olmadığı hallerde ana sözleşmenin uygulanması gerektiğini, buna rağmen davalı yanın, ana sözleşmede yer alan hükümleri yok sayarak ÜFE oranına göre bedelde bir arttırım yapmadığını ve 2014-2016 yılları arasında telif ücretini sabit miktarda 25.000 TL olarak ödemeye devam ettiğini, dolayısıyla davalının sözleşmeye aykırı davrandığını, ÜFE artışını dikkate alarak telif ücretini arttırmadığını ve müvekkilini ekonomik anlamda hak kaybına uğrattığını, Dosyaya sunulan uzman görüşünün yerel mahkeme tarafından hiç bir şekilde değerlendirmeye alınmadığını, taraflar arasında imzalanan sözleşmelerde açık hükümler var iken bilirkişilerin teamülleri dikkate alarak hesaplama yaptıklarını beyan etmelerinin açıkça yasa hükümlerine ve içtihatlara aykırı olduğunu, zira bilirkişilerce rapor hazırlanırken … farkları ile ilgili herhangi bir hesaplama da yapılmadığını, kaldı ki bilirkişilerce sektörel uygulamanın ne olduğu konusunda da açık bir değerlendirme de yapılmadığını, hal böyleyken hüküm kurmaya elverişsiz rapor dikkate alınarak davanın reddine karar verilmiş olmasının hatalı olduğunu, ÜFE artışlı fatura tanzimi diye bişey olmadığını, ÜFE’nin her zaman fiyatların içinde gösterildiğini, geçen yıl 100 TL olan bir ürün bu yıl 120 TL olmuş ise, ÜFE’nin 20 TL’ nin içinde kavramsal olarak giydirildiğini, ayrıca dünyanın hiçbir yerinde enflasyonun farkının faturada makbuzda vb.de ayrı gösterildiği bir fatura uygulamasının olmadığını, Yine yerel mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda “….sektör işleyişinde ÜFE artışına yönelik özel bir hesaplama yer almamaktadır. Dolayısıyla ÜFE artış açıklamalı bir faturanın olması da beklenemez..” şeklinde açıklama yapıldığını, ancak hiçbir sektörde ÜFE’den doğan artışların ayrı gösterildiği bir hesaplama kaleminin olmadığını, TBK’nun 27. maddesinde açıkça belirtildiği gibi “bir sözleşme kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı ve konusu imkansız değilse geçerlidir.” hükmünün yer aldığını, bilirkişi raporunda da taraflar aralarında anlaşarak belirli bir fiyat artışı yapabilecektir denmesi de dikkate alındığında raporun kendi içinde çelişkili olduğunu, sektörde böyle bir artışa yönelik hesaplama yoktur denmesinin açıkça hakkaniyete aykırı olduğunu, eksik, hatalı hatta kendi içinde dahi çelişkili olan bilirkişi raporunun bu haliyle hüküm kurmaya elverişli değil iken yerel mahkeme tarafından hükme esas alınmasının hukuka aykırı olduğunu,Taraflar arasında sözleşme ile kararlaştırılan bir artış var iken bilirkişilerce sadece teamüllerden hareketle kendi beyanlarına çelişkili şekilde rapor hazırlamasının kabul edilebilir olmadığını, mali bilirkişice sadece hangi dönemlerde ne kadar ÜFE artışı yapıldığının belirtildiğini, ancak o dönmelere ilişkin ÜFE artışlarının neler olduğunun hesaplanmadığını, bilirkişinin teslim ettiği raporda tablolarla gösterilen kısımda sözleşmenin uygulandığı dönemlerdeki enflasyon oranının toplamının dahi % 47 olduğunu, ancak davalı tarafından ÜFE artışının yapıldığı iddia olunan yıllardaki ÜFE artış oranı toplamının %37 olduğunu, o dönemde oluşan enflasyon oranı ise % 40,56 iken bu aradaki farkın nereden kaynaklandığının izaha muhtaç olduğunu, bu hususta uzman görüşünün dikkate alınmadığını, Yerel mahkemece yargılama sürecinde toplanan delillerin bir kısmına dayanılarak ve diğer bir kısmı göz ardı edilerek, hatta hüküm kurmaya elverişsiz olan eksik incelemeye dayalı, çelişkili bilirkişi raporuna dayanılarak kesin ve açık bir sonuca varılmadan hüküm tesis edilmesinin açıkça yasaya, hukuka, hakkaniyete aykırı olduğunu beyan ederek, Mahkemece verilen kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, İİK’nun 67.maddesi anlamında icra takibine vaki itirazın iptali davasıdır. İcra takibinin dayanağını, taraflar arasında yapılan sözleşmeden kaynaklanan ÜFE artış alacağı ve ferileri oluşturmaktadır. Taraflar arasında 14.09.2010 tarihinde Yapım Sözleşmesi (Ana Sözleşme) ve bu sözleşmeye bağlı olarak farklı yıllarda üç adet ek protokol imzalanmıştır. Taraflar arasında imzalanmış olan işbu sözleşme ve ek protokoller içerik açısından bir eser sözleşmesi olup, davacı sözleşme kapsamında, “…” ve “…” programlarının yapımını gerçekleştirmiştir. Ana sözleşmeye göre; davalı, davacının yayına hazır hale getirdiği program için bir yayın dönemi boyunca 17,500,00 TL + KDV bedel ödemeyi taahhüt etmiş, aynı sözleşmenin 9. maddesinde; “iş bu sözleşme imza ile yürürlüğe girer. her sezon yayın tarihinden 15 gün önce …’nin sözleşmeyi bitirmek istediğini bildirmemesi halinde sözleşme kendiliğinden bir yayın dönemi için daha uzar. bu durumda sözleşme bir sonraki yayın dönemi için ÜFE artışı göz önüne alınarak eklenecek bedel ile devam edecektir, bu hususlar yeniden uzatım halleri için de geçerlidir.” hükmü yer aldığı, bir yayın dönemi sonunda taraflar arasında iş ilişkisinin devam ettiği, yeni yayın dönemleri için davacı ile davalı arasında ek protokoller imzalandığı,Taraflar arasında 01.05.2012 tarihinde imzalanmış olan Ek Sözleşme’nin 3.maddesine göre; 01.03.2012 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yayınlanacak olan her bir programın bedelinin, 20.000,00 TL + KDV olarak belirlendiği, taraflar arasında 2013 yılında imzalanmış ek protokolün 3. maddesinin alt bentlerine göre; 02.03.2013 tarihinden ve programın 338. bölümünden itibaren olmak üzere yapımcıya sözleşme’nin 3.maddesinde belirlenen ve sonradan ek protokoller ile artırılarak 20,000,00 TL olan bölüm başı ücretin 2.500 TL arttırılmasına, 01.04.2013 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yapımcıya sözleşmenin 3. maddesinde belirlenen ve sonradan ek protokoller ile artırılarak 20.000,00 TL olan bölüm başı ücretin her ay sadece bir bölüm için 5.000,00 TL arttırılmasına, diğer bölümler için artışın 2,500,00 TL olarak devamına karar verildiği, aynı protokolün 4.maddesinde ise ek protokolde belirtilen bölüm başı ücret dışında 14.09.2010 tarihli sözleşmeye bağlı yükümlülüklerin aynı koşullarla devam edeceğinin kabul, beyan ve taahhüt edildiği,Taraflar arasında devam eden ana sözleşmeye ek olarak 28.04.2014 tarihinde de bir ek protokol daha imzalandığı, bu protokolün 3.maddesinde taraflar; 01.02.2014 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere bölüm başına fatura karşılığı ödenecek ücretin 25.000,00 TL + KDV olduğunu ve aynı protokolün 4.maddesinde de sözleşmeye bağlı yükümlülüklerin aynı koşullarla devam edeceğini kabul, beyan ve taahhüt etmişlerdir. Dolayısıyla ana sözleşmenin 9.maddesinde belirlenen artış oranı ile ilgili olarak taraflar arasında daha önce bir ihtilaf bulunmadığı, ücret artışlarıyla ilgili düzenli olarak ek protokoller imzalandığı, ana sözleşme sonrasında imzalanan protokollerin 3.maddelerinde, her yeni yayın dönemi için taraflar arasında yeni bir fiyat belirlendiği, yani ilk yayın dönemi için ana sözleşmede belirlenmiş olan 17.500,00 TL + KDV bölüm ücretinin, ilk ek protokolde 20.000,00 TL + KDV, ikinci ek protokolde her ay sadece bir bölüm için 25.000,00 TL + KDV diğer üç bölüm için bölüm başı 22.500,00 TL + KDV, üçüncü ek protokolde ise beher bölüm için 25.000,00 TL + KDV olarak her yeni yayın döneminde düzenli şekilde arttırıldığı, davacının sözleşmenin feshinden sonra ÜFE artış alacağı ile ilgili olarak icra takibi yürütmesinin TMK’nın 2.maddesi kapsamında dürüstlük kuralı ile bağdaşmadığı, Mahkemece verilen kararda bir isabetsizlik bulunmadığı, davacı vekilinin istinaf başvuru sebeplerinin yerinde olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1- Usûl ve yasaya uygun Bakırköy 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 16/10/2018 tarih ve 2017/478 E., 2018/301 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 36,30 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 09/06/2022