Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1182 E. 2021/1554 K. 09.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1182
KARAR NO: 2021/1554
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 15. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 11/10/2018
NUMARASI: 2013/101 E. 2018/1051 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 09/12/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … sayılı takip dosyasında … Tic. Ltd. Şti. aleyhine icra takibi başlatıldığını, İstanbul 22 İcra Hukuk Mah. 2012/40 Esas sayılı dosyasında itirazın 26/02/2013 tarihli karar ile İİK 169. madde şartlarını taşımadığından reddedildiğini, Davacı şirket ortaklarından … ve … ‘nın takibin dayanağı olan bonodaki imzanın sahibi …e ait şirket hisselerini 10/02/2012 tarihinde devir aldıklarını, bu tarihten sonra … ve …’in müşterek imza ile temsile yetkili olduklarını, hisse devrinden sonra… ‘in haksız ve hukuka aykırı talepleri karşılanmayınca … ile … arasında ceza ve hukuk davaları görüldüğünü, son olarak davacı şirketin hiç bir ticari yada hukuki ilişkisi olmayan … isimli bir şahsa verilmiş astronomik rakamlı takibin dayanağı bononun ortaya çıktığını, müvekkili şirketin …’in temsile yetkili olduğu dönemde tanzim edilmiş olarak gösterilen bono nedeniyle borçlu olmadığını, senedin vadesinden 2 yıl sonra ortaya çıktığını, HMK 209. Mad. gereğince “Adi bir senetteki yazı veya imza inkar edildiğinde bu konuda bir karar verilinceye kadar herhangi bir işleme esas alınamaz” hükmü bulunduğunu, senedin sahteliği karşısında haksız icra takibi ile karşı karşıya kalan davacı şirketin aleyhine olan takibin teminat aranmaksızın dava sonuna kadar durdurulmasına, davaya konu senedin dayanağı olarak gösterilen sözleşme, makbuz ve bonoya dayalı icra takibinin iptali ile davacı şirketin davalıya borçlu olmadığının tespitine, takip konusu alacağın %20’sinden az olmamak üzere tazminata ve hazine lehine alacağın %10’u oranında para cezasına hükmedilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı şirketin 10/02/2007 tarihinde müvekkili …’dan aldığı 1.000.000 USD borca karşılık 10/02/2007 tanzim 10/08/2010 vade tarihli senedin düzenlenip davalıya verildiğini, alacak tahsil edilemediğinden, İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasında takip başlatıldığını, davacının sahtecilik iddiasını İst. 22. İcra Hukuk Mah. 2012/40 Esas sayılı dosyasında dile getirdiğini, davacı tarafın dilekçesinde açıkladığı ve Romanya’da devam eden hukuki sürecin bu dava ile ilgisi olmadığını, davacının suçlayıcı ve hukuka aykırı iddialarının gerçeği yansıtmadığını, ispat yükünün davacıda olduğunu, tanık deliline muvafakat etmediklerini, haksız davanın reddine, %20’den az olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesini istemiştir İlk Derece Mahkemesince; ”Davanın, menfi tespit istemine ilişkin olduğu, İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2015/230 Esas sayılı kamu davasında, 2017/125 karar sayısı ile; İstanbul .. İcra Müdürlüğü … Esas sayılı takip dosyasının dayanağı olan bononun şirketin defter ve belgelerine bilanço ve gelir gider tablolarına kayıt edilmediği, yüksek meblağlı senedin şikayetçi-katılanlardan gizlenerek devir işleminden sonra icra takibine konulduğu, sanık … ve …’ın 5237 SY TCK.nun 158/1-h. maddesinde açıklanan tacir veya şirket yöneticilerinin dolandırıcılığı suçundan ve 5337 SY TCK.nun 204/1. maddesi gereğince resmi evrakta sahtecilik (takibin dayanağı bono nedeniyle) suçundan cezalandırılmasına karar verildiği kararın İstanbul BAM 22. Ceza Dairesi’nin 03/10/2017 tarih ve 2017/1796-1794 sayılı kararıyla düzeltilerek kesinleştiği, Mahkemenin ceza dosyasında tespit edilen maddi vakıalar ile bağlı olduğu, tespit edilen maddi vakıalarda takibin dayanağı olan bononun sahte olduğunun açıklandığı, sahte bonoya dayanılarak başlatılan icra takibi nedeniyle, davacı şirketin borçlu olmadığının tespitine, takibin iptaline ve kötü niyet tazminat taleplerinin kabulüne, yasal koşullar oluşmadığından, davacının diğer taleplerinin reddine” karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 1-Mahkeme tarafından; ilk duruşmadan itibaren sadece ceza davasının sonuçlanmasının ve kesinleşmesinin beklenmesine karar verildiğini, mahkemenin sahtecilik iddiasına yönelik olarak kendi yargılamasını yürütmesi, gerekli incelemeleri yapması, yasal bir zorunluluk olmasına rağmen, ileri sürdükleri itiraz ve savunmalarına ilişkin herhangi bir inceleme, değerlendirme yapılmadığını, delillerinin toplanmadığını, bilirkişi incelemesi yapılmadığını, tanık dinletme talepleri ve Romanya Mahkemeleri tarafından verilen ve mahkemeye sunulan kararların mahkemece veya taraflarınca çevirilerinin yapılması taleplerinin reddinin, usul ve yasaya aykırı olduğunu, müvekkilin Anayasa’nın 36. maddesinden kaynaklanan adil yargılanma hak ve hürriyetinin ihlal edildiğini, 2-Huzurdaki davanın, ceza davasından bağımsız bir dava olup; hukuk mahkemesinin ceza davasında verilen hatalı kararla bağlı olmadığını, İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 16.05.2017 tarihli, 2015 / 230 E., 2017 / 125 K. sayılı kararına karşı istinaf yoluna müracaat edildiğini, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 22. Ceza Dairesi’nin 03.10.2017 tarihli, 2017 / 1796 E., 2017/1794 K. sayılı kararı ile hükmün “düzeltilerek istinaf başvurusunun reddine” kesin olarak karar verildiğini, verilen cezanın 5 yıl 10 ay olması sebebiyle Yerel Mahkeme kararı ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının temyizi kabil olduğunu, ancak Bölge Adliye Mahkemesi tarafından hapis cezasının 5 yıla indirilmesi sebebiyle müvekkilinin temyiz hakkının elinden alındığından, CMK’nun 296. maddesi uyarınca bölge adliye mahkemesinin red kararı aleyhinde temyiz yoluna müracaat edildiğini, dosyanın halen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Arşiv Bölümü Birimi’nde olduğunu, CMK’nun 296. maddesi dikkate alındığında, kesin hüküm teşkil eden bir mahkumiyet kararından söz edilemeyeceğini, dosyanın Yargıtay’dan dönüşünün beklenmeden karar verilmesinin yasaya aykırı olduğunu, Ceza davasında; Cumhuriyet Savcısı tarafından senette sahtecilik suçundan sanıkların beraatleri yönünde mütalaa verildiğini, mütalaadan senette sahtecilik suçunun işlenmediği, senedin sahte olmadığı ve dolayısıyla İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen kararın hukuka aykırı olduğu anlaşılacağından, mahkemece bu karar esas alınarak karar verildiğinden, mahkeme kararınında yasaya aykırı olduğunu, 3-Davacı tarafın reddedilen talepleri yönünden müvekkili lehine vekalet ücretine hükmedilmemesinin hukuka aykırı olduğunu, izah ettiği sebeplerle mahkeme kararının kaldırılmasına, karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Davacı tarafın talebi; İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … sayılı takip dosyasına konu 10/02/2007 tanzim, 10/08/2010 vade tarihli 1.000.000 USD bedelli, tanzim yeri Marmaris, keşidecisi … Tic. Ltd. Şti., alacaklısı … olan bononun şirket yetkilisi tarafından şirket ortaklığından ayrıldıktan sonra sahte olarak düzenlendiğinden bahisle davalı tarafa borçlu olmadığının tespitine ilişkindir. Mahkemece; İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2015/230 Esas sayılı sanığı …, … olan nitelikli dolandırıcılık-resmi belgede sahtecilik suçundan açılan kamu davasında İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … sayılı takip dosyasının dayanağı olan bononun şirketin defter ve belgelerine bilanço ve gelir gider tablolarına kayıt edilmediği, yüksek meblağlı senedin şikayetçi-katılanlardan gizlenerek devir işleminden sonra icra takibine konulduğu, sanık … ve …’ın 5237 SY TCK.nun 158/1-h. maddesinde açıklanan tacir veya şirket yöneticilerinin dolandırıcılığı suçundan ve 5337 SY TCK.nun 204/1. maddesi gereğince resmi evrakta sahtecilik (takibin dayanağı bono nedeniyle) suçundan cezalandırılmasına karar verildiği kararın İstanbul BAM 22. Ceza Dairesi’nin 03/10/2017 tarih ve 2017/1796-1794 sayılı kararıyla düzeltilerek kesinleştiği, mahkemenin ceza dosyasında tespit edilen maddi vakıalar ile bağlı olduğu, tespit edilen maddi vakıalarda takibin dayanağı olan bononun sahte olduğunun açıklandığı, sahte bonoya dayanılarak başlatılan icra takibi nedeniyle, davacı şirketin borçlu olmadığının tespitine, takibin iptaline ve kötü niyet tazminat taleplerinin kabulüne, yasal koşullar oluşmadığından, davacının diğer taleplerinin reddine karar verilmiştir. 1-Anayasa’nın 36. maddesinde; “ Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” düzenlemesi mevuttur. Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına ve öğretideki genel kabule göre, maddi olgunun tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı hukuk hâkimini bağlar. Ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı yada yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir (Hukuk Genel Kurulunun 11.10.1989 tarihli ve 1989/11-373 E., 1989/472 K.; 27.04.2011 tarihli ve 2011/17-50 E., 2011/231 K.; 09.04.2014 tarihli ve 21008 E., 2014/490 K. sayılı kararları).Hukuk mahkemelerinin ceza mahkemeleri ile ilişkisini düzenleyen TBK 74. maddesinde; “Hakim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hakimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Aynı şekilde ceza hakiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da hukuk hakimini bağlamaz ” hükmüne yer verilmiştir. Ceza mahkemesince verilen beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hâkimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamakla birlikte, gerek öğretide ve gerekse Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hâkiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hâkiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır. Aynı ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 27.04.2011 tarihli ve 2011/17-50 E., 2011/231 K. sayılı kararı ile de aynen benimsenmiştir. İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 16.05.2017 tarihli, 2015 / 230 E., 2017 / 125 K. sayılı kararında; “Marmaris … Noterliğinde tanzim edilen 10/02/2012 tarih,… ve … yevmiye numaralı sözleşmeleri ile sanık …’in … Tic.Ltd.Şti.’ndeki hisselerinin tamamını katılanlar … ve …’a devrettiği, devir işlemine dair şirket kararının 22/02/2012 tarihli ticaret sicil gazetesinde yayımlandığı, müteakiben 09/08/2012 tarihinde sanık … tarafından İstanbul … İcra Müdürlüğünün …. numaralı dosyası kapsamında … Tic.Ltd.Şti. aleyhine 1.000.000 USD meblağlı 10/02/2007 tanzim tarihli, 10/08/2010 vade tarihli, lehtarı … olan bono nedeniyle icra takibi yapıldığı, senedin mesnedinin 10/02/2007 tarihli borç sözleşmesi ve sened makbuzu olarak gösterildiği, sanık … tarafından yapılan devir işlemleri sırasında katılanlara anılan senet ve şirketin borcuna ilişkin bilgi verilmediği gibi bu hususta şirketin defter ve belgelerinde bilanço ve gelir gider tablolarında kayıt bulunmadığı, yüksek meblağlı senedin katılanlardan gizlenerek devir işleminden sonra senedin icra takibine konulduğu hususu tüm dosya kapsamı ile birlikte değerlendirildiğinde, sanıkların üzerlerine atılı suçları işledikleri anlaşılmakla cezalandırılmalarına dair aşağıdaki şekilde hüküm tesis etmek gerekmiştir” gerekçesi ile atılı sahte senet düzenleme suçu işledikleri sabit görülerek cezalandırıldıkları ve kararın kesinleştiği tespit edilmiştir. Her ne kadar hukuki ihtilaf aynı zamanda ceza yargılamasını gerektirdiği taktirde, ceza mahkemesinde de hukuk mahkemesindeki usulle kanıtlanması gerekip, takip ve dava konusu senedin sahte olduğu iddia edildiğinden, sahtelik iddiası tanık dahil her türlü delille kanıtlanabileceğinden, ceza mahkemesinde tanık ve bilirkişi incelemesi ile sahtelik tespiti yapıldığından, yerleşmiş Yargıtay kararları uyarınca; ceza hâkiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hâkiminin tamamen bağlı olacağı kabul edildiğinden, ceza mahkemesince dava ve takip konusu senedin sahte olarak düzenlendiği tespiti yapılarak verilen karar kesinleştiğinden, 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kesinleşmiş kararından sonra hukuk mahkemesinin aynı konuda inceleme yapması mümkün olmadığından, davalı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf sebebinin reddine karar verilmesi gerekmiştir. 2- İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 16.05.2017 tarihli, 2015 / 230 E., 2017 / 125 K. sayılı kararında; 1)Sanıklar … ve …’ın Tacir veya şirket yöneticileri ile kooperatif yöneticilerinin dolandırıcılığı suçundan eylemlerine uyan TCK 158/1-h maddesi gereğince Neticeden 3’er yıl 4’er ay hapis ve 50.000,00’er TL Adli Para cezası ile cezalandırılmalarına, 2)… ve …’ın sübut bulan resmi evrakta sahtecilik suçundan eylemlerine uyan 5237 sayılı TCK’nın 204/1 maddesi gereğince 2’şer yıl 6’şar ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına, karar verilmiş olup, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 22. Ceza Dairesi’nin 03.10.2017 tarihli, 2017 / 1796 E., 2017/1794 K. sayılı kararı ile; suçların sübutu ve resini belgede sahtecilik suçu yönünden suç vasfına yönelik mahkemenin kabulü ile bu suçtan yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı, dolandırıcılık eyleminde ise suçun teşebbüs aşamasında kaldığından TCK’nın 35/2 maddesi uyarınca cezadan indirim yapılması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde uygulama ile sanıklara fazla ceza tayin edildiği belirtilerek “Sanıkların eylemi teşebbüs aşamasında kalması nedeniyle cezalarından TCK’nın 35/2 maddesi uyarınca meydana gelen tehlikenin ağırlığı göz önüne alınarak takdiren 1/4 oranında indirim yapılarak 3’er yıl hapis ve 2.250′ şer. gün Adli Para Cezası ile cezalandırılmalarına, Sanıkların duruşmadaki tutum ve davranışları dikkate alınarak cezalarının TCK 62/1 maddesi uyarınca takdiren 1/6 oranında indirilerek 2’şer yıl 6’ şar ay hapis ve 1875″er gün Adli Para Cezası ile cezalandırılmalarına dair “düzeltilerek istinaf başvurusunun reddine” kesin olarak karar verildiği tespit edilmiştir. Kamu malına zarar verme suçundan TCK’nin 152/1-a,168/2 ve 53 maddeleri gereğince 6 ay hapis + görevi yaptırmamak için direnme suçundan TCK’nin 265/1-a,43/2-1 ve 53 maddeleri gereğince 1 yıl 3 ay hapis ve ağırlaşmış kasten yaralama suçundan TCK’nin 86/1, 86/3-e, 87/1-c-son,29/1 ve 53 maddeleri gereğince 3 yıl 9 ay hapis cezası ile mahkumiyetine dair, birden fazla suçtan toplam 5 yıl 3 ay hapis cezası verilen karara karşı temyiz yoluna başvurulması üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 15/11/2021 tarihli 2021/11632-14093 esas ve karar sayılı Hükmolunan cezaların miktarı ve türü gözetildiğinde, 5271 sayılı CMK’nin 286/2-b maddesi uyarınca, ilk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis cezalarını artırmayan bölge adliye mahkemesi kararlarının temyizi mümkün olmadığından, sanığın temyiz isteminin 5271 sayılı CMK’nin 298/1. maddesi uyarınca isteme uygun olarak reddine, dair kararı ile Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 10/11/2021 tarih ve 2020/4868 esas ve 2021/14037 karar sayılı ilamı ile “Sanık hakkında 6136 sayılı Kanun’a aykırılık suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz isteminin incelenmesinde; Hükmolunan cezanın miktarı ve türü gözetildiğinde, 5271 sayılı CMK’nin 286/2-b maddesi uyarınca, ilk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis cezalarını artırmayan bölge adliye mahkemesi kararlarının temyizi mümkün olmadığından, sanık müdafiinin temyiz isteminin 5271 sayılı CMK’nin 298/1. maddesi uyarınca isteme uygun olarak reddine,” dair kararında belirtildiği üzere CMK 286/2-b maddesi uyarınca ilk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis cezalarını artırmayan bölge adliye mahkemesi kararlarının temyizi mümkün olmadığından, aynı hükümde verilen hapis cezalarının toplamı 5 yılı geçse dahi, istinaf mahkemesinin bu kararları aleyhine istinaf yoluna başvurulamayacağından, İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 16.05.2017 tarihli, 2015 / 230 E., 2017 / 125 K. sayılı kararında sanıklara iki ayrı suçtan verilen mahkumiyet kararlarının her biri, 5 yıldan az olduğundan, bölge adliye mahkemesinin kararı önceki mahkumiyet kararlarını arttırmadığından CMK 286/2-b maddesi uyarınca kesin olduğundan, kesin kararlara karşı temyiz yoluna başvurulamayacağından, dava konusu senedin sahteliği ceza mahkemesi kararı ile tespit edilerek kesinleştiğinden, hukuk mahkemesinde sahte olup olmadığı konusunda yargılama yapılamayacağından, davalı vekilinin kararın Yargıtay’dan dönüşünün beklenmesi gerektiği, Ceza davasında; 31.03.2017 tarihli duruşmada Cumhuriyet Savcısı tarafından “senette sahtecilik suçu yönünden sanıkların üzerlerine atılı suçu işlediklerine dair mahkumiyetlerine yeterli delil elde edilemediğinden CMK’nun 223 / 2 – e maddesi uyarınca beraatlerine karar verilmesi” yönünde mütalaa verildiği, mütalaadan senette sahtecilik suçunun işlenmediği, senedin sahte olmadığı ve dolayısıyla İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen kararın hukuka aykırı olduğu anlaşılacağından, mahkemece bu karar esas alınarak karar verildiğinden, mahkeme kararınında yasaya aykırı olduğuna ilişkin istinaf sebebinin reddine karar verilmiştir. 3-HMK 329/2. maddesinde; kötü niyet sahibi davalı veya hiçbir hakkı olmadığı halde dava açan taraf, bundan başka 500,00 TL’dan 5.000,00 TL’sına kadar disiplin para cezası ile mahkum edilebilir. Bu hale vekil sebebiyet vermiş ise disiplin para cezası vekil hakkında uygulanır düzenlemesi mevcuttur. Davacı taraf dava dilekçesinde; senetten dolayı borçlu olmadığının tespiti ve kötü niyet tazminatı yanında HMK 329/2 maddesi uyarınca hazine lehine %10 para cezasına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiş, mahkemece borçlu olmadığının tespiti ile kötü niyet tazminatına hükmedilmiş olup, %10 para cezası talebinin reddine karar verilmiştir. Davacı tarafın talepleri yönünden mahkemece kısmen kabul kararı verilmiş ise de reddedilen kısım kamuya ait para cezasına ilişkin olması, disiplin para cezasının talep eden lehine değil kamu düzenine ilişkin olarak Devlet lehine verilmesi gereken bir para cezası olması sebebiyle işbu talebin reddedilmiş olmasından dolayı davalı vekili yararına vekalet ücretine hükmedilmesi hukuken gerekmediğinden istinaf talebinin reddi gerekmiştir. Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 11/10/2018 tarih ve 2013/101 E. 2018/1051 K. Sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 121.510,51 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 30.676,35 TL’nin mahsubu ile bakiye kalan 90.834,16 TL harcın talep edenden tahsiliyle Hazineye gelir kaydına, 3- Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerilerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 5- Davalı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 09/12/2021