Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1177 E. 2022/955 K. 09.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1177
KARAR NO: 2022/955
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: Bakırköy 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 04/10/2018
NUMARASI: 2018/26 E. – 2018/295 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 09/06/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin her türlü ham ve rafineri petrol ürününün alımı, satımı, ithalatı, ihracatı ve ticareti konularında faaliyet gösteren köklü bir aile şirketi olduğunu, davalının da müvekkili ile aynı iştigal konusunda faaliyet gösterdiğini, müvekkilinin yaptığı araştırmalar neticesinde, TPMK nezdinde … tescil numarası ile kayıtlı “…” ibareli markanın haksız ve hukuka aykırı olarak dışarıdan atanan müdür tarafından davalı şirkete devredilip kuruma bildirildiğinin öğrenildiğini, müvekkilinin dışarıdan atadığı müdür olan davalılardan …’ın, müvekkili ile rakip olan yeni kurulmuş davalı şirkete de dışarıdan müdür olarak atandığını ve müvekkilinin hak ve menfaatlerine zarar verecek şekilde, müvekkilinin ortaklarının haberi olmaksızın ve ortaklar kurul kararı alınmaksızın marka devir sözleşmesi imzalayarak müvekkiline ait markanın devrini gerçekleştirdiğini iddia ederek, davalı adına TPMK nezdinde … sayı ile tescilli “…” ibareli marka devrinin ve varsa marka devir sözleşmesinin hükümsüzlüğünün tespitini, marka devrinin iptalini ve TPMK nezdinde … sayı ile tescilli “…” ibareli markanın müvekkili adına tescilinin sağlanmasını talep etmiştir. Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkillerinden …’ın … ile birlikte 08/08/2013 tarihinde davacı firmayı kurduklarını, bu firmanın ortaklarının da … ile … olduğunu, müvekkili …’ın şirket ortağı olmayıp, aile şirketi olmasından dolayı ve ilaveten karşılık güven çerçevesinde şirkete Müdür olarak atandığını ve fiili olarak şirketin ortağı durumunda olduğunu, şirket ana sözleşmesi ve 08/07/2013 tarihli olağan genel kurul toplantısından da anlaşılacağı üzere, müvekkilinin marka devri açısından yetkisiz olduğu veya devrin hukuki açıdan sakınca doğurabileceği bir durumun söz konusu olmadığını, müvekkilinin kanunun kendisine tanıdığı ve şirket yetkilisi olarak sahip olduğu haklar vasıtası ile 02/05/2017 tarihli marka devir sözleşmesi ile söz konusu markayı davalı şirkete devrettiğini, devrin tamamen kanunun aradığı şartlar içerisinde yapıldığını ve devir sözleşmesinin noter tarafından düzenlendiğini, marka için biçilen 1.000,00 TL ücretin de davacı firmaya ödendiğini ve davacı yan taleplerinin yersiz olduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; ”…Anılan markanın, şirketin faaliyet konusu kapsadığı ve şirket için esaslı bir öneme sahip olduğu anlaşılmıştır. Buna rağmen, devir tarihi itibariyle, şirket yetkilisinin diğer ortakların zararına ve onların bilgisi haricinde davrandığı anlaşılmıştır. Sonradan kurulan ve ortakları, yetkilileri, akrabaları olan aynı kılavuz sözcüğü taşıyan şirkete yapılan marka devir işleminin hukuka uygun olmadığı ve davacı şirketin bilgisi dahilinde olmayan marka kullanım hakkı muvafakatnamesi başlıklı tek taraflı belgenin de bu gerçeği değiştirmeyeceği belirlenmiştir. Marka devrini şeklen geçerli biçimde gerçekleştiren şirket temsilcilerinin eylemi, iyi niyetle bağdaşmamaktadır. Nitekim, benzer bir uyuşmazlıkta 11. HD. 27/06/2011 tarih, …- … sayılı kararında aynı yönde emsal karar söz konusudur. Kaldı ki, markanın devrinde gösterilen bedeller de, gerçeği yansıtmadığı anlaşılmış olup bu sebeple davalının …’ın şirket ana sözleşmesine göre marka devri hususunda “yetkisiz” olmadığı ve devrin hukuki açıdan geçerli olduğunu, devrin kanunun aradığı şartlar içerisinde yapıldığını ve noter tarafından düzenlendiğini, marka için biçilen değer olan 1000 TL’nin davacıya firmaya ödendiği yönündeki savunmasına yerinde görülmemiştir. Anılan gerekçelerle aşağıdaki şekilde davanın kabulü ve marka devir sözleşmelerinin iptali ve davalıların marka devrindeki hususları bilebilecek durumda olmaları sebebiyle şartları oluşması sebebiyle markanın yine önceki sahibi adına tescili yönünde karar verilmiştir. ” şeklinde gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Davalılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; Müvekkili …’ın … ile birlikte 08.08.2003 yılında davacı firmayı kurduklarını, sonrasında iş bu şirkete müdür olarak atandığını, dosyada mübrez şirket ana sözleşmesi ile şirketi en geniş bir şekilde 10 yıl süre ile temsil ve ilzama yetkili kılındığını, müvekkilinin kanunun kendisine tanıdığı ve ilaveten şirket yetkilisi olarak sahip olduğu haklar vasıtası ile … adına kayıtlı olan markayı, …’ e devrettiğini, devrin tamamen kanunun aradığı şartlar içerisinde yapıldığını ve noter tarafından düzenlendiğini, Davacı şirketin fiili olarak münfesih durumda olduğunu, yani ticari faaliyetlerine devam etmediğini, Ayrıca yerel mahkemenin “markanın devrinde gösterilen bedellerin gerçeği yansıtmadığı” yönündeki gerekçesinin hatalı olduğunu, dosya kapsamı itibari ile markanın bedeli için yaptırılmış bir bilirkişi incelemesi olmadığını, kaldı ki markanın değerinin nasıl tespit edileceği yönünde standart kıstaslar da bulunmadığını, …’ın … ibaresi adı altında birçok marka için TPE kayıtlarında kayıt işlemi gerçekleştirdiğini, bu kayıtların bile davacının kötü niyetli olduğunu ve davanın mesnetsiz olduğunu gösterdiğini, davalının tamamen kanun sınırları dahilinde ve kanunların kendisine sağladığı haklar çerçevesinde bir devir işlemi gerçekleştirdiğini, yetkisiz bir devir söz konusu olmadığını beyan ederek Mahkemece verilen kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, marka devir sözleşmesinin hükümsüzlüğünün tespiti ve iptali istemi ile davacı adına tesciline ilişkindir. Davacı taraf davalı şirket müdürünün ortaklar kurulu kararı alınmaksızın yetkisiz olarak marka devrini gerçekleştirdiğini belirterek marka devrinin hükümsüzlüğünü talep etmiş, davalı taraf ise iddiaların yerinde olmadığını, devrin usûlüne uygun olduğunu savunmuştur. 6769 sayılı SMK’nun 148/4.maddesi uyarınca marka devrinin yazılı ve noter tarafından yapılması gerekir. Öte yandan marka devri ait olduğu şirketin varlığı açısından hayati önemi haiz olup, şirketi temsile yetkili müdür tarafından ortaklar kurulu kararı olmadan üzerinde tek başına işlem yapılabilecek ve devredilebilecek bir hak değildir. Buna göre markanın ortaklar kurulu kararı ile yetkili kılınmış kişi tarafından devri mümkündür. Somut olayda, her ne kadar marka devrinin noter tarafından usûlüne uygun olarak gerçekleştirildiği iddia edilmiş ise de; davalı …’ın uyuşmazlık konusu markanın devri konusunda yetkilendirildiğine ilişkin bir ortaklar kurulu kararının bulunmadığı, aksi yönde bir iddianın da olmadığı anlaşılmaktadır. Davalı, tacir olup bütün işlemlerinde basiretli davranmak zorundadır. Bu konuda ortaklar kurulu kararı bulunması gerektiğini bilmesi davalıdan beklenir. Bütün bu açıklamalar gözetildiğinde, davacı vekilinin istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı, Mahkemece verilen kararda bir isabetsizlik bulunmadığı kanaatine varılmıştır. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2017/4625 esas, 2019/1456 karar sayılı ilamı) Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davalı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun Bakırköy 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 04/10/2018 tarih ve 2018/26 E., 2018/295 K. sayılı kararına karşı davalılar vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 44,80 TL harcın davalılardan müteselsilen tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davalılar tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 09/06/2022