Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1176 E. 2022/1006 K. 14.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1176 Esas
KARAR NO: 2022/1006
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: Bakırköy 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 10/04/2018
NUMARASI: 2016/175 E. – 2018/139 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka İtibarının Kaybı Nedeniyle Tazminat İstemli)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 14/06/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacı taraf vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin …markasını 11.06.2014 tarihinden itibaren 10 yıl süre ile tescil eden …’dan markayı devraldığını, davalı firmanın müvekkilinin tescilli marka ürünün neredeyse aynısını andıran ancak çok düşük kalitede ithal ürüne müvekkilinin tescilli markasını kullanarak müvekkilinin müşterilerine teklif verip ürün satmaya çalıştığını, bir çok internet pazarlama şirketi üzerinden de satış ve pazarlama yapmaya çalıştığını, davalının hem sanal yöntemle hem de dahili pazarlama yöntemi ile müvekkilinin markasını izinsiz kullandığını, durumun tespiti için müvekkili tarafından davalı şirketten faturalı olarak taklit ürün satın aldıklarını, davalının bu yolla günde en az 3000 adet ürünü internet yolu ile sattığını, müvekkili adına tescilli … adlı toner markasının izinsiz lisanssız kullanarak 556 Sayılı KHK ya aykırı hareket eden davalının vermiş olduğu zarar sebebiyle şimdilik 200.000,00 TL maddi, tecavüz sebebi ile şirket itibarının zedelenmiş olması ticari itibar kaybı bakımından 500.000,00 TL manevi tazminatın, haksız rekabet sebebi ile şirketin uğramış olduğu zararlar kapsamında fazlaya dair talep ve dava hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 20.000,00 TL tazminata hükmedilmesini talep etmiştir. Davalı taraf vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacının … markasının toner ve kartuş kapsamında tescilinin yapılmadığını, … kelime anlamının kırılgan, çıtkırıldım, kırılabilir, kolay kırılır, narin, alıngan, ince anlamına geldiğini, bir ürünün kırılabilir olduğunun belirtiliyor olmasının ve bu ibarenin kırılabilen eşyalar üzerinde yaygın şekilde kullanılıyor olmasından davacının yararlanmaya çalışarak tescil talebinde bulunduğunu ancak talebinin ….tonerler (dolu halde toner kartuşları dahil) alanında reddedildiğini, tonerler üzerinde … ibaresinin bulunmadığını, ürünün kırılabilir olduğunu belirtmek amaçlı ambalaj kutularında … yani kırılabilir yazdığını, davaya konu tazminat taleplerinin fahiş olduğunu haksız ikame edilen davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince; “Somut olayda davacı tarafın kullanımını iddia ettiği … ibareli marka 2. Sınıf ve 35. Sınıfta tescilli olup söz konusu ibare davalı taraf tarafından “… ” ibareli şekilde kullanımı söz konusu olup marka ihlalinin olabilmesi için … ibaresinin toner ürünlerinde tescilli olması gerekli olup, … ibaresinin davacı taraf adına emtia olarak tescili söz konusu olmayıp, marka hukukundaki sipesiyalite ilkesi gereği tescilli olmayan emtia ve sınıf yönünden davacı tarafın korunmaya değer bir hakkı olmadığından markaya yönelik tecavüzün tespiti meni, maddi tazminat talepleri yönünden davacı tarafın tescilli hak sahibi olmadığından taleplerin reddine karar vermek gerekli ve yerinde görülmüştür. Davacı taraf aynı zamanda haksız rekabet hükümlerine dayanmış olup TTK 54/1-A4 bendine göre başkasının iş ürünleriyle karıştırılmaya yol açan önlemleri almak haksız rekabettir. Haksız rekabet dürüstlük kuralına aykırı olarak ekonomik düzeni bozan ekonomik düzeni aktörleri aleyhine sonuçlar doğuran hareket ve fiilleri tümünü ifade eder. Ticari emtiada iltibas müşterinin dikkatsizliğinde veya alel acele incelemesinden faydalanılarak bir malı diğeri ile karıştırması ve onunu başka bir mal sanarak diğerinin yerini almasını sağlamaktır. Başkasına ait eşyanın orijinal taktim tarzını, ambalajını taklit etmek haksız rekabettir. Ancak bu ambalaj eşyanın muhafazasında kullanılmasında ve satışında zorunlu ise haksız rekabet söz konusu olmaz. Bir tacirin piyasaya arz ettiği malın daha önce başkası tarafından piyasaya sürülen mal ile gerek ambalaj, renk ve şekil gerekse etiketi üzerindeki isim bakımından benzerliği var ise iltibas söz konusu olacaktır. Bir işletmeye ait ürün ambalajını hiç bir zorunluluk olmadığı halde biçim, renk, tasarım, grafi düzeni, ebat ve oran yönlerinden başkasına ait nitelikteki ürün ambalajı ile benzerlik yaratılması halinde iltibas söz konusu olacaktır. Somut olayda davacı tarafın …ibaresinin ürün üzerinde söz konusu emtia açısından kullanım olduğu söz konusu ürünün ambalaj ve ibaresinin birebir davalı tarafında uygun olmayacak şekilde birebir ambalaj ve ibare olarak kullanıldığı tüketici nezdinde davacı taraf ürünleriyle davalı tarafın ürünleri iltibas yaratacak şekilde satışa sunulduğu, davalı tarafın davacının piyasada sahip olduğu ürüne ilişkin tanıtım ve reklamdan istifade ederek haksız rekabette bulunduğu anlaşıldığından haksız rekabetin tespiti ve menine karar vermek gerekli ve yerinde görülmüştür. Davacı taraf haksız rekabet yönünden talepte bulunmuş olup, söz konusu davacı taraf defter ve kayıtları, davalı kayıt defter ve kayıtları üzerinde yapılan inceleme ve değerlendirmede haksız rekabet sebebiyle davacı tarafın uğrayabileceği zararın 44.481,03 TL olabileceği belirlenmiş ancak davacı taraf haksız rekabet sebebiyle 20.000.00 TL maddi tazminat talebinde bulunduğundan bu miktar maddi tazminatın fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla davalıdan tahsili davacı tarafa ödenmesine karar vermek gerekli ve yerinde görülmüştür. Manevi tazminat yönünden davacı taraf yönünden piyasada belirli bir şekilde tanıtım halk nezdinde kabul gören ürününün davalı taraf tarafından haksız rekabet teşkil edecek şekilde izinsiz kullanımın, davacı taraf yönünden manevi hakkın ihlali niteliğinden söz konusu ürünlerin piyasaya sunuluş şekli tarafların dosyaya yansıyan sosyal ve ekonomik durumları hakkaniyet gereği 25.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsili davacıya ödenmesine fazlaya ilişkin manevi tazminat talebinin reddine” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; -Müvekkilinin marka hakkının ihlal edildiğini, markaya yönelik alacak taleplerinin reddinin hukuka aykırı olduğunu, kök raporda markaya tecavüzün hem … markasında ve hem de …markasında vaki olduğu ve bu tecavüzün kesin olduğunun bilirkişilerce tespit edildiğini ancak ek raporun sonuç bölümünde muğlak ifadeler kullanıldığını, oysa kök raporun sonuç bölümünde “…davalının kullanımının markanın tescil edildiği 35. hizmet sınıfında davacının kullanımı ile örtüştüğü, davacının üzerinde hak sahibi olduğu markaların bilgilenmiş kullanıcı açısından yanıltıcı derecede benzerinin davalı tarafından izinsiz kullanıldığı ….” şeklinde tespit bulunduğunu, davalı tarafın hem kendi internet sitesi olan www…com.tr ve hem de toner … adlı sitede bizzat, hem de şirket mahallinde halka açık şekilde telefon ve kargo yolu ile kendi mağazasından ve hem de yine bilirkişilerin tespit ettiği ancak yanlış yorumladığı hepsiburada, … vs internet sitelerindeki satışın da bu sitelere tedarikçi sıfatında olan davalının fiili sebebi ile mağazacılık anlamında tecavüz teşkil ettiğini, bilirkişilerin ek raporlarındaki muğlak fikir beyanlarının yerel mahkemeyi yanlış karara sevk ettiğini, bilirkişinin kök raporunda, hem … hem de …markaları açısından tecavüz oluşturup oluşturmadığını inceleyerek … markasının hem 2. Sınıf hem de 35. Sınıfta tecavüze uğradığını tespit edildiğini, ancak ek raporlarında delilleri eksik değerlendirdiklerini, eksik, maddi olayı betimlemekten uzak bilirkişi raporu ile hüküm tesis edilemeyeceğini, -Müvekkilin markasının 2. sınıfta tescilinin olmaması, sadece 35. Sınıfta tescilinin olması onun marka korumasına hakkı olmadığı anlamına gelemeyeceğini, hem 2. Sınıf hem de 35. Sınıf için marka başvurusunun yapıldığını ve başvuru anında da marka hakkından kaynaklı korumanın başladığını, bunun marka hukukunun temel prensibi olduğunu, davalı firmanın, eski ve köklü bir firma olarak müvekkilinin markasının sektörlerinde tanınır ve talep edilir hale geldiğini, davalının bundan yararlanarak haksız kazanç elde ettiğini, hal böyle iken yerel mahkemenin marka tecavüzü olmaması sebebiyle red kararının hukuka aykırı olduğunu, -Davacının maddi zararının çok daha fazla olduğunu, maddi zararın eksik tespitinin yanlış olduğunu, davalı firmanın satış yaptığı dönemde müvekkili firmanın satışlarının neredeyse yarı oranında düştüğünü, -Müvekkilinin manevi zararının az hesaplandığını, müvekkili firmanın markasına güvenerek iş hacmini genişlettiğini ve markanın tanınırlığını arttırmak için bir çok reklam kampanyası yaptığını, Müvekkilinin ürünü örnek olarak 45 TL ye satılıyorken, davalı firmanın daha düşük nitelikte toneri çok daha düşük bir fiyata sattığını, müvekkilinin müşterilerinin sürekli geri dönüşlerle sizin toneri aldık, ömrü çok az oldu diye geri dönüş yaptıklarını, müvekkilinin sadece sahte ürünü aldanarak satın alan ve zararlanan müşterilerine teker teker açıklama yapmasının dahi tarafların tacir olduğu ve ticari kayıpları düşünüldüğünde 25.000 TL gibi bir manevi tazminatla karşılanmasının mümkün olmadığını, müvekkilin marka hakkından kaynaklı talebi reddedildiği gibi hem maddi hem de manevi tazminat haklarının da ya hiç hesaplanmadığını ya da eksik hesaplandığını, müvekkil lehine olarak tüm maddi tazminat, manevi tazminat dahil tüm alacak miktarlarının ayrı ayrı tekrar belirlenerek arttırılması ve marka hakkı yönünden de red kararının kaldırılması, davalarının tümden kabulüne karar verilmesini talep etmişlerdir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; -Haksız rekabet yönünden verilen kararın bozulması gerektiğini, davaya konu … ibaresinin marka olarak emtialarda tescil edilemeyecek derecede ayırt edici niteliği haiz olmadığı göz önüne alındığında bu ibareyi kullanan müvekkilinin eyleminin haksız rekabet olarak değerlendirilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, davacı yanın tescil talebinin emtia yönünden reddedilmiş olmasının, marka olarak bu ibareyi tescil ederek tonerler üzerinde tekelleşmeye sebebiyet veremeyeceği anlamına geldiğini, bu emtia sınıfında faaliyet gösteren tüm firmaların bu ibareyi ayırt edici niteliği haiz olmadığı ve sektörde sık kullanılan bir ibare olması sebebiyle kullandığını, söz konusu ibare üzerinde tescil hakkı dahi elde edemeyen davacı yanın hizmet sınıfında tescil başvurusu yaparak emtia sınıfında tescilli algısı yaratarak söz konusu sektörde uzun yıllar hizmet veren müvekkilinden yarar sağlamaya çalışmasının açıkça kötüniyetini gösterdiğini, -Davacı şirketin itibar kaybettiği iddiasını destekler tek bir delil bulunmadığını, bu sebeple davacı tarafından talep edilen manevi tazminat talebinin reddi gerektiğini, müvekkili şirketin 27.07.1993 tarihinden itibaren sektöründe faaliyet gösterdiğini, davacı şirketin 12.08.2015 yılından itibaren faaliyet gösterdiğini, davacı yanın henüz 1 yıldır faaliyet göstermekte iken 24.10.2016 tarihinde müvekkilden haksız kazanç elde etmek için yalnızca hizmet sınıfında tescilleri bulunduğu halde emtia sınıfında da tescillerinin bulunduğu iddiasıyla haksız surette savcılık nezdinde şikâyette bulunduğunu, davacının amatör futbol takımına verilen reklamının tanıtım faaliyeti olarak kabulünün mümkün olmadığını, tanınmışlık kriterlerinden yalnızca bir madde (tanıtım faaliyetleri) doğrultusunda davaya konu markanın sektörde tanınmış olduğu ve bu sebeple haksız rekabetin varlığı kanaatine varıldığını, davacının dava dilekçesinde; aynı zamanda suç teşkil eden fiiller sebebi ile şirketin uğradığı itibar kaybı da nazara alınmak sureti ile 500.000,00 TL manevi tazminatı talep ettiğini, itibar kaybına dair herhangi bir delil olmadığı halde taleple bağlılık ilkesi aşılarak manevi tazminata hükmedildiğini, -Haksız rekabet koşulları oluşmadığından davacının maddi tazminat talebinin reddi gerektiğini, yapılan hesaplamanın da hatalı olduğunu, uzun bayram tatillerinin aylık ciro kaybı yarattığını bilirkişi kurulu tarafından bu denli önemli olan bir kriterin göz önüne alınmaksızın öncesi ve sonrası ay göz önüne alınarak yapılan ortalama hesaplamanın taraflarınca kabulünün mümkün olmadığını kararın kaldırılarak davanın tamamen reddine karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, markaya yönelik tecavüzün tespiti, meni, haksız rekabetin tespiti ve menine yönelik maddi manevi tazminat talebine ilişkindir. Davacı vekilinin istinaf talebi yönünden; Bilindiği üzere, dava tarihinde yürürlükte bulunan 556 Sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (556 Sayılı KHK) ile sağlanan marka koruması tescil yoluyla elde edilir. Marka tescilinden doğan hakların kapsamı ise 556 Sayılı KHK’nin dava tarihi olan 02.11.2004 tarihinde yürürlükte olan 9. maddesinde (anılan madde 21.01.2009 tarihli ve 5833 Sayılı Kanun ile değiştirilmiştir) sayılmıştır. Anılan madde; “Aşağıda belirtilen hâllerde, marka sahibinin, izni alınmadan markasının kullanılmasının önlenmesini talep etme yetkisi vardır: a) Markanın tescil kapsamına giren aynı mal veya hizmetlerle ilgili olarak, tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin kullanılması, b) Tescilli bir marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal veya hizmetlerin aynı veya benzeri mal veya hizmetleri kapsayan ve bu sebeple halk üzerinde, işaret ile tescilli marka arasında bağlantı olduğu ihtimali de dahil, karıştırılma ihtimali olan herhangi bir işaretin kullanılması, c) Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsamına giren mal veya hizmetlerle benzer olmayan mal veya hizmetlerde kullanılması halinde, tescili istenen işaretin kullanılmasıyla tescilli markanın itibarından dolayı haksız avantaj elde edecek veya tescilli markanın ayırt edici karakterine zarar verecek nitelikteki herhangi bir işaretin kullanılması. Aşağıda belirtilen durumlar, birinci fıkra uyarınca yasaklanabilir: a) İşaretin mal veya ambalajı üzerine konulması, b) işareti taşıyan malın piyasaya sürülmesi veya bu amaçla stoklanması, teslim edilebileceğinin teklif edilmesi veya o işaret alanda hizmetlerin sunulması veya sağlanması, c) İşareti taşıyan malın ithali veya ihracı, d) İşaretin, teşebbüsün iş evrakı ve reklamlarda kullanılması. Markanın sağladığı haklar, üçüncü kişilere karşı marka tescilinin yayın tarihi itibariyle hüküm ifade eder. Markanın tescili için yapılacak başvurunun yayınlanmasından sonra doğabilecek durumlarla ilgili olarak tazminat talebi yapılabilir. Ancak başvurunun yayını ile doğan haklar, tescilin yayınıyla birlikte tescilli markadan doğan hakların kapsamı içinde değerlendirilir. Mahkeme, öne sürülen iddiaların geçerliliğine ilişkin olarak tescilin yayınlanmasından önce karar veremez.” şeklinde düzenleme içermektedir. 556 Sayılı KHK’nın dava tarihi olan 02.11.2004 tarihinde yürürlükte olan 61. maddesinde (anılan madde 21.01.2009 tarihli ve 5833 Sayılı Kanun ile değiştirilmiştir) ise, hangi fiillerin marka hakkına tecavüz sayılacağını açıklamıştır. Anılan madde; “Aşağıda yazılı fiiller marka hakkına tecavüz sayılır: a) 9 uncu maddenin ihlali, b) Marka sahibinin izni olmaksızın markayı veya ayırt edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek, c) Markayı veya ayırt edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak veya bir başka şekilde ticaret alanına çıkarmak veya bu amaçlar için ithal etmek veya ticari amaçla elde bulundurmak, d) Marka sahibi tarafından sözleşmeye dayalı lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletmek veya bu hakları üçüncü kişilere devir etmek, e) (a) ilâ (c) bendlerinde yazılı fiillere iştirak veya yardım veya bunları teşvik etmek veya hangi şekil ve şartlarda olursa olsun bu fiillerin yapılmasını kolaylaştırmak, f) Kendisinde bulunan ve başkası adına tescilli bir markayı veya ayırt edilmeyecek derecede benzerini taşıyan ürünün veya ticaret alanına çıkarılan malın nereden alındığını veya nasıl sağlandığını bildirmekten kaçınmak.” şeklinde düzenleme içermektedir. Görüleceği üzere, 556 Sayılı KHK’nın 9. ve 61. maddeleri birlikte değerlendirildiğinde, tescilli bir marka ile aynı veya benzer olan ve bu sebeple bağlantı ihtimali de dâhil halk nezdinde karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin, markanın tescilli olduğu mallarla aynı veya benzer mallarda kullanılması marka hakkına tecavüz teşkil etmektedir. Karıştırılma (iltibas) ihtimalinden bahsedilmek için halkın bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde, herhangi bir sebeple bir bağlantı kurması yeterlidir. Başka bir deyişle, tescilli marka ile kullanılan işaret arasında görsel ve sesçil (fonetik) yönden benzerlik bulunmasa, hatta genel görünüş (umumi intiba) açısından ayniyet veya benzerlik bulunmasa dahi, halk bunlar arasında herhangi bir şekilde bir bağlantı kuruyorsa karıştırılma ihtimalinin mevcudiyeti kabul olunacaktır. 556 Sayılı KHK’nın 9/1-b. maddesinde “ihtimal” kelimesi özenle ve özellikle kullanılmış bir kelime olup, şekil, ses, anlam, genel görünüm, çağrışım ve bir seri içinde bulunma izlenimi bu kapsamda değerlendirilmektedir. Bununla birlikte halk, aldığı mal veya hizmetin başka bir işletmeye ait olduğunu bilse fakat güvendiği işletme ile mal veya hizmet aldığı işletme arasında ekonomik bir bağlantı bulunduğunu zannetse bile “karıştırılma ihtimali” olduğunun kabulü gerekmektedir (Tekinalp, Ünal: Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul, 2012, s. 434). Buradaki “halk” kavramından ortalama niteliklere sahip olan tüketicilerin anlaşılması gerekir. Somut olay değerlendirildiğinde ise, davacının markasının tescilli olduğu mal ve hizmet sınıfı ile davalının mal ve hizmet sınıflarının farklı olması sebebiyle Mahkemece yapılan değerlendirmede hata bulunmamıştır. 6100 Sayılı HMK’nın 281. maddesi uyarınca tarafların alınan bilirkişi raporuna itiraz etme hakları mevcut ise de; HMK’nın 281/2. maddesi uyarınca, rapordaki eksiklik yahut belirsizliğin tamamlanması veya açıklığa kavuşturulması için re’sen yada tarafların itirazları doğrultusunda ek rapor alınmasına veya yeni bilirkişi heyetinden rapor alınmasına karar verebilir. HMK 30. maddesindeki usul ekonomisi ilkesine göre hakim, yargılamanın makul süre içerisinde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla görevli olduğundan, mahkemece rapora yapılan itirazların; eksiklik yahut belirsizliğin tamamlanması veya açıklığa kavuşturulması ile sınırlı olarak yapılması ve usule uygun, meseleyi çözüme kavuşturacak nitelikte ise yeni bir bilirkişi raporu alınmadan karar verilmesi gerekir. Mahkemece alınan rapor mahkeme denetimine açık ve şüpheye yer bırakmadan meseleyi çözecek nitelikte olduğundan ve hukuki değerlendirme hakime ait olduğundan yeniden bilirkişi raporu alınmasına yer olmadığı anlaşılmış olup davacı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebinin reddine karar verilmek gerekmiştir. 6100 Sayılı HMK’nın 26/1. maddesi uyarınca hakim tarafların talep sonucu ile bağlıdır. Ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Davacı vekili, TTK 56. maddeye dayanarak 20.000 TL tazminat talebinde bulunduğundan, yargılama aşamasında talebini ıslah etmediğinden Mahkemece haksız rekabete dayalı olarak verilen tazminatta usul ve yasaya aykırılık bulunmamıştır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 01/04/2021 tarihli 2017/11-263 esas ve 2021/387 karar sayılı ilamında; “dava tarihi itibariyle somut olaya uygulanması gereken 6762 Sayılı TTK’nın 56. maddesinde haksız rekabete ilişkin genel ilke “Haksız rekabet, aldatıcı hareket veya hüsnüniyet kaidelerine aykırı sair suretlerle iktisadi rekabetin her türlü suistimalidir.” şeklinde belirtilmiştir. Buna göre haksız rekabetin varlığı için taraflar arasında rekabet ilişkisinin mevcudiyeti, failin yarar sağlamış olması, failin kusurlu olması ve haksız rekabete uğrayanın zarar görmüş olması gibi hususlar aranmamaktadır. Bununla birlikte failin kusurlu olması ve haksız rekabete uğrayanın zarar görmüş olması sadece haksız rekabet sebebiyle açılan maddi ve manevi tazminat davalarında rol oynamaktadır.” şeklindeki tespitinde de belirtildiği üzere, tazminat için muhtemel zarar değil, gerçek zarar prensibi kabul edilmiştir. Bu sebeple haksız rekabet sebebiyle, tazminat talep edilebilmesi için fiilen zararın gerçekleşmesi gerekmektedir. Dosyada alınan bilirkişi raporunda fiili zararın gerçekleştiğinin tespitinin yapılmış olduğu görülmüştür. Manevi tazminat yönünden yapılan istinaf incelemesine göre ise, davalı tarafın da bu yöndeki istemi bulunduğundan, her iki istinaf talep edenler yönünden birlikte yapılan değerlendirmede; davacının dava dilekçesi incelendiğinde manevi ve itibar tazminatı isteminin marka hakkına dayalı olarak istendiği, haksız rekabete dayalı manevi tazminat isteminin bulunmadığı, Mahkemece yapılan değerlendirmede marka hakkının ihlal edilmediği, marka hakkına dayalı tecavüz olmadığı yönünde karar verildiği ancak marka hakkına dayalı tecavüze ilişkin manevi tazminat isteminin kabulüne karar verildiği, marka hakkına tecavüzün oluşmadığının kabulü ile marka hakkına tecavüzden kaynaklı manevi tazminat isteminin kabulüne karar verilmesinin doğru olmadığı, haksız rekabetin sebebiyle açılmış bir manevi tazminat istemi bulunmadığı bu sebeple Manevi tazminata yönelik olarak, davacı vekili tarafından yapılan istinaf isteminin reddi, davalı yönünden ise kabulüne karar verilmesi gerektiği anlaşılmıştır. Davalılar vekilinin istinaf talebi yönünden; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 01/04/2021 tarihli 2017/11-263 esas ve 2021/387 karar sayılı ilamında belirtildiği üzere; Hem 6762 Sayılı TTK’da (6762 Sayılı TTK) hem de 6102 sayılı TTK’da (6102 Sayılı TTK) haksız rekabet kuralları, ticari nitelik taşısın taşımasın tüm haksız rekabet hâllerini kapsayacak şekilde ve son derece ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Olay ve dava tarihi itibariyle somut olaya uygulanması gereken 6762 Sayılı TTK’nın 56. maddesinde haksız rekabete ilişkin genel ilke “Haksız rekabet, aldatıcı hareket veya hüsnüniyet kaidelerine aykırı sair suretlerle iktisadi rekabetin her türlü suistimalidir.” şeklinde belirtildiğinden, haksız rekabetin varlığı için taraflar arasında rekabet ilişkisinin mevcudiyeti, failin yarar sağlamış olması, failin kusurlu olması ve haksız rekabete uğrayanın zarar görmüş olması gibi hususlar aranmamaktadır. Bununla birlikte failin kusurlu olması ve haksız rekabete uğrayanın zarar görmüş olması sadece haksız rekabet sebebiyle açılan maddi ve manevi tazminat davalarında rol oynamaktadır. 6762 Sayılı TTK’nın 56. maddesinde haksız rekabetin genel ilkesi belirtildikten sonra, aynı Kanun’un 57. (6102 Sayılı TTK’nin 55.) maddesinde uygulamada sık karşılaşılan ve dürüstlük kurallarına aykırı olan bazı davranış ve fiil örnekleri sayılmıştır (Arkan, s. 350.). Bu çerçevede bir davranış veya uygulamanın haksız rekabet teşkil edip etmediği belirlenirken öncelikle özel hüküm niteliğindeki 6762 Sayılı TTK’nın 57. maddesinde sayılan hâllerden birinin var olup olmadığına bakılması gerekmektedir. Bu maddede sayılan hâllerden birisi söz konusu ise haksız rekabetin varlığı kabul edilecek, somut davranış veya uygulama bu maddede sayılan haksız rekabet hâllerine tam olarak uymuyorsa veya bu hâllerin kapsamına örnekseme yoluyla dolaylı olarak da dahil edilemiyorsa, ancak bu takdirde genel hüküm niteliğindeki 6762 Sayılı TTK’nın 56. maddesinin uygulanması mümkün olacaktır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 30/09/2015 tarihli 2014/11-105 esas ve 2015/2019 karar sayılı kararında da aynı tespitler yapılmıştır. Haksız rekabetin tespiti ile 556 Sayılı KHK gereğince tecavüzün durdurulması, önlenmesi ve tecavüzün sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin taleplerin ileri sürülebilmesi için davalının kusurlu olması şart değildir. (Yargıtay HGK’nın 15/01/2014 tarihli 2013/11-1138 esas ve 2014/16 karar). TTK 55/1-4. maddesi gereğince başkasının faaliyetleri, işleri ve iş ürünleri ile karıştırılmaya yol açacak önlemleri almak haksız rekabet olduğu hüküm altına alındığından, bilirkişiler tarafından davalı kullanımının karıştırılmaya yol açtığı tespit edildiğinden, davalı tarafın haksız rekabet oluşturacak kusurunun bulunmadığına ilişkin istinaf sebebinin reddine karar verilmiştir. Davacının ürünlerine yönelik haksız tecavüz sebebiyle manevi tazminat isteminin davacının markasının ve ürünlerinin taklit edildiği, taklit ürünlerin kalitesiz malzemeden yapılmasından dolayı davacı markasına ve ürünlerine olan güvenin tüketiciler nezdinde sarsılma ihtimalinin yüksek olduğunun sabit olması sebebiyle manevi tazminat istemeye hakkı bulunduğu, ancak dava dilekçesi incelendiğinde davacının haksız rekabete dayalı manevi tazminat talebinin bulunmadığı, bu sebeple mahkemece marka hakkına dayalı olarak verilen manevi tazminata ilişkin hükmün kaldırılması gerektiği, davalı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf talebinin kabulüne karar vermek gerekmiştir. Sonuç olarak dosya içeriğine, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında davacı istinaf talepleri yönünde yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine, davalı vekilinin manevi tazminata ilişkin istinaf talebinin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/2. maddesi gereğince kaldırılmasına, kaldırma sebebi nazara alınarak yeniden yargılama yapılması gerekmediğinden, manevi tazminatın reddi yönünde hüküm kurulmasına karar verilmesi sonuç ve kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Davacı vekilinin istinaf isteminin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Davalı vekilinin istinaf isteminin KISMEN KABULÜ ile, Bakırköy 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 10/04/2018 tarih, 2016/175 E., 2018/139 K. Sayılı kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-2. maddesi gereğince KALDIRILMASINA, ancak belirtilen hususlar yeniden yargılamayı gerektirmediğinden yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına, 3- Davacının davalı aleyhine açtığı işbu davanın KISMEN KABUL, KISMEN REDDİNE, 3/a- Davacıya ait tescilli … markasını toner ürünleri üzerinde tescili olmadığından markaya yönelik tecavüz yönünden tüm talepler açısından davacı tarafın davasının REDDİNE, 3/b- Haksız rekabet yönünden davacı tarafın … ibaresini isim ve kutu ambalaj ürünlerinin birebir davalı tarafından kullanımının haksız rekabet olduğunun tespiti ve menine, 3/c- Davalı tarafın … ibaresi ile davacıya benzer şekilde kutu ve ambalajda ürün ithal etmesinin piyasaya sunmasının ve satışının engellenmesine, ürünlerin tanıtımının engellenmesine, el konulan ürünlerin üzerindeki … ibaresinin silinmesine, silinmesi mümkün değilse ürünlerin imhasına, 3/d- Haksız rekabet yönünden maddi tazminat talebinin kısmen kabul kısmen reddi ile 44.841,03 TL tazminatın taleple bağlı kalınarak 20.000,00 TL’sinin davalıdan tahsili davacı tarafa ödenmesine, fazlaya ilişkin hakkın saklı tutulmasına, 3/e- Davacının manevi tazminat talebinin reddine, 4- İlk derece mahkemesinde yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin; 4/a- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 1.366,20 TL nispi karar harcından peşin yatırılan 12.295,80 TL’den mahsubu ile fazla alınan 10.929,60 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine, 4/b- Davacı tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan 29,20 TL başvuru, 1.366,20 TL peşin harç, 4,30 TL vekalet harcı, 2.400,00 TL bilirkişi ücreti, 277,00 TL tebligat, müzekkere ve posta gideri olmak üzere toplam 4.076,70 TL yargılama giderinden davanın kabul ret oranına göre 1.121,09 TL’sinin davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine, bakiye giderin davacı üzerinde bırakılmasına, 4/c- Davalı tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan yargılama gideri olmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına, 4/ç- Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine 13/(1). maddesine maddi tazminat davası yönünden 7.375,00 TL maktu vekalet ücretinin davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine, 4/d- Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre, haksız rekabet olduğunun tespiti ve meni davası yönünden 7.375,00 TL maktu vekalet ücretinin davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine, 4/e- Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine 13/(2). maddesine reddedilen maddi tazminat davası yönünden 7.375,00 TL maktu vekalet ücretinin davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine, 4/f- Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine 10/(3). maddesine reddedilen manevi tazminat davası yönünden 7.375,00 TL vekalet ücretinin davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine, 4/g- Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre, markaya yönelik tecavüz davası yönünden 7.375,00 TL maktu vekalet ücretinin davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine, 5- İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin; 5/a- İstinaf talebi kabul edildiğinden davalı tarafça yatırılan istinaf harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde iadesine, 5/b- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcının peşin yatırılan 768,50 TL’den mahsubu ile fazla alınan 687,80 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine, 5/c- İstinaf yargılaması için davalı tarafından yapılan 98,10 TL istinaf yoluna başvurma harcının davacıdan tahsiliyle davalıya verilmesine, 5/ç- İstinaf yargılaması için davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 5/d- İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 7- 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince var ise bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 14/06/2022