Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1169 E. 2022/1092 K. 30.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1169
KARAR NO: 2022/1092
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 03/04/2018
NUMARASI: 2016/154 E. – 2018/80 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 30/06/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; … markasının Türk Patent Enstitüsü nezdinde 18.02.2013 tarih ve … sayı ile 25 ve 35. sınıfta tescilli olduğunu, markanın, davacı şirketlerin ”…” ve “…” esas unsurlu markalarının ayırt edilemeyecek derecede benzeri olduğunu, davalının , müvekkilleri ile aynı sektörde ve aynı iştigal konusunda 2011 yılından beri faaliyet gösterdiğini davalının davacı şirketlerin tanınmış markalarının ayırt edilemeyecek derecede benzeri olan “…” ibaresini aynı sınıflarda adına haksız surette tescil ettirdiğini, ilk defa müvekkil şirketler tarafından kullanılan ve tanıtılan, aynı zamanda müvekkili şirketlerin ticaret unvanının da kök unsurunu oluşturan “…” ve “…” ibarelerinin birleştirilmesi ile oluşturulduğunu, davalının kötü niyetli olduğunu, davacıların markaları ile iltibasa neden olacak derecede benzer ve aynı malları kapsadığını belirterek davalı markasının hükümsüzlüğünü ve sicilden terkinini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacıların haksız ve kötü niyetli olduğunu, markanın 3 yıl önce tescil edildiğini, gerek davacıların yargı mercilerinde veya TPE nezdinde itirazlarının olmadığını, davacıların eşarp firması iken müvekkilinin elbise, gömlek, ceket üretim ve satışı yaptığını, Eminönü’nde farklı işle uğraşanların farklı yerlerde konuşlandığını, aynı ilçede faaliyet gösteriyor olmalarının hükümsüzlük sebebi olamayacağını, davacılar ile müvekkili şirket arasında bu ve diğer sebeplerle iktisadi ilişki kurulamayacağı gibi seri marka imajı da oluşturmayacağını, davacıların sektörde bilinmeyen ve tanınmayan bir marka olduğunu, davada iki ayrı firmanın kendilerine ait markaların birleştirilmesi ile yeni bir marka kullanımını engellemeye çalıştığını, usulen böyle bir dava arkadaşlığının mümkün olamayacağını, davaların tefrik edilmesi gerektiğini belirterek davanın reddini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince; “Somut olay yönünden; davacının ve davalının aynı sektörde ve aynı iştigal alanında (tekstil ürünleri (kadın giysileri) üretim ve/veya satışı)iştigal alanlarında çalışmakta olduğu, davacının ticari unvanının … Ltd. Şti olduğu ve bu unvanın asıl unsurunun … kelimesi olduğu 17/10/1994 tarihinden itibaren bu unvan ile Eminönü’nde kurulmuş olduğu, davacının, … asıl unsurlu, ilki 1995 yılında tescil için başvurulmuş olmak üzere (… tescil nolu) çok sayıda ve eski tarihli tescilli markasının bulunduğu, davacının … asıl unsurlu markasının sektörel tanınmışlığa sahip olduğu, davalının … ibareli markasının tescil başvuru tarihinin 2013 yılı ve tescil tarihinin de 2015 yılı olduğu, yani davacının ilk başvurusunun 1995 yılı olduğu dikkate alındığında yaklaşık olarak 18 yıllık bir süreden sonra davalı tarafından, ayırt edilemeyecek derecede benzer olan … markasının tescili için başvuru yapıldığı, davalının, … ibareli markayı orijinal sebeplerle oluşturduğu veya bu markayı tesadüfen bulduğu yönünden bu hususta başkaca bir savunmasının ve ispatının bulunmadığı, davacı ve davalının, aynı il ve hatta aynı ilçede( İstanbul İli Eminönü İlçesinde) faaliyetlerini sürdürdüğü, yani oldukça yakın bir mesafede ve bölgede, aynı sektörde faaliyette bulunduğu, gerek bu yönden, gerekse davacının markasının sektörel olarak tanınmışlığı sebebi ile, davalının, oldukça eski olan davacı markasını hiç duymamış olmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu, davalının markasının, kötü niyetli olarak tescil edilmiş olabileceği davalıya ait … tescil nolu … ibareli markanın, hükümsüz kılınabileceği ve sicilden terkininin mümkün olabileceği alınan ek rapor ile de anlaşılmakla toplanan deliller kapsamında davalı markasının hükümsüz kılınmasına” karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; -İki ayrı şirkete ve iki ayrı markaya sahip olan … Ltd. Şti. Ve … Ltd, Şti.’nin “…” ve “…” markalarını birlikte dava konusu ederek Mahkemece tek bir markaymış gibi algı oluşturmaya çalışıldığını, davacının kötü niyetli olduğunu, müvekkilinin TPE nezdinde … tescil numarası ile tescilli olan “…” markası ile davacı … San. Ltd. Şti.’nin “…” ve “…” markalarının birbirinden farklı markalar olduğunu, iltibas olmadığını, … markasının anlamının parlayan olduğunu, -Davacı … Tic. Ve San. Ltd, Şti.’nin kötü niyetli olarak müvekkilinin tescil başvurusunun ardından herhangi bir itirazda bulunmadığını, 2013 yılında … markasının tescilli olarak kullanmaya başladığını, davanın 3 yıl sonra açıldığını, markasının bilirkişi raporunda belirtildiği gibi davacıdan farklı olarak gri siyah zemin siyah harflerle yazıldığını ve “…” harfinin üzerinde yer alan kırmızı renkte kalp şeklinde logo bulunduğunu, ancak bilirkişilerce davacının ve davalı müvekkilinin logolarının farklılıkları açıklanmasına rağmen markaların iltibas yaratacak derecede benzer olduğu kanaatine varıldığını bu sebeple bilirkişi raporunun irdelenmeden tanzim edildiğini, -“…” markasının onlarca firma tarafından kullanıldığını, bilirkişilerce tanzim edilen kök rapor ve ek raporun eksik ve gerekli araştırma yapılmadan tanzim edildiğini, -Müvekkili … Dış Tic. Ltd. Şti. ile davacı … Tic. Ve San. Lid. Şti.’nin farklı hizmet alanlarında hizmet verdiğini, Davalı müvekkilinin … Tic. Ltd. Şti. kadın elbise ve pardesü üretip satan bir firma olduğunu, Davacı … Tic. Ve San. Ltd. Şti.’nin ise eşarp ve benzeri tesettür aksesuarı satan firma olduğunu, -Davacı ile aynı adreslerde faaliyet göstermediklerini, bu durumun marka değerlerine ve ticari ilişkisine zarar vermediğinin kanıtı olduğunu, aynı ihtiyaç ve alıcı kitlesine hitap etmediğini, davacının markasının tanınmış olmadığını, bilirkişilerin yaptığı değerlendirmenin haksız olduğunu, Davacı şirketin, müvekkili şirketten önce faaliyette bulunmuş olmasının davacı şirketin tanınmışlığı için kanıt oluşturmayacağını, bilirkişi ek ve kök raporlarına itirazlarını tekrarladıklarını, kararın kaldırılmasına, davanın reddine, yeniden bilirkişi raporu tazminine karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; Davalının tüm istinaf sebepleri karşılar şekilde hüküm kurulduğunu, istinaf talebinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.Dava, markanın hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.Davalı taraf, davacı … Şti’nin açmış olduğu davanın, diğer tefrik edilen dosyadaki … tarafından açılan davanın reddedildiği gerekçesiyle kararının yerinde olmadığını, dosyaların birlikte değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiş olmakla, tefrik kararına ilişkin dosyanın T.C . İstanbul 2. Fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2016/154 Esas sayılı dosya olup, 2018/80 Karar sayılı kararı ile karara çıktığı ve dosyada, şirketlerin farklı tüzel kişiliklerinin olduğu, bu sebeple tefrik kararı verilen davacı taraf markasının “…” unsurlu olduğu ve “…” ibaresinin zayıf marka olduğu gerekçesiyle davanın reddedilmiş olduğu ve ayrı değerlendirme yapılmasında usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu dosya yönünden yapılan incelemede ise, dava konusu davacıya ait markanın “…” esas unsurlu marka olduğu ve davalıya ait markanın ise “…” markası olduğu, bu sebeple bu iki marka arasında incelemenin yapıldığı görülmüştür. YHGK’nın E: 2012/1476 K: 2013/564 sayılı ve 17.04.2013 tarihli kararında da açıkça belirtildiği üzere; hâkimin bir kez bilirkişiye gittikten sonra, hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki ve mesleki bilgi ile çözümleyemeyeceği husus, “teknik bilgi gerektiren bir konudaki uyuşmazlık” tır. Mahkemece dosyada bilirkişi raporu aldırılarak, sonrasında ek rapora gönderilerek hukuki uyuşmazlık konusunda bilgi alındığı, sonrasında hakimin değerlendirmesini yaptığı, ayrıca taraflar arasındaki marka benzerliğine ilişkin hususların da hakimin genel ve hukuki bilgisi ile çözümlenebilecek hususlardan olduğu, 6100 Sayılı HMK’nın 282. maddesi uyarınca hakim bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirebileceği, davalının markasının davacıdan farklı olarak gri siyah zemin siyah harflerle yazıldığı ve “…” harfinin üzerinde yer alan kırmızı renkte kalp şeklinde logo bulunduğu yönündeki istinaf sebebine ilişkin olarak, her ne kadar farklılık bulunsa da, aynı marka izlenimi yarattığı yönünde değerlendirme yapıldığı, iltibas hususu değerlendirilirken sadece farklılıkların değil, benzerliklerin de dikkate alındığı, bu sebeple bu yöndeki davalının bilirkişi raporuna ilişin istinaf sebebinin reddine karar verilmesi gerekmiştir. Hakimin dosya kapsamındaki hususlarda inceleme yapabileceği, başka firmalar tarafından markanın kullanılmasına ilişkin incelemenin dava konusu dosya kapsamında değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, bu konudaki istinaf isteminin de reddinin gerektiği anlaşılmıştır.Yargıtay HGK’nın 02/04/2014 tarihli 2013/11-656 esas ve 2014/427 karar sayılı kararında belirtildiği üzere; 556 Sayılı KHK’nın 8.maddesinin 4.fıkrası aynen; “Marka, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir markanın aynı veya benzeri olmakla birlikte, farklı mallar veya hizmetlerde kullanılabilir. Ancak, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi sebebiyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu red edilir” hükmünü içermektedir. Bu hükümden de anlaşılacağı üzere, TPE nezdinde tescilli bir marka sahibi ya da daha önce tescil başvurusunda bulunarak tescil talebi bakımından öncelik hakkı elde eden kişi, kural olarak markasının aynı veya benzer markalar ve/veya hizmetler için başkası tarafından marka olarak tescil ettirilmesine veya kullanılmasına engel olabilir (556 Sayılı KHK, m. 7/1-b ve 8/1-b). Öte yandan, söz konusu marka, farklı mal veya hizmetler için kullanılabilir ve tescil ettirilebilir (556 Sayılı KHK, m. 8/4, birinci cümle). Ancak, 556 Sayılı KHK “toplumsal tanınmışlık” düzeyine ulaşmış markaların, başka, (farklı) mal ve hizmetler için tesciline bazı durumlarda izin vermemekte, böyle bir marka sahibine de itiraz hakkı tanımaktadır. Şöyle ki; tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi sebebiyle, böyle bir markanın başka bir mal veya hizmet için tescili, onu tescil ettirecek kişiye haksız yarar sağlayacak (haksız yararlanma, şöhreti sömürme), markanın itibarına zarar verecek yada ayırt edici karakterini zedeleyecek sonuçlar doğuracak ise, tanınmış marka sahibinin itirazı üzerine tescil talebi TPE tarafından ret edilecektir (556 Sayılı KHK, m. 8/4, ikinci cümle). Şöhreti sömürme, itibar yitirilmesi ve markanın itibarının sulandırılması aynı zamanda bir tecavüz eylemidir ve tanınmış marka sahibi bu tür kullanımları da engelleme hakkına sahiptir (556 Sayılı KHK, m. 9/1-c; 61/1-a; Ünal Tekinalp, Fikri Mülkiyet Hukuku, 5. bası, s.426). 556 Sayılı KHK’nın 8. maddesinin 4. fıkrasının ‘ikinci cümlesinde’ düzenlenen koşulların gerçekleşmesi için, farklı mal veya hizmetler için yapılan başvurudan dolayı tanınmış markanın toplumda ulaşmış olduğu tanınmışlık düzeyi sebebiyle haksız bir yarar sağlayabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği ya da markanın ayırt edici karakterini zedeleyeceği sonuçların doğabileceği hallerin mevcudiyeti gereklidir. Hemen belirtilmedir ki, bahsi geçen hallerin hepsinin aynı anda gerçekleşmesi zorunlu değildir. Bu hallerin herhangi birisinin somut olayda bulunması, 556 Sayılı KHK’nın 8/4. maddesi anlamında nispi red sebebinin varlığı için yeterlidir. Bu haller, doktrinde ve uygulamada markanın sulandırılması (dilution) olarak da adlandırılmaktadır (Hamdi Yasaman, Marka Hukuku, 1. Cilt, S.415; Ünal Tekinalp, a.g.e.s.426). Davacı tarafın markasının yıllardır kullanılan marka olduğu, ‘…’ markası yönünden kendi sektörü içerisinde tanınmış marka olduğunun değerlendirilmesinin bilirkişiler tarafından yapıldığı, davacının tanınmış markasının tekstil ürünü olduğu, her ne kadar eşarp ve diğer aksesuar ürünleri sebebiyle farklı ürün grubu olduğu belirtilmiş ise de, pardesü ve tekstil grubu ile davacı ürünlerin benzer oldukları, ortalama tüketici tarafından, davalı sınıfta belirtilen ürünler ile davacı tarafın markasının tanındığı tekstil sektörü arasında bağlantı kurulması mümkün olduğu, bilirkişi raporundaki tespit ve bu tespite dayalı gerekçe oluşturulmasında yasaya ve Yargıtay uygulamalarına aykırılık bulunmadığından bu konudaki istinaf sebebinin de reddine karar vermek gerekmiştir. Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalı vekillerinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 03/04/2018 tarih ve 2016/154 E., 2018/80 K. Sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 44,80 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 30/06/2022