Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1167 E. 2022/790 K. 20.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1167
KARAR NO: 2022/790
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 04/10/2018
NUMARASI: 2017/170 E. – 2018/369 K.
DAVANIN KONUSU: Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 20/05/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı …’nın müvekkili firma ile çalışmaya başlamadan önce Türkiye’de bilinen ve tanınan bir sanatçı olmadığını, daha önce çıkardığı albümlerin tutmadığını, sadece 600 adet satış rakamına ulaşabildiğini, Davalı sanatçının yıllar boyu Türk müzik sektöründe elde edemediği başarı ve tanınmışlığı davacının emek ve sermaye harcaması neticesinde bu kadar kısa bir süre içerisinde elde eder etmez ise yaptığı sözleşmelerden ve sorumluluklardan kurtulmak için akdedilen sözleşmelere aykırı davranış ve eylemlerde bulunmaya başladığını, sözleşmenin davalı tarafından (haksız ve hukuka aykırı bir şekilde) feshedildiğinin davacı yana bildirildiğini, bu nedenle huzurdaki davanın açıldığını, oysa davacı tarafından davalı için yaptırılan başarılı albümler yine son derece başarılı bir PR ve medya iletişim çalışması ile desteklendiği halde yani davacının sözleşmeler gereği üstelendiği yükümlülüklerin yanı sıra davalının yapması gereken edimlerin dahi davacı yanca yerine getirerek davalı için hazırlanan projelerin başarılı olması için maddi ve manevi hiçbir fedakârlıktan kaçınılmadığını, feshin haksız olduğunu, dilekçelerinde açıklanan sebeplerle Davalının, 05 Haziran 2009 tarihinde müvekkili ile arasında akdettiği Albüm Yapım ve Menajerlik Sözleşmesi ve yine aynı tarihte ”PROTOKOL” başlığını taşıyan Edisyon Sözleşmesini haksız olarak feshettiğinin tespitine, şirketin, davalı ile akdedilen işbu Sözleşmelerde kararlaştırılan cezai şarta ilişkin talep şartlarının oluştuğunun tespitine, maddi ve manevi zararlarının tespitine ve fazlaya ilişkin her türlü hakları saklı kalmak kaydıyla, 150.000,00 TL manevi ve şimdilik 100.000,00 TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren isleyecek en yüksek reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacının üstlendiği edimlerini yerine getirmediğinden, müvekkili tarafından edimlerini yerine getirmesi için 16.09.2010 tarihli tebliğ edilemeyen ve bilahare 28.09.2010 tarihli iki ayn ihtarname ile verilen süre içinde davacının edimlerini yerine getirmediğini, davaya konu taleplerin zamanaşımına uğradığını, davacı şirketin aksine müvekkile ile çalışmaya başlayana kadar karı olmayan bir şirket olduğunu, davacının Ortadoğu, Orta Asya ve Arap ülkelerinde çok tanınan bir sanatçı olduğunu, …’in seslendirdiği “…” isimli parçanın albümün en iyi parçası olduğunu, davacının iddiasının aksine müvekkilinin Özbekistan’dan değil Hollanda dan geldiğini, müvekkili ile davacının 2005 yılında tanıştığında davacının sadece … ile çalıştığını, müvekkilinin Özbek olduğunu, bu nedenle Türkçe değil Kril alfabesi ile Özbekçe ve Rusça bildiğini, Sözleşmenin Türkçe akdedildiğini ve bu nedenle müvekkili tarafından anlaşılmadığını, davacının müvekkilini notere götürerek bankadan para çekme vekaleti ve kendi avukatlarına vekaletname düzenlettiğini, bütün bunların Türkiye de çalışma ve oturum İzni alması için gerekli olduğunu söyleyerek müvekkilini ikna ettiğini, müvekkilinin davacının iddia ettiği masrafların hepsinin müvekkilden ve eşinden nakit olarak alarak yaptığını, davacının dilekçesinde iddia ettiği masrafları yapabilmesi için kasa hesabının müsait olması gerektiğini ve bunların ticari kayıtlarda görünmesi gerektiğini, Ticaret Sicil kayıtlarına göre 5.000,00 TL sermayeli şirketin bu masrafları yapamayacağını, aslında davacının dava dilekçesinde masraflarını yaptığını iddia ettiği tüm giderleri müvekkilinden talep ederek elden aldığını, müvekkilin kendi edindiği çevre ile kliplerini çektirmiş ve programlar yapmış olduğunu, müvekkilinin feshinin haksız olmadığını, davacının üzerine yüklendiği edimleri yerine getirmediği gibi müvekkilinden haksız ve mesnetsiz yere paralar aldığını, taraflar arasındaki sözleşmeler incelendiğinde yasaya ve temel haklara aykırı kelepçe tabir edilen hükümler içerdiğini, Sözleşmede bütün masrafların müvekkiline yüklendiğini, müvekkilinin gelecekteki bestelerinin dahi davacının mülkiyetinde olacağının kararlaştırıldığını, sözleşmede belirtilen cezai şartı asıl ödemesi gereken tarafın davacı taraf olduğunu beyan ederek, davanın reddini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; ”…Toplanan deliller, sözleşme hükümleri, hukuki yönden somut olaydaki deliller ile örtüşen 3.7.2014 tarihli heyet raporu ile son heyetin kök ve ek raporları birlekte incelendiğinde; Davacının tacir olması sıfatıyla iddialarını ticari belgeler ile ispat edemediği, bu kapsamda davacının sözleşmeden kaynaklanan edimleri kapsamında 20 ay boyunca sanatçıya gelir getirecek şekilde ödemede bulunmadığı, nitekim sözleşme hükümlerine göre Önreğin “Albümlerin Satış Durumuna” ilişkin “sanatçının albümleri ayrı ayrı 50.000 adete kadar satılana kadar sanatçıya ücret ve pay ödenmeyecek “ hükmü dahi tek başına sanatçı ile davacı arasındaki sözleşme hükümlerindeki açık orantısızlığı gözler önüne serdiği, davacının davalı için tanıtım ve harcama yapmasının kendi satışlarına yansıması nedeniyle zaten davacıdan beklenen bir durum olup, bunun ayrıca edim olarak dahi değerlendirilemeyeceği, davacının da dilekçesinde bildirdiği üzere davalının albümünün 28.000 adet satıldığı, müzik piyasasında en iyi satan albümlerin dahi ulaştığı rakama göre tanınmamış bir sanatçının sözleşmeye 50.000 rakamına ulaşılamayacağının davacı yanca bilinmesi ve davalıya ödeme yönünden belirli bir rakam belirlenmesinin , bu kapsamda da sözleşmede davalının başkaca iş ve konserlerde de yer alamayacağının açık olması karşısında , davalının sözleşmeyi fehsinde haksız olduğunun kabulünün hakkaniyete uygun olmadığı, ancak somut olayda davalı davacılar ile yapmış olduğu iki sözleşmede, İleride ya da sözleşme süresince gerçekleştireceği bütün performans (temsil, icra vs.) ve eserler üzerindeki haklan davacılara devredeceğini belirtmekte olduğundan, bu durum, FSEK m. 50/11 anlamında ileride vücuda getirilecek eserlerin (icraların) bütününe veya muayyen bir nevi’ine taalluk eden taahhüt teşkil edeceğinden, bu durumda davalı tarafından bu sözleşmeler FSEK m. 50/11 hükmü çerçevesinde feshedilebileceğinden somut olayda hakkaniyete uygun çözümün somut olayın FSEK 50/II kapsamında değerlendirilmesini gerekli kıldığı anlaşılmıştır. Alınan tüm mali bilirkişi raporlarında davacının 1 yıllık dönemde mahrum kaldığı karı bulunmadığından davacı taleplerinin yerinde olmadığı subut bulduğundan davanın esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm oluşturulmuştur.” şeklinde gerekçeyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Somut olayda davalının sözleşme akdinden sonraki 20 aylık süreç içerisinde gelir elde edememesinin haklı fesih gerekçesi olarak kabul edilemeyeceğini, zira zaten taraflar arasında bir akit olan sözleşmede ilk 20 ay içerisinde davalıya belli bir ödeme yapılacağına dair müvekkilinin yükümlülüğü olmadığını, Tarafların anlaşmasına göre müvekkilinin öncelikle müzik camiasında tanınmayan “no name” yabancı bir sanatçı için albüm ve klipler yaparak onu PR çalışmaları ile yazılı ve görsel medyada tanıtacağını ve bunun sonucu albüm satışları, meslek birliğinden elde edilecek gelirler, konser ve etkinlikler ve sair organizasyonlardan elde edilecek gelirlerin taraflar arasına kararlaştırıldığı oranda paylaşılacağını, nitekim davalı sanatçı için bu süreç içerisinde 2 ayrı albüm ve 5 klip çekildiğini, pek çok PR çalışması ve tanıtım etkinliği yapıldığını, albüm ve klipler sayesinde davalının pek çok konser ve etkinlik için davet almaya başladığını, meslek birliklerinden telif ödenmeye başlandığını, taraflar arasında akdedilen sözleşme gereği müvekkilinin yerine getirmesini istediği tüm yükümlülüklerin fazlasıyla yerine getirildiğini, davalı için en esaslı olan kazanımın kendi ismini ve eserlerinin müzik sektöründe tanınması ve bir yıldız sanatçı haline gelmesi olduğunu, bunun olması için gereken emek ve sermayeyi harcayan kişinin davacı olduğunu, Somut olayda davacının asıl ediminin davalı için albüm ve klip çekilmesi olduğunu, yine davalı sanatçı ve albümlerinin tanıtılması ve PR’nın yapılmasının da davalı için üstlenilen bir diğer önemli edim olduğunu, tüm bu edimlerin sözleşmeler haksız yere feshedilene kadar fazlasıyla yerine getirildiğini, daha henüz yeni çekimleri yapılan ve satışa sunulan albüm ve kliplerden elde edilecek gelirle yine bu albüm ve klipler sayesinde sanatçının vereceği konser ve etkinliklerden elde edilecek gelirler, yine meslek birliklerinden elde edilecek gelirler ve sair gelirlerin taraflar arasında paylaşılacağını, ancak davalının albüm ve kliplerin çekiminden hemen sonra bu satışların daha da artırılması için müvekkilinin gayretine rağmen kendi üzerine düşeni yapmadığını, tam aksine aynı zamanda menajeri de olan müvekkilinden habersiz konser etkinliklerine çıkıp, ödemeleri de bizzat kendisinin aldığını, müvekkilinin davalı ile 10 yıl sürecek sözleşmedeki hükümlere ve güvene dayanarak davalıya yatırım yaptığını, ancak Ahde Vefa İlkesi (Pacta Sunt Servanda) gereği iyi niyetli davranmayan ve müvekkilinin kendisi için yaptırdığı albüm ve kliplerle yıldızı parlatıktan sonra sudan bahanelerle sözleşme yükümlülüklerinden kurtulan davalının gelir elde edememesinin bir fesih gerekçesi olamayacağını, davalının bu albüm ve kliplerden dolayı meslek birliklerinden hala telif ödemesi almaya devam ettiğini, Ayrıca ilk derece mahkemesi kararında müvekkilinin sözleşmenin ödemeler maddesi (4.5) uymayarak sözleşme aykırı davrandığının gerekçe gösterildiğini, bu gerekçenin de tamamen hatalı olduğunu, sözleşmenin 4.5 maddesinin davacıya değil davalı tarafa ödeme yükümlülüğü yüklediğini, sözleşmenin 4.5 maddesi uyarınca yapılacak tüm prodüksiyon/yapım giderleri, albüm ve klip giderleri, albümlerin reklam ve tanıtım giderleri ile üretim giderlerini davacı değil davalı sanatçının karşılayacağını, ancak davaya sunduğumuz ve bilirkişi raporunda da tespit edildiği üzere tüm bu giderlerin tamamının müvekkili tarafından karşılandığını, davalının yapım masrafları ile ilgili tek bir kuruş bile harcama yapmadığını, bilirkişi raporlarında da görüldüğü üzere davalı için davacının yaptığı toplam gider kaleminin 121.000,00-200.000,00 TL arasında olduğunu, burada davacının koyduğu sermayenin yanı sıra emeğinin de dikkate alınması ve bu tür bir albümün yapılması için rayiç bedelin hesaplanması gerektiğini, ikinci bilirkişi raporunda belirtildiği üzere sadece bir albüm için 200.000,00 TL rayiç bedel üzerinden iki albüm için 400.000,00 TL masraf yapılacağının açık olduğunu, mahrum kalınan kazanç ve masraf kalemlerinin bilirkişi raporunda hesaplandığını, Taraflar arasında akdedilen sözleşmelerin FSEK md. 50/II gereği taahhüt sözleşmeleri olduğuna dair mahkeme gerekçesinin doğru olmadığını, zira sözleşmelerden sadece birisinin albüm yapım sözleşmesi olduğunu, bu sözleşme uyarınca zaten yapımların tarafların katılımı ile meydana getirildiğini, bu nedenle yapım sözleşmesinin hala taahhüt aşamasında kalmış gibi değerlendirilmesinin mümkün olmadığını, taraflar arasındaki diğer sözleşmenin ise bir menajerlik sözleşmesi olup FSEK md. 50 kapsamında asla değerlendirilemeyeceğini, zira bunun bir danışmanlık hizmet sözleşmesi olduğunu, Mahkeme kararının bu yönüyle de hatalı olduğunu, Diğer yandan 1 yıllık mahrum kalınan kar değil sözleşmeler feshedilmemiş olsaydı ve 10 yıl sürseydi müvekkilinin elde etmesi muhtemel karının tamamını talep ettiklerini, zira öncelikle menajerlik sözleşmesinin 50/II kapsamında olmadığını, diğer yapım sözleşmesinin de artık taahhüt aşamasında kalmayıp sözleşmeye konu yapım ve klipler meydana getirilmiş olduğundan artık sözleşmenin başlangıcındaymış gibi 50/II maddesi gerekçe gösterilerek sözleşmenin feshedilmesinin hukuken mümkün olmadığını, Mahkemenin gerekçesi kabul edilse dahi müvekkilinin sözleşme feshinden sonraki 1 yıl içerisinde mahrum kaldığı bir karının olmadığı yönündeki tespitinin de hatalı olduğunu, bir önceki bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere 180.000 TL ye yakın bir gelir elde edebileceğini, bunun da mahrum kaldığı kara kıyasla istenebileceğini, Mahkemenin kararına dayanak aldığı son bilirkişi raporunu hazırlayan heyetin sadece ses ve müzik sanatçısı ile mali müşavir bulunmaktan oluştuğunu, daha çok rayiç bedel hesaplaması yapmak için kendilerine tevdi edilen dosyada görev kapsamını aşarak hiçbir hukuk eğitimi olmayan sanatçı bilirkişilerin yaptıkları hukuki değerlendirme ve yorumların hükme esas alınması doğru olmadığını, sanatçı bilirkişilerin tarafsız olmadığını, Mahkemenin hükmüne dayanak aldığı bilirkişi raporundaki yorumunun aksine bugüne kadar dosyada alınan 4 bilirkişi raporunda da sözleşmelerin haksız yere feshedildiğinin tespit edildiğini, bir sözleşme içerisinde tarafların aleyhine ve lehine olacak şekilde hükümler konulabileceğini, bunun doğal olduğunu, Hükme dayanak alınan son bilirkişi raporundaki bir başka yanılgının ise; davalı sanatçının dünyaca üne sahip bir sanatçı olarak lanse edilmesi olduğunu, davalı sanatçının davacıya ilk geldiği 2009 yılının başında dünyaca tanınan bir sanatçı olması bir yana Türkiye’de tanınırlığı ve bilinirliği olmayan bir sanatçı olduğunu, davalının davacı ile çalışmaya başladıktan sonra bir yıldız olduğunu, Bir kişinin eserleri üzerinde tasarruf yetkisini başkasına devretmesi, lisan vermesi veya menajerlik sözleşmesi yapmasının veya eserlerinin editörlüğünü yapmasının hukuka aykırı olmadığını, davalının bile hiçbir zaman davacının kendisi için gerekli çabayı göstermediğini iddia etmediğini, hükme esas alınan son rapordaki bilirkişilerin görüşünün aksine davacının davalı için sözleşmede belirtilen edimlerini fazlasıyla yerine getirdiğini, sözleşmenin feshedilmesi için davalının haklı bir gerekçesi bulunmadığını beyan ederek Mahkemece verilen kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Taraflar arasındaki uyuşmazlık; taraflar arasında imzalanan 05 Haziran 2009 tarihli Albüm Yapım ve Menajerlik Sözleşmesi ve aynı tarihli ”protokol” başlığını taşıyan edisyon sözleşmesinin, davalı yanca haklı nedenle feshedilip feshedilmediği, fesih haklı değil ise, davacının sözleşmenin feshi nedeniyle maddi ve manevi zarara uğrayıp uğramadığı ve zararın miktarının ne olduğu noktalarında toplanmaktadır. Somut davada davalı; davacının sözleşmeden kaynaklanan edimlerini yerine getirmediğini, yaptığı bütün masrafları davacının fazlası ile aldığını, bütün eserlerinin mali haklarının davacı yanca alındığını, davacının davalı sanatçının kişiliğine uygun olmayan yerlerde klipler yapmak istediğini, davalıdan devamlı olarak herhangi bir makbuz yada fatura karşılığı olmaksızın haksız yere para aldığını, gelecekteki eserlerin haklarının dahi davacıda olduğunu, sözleşmenin bazı hükümlerinin batıl olduğunu, bu nedenlerle sözlemeyi haklı olarak feshettiğini savunmuş, davacı ise, feshin haklı bir nedene dayanmadığını, maddi ve manevi zarara uğradığını ileri sürmüştür. Taraflar arasında imzalanan sözleşme incelendiğinde; davacı ile davalı arasında akdedilen “Albüm Yapım ve Menajerlik Sözleşmesi” nin konusunu, münhasıran yapımcıya bağlı kalarak en az 10 adet müzik eseri ihtiva eden 6 adet müzik albümünün kaydedilmek üzere sanatçı tarafından icra edilmesi ve işbu 6 adet albümün yapımcı tarafından piyasaya arz edilmesi ile ilgili olarak tarafların hak ve yükümlülüklerinin belirlenmesi oluşturmaktadır.(m. 2). Sözleşmenin süresi imzalandığı tarihten itibaren 10 yıl olarak öngörülmüştür (m. 3). Yapımcı, sanatçının okuduğu sözleşme konusu 6 adet albüme ait master bantta yer alan sanatçıya ait kısıntısız ruhsat halinde çoğaltma, yayma, yayınlama, temsil sureti ile faydalanma, kiralama, kullanma ve devretme hak ve yetkilerine münhasıran sahiptir (m. 4.1 ). Sanatçının yapımcı nam ve hesabına banda okuduğu icraların tüm dünya üzerinde her türlü senkronizasyon, çoğaltma, temsil, tespit, yayma, satış, dağıtım, pazarlama, kiralama, umuma iletim ve yayın hakları 5848 sayılı FSEK ve konu ile diğer yasal düzenlemeler kapsamıda süre, yer ve sayı bakımından sınırlandırılmamış olarak yapımcıya aittir. Sanatçının yapımcı nam ve hesabına okuduğu icraların yurt İçinde ve yurt dışındaki radyo- tv, interaktif kablo, uydu, internet bilgisayar ortamında yayma, satış, dağıtım, pazarlama, kiralama, yayın/yayım yapım, umuma iletim ve temsil hak ve yetkileri yapımcıya aittir (m. 4.2). iş bu sözleşme konusu albümlerin, düzenleme, akustik, enstrüman, kayıt, mix, mastering işlemleri başta olmak üzere tüm prodüksiyon giderleri, albümlere İlişkin fotoğraf grafik tasarım, video klipler, albümlerin reklam ve tanıtım giderleri ve üretim giderlerinin tamamı sanatçı tarafından karşılanacaktır (m. 4.5). Sanatçı, İşbu sözleşme konusu her bîr albüm için en az 2 adet video klip yapacaktır ve/veya yapılmasını sağlayacaktır (m. 4.6). İşbu sözleşme süresi içinde sanatçının yer alacağı katılacağı sahne, konser, turne, tv filmi, tv dizisi, oyunculuk, sunuculuk, sinema filmi, reklam filmi, reklam kampanyaları ve benzeri İş ve çalışmalar ile ilgili olarak sanatçının menajerliği yapımcı tarafından yürütülecektir. Sanatçı, yapımcısının yazılı izin ve onayı olmaksızın işbu maddede bahsi geçen iş ve faaliyetlere katılamaz, yer alamaz, üçüncü kişi ve/veya kuruluşlar ile bu maddede bahsi geçen iş ve faaliyetlere ilgili sözleşme yapamaz, menajerlik hak ve yetkilerini yapımcı dışında başka kişi ve/veya kuruluşlara veremez (m. 4.10). Eser sahibi kendisi tarafından İşbu sözleşmenin İmza tarihi öncesinde yazılmış olan tüm eserleri ve bu mevcut eserleri üzerinde sahip olduğu işleme, çoğaltma, yayma, yayınlama, kiralama, ödünç verme, temsil sureti ile faydalanma ve devir hak yetkileri ile her türlü İşaret, ses ve görüntü nakline yarayan araçlarla umuma arz hakkı, internet dahil tüm yayım ve iletim hakkı ve her tülü kullanım haklan dahil tüm telif ve mali haklarını, geliri tahsil haklarım, genel telif gelirlerinin tahsil, temsili telif gelirlerinin tahsili haklarını editör sıfatıyla ve eser sahibini temsİlen yer ve sayı ile sınırlandırılmamış şekilde iş bu sözleşme süresi sonuna kadar yapımcıya devir ettiğini; ayrıca iş bu sözleşme süresi içinde yazacağı müzik eserleri île ilgili olarak çoğaltma, yayma, yayınlama, temsil sureti ile faydalanma, kiralama ödünç verme devir haklarını da iş bu madde ve sözleşme kapsamında iş bu sözleşme süresi sonuna kadar yapımcıya devir etmeyi beyan kabul ve taahhüt etmiştir (m. 5.1). Sözleşmenin herhangi bir hükmünü ihlal ve/veya sözleşmeyi haksız bir şekilde fesih eden, sözleşme ile üstlendiği yükümlülükleri yerine getirmeyen taraf, diğer tarafın bu yüzden uğrayacağı her türlü müspet ve/veya menfî zararını tazmin edeceğini ayrıca hiçbir ihtar ve yargı kararına gerek kalmaksızın zarar gören diğer tarafa defaten ve peşin olarak 500.000 USD cezai şartı ödeyeceğini beyan, kabul ve taahhüt etmişlerdir (m. 9). hükümlerinin yer aldığı görülmektedir. Davalı tarafından davacıya keşide edilen Beşiktaş …Noterliğinin 01 Mart 2011 tarihli ihtarnamesi ve ile Bakırköy … Noterliğinin 28.09.2010 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamelerinde, 05.09.2009 tarihli sözleşmede davacıya düşen yükümlülüklerin yerine getirilmemesi nedeni ile ihtarnamenin 4. ve 5. maddesi gereğince yükümlülüklerin yerine getirilmesi için 15 gün süre verdiği verilen süre içinde yükümlülüklerin yerine getirilmediğinden bahisle cayma hakkının kullanıldığı ve taraflar arasındaki her iki sözleşmenin 5 Mart 2008 tarih … yevmiye numaralı ihtarnameyle feshedildiği, bu sözleşmelerden cayıldığı belirtilmiş, Bakırköy … Noterliğinin 28.09.2010 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesinde; Bedeli alındığı halde sanatçı olarak davalının tanıtımının yapılmadığını, parası davalı tarafından verilmesine rağmen neredeyse fotoğraf makinesi ile klip çekilmeye çalışıldığını, klip organizasyon yükümlülüğünün yerine getirilmediğini, albümün müzik kanallarında tanıtılması için gereken yükümlülüğün yerine getirilmediğini, albüm satışları hakkında bilgi verilmediğini, davalının eserleriyle ilgili hiçbir mali hakkın verilmediğini, sözleşmenin 4.maddesindeki yükümlülüklerin yerine getirilmediğini, davalı sanatçının kariyeriyle uyuşmayan ucuz ve basit yerlerde iş bulmaya çalışıldığını, davalının yapmış olduğu ödemelerle ilgili fatura, makbuz vs.belge verilmediğini, sözleşmenin pek çok hükmünün birbiri ile çeliştiğini ve geçersiz hükümler olduğunu ileri sürmüştür. Alınan bilirkişi raporlarında, hem sözleşme hükümlerinin geçersizliği hususu hem de davacının yükümlülükleri hususu değerlendirilmiş, Mahkemece; 03.07.2014 tarihli heyet raporu ile 19.09.2016 tarihli heyet kök ve 26.04.2017 tarihli ek raporlara itibar edilerek, davacının sözleşmenin 4.5 maddesinden kaynaklanan yükümlülüklerin yerine getirilmediği, sözleşme hükümlerinde davalı aleyhine açık orantısızlık bulunduğu, davalının sözleşmeyi fesihte haklı olduğu, davacının talep edebileceği bir maddi zararının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Taraflar arasındaki sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerin, davacı tarafından yerine getirilip getirilmediği, sözleşmenin bazı hükümlerinin batıl olup olup olmadığı, bu nedenle sözleşmenin devamının davalıdan beklenip beklenemeyeceği hususlarının yorumlanması gerekmektedir. Ancak belirtmek gerekir ki, belirtilen hususlar yorumlanırken sözleşmenin ayakta tutulmaya çalışılması muhakkaktır. Sözleşmenin 4.1 ve 4.2 maddelerinde sanatçının eserler üzerinde münhasıran sahibi olduğu hakları davacı üzerine almıştır. Dolayısıyla eser sahibi vücuda getirdiği eserleri üzerinde artık hiçbir tasarrufta bulunamayacak, kendisiyle özdeşleşen ve hususiyetini taşıyan eserleri davacı tarafından kullanılacaktır. Bu anlamıyla münhasıran davacı tarafından sahiplenilen yararlanma hakkının davalı aleyhine olup davacının lehine olduğu anlaşılmaktadır. Sözleşmenin 4.5 maddesinde “İşbu sözleşme konusu albümlerin, düzenleme, akustik enstrüman, kayıt, mix, mastering işlemleri başta olmak üzere tüm prodüksiyon giderleri, albümlere ilişkin fotoğraf, grafik, tasarım video kipler, albümlerin tanıtım ve reklam giderleri ve üretim giderlerinin tamamı sanatçı tarafından karşılanacaktır.” hükmünün yer aldığı, bu hükme göre davalı sanatçı, albümü yapıp davacıya teslim edecektir. Bu durumda davacının oluşturulan albümden her türlü şekilde yararlanan, kazanan taraf olacağı ortadadır. Sözleşmenin bu maddesinin de davalı sanatçı aleyhine olduğu görülmektedir. Sektörel olarak yapımcının, parasıyla yatırım yaparak bir plan ve fizibilite ile ortaya ürün ve ürünler çıkaran kişi, kurum veya şirket olması gerektiği, sözleşmenin bu maddesi ile sanatçının adeta yapımcı, yapımcının da o yapımdan her şekilde yararlanan bir kişi, kurum veya şirket haline geldiği anlaşılmaktadır. Sözleşme 4.6 maddesinde “Sanatçı, İşbu sözleşme konusu her bir albüm için en az 2 adet video klip yapacaktır veya yapılmasını sağlayacaktır.” hükmünün yer aldığı görülmektedir. Yani yapılan albümün tanıtımı içinde bütün masrafları davalı sanatçının yapacağı kararlaştırılmıştır. Bu maddenin de davalı sanatçı aleyhine olduğu anlaşılmaktadır. Halbuki yapımcı yapımını başarıya ulaştırmak için tanıtım için de yatırım yapmak zorundadır. Bu yatırımın sanatçıya yüklenemeyeceği izahtan varestedir. Sözleşmenin 4.10 maddesine göre, yapımcı aynı zamanda sanatçının menajerliğini de yürütecektir. Yapımcı menajerin yazılı izni olmadan sanatçı üçüncü kişi ya da kuruluşlarla iş veya faaliyetlerde bulunamayacaktır. Yani eseri üreten ve onları yorumlayan bir sanatçı yine yalnızca yapımcının istek ve menfaatleri doğrultusunda hareket etmek zorunda kalmaktadır. İnandığı ve kariyerine katkı sunacak her türlü iş ve işlem ancak yapımcının izniyle olacaktır. Söz konusu bu maddenin de davalının aleyhine olduğu anlaşılmaktadır. Sözleşmenin 5.1 maddesinde yapımcı aynı zamanda sanatçının eserlerinin editörlüğünü de üstlenmiştir. Münhasıran bu yetkilerini henüz vücuda getirilmemiş eserler için de kullanacağını kararlaştırmıştır. FSEK’in 48 ve 49 uncu maddelerinde sayılan tasarruf muamelelerine dair taahhütler, eser henüz vücuda getirilmeden önce yapılmış olsa dahi geçerli ise de, eser sahibinin ileride vücuda getireceği eserlerin bütününe veya muayyen bir nevi’ine taallük eden bu kabil taahhütleri taraflardan her biri, ihbar tarihinden bir yıl sonra hüküm ifade etmek üzere feshedebilecektir. Sözleşmenin bu maddesinin davalı aleyhine hüküm içerdiği görülmektedir. Sözleşmenin 6.maddesi “sözleşme konusu her bir albüme ait 50.000 adete kadar gerçekleşecek CD satışlarında sanatçıya hernangi bir pay veya ücret ödenmeyecektir.” hükmünü içermektedir. Denetime elverişli son heyet bilirkişi raporunda yapılan sektörel değerlendirmelere göre, bu maddenin ülkemizdeki albüm satışlarına nazaran gerçeklerden uzak bir albüm CD satış rakamı olduğu, 50.000 CD satış rakamının çok nadir görülen bir sonuç olduğu, Ülke ortalamasının 5.000-10.000 adet CD satışı dolaylarında olduğu anlaşılmıştır. Madde hükmüne göre, davalı sanatçı albüm satışından kazanç elde edemeyecektir. Nitekim albümlerin 50.000 CD satmasının mümkün olamayacağı bilirkişi heyeti tarafından değerlendirilmiştir. Söz konusu bu hüküm de davalı sanatçı aleyhine ağır koşullar içermektedir. Taraflar bir sözleşmenin içeriğini kanunda öngörülen sınırlar içinde belirleyebilirler. Ancak sözleşme özgürlüğünün de sınırları vardır. Buna göre kişilik haklarına aykırı şartlar içeren sözleşme hükümleri geçersiz olup, söz konusu maddenin de bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Diğer yandan, sözleşmenin imzalandığı tarihten sözleşmenin feshinin gerçekleştiği 1 mart 2011 tarihine kadar yapımcı ve menajer sanatçıya gelir getiren hiçbir organizasyon (konser) ya da sair alanlarda reklam, dizi, film gibi bir faaliyet gerçekleştirilmediği, üçüncü şahıslarla yapılan gelir getirici bir sözleşmenin bulunmadığı bilirkişi heyeti tarafından tespit edilmiştir. Davacının sözleşmeden kaynaklanan edimlerini 20 ay boyunca sanatçıya gelir getirecek şekilde verine getirmediği anlaşılmıştır. Edisyon sözleşmesinin 3.7 maddesi “… bu sözleşmedeki yetkileri kullanırken eser sahibinin mesleğine, kariyerine ve kişiliğine özen ve saygı gösterecek, sanatsal çalışma kurallarına iyi niyet ve ahlak ilkelerine uyacak; eser sahibinin emek, yetenek ve becerilerinin karşılığını alabilmesi için bu sözleşmede yüklenmiş olduğu sorumluluklar çerçevesinde olmak kaydıyla, gerekli çaba ve özeni gösterecektir.” şeklindedir. Ancak 21.09.2010 tarihli Beyoğlu … Noterliği vasıtasıyla davalıya gönderilen ihtarnamede, “Türkiye’deki konserlerinizde sahne alabilmeniz için orkestranızı kurmanız ve ürkçe şarkı repertuarınızı hazırlamanız gerekmektedir… Bu eksiklik gelen konser tekliflerine olumlu yanıt vermemize imkan tanımayıp şirketimizi ticari zarara uğratmaktadır. Türkiye’deki konserlerimizde sahne alabilmemiz için gerekli olan orkestrayı ve 30 eserden oluşan Türkçe repertuarınıza alacağınız eserleri şirketimizle paylaşarak 3 haftalık süre içinde hazırlamanız gerekmektedir” ihtarının yer aldığı, ihtarname içeriği değerlendirildiğinde; uluslararası bir üne sahip olan davalı sanatçının kendi eserleri olan ve onları yorumlayan bir kişi olması nedeniyle konser repertuarının Türkçe olması gibi bir zorunluluk bulunmadığını, aksine davranışın hem edisyon sözleşmesinin 3.7 maddesini ihlal ettiği hem de davacı yanca hiç konser yapılmayarak edimlerin ihlal edildiği görülmektedir. Kısaca, davalı sanatçının albüm için bütün eserleriyle yer aldığı halde herhangi bir gelir elde edemediği, yorumcu olarak bir konser dahi veremediği, davacı yanca davalı sanatçının kişilik haklarını ihlal edecek uygulamalar gerçekleştirildiği, davalı sanatçının, eserleri üzerinde tasarrufta bulunma yetkisi kalmadığı, ilerde üreteceği eserler üzerinde dahi tasarruf yetkisinin devredildiği, taraflar arasındaki sözleşmede yer alan hükümlerin davalı aleyhine açık bir şekilde orantısız olduğu, sözleşmenin devamının davalı açısından beklenemeyeceği, davalının sözleşmeyi haklı nedenlerle feshettiği kanaatine varılmıştır. Davacı elinde bulunan mevcut CD’lerin mülkiyeti, çoğaltım ve dağıtım hakkını sözleşme hükümlerine göre elinde bulundurduğu, sözleşmenin feshinden sonra da bu hakların davacıda kalmaya devam ettiği, klip masraflarının sözleşmelerde davalı tarafından karşılanmasının kararlaştırıldığı, klip yayın bedeli için yapılan masrafların ise davacı tarafından yeterli açıklıkta ispat edilemediğinin 03.07.2014 tarihli heyet raporu ile 19.09.2016 tarihli heyet kök ve 26.04.2017 tarihli ek raporlarla sabit olduğu, ayrıca FSEK’in 50/I2 maddesi dikkate alınarak, hakkın kullanılması halinde, davacı tarafın sözleşmeye göre 10 yıllık mahrum kaldığı kârı talep edemeyeceği, davalının sözleşmeyi ileriye doğru sonuç doğuracak şekilde derhal feshettiği, FSEK’in 50/2 maddesi kapsamında, davacının muhtemel bir yıllık kârının hesaplamasında davacının önceki yılların ortalama gelirinin esas alınması uygun olacağından, buna yönelik son alınan mali raporda; sözleşmenin davalı yanca fesh edildiği tarihten sonraki bir yıllık dönemde davacının mahrum kaldığı kârın bulunmadığının bildirildiği görülmekle davacının maddi zarar iddiasını ispat edemediği kanaatine varılmıştır. Açıklanan sebeplerle davanın reddine yönelik Mahkeme kararında bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşıldığından davacı vekilinin istinaf talebinin reddine karar verilmesi gerekmiştir. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 04/10/2018 tarih ve 2017/170 E., 2018/369 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 44,80 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 5- Davacı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 20/05/2022