Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1164 E. 2021/255 K. 11.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1164 Esas
KARAR NO: 2021/255
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 12/02/2018
NUMARASI: 2015/720 E., 2018/118 K.
DAVANIN KONUSU: İstirdat (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 11/03/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirket aleyhine, … Bankası A.Ş. Afyonkarahisar Şubesi’ ne ait … hesap ve … çek no’ lu, 30/09/2018 tarihli, 5.500- TL bedelli çek için İstanbul … İcra Müdürlüğü’ nün … esas sayılı dosyası ile icra takibine giriştiğini; davalının daha sonra söz konusu icra dosyasını 2013 yılında yenilendiğini ve dosyanın … esas numarasını aldığını; müvekkilinin 01/12/2014 tarihinde İstanbul 21. İcra Hukuk Mahkemesinin 2014/930 esas sayılı dosyası ile mezkur çekin zamanaşımına uğradığı nedeniyle icranın geri bırakılması maksatlı dava açtığını ve bu dava sonucunda, mezkur çekin davalının icra dosyasını altı aydan fazla süre ile takipsiz bırakması nedeniyle zamanaşımına uğradığı gerekçesi ile icranın geri bırakılmasına karar verildiğini; davalının, müvekkilinin 01/12/2014 tarihinde icranın geri bırakılması için İstanbul 21. İcra Hukuk Mahkemesi’ nde dava açmasından yaklaşık üç ay sonra 13/03/2015 tarihinde, müvekkili şirketin bulunduğu Afyonkarahisar’ a gelerek, haciz ve muhafaza baskısı altında müvekkilinden esasen zamanaşımına uğramış ve müvekkilinin ödemek istemediği çek bedelini tahsil ettiğini; davalının gerek hacze gelindiği gün, gerekse birinci haciz ihbarnameleri yoluyla toplamda 16.687,00 TL tahsilat yaptığını, davalının müvekkilinden tahsil ettiği mezkur çeki, ciro yoluyla … A.Ş. Ünvanlı şirketten aldığını; müvekkili şirketin mezkur çeki … A.ş ünvanlı şirkete, sipariş verdiği ancak kendisine teslim edilmeyen malların karşılığı olarak verdiğini, ancak … A.ş. Tarafından müvekkili şirkete söz konusu mallar teslim edilmeyince çekin bedelsiz kaldığını, müvekkili şirketin bedelsiz kalan çekler nedeniyle borçlu olmadığının tespiti için … Aş. Aleyhine Afyonkarahisar 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’ nin 2008/152 Esas dosyası ile menfi tespit davası açtığını ve bu davanın 2008/265 Karar sayısı ile karara bağlandığını ve bu karar neticesinde, müvekkilinin dava konusu çek ve diğer bir takim çekler nedeniyle, … A.Ş.’ ye borcunun olmadığının tespit edildiğini, faktoring şirketlerinin esasen mevcut ve gerçek bir alacağı belli bir iskonto ile devralmak suretiyle çalıştığını, bu nedenle de faktoring işlemlerine esas olan çeklerin ayrıca fatura ile de desteklenmelerinin yani gerçek bir alacağın varlığının da bulunması gerektiğini, halbuki somut olayda, davalı … şirketinin çeki ciro ile aldığı … adlı şirketin müvekkilinden bir alacağının bulunmadığının mahkeme kararıyla sabit olduğunu belirtmiş ve davalının müvekkili şirketten haksız olarak tahsil ettiği (16.687,92 TL den icra müdürlüğü’ nün tahsil ettiği 505,16 tl tahsil harcı düşüldükten sonra kalan ) 16.182,76 TL nin paranın haksız olarak müvekkilinden tahsil edildiği günden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak müvekkiline verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Borçlu davacı vekili tarafından dava konusu çekin zaman aşımına uğradığı ileri sürülerek takibin geri bırakılması istenildiğini, ilgili davanın İstanbul 21. İcra Hukuk Mahkemesi’ nin 2014/930 Esas sayılı dosyasında görüldüğünü; görülen bu davada tedbir alınmadığı için haciz talep edilerek uygulandığını, tedbir kararı alınması halinde haciz uygulama imkanı olmayacağından haciz ve muhafaza baskısı altında ödeme yapıldığı iddiasının yerinde olmadığını, söz konusu davada mahkemece takibe konu belgenin çek olması, ibraz süresinin 03/02/2012 tarihinden önce dolması sebebi ile zaman aşımı süresinin 6 ay olduğu, dosyada 20/10/2010 tarihinden 24/10/2011, 24/10/2011 tarihinden 26/02/2013, 26/02/2013 tarihinden 26/02/2014 tarihine kadar işlem yapılmadığı açıklanarak altı aylık zaman aşımı süresinin dolduğu gerekçesi ile icranın geri bırakılmasına karar verildiğini ancak bu kararın eksik inceleme sonucunda, yasaya aykırı olarak verildiğini, kararın halihazırda temyiz aşamasında olduğunu, icranın geri bırakılması kararının, icra dosyasına yapılan ödeme tarihinden sonra olduğunu, bu nedenle kararın geriye doğru yürütülmesinin mümkün olmadığını, icra dosyasının 26/02/2013 tarihinde yenilendiğini, yenileme ile birlikte yeni bir zamanaşımı süresinin başlandığını ve bu zamanaşımı süresinin de 03/02/2012 tarihinde yürürlüğü giren kanun uyarınca üç yıllık süreyi tabi olacağın, bu nedenle takip konusu çekin zamanaşımına uğramadığını diğer yandan takibe konu çekin arkasında ödeme yasağının bulunduğunu, çek hakkında ödeme yasağı bulunması halinde, zamanaşımının işlemeyeceğini, davacı borçlu vekilince menfi tespit davasında borçlu olmadıklarına ilişkin karar verildiği beyan edilmişse de Afyonkarahisar 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’ nin 2008/152 esas ve 265 karar sayılı menfi tespit davasında müvekkili alacaklının davaya taraf olmadığını, iddia edilen hususların çeki ciro yoluyla elde eden iyi niyetli hamile karşı ileri sürülemeyeceğini belirtmiş ve takibe dayanak çek zaman aşımına uğradığından davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; “Toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre, davalının dava konusu çeki lehtardan ciro yolu ile devraldığı, devrin bu haliyle alacağın temliki hükmünde olması sebebiyle bedelsizlik def’inin davalıya karşı ileri sürebileceği, kambiyo hukukunda kambiyo senedinin bedelsiz kaldığını ispat yükünün borçluda olduğu, davacının da Afyonkarahisar 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2008/152 esas, 2008/265 karar sayılı kesinleşmiş ilamı çekin bedelsiz kaldığını ispat ettiği anlaşılmıştır. İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası kapsamından davacının davalıya 05/03/2015 tarihinde 3.755,02- TL 18/03/2015 tarihinde 8.311,22-TL ve 10/06/2015 tarihinde 3.999,04-TL olmak üzere toplam 16.065,28-TL ödeme yaptığı tespit edilmiş ve yukarıda açıklanan gerekçe ile davanın kısmen kabulüne, 16.065,28 TL’ nin; 3.755,02- TL’ sine 05/03/2015 tarihinden, 8.311,22-TL’sine 18/03/2015 tarihinden, 3.999,04-TL’ sine 10/06/2015 tarihinden itibaren işletilecek ticari avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine ” karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Takip konusu alacağın alacaklısının faktoring firması, faktoring unvanlı cirosunun olması ve davacının dava dilekçesinde belirttiği üzere “faktoring ilişkisi yoluyla devralınan bir kambiyo evrakı olan çeke dayalı” olduğunun tartışmasız olduğunu, tüm dosyadan çeke dayalı bir kambiyo takibinin olduğunun sabit olması nedeniyle haksız bir takip yapıldığı iddiasının çürümüş olduğunu, davacının, davalının olmadığı bir menfi tespit davasını tek başına delil olarak sunarak “aslında ödemesi lazım gelmeyen bir parayı ödediğini” ve istirdatını istemiş olması nedeniyle dava red edilmesi gerekirken kısmen kabul kararı verilmiş olmasının hukuka aykırı olduğunu, davanın bir menfi tespit davası olmayıp yalnızca bir istirdat davası olduğunu, davalının sırf fatura, faktoring sözleşmesi, alacağın temliki vs sunmamış olmasının, davacının davasını kabule yetmeyeceğini, zira davacının çeke dayalı haklı hamil olması karşısında artık davacının “bedelsizlik iddiası” dahil tüm iddialarını ispatla yükümlü olduğunun kabul edilmesi gerektiğini, müvekkil faktoring firmasının, faktoring müşterisi … A.Ş.’den davacı borçluya karşı düzenlemiş olduğu fatura suretini teslim almakla yetinmeyip, bu faturanın tahsilatı olan (davacı gibi) çekleri keşide edenleri arayıp, faturanın usulsüz olup olmadığını, fatura konusu malları ve hizmetleri teslim alıp almadığını telefonla sormakta, bazen faks ile de bilgi ve onay almakta olduğunu, davacının fatura konusu, dolayısıyla icra takip konusu çekin dayanığı mal alım işleminin gerçekleşmediğini ispatlamak zorunda olduğunu, şu halde mahkemece davacı firmanın ticari defterlerinin incelenerek, davalının ileri sürdüğü kötüniyet iddiasının araştırılması gerekirken soyut iddialara dayalı kabul etmesinin istinaf taleplerinin kabulünü gerektirdiğini, -Yerel mahkemenin dosyayı hukukçu bilirkişi Doç. Dr. …’ye sevk etmiş ve kendisinin raporu doğrultusunda kararını oluşturduğunu, dosyanın hukukçu bilirkişiye gönderilmesinin yasaya aykırı olduğunu, -Dava tarihi 14.07.2015 olup, davaya, uyuşmazlığın ortaya çıktığı tarihte yani 14.07.2015’te yürürlükte olan 6361 sayılı Kanun uygulanması gerektiğini, bu kanunun 9/3 maddesine göre “(3) Bir kambiyo senedinin ciro yoluyla faktoring şirketine devri hâlinde, kambiyo senedinden dolayı kendisine başvurulan kişi, düzenleyen veya önceki hamillerden biriyle kendi arasında doğrudan doğruya var olan ilişkilere dayanan def’ileri faktoring şirketine karşı ileri süremez; meğerki, faktoringşirketi kambiyo senedini iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket etmiş olsun.” davacının faktöring müşterisi ile olan ilişkisinie dayanan def’ileri tarafımıza karşı ileri sürmesi mümkün olmadığını, bu yönüyle de davanın reddinin gerektiğini kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Dava, çekten kaynaklanan istirdat istemine ilişkindir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)3 55. Maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Ülkemizde faktoring ile ilgili kanuni bir düzenleme yapılmadan önce; bu kurum ilk olarak “Ödünç Para Verme İşleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname” ile düzenlenmiştir. Bu kurumla ilgili ayrıntılı düzenleme ise zaman içerisinde değişikliklere uğrayan “Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketlerinin Kuruluş ve Faaliyet Esasları Hakkında Yönetmelik” ile yapılmıştır. Bu Yönetmelik 10.10.2006 tarih ve 26315 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış olup, Yönetmelik’in 33. maddesine göre, Yönetmelik’in 23. maddesinin ikinci fıkrası 01.01.2008 tarihinde, diğer hükümleri ise yayımı tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu Yönetmelik’in 32. maddesi ile; 28.04.1992 tarih ve 21212 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Finansal Kiralama Şirketlerinin Kuruluş ve Faaliyetlerine İlişkin Yönetmelik”, 08.07.1992 tarih ve 21278 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Finansal Kiralama İşlemlerinde Süre ve Sınırın Tespitine Dair Yönetmelik”, 21.12.1994 tarih ve 22148 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Faktoring Şirketlerinin Kuruluş ve Çalışma Esasları Hakkında Yönetmelik” ve 26.07.1994 tarih ve 22002 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Finansman Şirketlerinin Kuruluş ve Çalışma Esasları Hakkında Yönetmelik” yürürlükten kaldırılmış; tüm bu konular tek bir yönetmelikte düzenlenmiş ve bu Yönetmelik de 23.03.2008 tarih ve 26825, 26.06.2009 tarih ve 27270 ve 24.02.2011 tarih ve 27856 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan düzenlemelerle de Yönetmelik hükümlerinde değişikliğe gidilmiş, son olarak 6361 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra bu Kanun uyarınca çıkarılan ve 24.04.2013 tarih ve 28627 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Yönetmelik’in 19. maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır. Yönetmelik hükümlerinin faktoring ilişkilerinin çözümünde yetersiz kalması nedeniyle, konunun Kanun ile düzenlenmesi gerekliliği ortaya çıkmış ve bu doğrultuda yapılan çalışmalar neticesinde, 6361 sayılı Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanunu 13.12.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak mevzuatımıza dahil olmuştur. 6361 sayılı Kanun’un 9/2. maddesinde “Faktoring şirketi Kurulca belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde kambiyo senetlerine dayalı olsa bile, bir mal veya hizmet satışından doğmuş fatura ile tevsik edilemeyen alacaklar ile Kurulca belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde tevsik edilemeyen mal veya hizmet satışına bağlı doğacak alacakları devir alamaz veya tahsilini üstlenemez. Aynı faturaya dayalı birden çok faktoring şirketine yapılan kısmi temliklerin toplam tutarı fatura tutarını aşamaz.” hükmü getirilmiş, aynı maddenin 3. fıkrasında ise “Bir kambiyo senedinin ciro yoluyla faktoring şirketine devri hâlinde, kambiyo senedinden dolayı kendisine başvurulan kişi, düzenleyen veya önceki hamillerden biriyle kendi arasında doğrudan doğruya var olan ilişkilere dayanan def’îleri faktoring şirketine karşı ileri süremez; meğerki, faktoring şirketi kambiyo senedini iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket etmiş olsun.” düzenlemesine yer verilmiştir. Yargıtay’ın yerleşmiş uygulamalarında uyuşmazlığın çözümünde uyuşmazlığın ortaya çıktığı tarihteki mevzuatın uygulanması gerektiği kabul edilmektedir. Nitekim, 6361 sayılı Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanunu’nun 9/3. maddesinin iptâli istemini görüşen Anayasa Mahkemesi de 11.02.2014 tarih ve 2014/6-22 Esas ve Karar sayılı ilâmında, itiraz yoluyla iptâl isteminde bulunan mahkemenin gördüğü davada faktoring işleminin 6361 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce gerçekleştiğinden, mahkemenin uyuşmazlığın çözümünde bu Kanun hükümlerini uygulamasının mümkün olmadığından bahisle itiraz başvurusunu mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddetmiştir. Bu durumda, somut olayda faktoring işlemleri 6361 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce gerçekleştiğinden uyuşmazlığın Finansman Şirketlerinin Kuruluş ve Çalışma Esasları Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre çözümlenmesi gerekir. Uyuşmazlığın çözümünde uygulanacak mevzuat hükümlerinin tespitinden sonra faktoring sözleşmesinin hukuki niteliğine gelince; Kural olarak, kıymetli evraklarda mücerretlik (soyutluk) ilkesi gereği kıymetli evrak ile kıymetli evrakın doğumuna esas teşkil eden temel ilişki arasında bir bağlantı bulunmamaktadır. Kıymetli evrak, temel ilişkiden soyut ve bağımsızdır. Ancak, uyuşmazlık konusu edilen çekle ilgili faktoring işlemlerinin gerçekleştiği tarihte yürürlükte bulunan Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketlerinin Kuruluş ve Faaliyet Esasları Hakkındaki Yönetmelik’in 22/2. maddesinde “…faktoring şirketleri kambiyo senetlerine dayalı olsa bile bir mal veya hizmet satışından doğmuş ve doğacak fatura veya benzeri belgelerle tevsik edilmeyen alacakları satın alamazlar veya tahsilini üstlenemezler…” düzenlemesine yer verilmiştir. Bu düzenlemeden anlaşılacağı üzere, faktoring şirketlerinin kıymetli evrakı temellük edebilmeleri için kıymetli evrakın temel ilişkiye ait yazılı belgelerle doğrulanması ve tevsik edilmesi şarttır. Bu durumda, özellikle yönetmelikte “….kambiyo senetlerine dayalı olsa bile….” ibaresine yer verilmesi de dikkate alındığında, faktoring ilişkisinde ciranta ile hamiller (faktoring şirketleri) arasındaki ilişkinin kambiyo ilişkisi olmayıp, alacağın temliki ilişkisi olduğu açıkça anlaşılmaktadır. 6361 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanabilmesinin ön koşulu, faktoring sözleşmesinin 13.12.2012 tarihi ve sonrasında gerçekleşmiş olmasıdır. Bu temel ilkelerden hareketle somut olaya dönüldüğünde; davalı … şirketinin sözleşme kapsamında faturaya konu alacaklarını kendilerine temlik ederek faktoring finansmanı sağladığını, fatura ile tevsik edilmiş alacağı temlik aldıklarını belirtmişse de, davacının çek nedeniyle açmış olduğu davada isteminin kabul edildiği ve çekin bedelsiz kaldığı anlaşılmıştır. Faktoring işlemi alacağın temliki hükümlerine tabi olduğundan davacı kambiyo borçlusu, temlik eden durumundaki önceki alacaklısına karşı yani satıcı şirkete karşı ileri sürebileceği def’i ve itirazları BK’nın 167/1, (TBK’nın 188/1.) maddesi uyarınca faktoring şirketine karşı da ileri sürebilir. Buna göre davalı … vekilinin istinaf sebepleri doğrultusunda; Mahkemece, yargılamanın HMK’da düzenlenen usul kurallarına uygun olarak yapılmış olmasına, kamu düzenine aykırılık hallerinin bulunmamasına, dosya kapsamındaki bilgi, belge ve toplanan deliller değerlendirilip yasal düzenlemelere uygun isabetli, yeterli gerekçeyle karar verilmiş olmasına, faktoring işleminin yapıldığı tarihte yürürlükte olan 10/10/2006 tarihli Faktoring Yönetmeliğinin 22/2. maddesine uygun bir şekilde işlem yapılmamış olmasına göre ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkeme kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırılığın olmamasına göre davalı …vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Usûl ve yasaya uygun İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 12/02/2018 tarih ve 2015/720 E., 2018/118 K. sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Davalıdan alınması gerekli 1.097,42 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 274,35 TL harcın mahsubu ile bakiye 823,07 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye GELİR KAYDINA, 3- Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderinin üzerilerinde BIRAKILMASINA, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 5- Davalı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde İADESİNE, 6- Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin İlk derece Mahkemesince yerine GETİRİLMESİNE, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince, miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 11/03/2021