Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1160 E. 2022/872 K. 23.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1160
KARAR NO: 2022/872
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 15/05/2018
NUMARASI: 2016/360 E. – 2018/488 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 23/05/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin dava konusu yerde faaliyet gösterirken, içindeki menkullerle birlikte davalıya 02.12.2015 tarihli sözleşme ile devrettiğini, sözleşmeye göre davalının ödemesi gereken üçüncü taksit olan 5.500,00 TL’yi ödemediğini, bunun üzerine davalı aleyhine İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlattıklarını, davalının takibe itiraz ettiğini ve takibin durduğunu belirtmiş olup, davanın kabulüne, davalının itirazının iptaline ve takibin devamına, davalının %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkilinin dava dışı … Ltd. Şti.’ne ortak olduğunu, bu şirketin … Caddesi …’da yer alan mecurda kiracı iken, kira bedelinin yüksek ve mecurun küçük olması ve binadan kaynaklı ruhsat sorunu ve işyerinin mühürlenmiş olması sebebi ile yeni bir yer arayışına girdiğini, müvekkilinin henüz yeni bir yer arayışında iken davacı ile tanıştığını, davacının ”işyerini devredeceğim, buradan çok ticari zararım oldu, ben mülk sahibi ile konuşup, 4.000,00 TL kiraya ve 4.000,00 TL depozitoya yerimi sana devredeyim” dediğini, davacının aslen mecurda eski kiracı olmanın dışında hiçbir hak ve sıfat sahibi değilken, müvekkiline ve dava dışı şirket ortağı …’a taahhütlerde bulunduğunu, müvekkili ile bu kira ve depozito bedelinde anlaşılmasının yanı sıra mecurda takılı olan 4 adet klima, taşınmazda yer alan tüm perdeler ve avizeler de dahil olmak üzere 11.000,00 TL üzerinden anlaştıklarını, müvekkilinin sıkışık durumda olduğundan ve davacı ile olan anlaşmasına güvenerek teklifi iyi niyetli olarak hemen kabul ettiğini ve eski mülk sahibine mecuru boşaltacağını bildirdiğini, davacı ile kararlaştırılan tarih olan 05.12.2015 te ödemeyi beyan ettiği 1.000,00 TL’yi davacının hesabına yatırdığını, daha sonra 4.500,00 TL’yi ödediğini, bu ödemelerin zaten davacının kabulünde olduğunu, yeni mülk sahibi ile 10.12.2015 tarihinde sözleşme için bir araya gelindiğinde, davacının asılsız taahhüdünün aksine, mülk sahibi taşınmazı asla 4.000,00 TL üzerinden kiraya vermeyeceğini, görüşme sırasında müvekkilinin iyi niyetine istinaden ancak 5.000,00 TL net kira bedeli ve 5.000,00 TL depozito karşılığında verebileceğini beyan ettiğini ve müvekkilinin büyük şok yaşadığını, ancak tüm düzenini ve programını buna göre ayarlayan müvekkilinin mecburen aynı gün içerisinde ortağı … ile konuştuğunu ve kira sözleşmesinin aylık net 5.000,00 TL, brüt 6.250,00 TL olarak kararlaştırılarak 10.12.2015 tarihinde kira sözleşmesi imzalandığını, müvekkiline kira bedeli konusunda taahhüdünü yerine getirmeyen davacının, taahhüt etmiş olduğu avize ve perdeleri de sökerek götürdüğünü, müvekkilinin daha sonra perde yaptırmak ve avize taktırmak zorunda kaldığını, davacının bu hususa ilişkin SMS kayıtlarında olayı ikrar ettiğini, davacı hakkında İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığının 2016/16015 Soruşturma sayılı dosyası ile suç duyurusunda bulunduğunu, bu hususların SMS kayıtları, tanık beyanları ve e-mail kaydı ile sabit olduğunu, müvekkilinin sözleşmesine olan güvenden dolayı fazladan ödeyeceği kira, depozito bedeli ve perde avize bedelleri olmak üzere 19.500,00 TL ve ödemiş olduğu 5.500,00 TL bedel karşılığında toplamda 25.000,00 TL zarara uğradığını, davacının müvekkilinden hiçbir alacağının bulunmadığını, müvekkilinin davacıdan alacaklı olduğunu belirtmiş olup, davanın reddine, davacının %20’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına mahkum edilmesine, kabul anlamına gelmeksizin müvekkilinin biran için davacıya borçlu olduğu düşünülse dahi müvekkilinin sözleşmeye duyduğu güvenden uğradığı zararın mahsubuna karar verilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacıya yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince; “Davacı ile davalı arasında 02.12.2015 tarihli işyeri devir sözleşmesi bulunduğu, sözleşmede devir bedelinin 11.000,00 TL olarak kararlaştırıldığı, bu bedelin 5.500,00 TL’lik kısmının (2 ayrı ödemede 1.000,00 TL ve 4.500,00 TL olmak üzere) davalı tarafından ödendiği tarafların kabulündedir. Buna göre davacının davalıdan bakiye 5.500,00 TL alacağının kaldığı sonucuna varılabilir. Ancak burada davalının “sözleşme kapsamında davacı tarafından vaadedilen hususların yerine getirilmediği” yönündeki savunmasının değerlendirilmesi gerekmektedir. Davalı, “sözleşme kapsamında davacının iş yerinin kira bedeli ve depozitosu konusunda güvence verdiğini” iddia etmesine karşın, dosyada mevcut 02/12/2015 tarihli sözleşmede iş yerinin kirasına ilişkin herhangi bir hükme yer verilmemiş olduğu anlaşıldığından davalının bu yöndeki savunmasına itibar edilmemiştir. Belirtilen sözleşmede sadece “klima, perdeler, avizeler bırakılacaktır.” ifadesine yer verildiği, duruşmada dinlenen taraf tanıklarının beyanları uyarınca klimaların iş yerinde bırakıldığı, perde ve avizelerin kısmen bırakıldığı anlaşıldığından, sözleşme gereğince bırakılmayan perde ve avizelerin adet ve değerinin belirlenememiş olması sebebiyle davacının bakiye alacağından hakkaniyet gereği 1.500,00 TL takdiri indirim yapılarak davanın kısmen kabulüne” karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; -Davacının davasını ispat edemediğini, davacının müvekkiline sözleşmenin konusu içerisinde yer alan ve hali hazırda kiracısı olduğu mecuru ödediği kira bedeli olan 4.000,00 TL üzerinden içindeki avize, perde ve klimalar ile birlikte devredeceğini taahhüt ettiğini ancak kira sözleşmesinin yapılmasına geldiğinde mecurun malikinin talebi sebebiyle kira bedelinin yüksek tutulduğunu ve davacının müvekkilini kandırıp yanıltarak borç altına sokmaya çalıştığını ve karşılığında hiç bir edimini ifa etmediğini, müvekkilinin ise dürüstçe sözleşmeden kaynaklanan borcunun ilk kısmını ödediğini ancak gerek mecurdaki eşyaların sökülüp götürülmesi gerek ise de sözleşmede taahhüt edilen hiç bir şeyin anlaşıldığı gibi gerçekleşmemesi sebebi ile dosyaya sunulan SMS kayıtları ile de sabit olduğu üzere sözleşmeden döndüğünü belirterek ödediği bedelin kendisine iade edilmesini talep ettiğini, maillerde mecurun bu bedel üzerinden kiralamadığını ikrar ettiğini, davacının müvekkiline olan edimini ifa etmediği gibi müvekkilini 25.000 lira zarara uğrattığını, -Yerel mahkemece delilleri ve savunmalarının yeterince değerlendirilmediğini, davacının dava dilekçesi ile dayanmadığı tanık deliline itirazlara rağmen tanığını dinlettiğini, iddiasını muvafakatleri olmamasına rağmen genişlettiğini, mahkemece tanık beyanının dinlenerek hüküm kurulmuş olmasının son derece hatalı olduğunu, Davacı tanığının davacı ile daha önceden bir kaç kere çalıştığını söylediğini ancak tanığın nerede ve hangi koşullarda davacıya hizmet verdiği hususunun tamamen belirsiz olduğunu, davacının davasını ispat edemediğini, sözleşme ile taahhüt ettiği mal ve hizmeti verdiğini geçerli hukuki delilleri ile ortaya koyamadığını, mail çıktılarından; Davacıya ait ‘…@yahoo.com’ adlı e-mail adresinden, 01.01.2016 tarihinde saat 14:17 de müvekkile ait ‘…@gmail.com’ adresine gönderilen e-maillerin açık olduğunu, tanık beyanlarından hangilerine itibar edilerek perdelerin bir kısmının ve avizelerin bırakıldığı sonucuna ulaştığının anlaşılamadığını, davacının bu eşyaları bıraktığını ispat edemediğini, dinlenen tanığının beyanının hükme esas alınmış olmasının başlı başına usulden kararın kaldırılması sebebi olduğunu, eski klima, bir kaç avize ve perdelerin bedelinin 11.000,00 TL olarak kabulünün imkansız olduğunu, müvekkilinin bu eşyaları 4.000,00 TL kira bedeli ile devralabileceğini düşündüğü için davacıya 11.000,00 TL ödeme yapmayı kabul ettiğini, mahkemece davacıya önceden yapılan ödemenin hiç nazara alınmadığını, sözleşmenin konusunun bir bütün olup bölünemeyeceğini, dosya içerisinde eşyaların bedelleri hakkında yeterli ve geçerli bir tespit de olmadığına göre bu eşyaların bedeli davaya konu olmayan ve fakat davacıya yapıldığı sabit olan 5.500,00 TL ve sayın mahkemece kabul edilen miktar olan 4.500,00 TL’nin toplamı nazara alındığında 9.500,00 TL olmasının imkansız olduğunu, bu bedelin yapılan 5.500,00 TL ödeme ile gerçekleştirildiği ve mahsup edilmesi gerektiğini, müvekkilinin kandırıldığını ve ‘dolandırıldığını’ düşünmesi sebebiyle savcılığa suç duyurusunda bulunduğunu, -Davada bilirkişi incelemesine konu olabilecek bir husus yok iken hatalı olarak rapor alındığını ve son derece hatalı, hüküm kurmaya ve denetime elverişsiz rapor üzerinden hüküm kurulduğunu, -Gerekçeli kararda, huzurdaki karar ile ilgisi bulunmayan bir başka paragrafın yer aldığını, kararın hatalı yazıldığını kararın kaldırılarak talepleri gibi davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; -Davalının sunmuş olduğu istinaf dilekçesinin gerekçesiz olduğunu, taraflarınca gerekçeli karar yazıldıktan sonra takip başlatıldığını, davalının bu takibe mehil vesikası koyabilmek ve bunun öncesinde derkenar alabilmek için 28.8.2018 tarihinde gerekçesiz, yalnızca derkenar talebi amacıyla kararı istinaf edip harçlarını yatırdığını, davalıya gerekçeli kararın 14.9.2018 tarihinde tebliğ edildiğini ancak davalının gerekçeli istinaf dilekçesini gerekçeli kararın tebliğinden sonra süresi içerisinde sunacağını belirtmesine rağmen sunmadığını, -Davalı ile müvekkili arasında akdedilen 2.12.2015 tarihli sözleşmede ücretinin 11.000 TL olduğu, 5.500,00 TL ödeme yapıldığını, kalan 5.500,00 TL’nin müvekkiline ödenmediğini, müvekkilinin sözleşmede kira bedeline ilişkin bir taahhüt altına girmediğini, Müvekkilinin sözleşmeye göre 4 adet klima, perdeler ve avizeleri davalıya bırakma ve yeri davalıya bu şekilde devretme taahhüdü altına girdiğini, taahhüdünü yerine getirerek belirtilenleri dava konusu yerde bıraktığının tanık …’un anlatımları ile de sabit olduğunu, tanığın taşıma işi ile uğraşmakta olup, müvekkili taşınırken perdeler, avize ve klimaları devredilen yerde bıraktıklarına bizzat tanık olduğunu, Yerel Mahkeme’nin davalı tanıklarına itibar ederek avize ve perdeleri müvekkilinin aldığına kanaat getirmesinin anlaşılamadığını, davalı tanığı … ile müvekkili arasında dava mevcut olduğunu, davalı tanığı …’in de beyanlarının görgüye dayalı olmayıp duyuma dayalı olduğunu, devir olgusunun tanık ile ispatlanabileceğini, müvekkilince takip başlatılmadan ve dava açılmadan avize ve perdelerin bırakılmadığına ilişkin bir ihtarname veya itirazda da bulunulmadığını, karşı tarafın sözleşmeye göre yaptığı ödemeleri ihtirazi kayıtla yapmadığını, tanık beyanlarına göre davalarının tümden kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Davacı istinaf talebi yönünden yapılan incelemede; Yerel mahkemelerce verilen kararlar aleyhine istinaf kanun yoluna başvurulabilir. Ancak; yerel mahkeme tarafından kararın verildiği tarihte yürürlükte bulunan 6100 Sayılı HMK’nın 341/2. maddesinde; “Miktar veya değeri Üçbin Türk Lirasını geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin kararlar kesindir,” hükmü mevcuttur. Ayrıca, 6100 sayılı HMK’nın Ek 1. maddesinin 1. Fıkrasında; HMK’nın “341. maddesindeki parasal sınırın her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, önceki yılda uygulanan parasal sınırların; o yıl için 4/1/1961 tarihli ve 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 298′. maddesi hükümleri uyarınca Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanır. Bu şekilde belirlenen sınırların on Türk lirasını aşmayan kısımları dikkate alınmaz,” hükmünün yanı sıra, aynı maddenin 2. fıkrasında; HMK’nın “341. maddesindeki parasal sınırların uygulanmasında hükmün verildiği tarihteki miktarın esas alınacağı” düzenlenmiş bulunmaktadır. Kararın verildiği 2018 yılı itibariyle yeniden değerleme oranında artış sebebi ile kesinlik sınırı 3.110,00 TL’dir. Dosyada alacağın 5.500,00 TL kısmı için başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali dava edilmiş olup, 4.000,00 TL için kısmi kabul kararı verilmiştir. Davacı yönünden reddedilen kısım 1.500,00 TL olup, kesinlik sınırının altında olduğundan, bu durumda, hüküm tarihi itibarı ile kesin olduğu yasada açıkça belirtilen bu karara karşı davacı tarafından istinaf kanun yolu başvurusunda bulunamaz. Hal böyle olunca, 6100 Sayılı HMK’nın 346. maddesi gereğince, hüküm tarihi itibarı ile kesin olan karara ilişkin istinaf başvurusunda bulunan davacı vekilinin istinaf dilekçesinin reddine karar vermek gerekmiştir. Davalı istinaf istemi yönünden yapılan incelemede; Türk Borçlar Hukuku kural olarak “sözleşme serbestisi” ilkesini benimsemiştir. Kişiler serbest iradeleri ile meydana getirdikleri akitlere aynen uymak zorundadırlar. Bu akitlerin taraflardan yalnız birinin isteğiyle değiştirilebilmesi veya ortadan kaldırılabilmesi mümkün değildir. Davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (BK) 26. ve 27. maddelerinde sözleşme serbestisi ilkesinin sınırları çizilmiş ve 26. maddede; “Taraflar, bir sözleşmenin içeriğini kanunda öngörülen sınırlar içinde serbestçe belirleyebilir” şeklinde düzenleme yapılmış; 27. maddede ise; “Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür. Sözleşmenin içerdiği hükümlerden bir kısmının hükümsüz olması, diğerlerinin geçerliliğini etkilemez. Ancak, bu hükümler olmaksızın sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, sözleşmenin tamamı kesin olarak hükümsüz olur.” hükmüne yer verilmiştir. Somut olay değerlendirildiğinde taraflar arasında serbest iradeleri ile sözleşme kurulduğu, genel işlem koşullarına aykırılık bulunmadığı, tarafların ticari bir iş yaptıkları ve ticari iş yeri devir alınırken gerekli dikkat ve özeni göstermeleri gerektiği, davacı ile davalı arasında 02/12/2015 tarihli işyeri devir sözleşmesi bulunduğu, sözleşmede devir bedelinin 11.000,00 TL olarak kararlaştırıldığı, bu bedelin 5.500,00 TL’lik kısmının davalı tarafından ödendiği, davacının davalıdan bakiye 5.500,00 TL alacağının kaldığı, sözleşmenin yazılı yapılmış olması sebebiyle, davalının sözleşmede yer almayan kira bedeline ilişkin taahhüdün kesin deliller ile ispatının gerektiği, davalı tarafın “sözleşme kapsamında davacının iş yerinin kira bedeli ve depozitosu konusunda güvence verdiğini” iddia etmesine karşın, bu hususların sözleşmede yer almaması sebebiyle bağlayıcılığının bulunmadığı anlaşılmış olup, istinaf isteminin reddine karar verilmiştir. Sonuç olarak tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine, davacı vekilinin istinaf istemi yönünden ilk derece mahkemesi’nce verilen kararın red edilen kısmı 6100 Sayılı HMK’nın 341/2. maddesi uyarınca kesin nitelikte olup, davacı tarafın kesin nitelikte bir karara karşı istinaf kanun yoluna başvurduğu anlaşıldığından, esasa ilişkin herhangi bir inceleme ve değerlendirme yapılmadan 6100 Sayılı HMK’nın 341/2. ve 352/1-b. maddeleri gereğince istinaf başvurusunun usulden reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 15/05/2018 tarih ve 2016/360 E., 2018/488 K. sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Davacı vekilinin istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 341/2. ve 352/1-b. maddeleri gereğince istinaf başvurusunun USULDEN REDDİNE, 3- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 44,80 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 4- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 273,85 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 68,46 TL harcın mahsubu ile bakiye 205,39 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 5- Taraflarca istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 6- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 7- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, 8- Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince, miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 23/05/2022