Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/116 E. 2020/354 K. 26.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/116
KARAR NO : 2020/354
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 16/05/2017
NUMARASI : 2014/597 E. 2017/350 K.
DAVANIN KONUSU: Alacak (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 26/11/2020
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü : Davacı vekili dava dilekçesinde ve özetle, taraflar arasında 18.09.2010 tarihli, 5 yıl süreli bayilik anlaşması bağıtlandığı, sözleşmenin 17. Maddesine göre haksız fesih halinde 100.000 USD ceza koşulu ödetilmesinin ve diğer zarar, ziyan, kar mahrumiyeti haklarının saklı tutulmasının kararlaştırıldığını, davalının sözleşmeyi süresinden önce sonlandırmak suretiyle, sözleşme ve protokolü ihlal ettiği, ihtarname ve keşide tebliğ edilerek haksız fesihten kaynaklanan zarar ve alacakların istenildiğinin, buna rağmen ödeme yapılmadığını belirterek satış yeri çerçeve protokolünün “1. Özel şartlar” başlığı altında davalıya ödenen satış teşvik priminden işlememiş süreye denk gelen 6.281,27 USD tutarındaki alacağın, bayilik anlaşmasının 17. Maddesi uyarınca 100.000 USD ceza koşulu alacağının, kar kaybı için belirlenecek tutarın şimdilik 10.000 USD’lik kısmının, iade edilmeyen kalıcı yatırım, malzeme, demirbaş bedeli olan 58.421,81 TL’nin temerrüt tarihinden itibaren yürütülecek avans faiziyle birlikte davalıdan tahsilini istemiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde ve özetle, sözleşmenin her iki tarafın karşılıklı rızası ile fesh olunduğunu, 30.09.2013 tarihinde davacının rızası ile sözleşme konusu petrol istasyonunun 3. Kişiye satıldığını ve intifa hakkının 20.11.2012 tarihinde kaldırıldığını, davadaki taleplerin hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, ceza koşulunun fahiş olup ekonomik yıkıma yol açacağını, yoksun kalınan karın tespiti için davacının o bölgede yeni bir bayi ile anlaşma yapabileceği sürenin belirlenmesi gerektiğini, demirbaş bedeli isteminin yersiz olduğunu, teşvik primi olarak müvekkiline ödeme yapılmadığından talepte bulunulamayacağını belirterek davanın haksızlığını savunmuş ve reddine karar verilmesini istemiştir.İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; ” İddia, savunma, dosya içeriği deliller ve alınan bilirkişi raporlarına göre; taraflar arasındaki 18.09.2010 tarihli beş yıllık bayilik sözleşmesinin davalı tarafından 09.12.2013 tarihinde süresinden önce tek yanlı olarak fesh edildiği, fesih sebebi olarak yaşlılık ve buna bağlı sağlık sorunlarının gösterildiği, ancak davalının sağlık sorunlarına ilişkin hiçbir delil ibraz edilmediği gibi, yaşının tek başına haklı fesih olarak sayılamayacağı, bu nedenle davalının sözleşmeyi fesihte haksız bulunduğu kabul edilmiştir. Haksız fesih nedeniyle davacının kar kaybına ilişkin maddi zararı davalı tarafından karşılanmalıdır. Davacının yıllık net satış tutarları sonucu elde ettiği faaliyet karının davalıya satmış olduğu tutara oranlanması suretiyle yapılan hesaplama sonucunda mahrum kalınan kar kaybı 96.924,22 TL olarak hesaplanmış ise de; taleple bağlı kalınarak 10.000 USD kar kaybı zararının davalıdan tahsili gerektiği sonucuna varılmıştır.Davacı tarafça sözleşmenin 17. Maddesine dayanılarak ceza koşulu istenilmiştir. Bayilik sözleşmesinin 17. maddesinde; taraflar arasındaki protokol ile eki niteliğindeki taahhütlerin süresinden önce feshi halinde bayinin ceza koşulu olarak ödeme gününde uygulanmakta olan Merkez Bankası döviz satış kuru üzerinden hesaplanacak 100.000 USD karşılığı TL’nin BP’ye ödeyeceği taahhüt edilmiştir. Diğer zarar, ziyan ve kar mahrumiyeti hakları saklı tutulmuştur. Davalı bayinin sözleşmeyi süresinden önce ve haksız nedenle fesh ettiği kabul edildiğinden, sözleşmenin 17. Maddesine dayalı ceza koşulu istenilebileceği sonucuna varılmıştır. Davalının dosyaya yansıyan ekonomik gücüne göre ceza koşulunun ekonomik yıkımına yol açacağı, bu nedenle ceza koşulundan indirim yapılması gerektiği sonucuna varılarak takdiren 1/2 oranında indirim yapılmak suretiyle 50.000 USD ceza koşulunun ödetilmesine karar verilmiştir.Davacı tarafça satış teşvik primi ödendiği belirtilerek kullanılmayan süreye denk gelen bölümün iadesi istenilmiş ise de satış teşvik primi adı altında davalıya ödeme yapıldığı kanıtlanamadığından bu istemin reddine karar verilmiştir.Kalıcı yatırım ve demirbaşlara ilişkin istem yönünden yerinde keşfen inceleme yapılarak bilirkişi raporu alınmıştır. 20.04.2009 tarihli ariyet demirbaş senedinde davalının imzası bulunmaktadır. Davacının sunmuş olduğu kalıcı yatırım ve demirbaş listesindeki malzemelerin yerinde bulunmadığı, sabit yatırımlardan sadece 4 adet akaryakıt tankının mevcut olduğu, bunların da tesisin niteliği ve kullanım durumu dikkate alındığında olmazsa olmaz yatırımlardan olduğu, bu nedenle tesise ilave değer kazandırmadığı tespit edilmiş ve dava tarihindeki değerinin 9.800,00 TL olduğu belirtilmiştir. Bu bedelin de davacı yararına davalıdan tahsili gerektiği sonuç ve kanaatine varılarak aşağıdaki biçimde hüküm kurulmuştur.Davacı tarafça keşide edilen 31.12.2013 tarihli ihtarnamenin tebliğine göre, davalının 05.01.2014 tarihinde temerrüte düştüğü anlatıldığından bu tarihten itibaren faiz yürütülmesine karar verilmiştir.Davacı taraf ceza koşulu isteminde haklı olup, mahkemece takdiren indirim yapılmış olmakkla reddedilen 50.000,00 USD tutarındaki ceza koşulu istemi yönünden davalı yararına avukatlık ücretine hükmonulmamıştır.” gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davalının ödemekle yükümlü olduğu cezai şart tutarından 1/2 oranında indirim yapılarak hüküm kurulmasının hukuka aykırı olduğunu, davalının fesih anında tacir olarak sicile kayıtlı olduğunu, bu kapsamda kural olarak (Türk Ticaret Kanunu Madde 22) tacir cezai şartın tenkisini talep edemeyeceğini, yine kural olarak (Borçlar Kanunu Madde 162/1) tarafların cezanın miktarını tayinde serbest olduklarını, cezai şartın düzenlendiği anlaşmanın akdedildiği sırada davalı tarafın çok kıymetli bir akaryakıt istasyonun sahibi olduğunu, 100.000,00 USD tutarındaki cezai şartın davalının ekonomik mahvına neden olmasının olanak dahilinde olmadığını, dosya kapsamında cezai şart tutarının davalının ekonomik mahvına neden olacağına dair herhangi bir kayıt ya da belge bulunmadığından, cezai şart talepleri yönünden herhangi bir indirim yapılmaksızın davanın kabulüne karar verilmesini,-Mahkemenin bakiye sözleşme dönemine isabet eden prim bedeli taleplerini “… satış teşvik primi adı altında davalıya ödeme yapıldığı kanıtlanamadığından bu istemin reddine karar verilmiştir…” gerekçesi ile reddettiğini, davacı ile davalı arasında akdedilen 18.09.2010 tarihli Fesih Protokolü’nün 2.1. maddesi uyarınca taraflar arasında daha evvel tesis edilen intifa hakkının süresinden önce sonlandırılması karşılığında davalı tarafın protokol tarihini takip eden 30 iş günü içerisinde davacıya 15.000,00 USD bedel ödeneceğinin düzenlendiğini, Protokol uyarınca davalı tarafın davacıya 15.000,00 USD borcu doğduğunu, açıklanan nedenlerle davacının davalı tarafa ödemesi gerekli 15.000,00 USD Satış Teşvik Primi, davacının davalıdan olan aynı tutarda alacağıyla mahsup edilmek suretiyle davalı tarafa ödendiğini, davalı tarafa ödendiği sabit olan prim talepleri yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini, -iade edilmeyen demirbaş ve kalıcı yatırım bedeli taleplerinden sadece akatyakıt tankları yönünden kabulünün hukuka aykırı olduğunu, davalı tarafın, davaya konu akaryakıt istasyonunun kurulu bulunduğu taşınmazı, bedeli davacı tarafından ödenen yatırımlar ve demirbaşlar ile birlikte bir bütün olarak üçüncü kişiye satmak suretiyle devrettiğini ve söz konusu demirbaş ve yatırımların bedelini üçüncü kişiden tahsil ederek zenginleştiğini, öte yandan davalı tarafın imzasını inkar etmediği Ariyet Demirbaş Senedi’nde söz konusu iade edilmeyen demirbaş ve yatırım bedellerinin davalı tarafından davacıya ödeneceğinin düzenlendiğini, alınan bilirkişi raporlarına itiraz edilmiş olmasına rağmen itirazlarının değerlendirildiği bir rapor alınmaksızın eksik inceleme sonucu hüküm kurulduğunu, yeni bir bilirkişi raporu aldırılarak taleplerinin tamamının kabulüne karar verilmesini,-davacının tüm faaliyetlerini kapsayan bilançoda yer alan faaliyet sonuçlarına göre kar kaybı hesabı yapılmasının ve bu tutar esas alınarak hüküm kurulmasının hukuka aykırı olduğunu, dava konusu olaydan tamamen bağımsız çeşitli faktörlerin (örneğin alacakların tahsil edilememesi, ürün zayii, idari para cezaları vb) eklendiği faaliyet karı/zararının davaları açısından hesaplama aracı olarak kullanılmasının teknik olarak mümkün olmadığını, hükme esas alınan bilirkişi raporundaki hesaplama gerçek kar kaybını ortaya koymadığını, yeni bir bilirkişi raporu aldırılarak talebimizin tamamının kabulüne karar verilmesini ve tüm nedenlerle istinaf taleplerinin kabulüne karar verilmesini talep etmişlerdir.Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle, Mahkemenin eksik inceleme ile sözleşmenin tek taraflı ve haksız olarak fesih edildiği kanaatine varmasının gerekçesiz olduğunu, davacının bu iddiasını kanıtlayan somut her hangi bir delilin mahkemeye sunmadığını, bayilik sözleşmesinin davacı tarafın iddia ettiğinin aksine tek taraflı olarak değil, sağlık sorunlari ve yaşlılık nedeni ile davacı şirketin bilgi ve rızası ile feshettiğini, bu iddiaları destekleyecek delillerin toplanması isteminin hukuka aykırı bir şekilde reddedildiğini, tanık dinlenmesi taleplerinin reddinin hukuka ve yasaya aykırı olduğunu, davalının Bayilik sözleşmesini yaşının ilerlemesi sağlık sorunlarının artması gerekçesi ile iyiniyet kuralları çerçevesinde BP Anonim Şirketinin yetkilileri ile yapmış olduğu görüşmeler sonrasında bilgi ve onayları ile fesih ettiğini, her ne kadar bu fesih esnasında yazılılık şartı yerine getirilmemişse de davalı tarafından güven ve iyi niyet kuralları çerçevesinde hareket edildiğini, fesih konusunda her türlü onayı veren davacı şirketin ise yazılılık şartının yerine getirilmemiş olması sebebi ile tamamen kötüniyetli bir şekilde haksız menfaat elde etmek istediğini, fesih sebeplerinin …nin davalıdan sorumlu ” saha müdürüne” bildirildiğini, ayrıca davacı tarafça satışa onay da verildiğini, … ‘ in … ile bayilik sözleşmesini karşılıklı olarak feshettiğinin tanıkları ; BP Saha Müdürü … Bölge Müdürü …, …Müdürü ve alıcı …Tic. Ve san Ltd.Şti. yetkilisi … olup, Mahkemece tanık dinletme taleplerinin reddedildiğini, Ticari faaliyetin esası hakkında yada yazılılık şartı olan konularda tanıklıkları istenmediğini, yazılı olarak ispatı mümkün olmayan davalının yaşı ve sağlık sorunları gereği sözleşme imzalandıktan sonra kendisine İstasyonu devredebileceği ve bayilik ilişkisine son verebileceği yönünde beyanda bulunulduğuna ilişkin olduğunu, sebebin haklı olup olmadığı hususunun MK. m. 4 çerçevesinde hakim tarafından takdir edileceğini, MK. m. 2 çerçevesinde dürüstlük kuralı gereğince sözleşmeye devam etmenin, o taraftan beklenmediği durumlarda sözleşmenin haklı sebeple feshedilebileceğini, Uluslararası bir şirketin Bayilik gibi kapsamlı bir sözleşmeyi imzalayan 80 yaşındaki kişinin ilerde sağlık sorunları vb nedenlerle feshe gidebileceğini ticari faaliyetini yürütemez hale geleceğini öngörmesinin gerektiğini, -Petrol İstasyonunun bulunduğu gayrimenkulün, dava konusu bayilik sözleşmesinin asli unsuru olup arsa üzerindeki intifa hakkının 20.11.2012 tarihinde kaldırıldığını, davacı ….’nin intifa hakkının kaldırılmasına onay verdiğini, petrol istasyonunun olduğu gayrimenkulün Niğde de ki bir başka BP Bayiine satıldığını, Petrol istasyonunun 19 Eylül 2013 tarihinde … satışı ile bayilik sözleşmesinin her iki tarafın rızası ile fesholunduğunu, intifa hakkının da karşılıklı verilen sözlere güvenilerek kaldırıldığını, davacının açmış olduğu davada kötü niyetli olduğunun en önemli göstergesinin petrol istasyonunu satın alan … ile sonradan anlaşma imzalamamış olması olduğunu, Petrol istasyonunu satın alan …’nün gerek sözlü olarak gerekse yazılı olarak yapmış olduğu başvuru ile … ile satın aldığı petrol istasyonu ile ilgili yeni bayilik sözleşmesi yapılması talebinde bulunduğunu fakat bu konuda … her hangi bir adım atmadığını, ve istasyonu satın alan kişinin başka bir Şirket ile anlaşmak zorunda kaldığını, Davacının istasyonu satın alan kişinin başka bir akar yakıt şirketi ile anlaşması üzerine davalıya dava açtığını,-Taraflar arasında imzalanan Bayilik Sözleşmesinde Borçlar Yasası gereği” Genel İşlem Şartı “nın eksik olduğunu, sözleşmede bulunan ve tek taraflı olarak fahiş bir şekilde davacı lehine düzenlenen cezai şart maddesinin Borçlar kanununun “Genel işlem Şartı” açışından geçersiz olup haksız şart olduğunu, Yargıtay kararları dikkate alındığında cezai şartın tacirin ekonomik mahvına neden olmaması için bir yıllık ticari gelirinden az olması gerektiğini, bu nedenle karşılıklı ticari defter, kayıt, banka vb incelemesi yapılarak bir yıllık gelirin belirlenerek cezai şartın bu şekilde belirlenmesi gerektiğini ancak bu yönde bir inceleme yapılmadığını,-Sözleşmenin imzalandığı tarihteki Borçlar Kanunun hükümleri gereği davacının hem sözleşmeye dayanarak cezai şart talep etmesi hem de yoksun kalınan karın tazminini talep etmesinin mümkün olmadığını, yoksun kalınan kar bedelinin de en fazla bir aylık bedele tekabül edebileceğini, yerleşik yargıtay kararları gereği bu bedelin en fazla altı aylık bedele tekabül edebileceğini,-Davacı tarafın bedellerini talep ettiği yatırım giderleri, demirbaşlar petrol istasyonu işletmesi İçin zorunlu araç gereçler olduğundan, demirbaşların davalıya artı bir ekonomik değer katmadığını, bu demirbaşların sökülmesi ve başka yerde kullanılmasının neredeyse imkansız olduğunu, davacı tarafın bir kısım demirbaşı teslim aldığı halde bir kısım demirbaşı teslim almadığını ve kötü niyetli bir şekilde bedelini talep ettiğini tüm nedenlerle kararın kaldırılmasını talep etmiştir.Dava, taraflar arasındaki bayilik sözleşmesi gereğince sözleşmenin haksız feshinden kaynaklanan  kar mahrumiyeti , prim teşvik bedeli, demirbaş vb. ve cezai şart alacağının tahsili istemine ilişkindir.İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.TBK’nın 112. ve devamı maddesine göre; alacaklının, borçludan borcun hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi nedeniyle tazminat isteyebilmesi için, bu yüzden bir zarara uğramış olması gerekir. Sözleşmeden kaynaklanan zarar müspet (olumlu) zarar olacağı gibi, menfi zarar da olabilir. Borç, bir sözleşme ilişkisinden yüklenilen edimlerle sınırlı değildir; bu edimlerin yerine getirilmemesinden veya sözleşme dışı haksız eylemden doğan tazminat alacağı da borç kavramı içindedir. Müspet zarar; Borçlu edayı gereği gibi ve vaktinde yerine getirseydi alacaklının mameleki ne durumda olacak idiyse, bu durumla eylemli durum arasındaki farktır. Diğer bir anlatımla, müspet zarar, sözleşmenin hiç veya gereği gibi yerine getirilmemesinden doğan zarardır. Kuşkusuz kâr mahrumiyetini de içine alır. Borcun yerine getirilmesinin kusurla olanaksız hale gelmesinde, temerrüde düşen borçludan, gecikmiş ifa ile birlikte gecikme dolayısıyla tazminat istenmesinde, yahut borçlunun temerrüdü halinde ifadan vazgeçilip, ifa yerine tazminat istenmesinde ve sözleşmenin olumlu biçimde ihlalinde, müspet zararın giderimi söz konusu olur Kâr mahrumiyeti ve cezai şart talep edilebilmesi için davalı bayiinin borca aykırı davranması ve bu borca aykırı davranış nedeniyle davacı dağıtıcının sözleşmeyi feshetmesi ya da davalının haklı sebep olmadan sözleşmeleri feshetmiş olması gerekmektedir6098 Sayılı TBK 179. maddesi uyarınca sözleşmenin hiç ve gereği gibi ifa edilmemesi durumu için bir ceza kararlaştırılmışsa aksi sözleşmeden anlaşılmadıkça alacaklı, ya borcun yada cezanın ifasını isteyebilir Dava tarihinde yürürlükte bulunan ve somut olayda uygulanması gereken 6762 sayılı TTK nın 24.maddesine göre tacir olan borçlu cezai şartın fahiş olduğunu ileri sürerek cezai şarttan indirim yapılmasını kural olarak isteyemez.Ancak kararlaştırılan cezai şart miktarının ekonomik yönden borçlunun mahvına sebep olabilecek tarzda yüksek olduğunun saptanması halinde cezai şarttan uygun bir indirim yapılabileceği Yargıtay’ca kabul edilmektedir. Bu şekilde bir indirime gidilebilmesi için borçlunun ekonomik durumunun, ticari defterlerinin, bilançosunun konusunda uzman bir bilirkişiye incelettirilerek ayrıntılı ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınması ve bu inceleme çerçevesinde indirime gerek bulunduğunun saptanması halinde somut olayın özelliği de gözetilerek makul düzeyde bir indirime gidilmesi gerekmektedir.Davalı yönünden, cezai şarttan 6098 sayılı BK 161.maddesine göre mahkemece tenkisat yapılabilir ise de, bu konu yönünden borçlu şirketin defterlerinin incelenmesi ve hükmolunacak cezai şartın şirketin mahvına (yokolmasına) neden olacaksa makul oranda indirim yapılması gerekir. Davalı tarafça, talep olunan cezai şartın çok yüksek bulunduğu bildirilmiştir. Bu durum karşısında mahkemece, davacı tarafın cezai şart istemine konu tutarın fahiş olup olmadığının tespitine yönelik bu meblağın davalının ticari bakımından mahvına yol açıp açmayacağı hususunun saptanması için davalı ticari ve defter ve kayıtları üzerinde inceleme yaptırılıp uzman bir bilirkişiden rapor aldırılarak varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken, somut olayda mahkemece bu yönde herhangi bir araştırma ve inceleme yapılmadığı anlaşıldığından mahkemece re’sen yapılan tenkisat yerinde görülmemiştir. Mahkemece, davalı yanın bayilik sözleşmesini süresinden önce feshinin haksız olduğunun ve davacının bayilik sözleşmesi uyarınca hem cezai şart, hem de kâr mahrumiyeti isteyebileceğinin kabulünde mevcut delillerle bir isabetsizlik yok ise de, davalının tanıklarının da dinlenilmesinden sonra kesin sonuca varılması gerektiği, 5 yıl süreli sözleşme imzalanırken, davacının ve davalının, davalı yanın yaşı hususunda herhangi bir çekince bildirip bildirmedikleri, yaşın yapılan işte bir öneminin olup olmadığının da tanık ve diğer deliller ile tekrar değerlendirilmesi gerektiği ayrıca, davacının aynı bölgede yeni bir istasyon kurup kurmadığı, yeni bir bayi ile sözleşme yapıp yapmadığı, yeni istasyon kurulmamış ve yeni bir bayilik sözleşmesi imzalanmamış ise aynı bölgede bunların yapılması için gerekli makul sürenin ne olacağı saptanarak, davacının bu süreler için kar mahrumiyeti isteyebileceği dikkate alınmadan kar mahrumiyeti alacağının bu yönler gözetilmeden hesaplandığı, davacının, davalı bayi dışında başka bir firmayla benzer nitelikte sözleşme yapabileceği, esasen, dosyada dava dışı …ün aynı bölgede başka bir firmayla bayilik sözleşmesi imzaladığı hususu dosya kapsamıyla sabit olduğundan, bu durum karşısında, davacının akdin feshinden sonraki zararının, fesih sonrası aynı veya benzer şekilde sözleşme yapması gerekli makul süre tespit edilerek, belirlenen bu sürenin, yeni bayilik sözleşmesini imzaladığı tarihi geçmesi halinde sürenin sonun, yeni sözleşme başlangıcı kabul edilerek, tespit edilen süre itibariyle elde edeceği gelir hesaplanıp, yapması gereken, ancak akit fiilen icra edilmediğinden yapmadığı giderler mahsup edilmek suretiyle belirlenmesi gerekirken yazılı şekilde akdin süresinin tamamının esas alınması doğru görülmemiştir. Diğer taraftan davacının kâr mahrumiyeti talebinin döviz olarak ileri sürülmesinin hukuki dayanakları açıklanmamıştır. Kural olarak kâr mahrumiyetinden doğan alacağın TL olarak hesaplanması gerekir. Kâr mahrumiyetinin döviz olarak hüküm altına alınmasına dair kararın gerekçeleri de gösterilmemiştir. Mahkemece, iade edilmeyen demirbaş ve kalıcı yatırım bedeli, prim talepleri yönünden yapılan inceleme ve değerlendirmenin yerinde olduğu, hal böyle olunca, İlk derece mahkemesince yapılması gereken, öncelikle sözleşmenin feshinde hangi tarafın haklı olduğunun açık ve somut gerekçelerle ve delillere dayalı olarak ortaya konulmasından sonra, ceza koşuluna ilişkin alacak hakkındaki talebin sonuca bağlanması, yine fesihteki haklılık durumuna göre birleşen davada kâr mahrumiyeti talep edilebilecekse sözleşmenin fesih tarihinden sözleşmenin biteceği tarihe kadar olan dönem için kâr mahrumiyeti hesaplanıp, cezai şart ve kar mahrumiyeti yönünden konusunda uzman yeni bir bilirkişi heyetinden rapor alınarak, tüm deliller birlikte değerlendirilip, varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.22.07.2020 tarihli ve 7251 Sayılı Yasa ile Değişik HMK’nın 353/(1)-a-6. maddesinde ise; “Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması” halinde 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a-6. bendi uyarınca bölge adliye mahkemesinin, esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar vereceği yönünde düzenleme getirilmiştir.Yukarıda açıklanan nedenlerle mahkemece verilen karar, usul ve yasaya uygun bulunmadığından taraf avukatlarının istinaf kanun yoluna başvurularının kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddeleri uyarınca kaldırılmasına karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;1- Taraf avukatlarının istinaf başvurularının, KABULÜ ile,2- İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 16/05/2017 tarih, 2014/597 E. 2017/350 K. sayılı kararının, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddeleri gereğince KALDIRILMASINA,3- Dosyanın, Dairemiz kararına uygun şekilde yeniden bir karar verilmek üzere ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,4- Taraflarca yatırılan istinaf peşin karar harcının istek halinde yatıran taraflara iadesine,5- Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,6- İstinaf yasa yoluna başvuran davalı tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6 maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve KESİN olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 26/11/2020