Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1159 E. 2022/2 K. 06.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1159 Esas
KARAR NO: 2022/2
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 22/03/2018
NUMARASI: 2014/40 E. – 2018/214 K.
DAVANIN KONUSU: Banka Dışındaki Diğer Kredi Kuruluşlarına İlişkin Düzenlemelerden Kaynaklanan (Menfi Tespit)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 06/01/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı … A.Ş.nin müvekkili aleyhine 11/02/2008 ve 15/01/2010 tarihli Genel Kredi Sözleşmeleri, 11/02/2008 ve 15/01/2010 tarihli Hızır Hesap Sözleşmeleri, 11/08/2008 tarihli Genel Faktoring Sözleşmesinden dolayı borçlu olduğu gerekçesiyle İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyasından ilamsız icra takibi başlattığını, müvekkilinin süresinde itiraz edemediği için takibin kesinleştiğini, müvekkilinin, sözleşmelerin tarafı olan … Ltd. Şti. yetkililerinin, şirketin bir kısım hissesini müvekkiline devrederek küçük ortak ve müdür sıfatıyla temsile yetkili kıldıklarını, bunların müvekkilinin bilgisi ve rızası dışında gerçekleştiğini, müvekkilinin, sözleşmelerde müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla borçlu gösterildiğini, sözleşmelerdeki imzaların müvekkiline ait olmadığını ileri sürerek dilekçesinde bildirdiği diğer sebeplerle İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E sayılı dosyasından borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacının, müvekkili banka ile dava dışı … Ltd. Şti.arasında akdedilen 04/01/2008 tarihli genel faktoring sözleşmesi, 11/02/2008 tarihli genel kredi sözleşmesi ve bu sözleşmeye ilaveten ve hızır hesap sözleşmelerini müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığını, söz konusu kredi borcundan kaynaklı borçlulara hesap kat ihtarnamesi gönderildiğini ancak, borcun ödenmemesi üzerine icra takibi başlatıldığını, davacının … Ltd. Şti.nin hissedarı olduğunu, davacının, noterlikçe yapılan devir teslim sözleşmeleri ve ticaret sicil kayıtlarına göre rızası olmadan ve bilgisi dışında ortak yapıldığı ve yapılan hiçbir işlemden haberi olmadığı iddiasının yersiz olduğunu, davacının imza itirazının yerinde olmadığını ileri sürerek dilekçesinde bildirdiği diğer sebeplerle davanın reddini savunmuştur. İlk derece mahkemesince; “Tarafların karşılıklı iddia ve savunmaları, bilirkişi raporu ve adli tıp kurumu raporu, toplanıp değerlendirilen delillere göre; 01/02/2009 revizyon tarihli 004 revizyon nolu Genel Faktoring Sözleşmesindeki ve 04/01/2008 revizyon tarihli 002 revizyon nolu Genel Faktoring Sözleşmesindeki imzaların davacıya ait olmadığı, davacının bu sözleşmelerden kaynaklı takibe konu borçlardan kefil sıfatıyla sorumlu tutulamayacağı, 11/02/2008 tarihli 2 adet Hızır Hesap Sözleşmesi ve 11/02/2008 tarihli 2.000.000 USD’lik Genel Kredi Sözleşmelerindeki imzaların davacıya ait olduğu, bu yönden bilirkişi raporunda hesaplanan davalı bankanın davacıdan alacağının 115.219,78 TL olduğu, davalı alacaklı tarafça çek yaprakları için talep edilen toplam 47.000 TL depo bedeli miktarı dışında kalan sözleşmelerden kaynaklı borçlardan davacının sorumlu tutulamayacağı anlaşıldığından davanın kısmen kabulüne” karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; -Davacının kandırılarak, rızası hilafına şirket ortağı yapıldığı gerekçesinin ileri sürülmesine rağmen, davacının rızası hilafına yapılan işlemlerle ilgili hiçbir şikayeti olmadığını, bu konuda soruşturma dosyası da bulunmadığını, bu şartlar altında davacının beyanlarının gerçeği yansıtmadığını, -Davacının Genel Faktoring Sözleşmesindeki imza itirazı kabul edilirken Hızır Hesap Kredisindeki imzasının kendisine ait olduğunu ancak sözleşmeler arasında sadece 1 aylık süre mevcut olduğunu, davacının rızası dışında bir işlem var ise Hızır Hesap sözleşmesindeki imzanın da davacıya ait olmaması gerektiğini, -Davacının kötüniyetle borçtan kurtulmak için işbu davayı açtığını, kötüniyetin davada korunmaması gerektiğini tüm sebeplerle kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili katılma yoluyla sunduğu istinaf dilekçesi ve karşı cevabında özetle; -Çek yaprakları için talep edilen 47.000 TL depo bedelinin kabulüne karar verilmiş olmasının hem yargıtay içtihatlarına hem de usul ve yasaya aykırı olduğunu, bankaların çek yaprağı başına ödemek zorunda oldukları garanti bedelinin asıl borçlu ve keşideci ve kefillerinden istenebilmesi için, taraflar arasındaki sözleşmede açık hüküm bulunması gerektiğini, bilirkişi raporunun gerek ilgili kısımlarında gerekse de sonuç kısmında davalı bankanın çek bedellerini haklı gösterecek bir sözleşme hükmü bulunduğunu belgelendirmesi halinde kabulüne karar verilmesi gerektiğinin belirtildiğini, Mahkemenin belge olmadan karar verdiğini kararın bu sebeple kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. İlk derece mahkemesince depo bedeli yönünden dava reddedilmiştir. Davacı depo bedeli yönünden hükmü istinaf etmiş, davalı ise davacının kötüniyetli olduğu iddiasıyla davanın tümden reddi gerektiğini ileri sürmüştür. Davacı vekilinin istinaf sebepleri yönünden yapılan incelemede; Genel kredi sözleşmesinde kefilin, bankanın yasal çek yükümlülük bedelleri riskini de (gayrı nakdi kredi rizki) ayrıca taahhüt ettiğine, kefilin bu gayri nakdi kredi riskinden de sorumlu olduğuna ilişkin kayıt bulunup bulunmadığı hususlarında, Yargıtay yerleşik kararları doğrultusunda kefilin gayri nakdi kredi risklerinden de sorumlu olması için imzalanan kefalet sözleşmesinde bu hususun açıkça yer alması gerekmektedir.(Yargıtay 19.HD 2016/6303 E., 2017/1284 K.; 2015/16869E., 2016/6569 K.) İlk derece mahkemesince alınan bilirkişi raporları incelendiğinde, hükme esas alınan bilirkişi raporunda kredi sözleşmesinde kefilin gayri nakdi risk bedelinden sorumlu olduğuna dair kayıt bulunmadığı belirtilmiş olup, sonrasında davacı tarafça rapora bu hususta itirazda bulunulmadığı ve ayrıca kefilin sorumluluğunu gerektiren belge de sunulmadığı anlaşılmıştır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 06/11/2018 tarih ve 2018/19-689 Esas 2018/1624 Karar sayılı emsal içtihatında “…5411 sayılı Bankalar Kanunu’nda “gayri nakdi kredi” kavramı tanımlanmamıştır. Ancak, 5941 sayılı Çek Kanunu’nun 3. maddesi uyarınca; muhatap banka, süresinde ibraz edilen çekin karşılığının bulunmaması hâlinde yasal sorumluluk miktarına kadar ödeme yapmak; çekin karşılığının kısmen bulunması durumunda ise, kalan meblağı tamamlamakla yükümlüdür. Aynı maddede ödeme yükümlülüğü ile ilgili bu hususun, hesap sahibi ile muhatap banka arasında çek defterinin teslimi sırasında yapılmış olan dönülemeyecek bir gayri nakdi kredi sözleşmesi hükmünde olduğu açıklanmıştır. Bu ödeme külfeti, sözü edilen Kanun gereğince bankalara yükletilmiş olduğundan, borçlunun bankadaki mevduatının bankaca müşterisine verilen her çek yaprağı için yasal sorumluluk miktarı ile sınırlı olarak banka lehine rehinli olduğunun kabulü zorunludur. Banka ile müşterisi arasında yapılan teminat mektubu veya çek hesabı açma sözleşmelerinde banka lehine risk gerçekleşmeden teminat mektubu bedeli veya karşılıksız çek bedelinden bankanın ödemek zorunda kalacağı meblağın depo edilmesini isteme yetkisi, söz konusu alacağın mevcut olduğunu göstermediği gibi, istenebilir olduğunu da göstermez (Yargıtay İçtihatları Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun, 27.12.2017 tarih, 2016/1 E., 2017/6 K. sayılı kararı).Tüm bu açıklamalardan ve yasal düzenlemelerden ortaya çıkan sonuç, kefaletin verildiği anda borcun belirli ya da belirlenebilir olması gerektiği, kefalet sözleşmelerindeki belirlilik ilkesi uyarınca kefil olunan açısından belirli yani ferdileştirilmiş bir borcun varlığının arandığı, kefilin yalnızca kefalet limiti ve kendi temerrüdünün hukuki sonuçları ile bağlı olduğu, Çek Kanununun ödeme yükümlülüğü maddesi uyarınca, hesap sahibi ile banka arasında çek defterinin teslimi sırasında yapılmış olan dönülemeyecek bir gayrinakdî kredi sözleşmesi hükmünde bulunduğu, henüz risk gerçekleşmeden alacağın mevcudiyetinden de söz edilemeyeceği, belirsiz alacak için kefalet sözleşmesi kurulamayacağı, bu sebeple çek depo bedelinden hesap sahibinin sorumluluğunun bulunduğu ancak kredi sözleşmesini imzalayan müteselsil kefilin risk altındaki çek yaprakları sebebiyle bankanın Çek Kanunu uyarınca ödemesi gereken asgari miktarlarla ilgili olarak depo talebinden sorumlu olabilmesi için kredi sözleşmesinde bu yönde açık bir hüküm bulunması gerektiğidir. Eldeki kredi sözleşmesinde ise depo talebinin müteselsil kefilleri de kapsayıp kapsamayacağı hususunda açık bir hüküm bulunmamaktadır….”, denilmiştir. Açıklanan sebeplerle, kefaletin verildiği anda borcun belirli ya da belirlenebilir olması gerektiği, kefalet sözleşmelerindeki belirlilik ilkesi uyarınca kefil olunan açısından belirli yani ferdileştirilmiş bir borcun varlığının arandığı, kefilin yalnızca kefalet limiti ve kendi temerrüdünün hukuki sonuçları ile bağlı olduğu, Çek Kanununun ödeme yükümlülüğü maddesi uyarınca, hesap sahibi ile banka arasında çek defterinin teslimi sırasında yapılmış olan dönülemeyecek bir gayrinakdi kredi sözleşmesi hükmünde bulunduğu, henüz risk gerçekleşmeden alacağın mevcudiyetinden de söz edilemeyeceği, belirsiz alacak için kefalet sözleşmesi kurulamayacağı, bu sebeple çek depo bedelinden hesap sahibinin sorumluluğunun bulunduğu ancak kredi sözleşmesini imzalayan müteselsil kefilin risk altındaki çek yaprakları sebebiyle bankanın Çek Kanunu uyarınca ödemesi gereken asgari miktarlarla ilgili olarak depo talebi ve sonucu olan karşılıksız çek tutarından sorumlu olabilmesi için kredi sözleşmesinde bu yönde açık bir hüküm bulunması gerektiğidir. Somut davaya konu kredi sözleşmesinde ise depo talebinin müteselsil kefilleri de kapsayıp kapsamayacağı hususunda sözleşmede açık bir hüküm bulunmamaktadır. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 06.11.2018 tarih, 2018/19-689 E., 2018/1624 K. sayılı kararı). Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun içtihatı ile birlikte somut olay değerlendirildiğinde; Davalı banka ile asıl borçlu arasında imzalanan çek taahhütnamesi gereğince çek depo bedelinden hesap sahibi olan dava dışı şirketin sorumluluğunun bulunduğu, ancak, kredi sözleşmeleri ile kefalet sözleşmesini imzalayan müteselsil kefil olan davacının çek yaprakları sebebiyle bankanın Çek Kanunu uyarınca ödemesi gereken asgari miktarlarla ilgili olarak depo talebinden sorumlu olabilmesi için kredi sözleşmesinde ve kefalet sözleşmesinde bu yönde açık bir hüküm bulunmadığından, bu bedelden hukuken sorumlu olamayacağı, dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararının bu yönden usul ve yasaya aykırı olduğu, davacı vekilinin bu yöndeki istinaf isteminin kabulüne karar verilmesi gerektiği anlaşılmıştır. Davalı vekilinin istinaf sebepleri yönünden yapılan incelemede; Davalı vekili her ne kadar davacının imzalanan kredi sözleşmeleri arasındaki süre ve davacının suç duyurusunda bulunmaması sebebiyle kötü niyetli olduğunu ve davanın tümden reddine karar verilmesini talep etmiş ise de, incelenen dosyada aldırılan bilirkişi raporlarında imza incelemesinin usulüne uygun yapıldığı, davalının iddia ettiği hususların davacının kötü niyetini kanıtlayamayacağı, elde yazılı başkaca bir delil bulunmadığı anlaşılmakla soyut iddiadan ibaret hususlar yönünden istinaf isteminin reddi gerektiği anlaşılmıştır. Davacının açıklanan gerekçelerle davacı vekilinin istinaf isteminin kabulüne, davalının istinaf isteminin reddine, Dairemizce, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-2. maddesine göre, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığından hükmün kaldırılarak, yeniden hüküm kurulmasına karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Davalı vekilinin istinaf isteminin REDDİNE, 2- Davacı vekilinin istinaf isteminin KABULÜ ile; 3- 6100 Sayılı HMK.’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 22/03/2018 tarih, 2014/40 E., 2018/214 K. Sayılı kararının KALDIRILMASINA, ancak belirtilen hususlar yeniden yargılamayı gerektirmediğinden davacının davasının kısmen kabulüne, davalı tarafın tazminat talebinin reddine dair yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına, Bu kapsamda; 4- Davacı tarafından davalılar aleyhine açılan davanın KISMEN KABULÜNE, 4/a- Davacı borçlunun hakkındaki İstanbul …İcra Müdürlüğü’nün … Esas Sayılı dosyasında takip tarihi olan 25/09/2012 günü itibarı ile davalı tarafa hızır hesap kredisinden (KMH) 112.448,23 TL asıl alacak, 1.803,67 TL işlemiş faiz, 90,18 TL BSMV ve 877 TL masraf olmak üzere toplam 115.219,78 TL dışındaki alacak miktarları ve kalemleri yönünden borçlu olmadığının tespitine, fazlaya ilişkin istemin reddine, 4/b- Reddedilen miktar yönünden koşulları bulunmadığından davalı tarafın tazminat isteminin reddine,5-İlk derece mahkemesinde yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin; 5/a- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 34.104,64 TL karar ilam harcının davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine,5/b- Davacı tarafından yatırılan 25,20 TL başvuru harcı, 3,80 TL vekalet harcı, 315 TL tebligat posta gideri olmak üzere toplam 344,00 TL yargılama giderinin davanın kabul ve red oranına göre 278,64 TL’sinin davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine, bakiye giderin davacı üzerinde bırakılmasına, 5/c- Davacının adli yardım talebi sebebiyle 800,00 TL bilirkişi ücreti suçüstü ödendiğinden karşılanmış olduğundan bu miktarın davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydedilmesine,5/d- Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre, 42.013,14 TL nispi vekalet ücretinin davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine, 5/e- Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre, 14.895,88 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan tahsiliyle davalıya verilmesine, 6- İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin; 6/a- İstinaf talebi kabul edildiğinden davacı tarafça yatırılan istinaf harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde iadesine,6/b- İstinaf talebi reddedildiğinden davalı taraftan alınması gereken 34.104,64 TL karar ilam harcından peşin yatırılan 7.723,52 TL’nin mahsubu ile 26.381,12 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 6/c- İstinaf yargılaması için davacı tarafından yapılan 98,00 TL istinaf yoluna başvurma harcı, 35,00 TL tebligat gideri olmak üzere toplam 133,00 TL yargılama giderinin davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine, 6/d- İstinaf aşamasında davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,6/e- İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 7- 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince var ise bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 06/01/2022