Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1145 E. 2021/254 K. 11.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1145 Esas
KARAR NO: 2021/254
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 18. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 25/06/2018
NUMARASI: 2017/655 E., 2018/754 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 11/03/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin aleyhine davalı tarafından İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası ile icra takibine geçildiğini, borçlu müvekkili tarafından İstanbul 3. İcra Hukuk Mahkemesinin 2012/270 esas sayılı dosyası ile icra takibindeki imzaya itiraz edildiğini, açılan bu davanın itiraz davası olduğunu süresinde açılmadığını ,davanın reddedildiğini, takip dayağı senette yer alan imzanın müvekkiline ait olmadığını, senet ile ilgili müvekkilinin bilgi sahibi olmadığını, müvekkili tarafından kullanılan evin davalı tarafından yapılan takip nedeniyle g.menkulün haciz edildiğini, satışa arz edilelerek kıymet takdiri yapıldığını, bu nedenle icra katibinin dava sonuçlanıncaya kadar tedbiren durdurulmasını, takip dayanağı senet üzerindeki imzaların müvekkiline ait olmaması nedeniyle borçlu olmadığının tespitine, takibin iptaline, haczin kaldırılmasına, kötü niyetli olarak açılan takibe devam etmesi nedeniyle %40′ dan aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davanın bonodan kaynaklanan menfi tespit davası olduğunu, davacı yan her ne kadar senet üzerinde ki imzanın kendisine ait olmadığını iddia etmiş ise de, bononun düzenleme tarihinde davacı yana ait resmi ve özel kurumlardan getirtilecek imza örnekleri üzerinde yapılan incelemede imzanın davacı yana ait olduğunu, davanın Asliye Ticaret Mahkemesinde görülmesi gerektiğini ileri sürerek iş bölümü itirazında bulunmuş, haksız şekilde açılan huzurdaki davanın esastan reddine, davacı yanın %20 kötü niyet tazminatına mahkum edilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı yana yükletilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda;” İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 2013/20 Esas sayılı dosyasının incelenmesinde Müşteki katılanın …, sanığın … olduğu, resmi belgede sahtecilik, kamu kurum ve kuruluşları v.b tüzel kişilerin araç olarak kullanılması sebebi ile dolandırıcılık suçundan sanık … ‘nun 2 yıl hapis ve 5.000,00 TL adli para cezası ile cezalandırıldığı ve kararın kesinleştiği görüldü.
İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 2013/20 Esas sayılı dosyasında kesinleşen karar gereği davacı … ‘nün 84.000,00 TL bedelli 01/03/2009 vade tarihli 01/03/2006 keşide tarihli senetten dolayı borçlu olmadığı anlaşılmıştır. Bu nedenlerle davanın kabulü ile davacının İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasına konu 84.000,00 TL bedelli 01/03/2009 vade tarihli 01/03/2006 keşide tarihli senetten dolayı borçlu olmadığının tespitine, takibin iptaline, haczin kaldırılmasına, 33.600,00 TL kötü niyet tazminatının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine” karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Davanın kıymetli evraktan kaynaklanan menfi tespit davası olup davacı taraf senet üzerindeki imzayı ve buna bağlı olarak senetten kaynaklanan borcu da inkar ettiğini, ancak senet üzerindeki imzanın davacıya ait olduğunu, -bu davada asıl uyuşmazlık konusu olan senet üzerindeki imzanın davacıya ait olup olmadığı noktası yargılama aşamasında yeterince irdelenmediğini, İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 2013/20 Esas sayılı dosyasında verilen karar değerlendirilerek ve bilirkişi incelemesi istememize rağmen bu inceleme yapılmadan hüküm kurulduğunu, Türk Borçlar Kanunun 74. Maddesine göre ceza hakiminin kusuru değerlendirmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararının, hukuk hakimini bağlamayacağını, -İcra ve İflas Kanunun 72. maddesinin beşinci bendine göre kötüniyet tazminat oranının %20’ye düşürüldüğünü, davada mahkemece %40 miktarında tazminata hükmedilmesinin tamamen hata sonucu olduğunu, iki katı oranında tazminata hükmedilmesinin hakkaniyete ve hukuka uygun düşmediğini tüm nedenlerle kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, icra takibine konu edilen senetteki imzanın davacıya ait olmadığı ve dolayısıyla davalıya borçlu olunmadığının tespitine yönelik menfi tespit davasıdır. İlk Derece Mahkemesince, İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 2013/20 Esas sayılı dosyasında kesinleşen karar gereği davacı … ‘nün 84.000,00 TL bedelli 01/03/2009 vade tarihli 01/03/2006 keşide tarihli senetten dolayı borçlu olmadığına karar verilmiş olup, dosya içeriği incelendiğinde soruşturma aşamasında imza incelemesinin yapıldığı ve bu imza incelemesine göre ceza yargılamasının yapılarak kesinleştiği, dosya içerisinde bulunan söz konusu raporun denetime elverişli bulunduğu, dava konusunun kusur durumuna ilişkin olmadığı, bu nedenle davalı istinaf isteminin yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Taraflar arasında, davacının kötü niyet tazminatı alacağına hak kazanıp kazanmadığı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır. 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 72. maddesi uyarınca menfi tespit davası açan borçlunun tazminat isteme hakkı vardır. Anılan maddenin 5. fıkrası aynen; “Dava borçlu lehine hükme bağlanırsa derhal takip durur. İlamın kesinleşmesi üzerine münderecatına göre ve ayrıca hükme hacet kalmadan icra kısmen veya tamamen eski hale iade edilir. Borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan takibin haksız ve kötü niyetli olduğu anlaşılırsa, talebi üzerine, borçlunun dava sebebi ile uğradığı zararın da alacaklıdan tahsiline karar verilir. Takdir edilecek zarar, haksızlığı anlaşılan takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olamaz.” hükmünü içermektedir. Madde metninden de açıkça anlaşıldığı üzere menfi tespit davası açmak zorunda bırakılan borçlunun tazminat talep edebilmesi için gerekli koşullar; bu yönde bir talep olması, borçluya karşı icra takibi yapılmış bulunması ile takibin haksız ve kötüniyetli olmasıdır. Başka bir ifadeyle; İcra İflas Kanunu’nun 72/5. maddesi hükmüne göre, menfi tespit davasının davacı (borçlu) lehine sonuçlanması üzerine, alacak likit olsun veya olmasın, böyle bir alacağa dayalı takibin, haksız ve kötüniyetli olması halinde, istem varsa, davacı (borçlu) lehine kötüniyet tazminatına hükmedilmesi gereklidir. Takibin haksız olması tek başına yetmemekte, ayrıca kötüniyetli olması da gerekmekte olup, ispat yükü; takibin kötüniyetli olduğunu iddia eden davacı (borçlu)’nun üzerindedir. Nitekim aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulunun 17.03.2010 tarihli ve 2010/19-123 esas, 2010/154 karar, 07.12.2011 tarihli ve 2011/13-576 esas 2011/747 karar ve 20.03.2013 tarihli ve 2012/19-778 esas, 2013/250 sayılı kararlarında da vurgulanmıştır. Somut olayda, dosya kapsamına göre, icra takibinin haksız olduğu yargılama sonucunda ortaya koyulmuştur. Öğretiye ve Yargıtay uygulamasına göre, alacağının bulunmadığını bildiği veya bilmesi gereken bir durumda olduğu halde, icra takibine girişen alacaklı, kötüniyetli kabul edilir. Davalının imzaların davacıya ait olmadığını bilerek davacı hakkında icra takibine geçmiş olması nedeniyle icra takibinde haksız ve kötüniyetlidir. Somut olayda davacının başlattığı takip, 6352 Sayılı kanunun yürüklülüğe girdiği 05.07.2012 tarihinden önce olup, 6352 Sayılı Kanun’un 38. maddesi ile İİK’ ya eklenen 10. maddesi uyarınca davacı lehine %40 icra inkar tazminatına hükmedilmesinde yasaya aykırı bir durum bulunmamıştır. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davalı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Usûl ve yasaya uygun İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 25/06/2018 tarih ve 2017/655 E., 2018/754 K. sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Davalıdan alınması gerekli 5.738,04 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 1.434,51 TL harcın mahsubu ile bakiye 4.303,53 TL harcın davalıdan alınarak Hazineye GELİR KAYDINA, 3- Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderinin üzerinde BIRAKILMASINA,4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 5- Davalı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde İADESİNE, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 11/03/2021