Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1133 E. 2022/1126 K. 30.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1133
KARAR NO: 2022/1126
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 08/05/2018
NUMARASI: 2015/62 E. – 2018/124 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 30/06/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Mahkememizde görülmekte bulunan marka hükümsüzlüğü talepli asıl dava ile marka hükümsüzlüğü ve tazminat talepli karşı davanın yapılan açık yargılamasının sonunda, Davacı vekili 16.03.2015 tarihli dava dilekçesinde özetle; Davacının 1982 yılından itibaren elektrik malzemeleri üretimi ile uğraştığını, taraflar arasında … markası ile tescilli ürünler için lisans veren olarak Ankara … Noterliğinin 04.10.2001 tarihli lisans sözleşmesinin imzalandığını, davalının … markasını kendi adına tescil ettirmeye yönelik başvurularda bulunduğunu, müvekkili tarafından buna itiraz edildiğini, sonrasında davalının müvekkilinin markası ile karıştırılma ihtimali olan yeni … ibareli başvurularının bulunduğunu, davalının sözleşmeyi ihlal ettiğinden bahisle haklı nedenle Üsküdar … Noterliğinin 08.01.2015 tarihli fesih bildirimi ile sözleşmenin feshedildiğini, müvekkilinin … numaralı … ve … numaralı … ve diğer tescilli markalarının bulunduğunu, davalı marka tescillerinin iltibasa yol açtığını, tarafların hizmet alanlarının aynı olduğunu, markaların 556 sayılı KHK’nın 7/1-b ve 8/1-b hükümlerine aykırı olduğunu, müvekkili şirketin markayı ilk defa kullanan ve ayırt edicilik kazandıran markanın hak sahibi olduğunu, davalının kötü niyetli olduğunu, davalıya akrabalık bağı nedeni ile güven duyularak sözleşme akdedildiğini, ama davalının bu güvene aykırı davrandığını, …, … ve …, …, …, …, … markalarının hükümsüzlüğünü talep ettiklerini, delillerden … markasının aynen tescil edildiğini, bu markaların iltibas oluşturduğunu, ortalama tüketiciler açısından markaların aynı olduğunu düşündürebileceğini, davalının markadan haksız yararlandığı için bu markalarının hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesi gerektiğini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkilin söz konusu markaları 1996 yılından beri kullandığını ve … markasının hak sahibinin müvekkili olduğunu, davacının … markasını hiç kullanmadığını, sadece 2001 yılında imzalanan … kelime markası ile ilgili sözleşmeye dayanabildiğini, ancak bu sözleşmenin davacından alınan lisansa bağlı olmayan ve eskiye dayalı fiili kullanımı sözleşmeye dayandırma gayesinden ibaret olduğunu, davacının asıl kullanımının … markasına ilişkin olduğunu, müvekkili şirketin ise baştan beri … markasını kullandığını, markanın hak sahibinin müvekkili şirket olduğunu, tarafların eski ortakları arasındaki adi ortaklık ilişkisinin tasfiye edilmediğini, ortaklar … ile …’ün … markasını … numara ile kendi adlarına tescil ettiklerini, davacının … nolu …, … nolu … ve … nolu … markalarının müvekkili şirket markaları ile aynı ya da ayırt edilemeyecek kadar benzer olduğu kanaatine varılırsa davalı başvurularının davacının başvurularından önce yapılması nedeniyle öncelikle onun markalarının iptal edilmesi gerektiğini, davacı tarafından açılan davanın hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğunu, … markasının müvekkili ile özdeşleştiğini, davacının sözleşme feshinin üç ay sonunda etkili olacağını, davacının bu talebinin nedeninin, müvekkilinin hisselerinin yabancı tüzel kişi …’ye devredilmesi sonucunda davacının da hisse satış bedelinden şifahen pay istemesi, bu taleplerinin kabul edilmemesi sonucunda bu davanın açıldığını, belirterek açılan davanın reddini talep etmiştir. Davalı yanında Feri Müdahil olarak katılan … vekili dilekçesinde özetle; …’ün davalı şirketin tek hissedarı iken hisselerinin tamamını … şirketine devrettiğini, davacıya ait … nolu markanın tanınmış marka olmadığını, asıl tanınmış olan markaların davalı adına kayıtlı dava markalar olduğu, çünkü davalı adına kayıtlı olan … markalarının 1985 yılınından itibaren eylemli olarak kullanılarak Türkiye özelinde farkındalık yarattığını, markaların 7/b ve 8/b anlamında benzer olmadığını, davacı markalarında yer alan diğer unsurlar ile bütünsel kompozisyon açısından farklı olduklarını, sınıflarının ve emtiaların da aynı olmadığını, davalının gerçek hak sahibi olduğunu, davacı markasının tescil tarihi önce olmasına rağmen gerçek durumun farklı olduğunu, davacı şirketin hakim ortağı … ile davalı şirketin önceki tek ortağı …’ün öz kardeş oldukları, markasal kullanıma iki kardeşin birlikte başladıklarını, … nolu … markasını birlikte tescil ettirdiklerini, önce …, şirketi tek ortaklı olarak kurduğu davalı şirket adına eylemli olarak kullanıldığını, davacı markası ise 31.01.1997 tarihinde tescil edildiği, lisans sözleşmesinin ise 04.10.2001 tarihinde yapıldığını, kardeşlerin tescil ettirdikleri markanın sonradan müddet olmasına rağmen, eylemli kullanımın devam ettiğini, çekişmeli markalarda yer alan … kelimesinin tek başına davalının kötü niyetine neden olmayacağını, davalı tarafından iltibası engellemek için ekler ve farklı kompozisyonlar kullanıldığını, davalının tek gayesinin 1985 yılında tescil ettirdiği markası ve eylemli olarak kullandığı markalarını tescil ettirmek istemesi olduğunu, davacının bu kullanımlara karşı gelmediğini, kullanıma onay verdiğini, biri hariç hepsi için 5 yıllık sürenin geçtiğini, seri marka tescillerinde kötü niyetin söz konusu olmayacağını, aradan geçen 8 sene ile davacı tarafın dava açma hakkının sessiz kalmak suretiyle kaybedildiğini, davalı tarafın eyleminin haksız rekabet oluşturmadığını iddia ederek davanın reddini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile açtığı karşı dava dilekçesinde özetle ; Davanın kabulüne karar verilmesi halinde, müvekkili şirketin büyük yatırımlarla tanınmış hale getirdiği markalarla ilgili portföy tazminatı hakkı olduğunu, bugünkü piyasa değeri ile sözleşme arasındaki farkın kazanç olarak düşünüldüğünde bu farkın müvekkiline ödenmesi gerektiğini, davalının … nolu …, … nolu … ve … nolu … markalarının müvekkili markaları ile ayırt edilemeyecek kadar benzer olduğu kanaatine varıldığında iptal edilmesi gerekenin, davalı tescilleri olduğunu, … şirketinin … nolu … ve … sayılı … serisi markalarını kullanmadığının sabit olduğunu, bunları kullandığına dair bir delil sunamadığını, salt lisans sözleşmesi imzalanmasının markanın kullanımı olarak nitelendirilemeyeceğini, fiili kullanım olmadan sadece lisans sözleşmesi imzalanmasının kanunun kullanmama sebebiyle hükümsüzlük hükmünün kanunun dolanılması niteliğinde olduğunu, diğer marka açısından ise lisans sözleşmesinin bulunmadığı, müvekkil şirket markalarının iptaline karar verilmesi halinde davalının portföy tazminatı ödemesi gerektiğini, belirterek … markasına yapılan yatırımlar sebebiyle şimdilik 1.000 TL tazminatın ödenmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “Toplanan deliller ve hüküm kurmaya elverişli ve yeterli bilirkişi kök ve ek raporu ışığında, taraf markalarının benzer olduğu, yukarıda belirtilen sınıflar açısından benzer olduğu, aralarında iltibas ihtimalinin bulunduğu, Ancak taraf şirketlerin kurucuları … ve … tarafından … ve … markalarının birlikte yaratıldığı, markaların yine taraf şirketler kurularak şirketlere devredildiği, … markasının … şirketi tarafından, … markasının ise … şirketi tarafından fiilen kullanıldığı ve ticaret unvanı olarak seçildiği, 1996 yılından itibaren ticaret unvanı ve marka olarak kullanıldığı, taraflarca fiilen ayrı ayrı kullanılan … ve … marka tescillerinin 2001 yılına kadar marka sahipliğinin … şirketinde toplandığı, bu tarihten sonra markaların marka sahipliğinin devir ile … şirketine geçtiği, ancak yapılan inhisarı süresiz lisans sözleşmesi ile yine kullanımın tamamen … şirketine bırakıldığı, bu nedenle fiili durumun da … markasının … şirketi tarafından, … markasının ise … şirketi tarafından kullanımına devam edildiği, 2007 yılından sonra tarafların farklı sınıflan da kapsama alarak başka markalar da tescil ettirmeye başladığı, … Şirketi tarafından … kaynak unsurlu markaların, … tarafından da … kaynak unsurlu markaların tescil ettirildiği, bu durumun da hem tarafların marka paylaşımına devam ettikleri hem de birbirlerinin tescillerinden haberdar oldukları neticesine ulaşıldığı, yine bu durumun tescillerin kötü niyetle yaptırıldığından bahsedilmeyeceği, zira karşı tarafın kullanıma ve tescile onayının olduğu varsayımı ile gerçekleştirildiği, ayrıca devir ve aynı tarihte yapılan lisans sözleşmesinin tarafların fiili durumu korumaya yönelik iradelerini gösterdiği, bu nedenle taraf şirket kurucularının 1991 yılında yaptıkları ortak marka kullanım sözleşmesinin davanın açıldığı 2015 yılına kadar devam ettiği, bu tarihe kadar taraflar arasında hiçbir hukuki ihtilafın yaşanmadığı, dolayısıyla taraf şirketler arasında bir arada var olma sözleşmesinin olduğu, coexistence kavramının uygulanması gerektiği, ayrıca tarafların bu kadar uzun süre ihtilaf yaşamayarak markalan birlikte kullanmalarına, piyasada aynı tüketici gurubuna hitap etmelerine ve piyasada kardeş şirketler olarak anılmalarına, bu kanının oluşmasına sessiz kalarak izin vermelerinin ardından, hükümsüzlük davasının açılmasının hakkın kötüye kullanılması sayılacağı, anlaşılmakla asıl davanın reddine” karar verilmiştir. Davacı/karşı Davalı Vekili İstinaf Dilekçesinde özetle; 1-Dosyada yapılan yargılamada bilirkişi heyeti teşkili ile rapor alınmasına karar verilmiş, dosyaya sunulan kök ve ek bilirkisi raporlarında ise objektiflik ilkesi ihlal edilmek suretiyle tek taraflı bakış açısı ile müvekkil menfaatlerini zedeleyen yok sayan hukuka aykırı, afaki ve varsayıma dayalı suretteki yorumlarla, dosyadaki somut resmi sözleşmeler ve MARKA LİSANS SÖZLESMESİ’NİN varlığı yok sayılmak suretiyle sözde taraflar taraflar arasında birlikte varılmış anlaşma olduğu varsayımı ile “cosxistence” tezinin uygulanması gerektiğinden bahisle bilirkişilerce bu somut ihtilafa zoraki dayatılmış bu ilke etrafında rapor adeta kurgulanmış, kurgudan ibaret maddi gerçeklere somut belgelere aykırı suretteki hukuka aykırı şahsi yorum raporun dosyaya sunulmuş olduğunu, 2-Tarafımızca kök ve ek rapordaki görüşlerin hükme esas alınamaz nitelikte olduğu ve hukuka aykırı suretteki marka hukuku ve ilkeleri ile bağdaşmayan, kurgudan ibaret şahsı somut yorumlara dayalı olduğu belirtilmekle rapora itiraz edilmiş , aynı surette kök ve ek raporun hükme esas alınamayacağına dair marka hukuku alanında uzman akademisyenlerin HMK 293 HÜKMÜ gereğince düzenledikleri bilimsel açıklamaların Mahkeme dikkatine ve bilgisine sunulmuş olduğunu, mahkemece kök ve ek raporun hükme esas alınamayacağı kabul edilerek, yeni bir heyet teşkili ile bilirkişi incelemesine karar verildiğini, dosya 2. kez bilirkişi heyeti teşkili ile bilirkişi aşamasında iken, mahkemece bilirkişi incelemesinden vazgeçilerek, hukuka aykırı karar ile esas davanın reddine karar verildiğini, karar gerekçesinde yargılama aşamasında ara kararları ile hükme esas alınamayacağı kabulünde olan ek ve kök raporların iş bu kez hüküm kurmaya elverişli ve yeterli olduğundan bahisle hukuka aykırı karar oluşturmuş olduğunu, 3- Dosyaya sunulan Prof. Dr. …, Prof.Dr. … ve Doç.Dr. … tarafından hazırlanan hukuki mütalaalar ile : “ Marka devir ve marka lisans sözleşmesi ile üzerinde hak sahibinin … olduğu, davalının “…”” markasını 04.10.2001 tarihinde devretmesinden ve …’ın hak sahipliğini kabul ettikten sonra, 2008 ve 2009 yıllarında esaslı unsuru “…” ibaresi olan markaları tescil ettirmesinin kötü niyetli olduğu, hak düşürücü süreden bahsedilemeyeceği, davalı tarafın sessiz kalma” savunmasının dinlenemez olduğu, davalının tescilleri kötü niyetli olduğundan, bu sınıfa giren bütün emtialar bakımından hükümsüz kılınması gerektiği , Markaların piyasada birlikte var olması ilkelerinin somut olayda taraflar arasındaki markaların esaslı unsurunun aynı olması nedeniyle karıştırma ihtimalinin değil, ayırt edilemeyecek benzerliğin söz konusu olması; taraflar arasında lisans sözleşmesi ve marka devri sözleşmelerinin bulunması nedeniyle davalının tescillerinde kötüniyetli olması karşısında uygulanma alanının bulunmadığı, co-exincente anlaşmanın taraflar arasında bulunmadığı ve gerçek hak sahipliğinin davacıda olduğunu gayet net bir şekilde gösterdiğini, davalı markalarının hükümsüzlük koşullarının oluştuğu, davalının tescilleri kötü niyetli olduğundan kapsamına giren bütün emtialar bakımından hükümsüz kılınmaları gerektiği, yasal mevzuat ve marka hukuku ilkeleri , yargı içtihatları taraflar arasındaki somut resmi sözleşmeler ve delillere dayalı surette objektif ve bilimsel surette açıklandığı ve Mahkemenin bilgisine sunulduğu, 4- Yeni bilirkişi heyeti teşkili ara kararı davacı ve davalı tarafın kabulünde olmasına karşın fer-i müdahil vekili tarafından bu ara karara karşı yargılamayı yanıltmak saikiyle haksız ve hukuka aykırı taleplerle itirazda bulunulduğu, Mahkemece adil yargılanma hakkını ihlal eder surette Feri müdahil vekilinin isteklerinden bahisle, marka hukuku davasında sırf feri müdahil istiyor diye bilirkişi heyetinden mahkemece resen tayin edilen marka uzmanı bilirkişi Doç. Dr. …’ın çıkartıldığı, yerine Medeni Hukuk bilirkişisinin heyete eklendiği, kendilerince adil yargılanma hakkını ihlal eden ara karara haklı itirazları varken dosya alelacele duruşmadan bir gün önce heyete tevdi edilerek duruşmaya dosyasız çıkıldığı, duruşmada dosya heyette iken gerekçesiz surette haklı itirazlarının red edildiği, sonrasında bilirkişi yeterliliğine ve marka hukuka davasında ehil niteliğine haiz olmayan medeni hukuk bilirkişinin dosyadan çekilmesi üzerine ise, Mahkeme 22.01.2018 tarihli ara karar ile, kendisinin hukuki yönde değerlendirme yapabileceğinden bahisle 19.07.2017 tarihli ara kararından dönüldüğü, tüm itirazlarına karşın, adil yargılanma hakkı ihlal edilmek suretiyle kök ve ek rapordan bahisle hukuka aykırı Mahkeme kararı oluşturulduğu, 5- Marka devir sözleşmesi ve marka lisans sözleşmesi gerçek hak sahipliğinin ve markanın kullanımının belirlenmesine ilişkin sözleşmeler olup, mahkemenin tarafları tüzel kişi olan noterde düzenledikleri, TPE nezdinde kayıtlı, hiçbir suretle yorum yapılamayacak içerikleri ve iradelerin sarih suretle yazılı bulunulduğu bu belgeleri yok saymak suretiyle, somut belge ve delillere aykırı suretteki kurgusal anlatım ve şahsi yorumlarla düzenlenen bilirkişi raporundaki “birlikte varoluş ilkesi” nin somut uyuşmazlığa dayatılması ve uygulanması gerektiği şeklindeki kabulle oluşturulan kararın hukuka aykırı olduğu, somut olayda hiçbir suretle piyasada birlikte varoluş ilkesinin şartlarının bulunmadığını, 6- Taraflar arasındaki resmi sözleşmeyle 2001 yılında “…” esaslı unsurlu tüm markaların müvekkiline devredilmiş olup davalının elinde tek bir günsan markası yokken, mahkemenin bir kısım markaları elinde tuttuğu, bir kısımı devrettiği şeklindeki yorumda ezbere hüküm kurulduğunu dosya kapsamında dahi vakıf olunmadığını gösterdiğini, 7- Davalının 2001 yılından sonraki markasal kullanımının sadece lisans sözleşmesine göre kullanım olduğu açık iken, karar gerekçesinde hukuka aykırı suretle ticaret ünvanının markasal kullanımı şeklindeki davalı ağzından yapılan ve hiçbir hukuki geçerliliği bulunmayan ifadenin kararda davalının kötü niyetli olmadığının gerekçesi olarak yazılmasının da hukuka aykırı olduğunu, 8- Sadece iyi niyetli bir şekilde 2.markayı tescil ettiren yani aynı veya benzer markanın önceki bir tarihte bir başkası adına tescil edilmiş olduğunu bilmeyen ve bilebilecek durumda olmayan kişi ilk marka hakkı sahibinin sessiz kalmasından yararlanabileceğini, oysa davalının, 2021 yılında marka devir sözleşmesi ve marka lisans sözleşmesi ile markanın hak sahipliğinin müvekkili şirkette olduğunu bildiği halde, bile bile 2008 ve 2009 yıllarında işbu davanın konusu olan markaları tescil ettirmesinin kötü niyetli olduğunu ve sessiz kalma suretiyle hak kaybı ilkesinin uygulanmasının mümkün olmadığını, hiçbir suretle hak düşürücü süreden bahsedilemeyeceği, 9- Kararda “ticaret ünvanını değiştirmediği, ticaret unvanını markasal kullanımı” şeklinde davalı lehine, müvekkili aleyhine olacak şekilde yapılan yorumların hukuka aykırı olduğunu zira davalının ticaret unvanının “… LTD. ŞTİ/A.Ş” olup hiçbir suretle ticaret unvanını marka ve tescil edildiği sınıf yönünden marka hakkı ve kullanımı süreci doğurmayacağını, davalının marka kullanımının inhisari lisans sözleşmesi ile lisans alan sıfatıyla yapıldığı hususları yok sayılarak mahkemenin ticaret unvanı kullanımı ile marka arasındaki farkı bilmemesi mümkün değil iken, markayı devreden davalı tüzel kişinin ticaret unvanını değiştirmediği ve markasal kullanımın sona ermediği şeklindeki yorumun kabul edilemeyeceği, 10- Yine ek kararda “bu şirketlerin kurulmasından sonra da devamlı markaları birbirleri arasında değiştirmişlerdir ancak aynı kullanımlarını devam ettirmişler, işbirliğini sürdürmüşlerdir.” şeklindeki yorumunda maddi gerçekler ve somut sözleşmeler karşısında hiçbir karşılığının bulunmadığını, 11- 3.kişi gerçek kişilerin “…” markası hakkında 1991 yılında markanın tescilinden önce yapmış oldukları “markayı birlikte kullanacakları” beyanından sonra gerek bu markanın beyan sahipleri adına tescilli ve tescil sonrasında bu beyan sahiplerince markanın tüzel kişi olan müvekkiline devredilmiş olması karşısında ve son olarak davanın tarafları arasında atfedilen 2001 tarihli marka devir sözleşmesi ile “…” markasınında yer aldığı “…” esas unsurlu markaların tek ve mutlak hak sahibinin müvekkili şirket olduğu açık iken mahkemece yapılan yorumun hukuka aykırı olduğunu, 12- Kök raporda Üsküdar … Noterliğinin … yevmiye nolu ortak marka sözleşmesinin tarihinin raporda hatalı olarak 13/09/1991 olarak gösterildiğini, oysa belge üzerinde yer alan gerçek tarihinin 13/06/1991 olduğunu ve bu tarihli beyanından sonra markanın gerçek kişiler adına 13/09/1991 tarihinde tescil edildiğini ve bu tarihten sonra da markanın gerçek kişilerce tüzel kişi müvekkili şirkete devredildiğini, bilirkişilerce tarihte oynama yapılarak bu beyanın tescilden sonraki bir beyan olarak yapıldığını göstermeye çalıştıklarını ve kök raporda bu belgeyi birlikte varoluş ilkesinin uygulanması gerektiğine dair esaslı bir sonuca bağladıklarını, 13- Marka hukukunda barışçıl marka tanımı bulunmamakta olup, marka lisans sözleşmesi ile kullanım hakkı alan lisans alanın, lisans aldığı markanın bire bir aynısının tescil ettirilmesi işleminin marka hukukundaki karşılığının kötü niyetli marka tescili olduğu kavramı iken mahkemenin kötü niyetli marka tescili kavramını yok sayarak hayali surette barışçıl markalar şeklinde hukuk dışı tanımla davalının kötü niyetinin örtülmesi anlamına geldiği, 14- Davalının kötü niyetini tespit etmek yerine müvekkilinin zarar görmediği şeklindeki soyut ve afaki yorumlarla oluşturulan gerekçenin hukuka aykırı olduğunu, müvekkilinin markasını kullanmak ve işletmenin ihtiyaçlarına uyum sağlamak noktasında temel vasfını koruyarak seri marka yaratmak ihtiyacında olduğunu, bu amaçla müvekkilinin, markasını kullanmaya yönelik TPE nezdindeki yeni başvurularında bulunmakta ise de, davalının kötü niyetli marka tescillerine dayanarak itiraz ettiğini, müvekkilinin markasını kullanmasının engellediğini ve bu nedenle de müvekkilinin zarar gördüğünü, 15- İşbu hususta müvekkili ile davalı şirket arasındaki “günsan” markasını kullanmasına yönelik marka hakkına yapılan itirazlar üzerine verilen hukuka aykırı YİDK kararlarına yönelik davaların Ankara 2. FSHHM’nin 2017/112 Esas ve 2017/424 Esas sayılı dosyalarında devam ettiği, bu dosyalardan da anlaşılacağı üzere markaların bir arada barışçıl bir şekilde var olmasının mümkün olmadığı, yine davalı … A.Ş.’nin yeni ve tek hissedarı tarafından firmanın eski hissedarları hakkındaki tazminat davasının gösterdiği üzere markanın lisans sözleşmesi gereği kullanım harici başka bir suretle barışçıl birliktelik, işbirliği ilişkisi gibi bir halden bahsedilemeyeceğini, 16- İstanbul 8. ATM’nin 2016/594 Esas sayılı dosyasındaki davalı … A.Ş.’nin bu dava dosyasından alınan ve mahkemenin hükme derç ettiği kök ve ek raporundaki birlikte varoluş ilkesinin kabulünde olmadığı bildirilerek hükme esas alınan kök ve ek rapordaki tespitlerin soyut nitelikte olduğu, somut sonuçları göz ardı ettiğini açıkça ikrar edildiğini belirterek bu sebeplerle asıl davanın reddine dair kısma yönelik istinaf talebinin kabulü ile ilk derece mahkemesinin asıl davanın reddine dair kararının istinaf yolu ile kaldırılmasını ve haklı davalarının kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı/karşı Davacı … Tic. A.ş İstinaf Dilekçesinde özetle: 1-Davacı- Karşı Davalı Şirket’in “…” Markası İle Müvekkil Şirket’e Ait “…” Markası Arasında İltibas Tehlikesi Bulunduğunu, 2.Davacı- karşı davalı şirketin … ibareli markalarının birlikte var olma ilkesine dayanılarak korunmasının mümkün olmadığını, 3-Öncelikle 1991 tarihli sözleşme, birlikte var olma sözleşmesi olarak değerlendirilemeyeceğini, söz konusu sözleşmenin davacı- karşı davalı şirketin … ibareli markalarının tescilinin çok öncesinde, henüz müvekkil şirketin dahi kurulmadan evvel, mevcut durumdan çok farklı şartlar altında çok farklı bir amaçla imzalandığını, müvekkili şirketin kurulmasından sonra söz konusu sözleşmenin bir hükmü kalmadığını, ve müvekkili şirketin, yerel mahkemenin de isabetli bir şekilde tespit ettiği üzere anılan sözleşmenin konusu olan … ibareli markanın tek hak sahibi haline geldiğini, 4-SMK m. 5/3te ise birlikte var olma ilkesi yeni bir kurum olarak tanındığını, ancak bu ilkenin tanınması için resmi şekil şartı arandığını, noter onaylı açık bir muvafakat birlikte var olmanın kabulü için zaruri olduğunu, 5- Yukarıdaki açıklamalar ışığında … markası ve ilgili seri markaların müvekkili şirkete ait olduğunu, … ile davacı karşı davalı şirketin daha sonradan tescil edilen … unsurlu markaları arasında iltibas ilişkisi bulunduğunu, müvekkili şirket tarafından …ın kullanımı için verilmiş, Kanuni şartları haiz bir muvafakatname bulunmadığını, ezcümle, … markasının varlığının müvekkili şirkete ait … markasını ihlal ettiğini belirterek, karşı davanın reddi yönünden verilen İstanbul 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2015/62 E. 2018/124 K. sayılı kararının kaldırılmasına, haklı karşı davanın kabulüne,yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin davacı- karşı davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Davacı vekili, müvekkilinin … numaralı … ve … numaralı … ve diğer tescilli markalarının bulunduğunu, davalı marka tescillerinin iltibasa yol açtığını, tarafların hizmet alanlarının aynı olduğunu, markaların 556 sayılı KHK’nın 7/1-b ve 8/1-b hükümlerine aykırı olduğunu, müvekkili şirketin markayı ilk defa kullanan ve ayırt edicilik kazandıran markanın hak sahibi olduğunu, davalının kötü niyetli olduğunu, davalıya akrabalık bağı nedeni ile güven duyularak sözleşme akdedildiğini, ama davalının bu güvene aykırı davrandığını, …, … ve …, …, …, …, … markalarının hükümsüzlüğünü talep ettiklerini, delillerden … markasının aynen tescil edildiğini, bu markaların iltibas oluşturduğunu, ortalama tüketiciler açısından markaların aynı olduğunu düşündürebileceğini, davalının markadan haksız yararlandığı için bu markalarının hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesi gerektiğini talep etmiş, davalı vekili, müvekkilin söz konusu markaları 1996 yılından beri kullandığını ve … markasının hak sahibinin müvekkili olduğunu, davacının … markasını hiç kullanmadığını, sadece 2001 yılında imzalanan … kelime markası ile ilgili sözleşmeye dayanabildiğini, ancak bu sözleşmenin davacından alınan lisansa bağlı olmayan ve eskiye dayalı fiili kullanımı sözleşmeye dayandırma gayesinden ibaret olduğunu, davacının asıl kullanımının … markasına ilişkin olduğunu, müvekkili şirketin ise baştan beri … markasını kullandığını, markanın hak sahibinin müvekkili şirket olduğunu, tarafların eski ortakları arasındaki adi ortaklık ilişkisinin tasfiye edilmediğini, ortaklar … ile …’ün … markasını … numara ile kendi adlarına tescil ettiklerini, davacının … nolu …, … nolu … ve … nolu … markalarının müvekkili şirket markaları ile aynı ya da ayırt edilemeyecek kadar benzer olduğu kanaatine varılırsa davalı başvurularının davacının başvurularından önce yapılması nedeniyle öncelikle onun markalarının iptal edilmesi gerektiğini, davacı tarafından açılan davanın hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğunu, … markasının müvekkili ile özdeşleştiğini, davacının sözleşme feshinin üç ay sonunda etkili olacağını, davacının bu talebinin nedeninin, müvekkilinin hisselerinin yabancı tüzel kişi …’ye devredilmesi sonucunda davacının da hisse satış bedelinden şifahen pay istemesi, bu taleplerinin kabul edilmemesi sonucunda bu davanın açıldığını, belirterek açılan davanın reddini talep etmiş ve karşı dava dilekçesinde ise, davanın kabulüne karar verilmesi halinde, müvekkili şirketin büyük yatırımlarla tanınmış hale getirdiği markalarla ilgili portföy tazminatı hakkı olduğunu, bugünkü piyasa değeri ile sözleşme arasındaki farkın kazanç olarak düşünüldüğünde bu farkın müvekkiline ödenmesi gerektiğini, davalının … nolu …, … nolu … ve … nolu … markalarının müvekkili markaları ile ayırt edilemeyecek kadar benzer olduğu kanaatine varıldığında iptal edilmesi gerekenin, davalı tescilleri olduğunu, … şirketinin … nolu … ve … sayılı … serisi markalarını kullanmadığının sabit olduğunu, bunları kullandığına dair bir delil sunamadığını, salt lisans sözleşmesi imzalanmasının markanın kullanımı olarak nitelendirilemeyeceğini, fiili kullanım olmadan sadece lisans sözleşmesi imzalanmasının kanunun kullanmama sebebiyle hükümsüzlük hükmünün kanunun dolanılması niteliğinde olduğunu, diğer marka açısından ise lisans sözleşmesinin bulunmadığı, müvekkil şirket markalarının iptaline karar verilmesi halinde davalının portföy tazminatı ödemesi gerektiğini, belirterek … markasına yapılan yatırımlar sebebiyle şimdilik 1.000 TL tazminatın ödenmesini talep etmiş, Davalı yanında feri müdahil olarak katılan … vekili, …’ün davalı şirketin tek hissedarı iken hisselerinin tamamını … şirketine devrettiğini, davacıya ait … nolu markanın tanınmış marka olmadığını, asıl tanınmış olan markaların davalı adına kayıtlı dava markalar olduğu, çünkü davalı adına kayıtlı olan … markalarının 1985 yılınından itibaren eylemli olarak kullanılarak Türkiye özelinde farkındalık yarattığını, markaların 7/b ve 8/b anlamında benzer olmadığını, davacı markalarında yer alan diğer unsurlar ile bütünsel kompozisyon açısından farklı olduklarını, sınıflarının ve emtiaların da aynı olmadığını, davalının gerçek hak sahibi olduğunu, davacı markasının tescil tarihi önce olmasına rağmen gerçek durumun farklı olduğunu, davacı şirketin hakim ortağı … ile davalı şirketin önceki tek ortağı …’ün öz kardeş oldukları, markasal kullanıma iki kardeşin birlikte başladıklarını, … nolu … markasını birlikte tescil ettirdiklerini, önce …, şirketi tek ortaklı olarak kurduğu davalı şirket adına eylemli olarak kullanıldığını, davacı markasının ise 31.01.1997 tarihinde tescil edildiği, lisans sözleşmesinin ise 04.10.2001 tarihinde yapıldığını, kardeşlerin tescil ettirdikleri markanın sonradan müddet olmasına rağmen, eylemli kullanımın devam ettiğini, çekişmeli markalarda yer alan … kelimesinin tek başına davalının kötü niyetine neden olmayacağını, davalı tarafından iltibası engellemek için ekler ve farklı kompozisyonlar kullanıldığını, davalının tek gayesinin 1985 yılında tescil ettirdiği markası ve eylemli olarak kullandığı markalarını tescil ettirmek istemesi olduğunu, davacının bu kullanımlara karşı gelmediğini, kullanıma onay verdiğini, biri hariç hepsi için 5 yıllık sürenin geçtiğini, seri marka tescillerinde kötü niyetin söz konusu olmayacağını, aradan geçen 8 sene ile davacı tarafın dava açma hakkının sessiz kalmak suretiyle kaybedildiğini, davalı tarafın eyleminin haksız rekabet oluşturmadığını iddia ederek davanın reddini talep etmiş, mahkemece asıl ve karşı davaların reddine karar verilmiş, her iki taraf vekili yukarıdaki gerekçelerle iş bu kararı istinaf etmişlerdir. Taraflar arasındaki uyuşmazlığın, … markasının gerçek hak sahipliği, … nolu …; … nolu …; … nolu … markalarının Ankara … Noterliğinin … yevmiye nolu tasdiki ile 04.10.2001 tarih … Ltd. Şti. tarafından davacı … Ltd. Şti. e devredildiği sözleşme ve aynı tarihte – 04.10.2001 tarihinde- Ankara … Noterliğinin … yevmiye no ile onayladığı belge ile … nolu … markasının inhisarı ve süresiz olarak kullanımı için davacı tarafından davalı lehine lisans verilen lisans sözleşmesinin niteliği, markaların birlikte kullanımının somut olayda söz konusu olup olmadığı, buna bağlı olarak sessiz kalma yoluyla hak kaybı olup olmadığı, davalı karşı davacının kötü niyetli olup olmadığı, davalı markalarının hükümsüzlüğü şartlarının oluşup oluşmadığı, karşı dava yönünden davacı-karşı davalı şirketin tescilli markalarının hükümsüzlüğü şartlarının bulunup bulunmadığı, davalı-karşı davacının portföy tazminatı talep etme hakkının bulunup bulunmadığı noktalarında toplandığı anlaşılmaktadır. Mahkemece, 21.03.2016 tarihli asıl ve 26.04.2017 tarihli ek rapor alınmış, bilirkişi heyetinin uzmanlıklarının dava konusuyla ilgili olduğu, raporların teknik yönden yeterli ve dosya kapsamına uygun olduğu, taraflarca ayrıca dosyaya hukuki mütalaa sundukları görülmüştür. Davacı …, Davalı …’a gönderdiği Üsküdar … Noterliğinin 8.1.2015 ve … yevmiye numaralı ihtarnamesinde özetle, “muhatap ile … ailesinin ferdi olması nedeniyle oluşan güven ilişkisinden kaynaklı 4.10.2001 lisans sözleşmesi kurulduğu, ancak lisans sözleşmesine konu … markasının muhatap tarafından kendi adına tesciline yönelik girişimlerde bulunulduğu, bunun tescilli markalarına tecavüz niteliğinde olduğu, bu markaların kendi markaları ile iltibas yarattığı ve tescillerin kötü niyetli olduğu, TPE nezdindeki 20.6.2014 tarih ve … sayılı, 16.7.2014 tarih ve … sayılı marka başvurularına iltibas oluşturduğu için itiraz edildiği, lisans alan olarak muhatabın markayı koruma görevi /olmasına rağmen, markayı ele geçirmeye çalıştığı, tüm bu nedenlerle haklı fesih şartlarının oluştuğunu, … nezdindeki tüm hisselerin yabancı tüzel kişiye devredildiği, bu devir ile tek pay sahipliği oluştuğu, feshin ihtarnamenin tebliğinden itibaren üç ay sonra geçerli olacağını ve … markasının kullanımının bırakılmasını “ihtar etmiştir. Davalı ve davacı markaları incelendiğinde markaların seri marka niteliğinde olduğu, seri markanın, aynı kaynak unsurun yanına farklı ibareler getirilerek ayrı veya benzer sınıflarda oluşturulan markalar bütünü olduğu, hükümsüzlüğü istenen markaların, …, …, … elektrikli kontrol sistemleri + Şekil, …, …, … markaları olup, markaların aynı esas unsurdan oluştuğu ve benzer sınıflarda tescil edildiği, bilirkişi raporunda tespit edildiği üzere markaların benzer olduğu, karıştırılma ihtimalinin bulunduğu görülmekle birlikte iltibas söz konusu olup olmadığı ve bu nedenle hükümsüzlük şartlarının oluşup oluşmadığının ayrı bir alanda incelenmesi gerektiği görülmektedir. Bu itibarla davacı şirketin 27.02.1996 tarihinde … Tic. Ltd. Şti. unvanı ile … ve … tarafından kurulduğu 27.03.1997 tarihli Ticaret Sicil Gazetesinde belirtildiği üzere … hisseleri devrederek şirketten ayrıldığı, davalı şirketin de 27.02.1996 tarihinde … Ltd. Şti. unvanı ile … ve … tarafından kurulduğu, Fakat bu şirketler kurulmadan önce de bu kardeşlerin birlikte 1982 yılından bu yana elektrik malzemeleri üretimi yaptığı, … ve …, aile soyadlarının birleşimiyle oluşturdukları … markasını 13.8.1985 tarihinde … sayı ile glob dibi, sigorta bidonu kapağı toprak fişi mal ve hizmetleri altında kendi adlarına tescil ettirtikleri, … ve …’ün … markasını da 28.3.1988 tarih ve … sayı ile kendi adlarına tescil ettirdiği, iki kardeşin, aynı anda iki şirketin de yönetici ortağı olarak birlikte faaliyet yürüttükleri, daha sonra 27.03.1997 tarihli Ticaret Sicil Gazetesinden anlaşıldığına göre, …’ün davacı şirketteki hisselerini …’e devrederek, şirketten ayrıldığı ve davalı şirketteki pay sahipliğini devam ettirdiği, daha sonra da, …’ün 1999 yılında, davalı şirketteki paylarını …’e devrederek, davacı şirketteki pay sahipliğini devam ettirdiği görülmektedir. Markalara ilişkin gelişmeler incelendiğinde, kardeş olan bu kişilerin, bu şirketlerin kuruluşundan önce de … markasını kendi adlarına tescil ettirerek 1985 tarihinden itibaren kullandıkları, şirketlerdeki hisse devirlerinden sonra da ilişkilerine devam ettikleri, bazı devir sözleşmelerinin tarihinin, hisse devirlerinden sonra olduğu, … nolu … markasının ilk olarak 13.08.1985 tarihinde … ve … adına tescil edildiği, … nolu … markası sahipleri … ve … tarafından 21.08.1996 tarihinde … yevmiye no ile Beşiktaş … Noterliği tarafından tasdik edilen sözleşme ile davalı … Ltd. Şti. ne devredildiği, bu tarihteri sonra markanın müddet olduğu, ancak davalı … Lid. Şti. tarafındfan aynı markanın tekrar … no ile 31.01.1997 tarihinde …, sigorta buşonu kapağı, elektrikte kullanılan anahtarlar, prizler, duylar, elektrik armatürleri. Emtialarında davalı … LTD.ŞTİ adına tescil edildiği, daha sonra … nolu …; … nolu …; … nolu … markalarının, Ankara … Noterliğinin … yevmiye nolu tasdiki ile 04.10.2001 tarih … Ltd. Şti. tarafından davacı … Ltd. Şti. e devredildiği, aynı tarihte – 04.10.2001 tarihinde- Ankara … Noterliğinin … yevmiye no ile onayladığı belge ile … nolu … markasının inhisarı ve süresiz olarak kullanımı için davacı tarafından davalı lehine lisans verildiği, ayrıca, … nolu … … sayılı … markasının ortak olarak … ve … tarafından kullanılacağı ve tescilden doğan hakların birlikte kullanılacağına ilişkin Ortak Marka Kullanımı başlığını taşıyan sözleşme yapıldığı ve bu sözleşmenin Üsküdar … Noterliği tarafından … yevmiye no ile 13.09.1991 tarihinde tasdik edildiği görülmektedir ( bu anlaşma aynı zamanda bir işbirliği anlaşması olması ve tarafların piyasada barışçıl şekilde marka kullanımını sağlayacakları hususunu göstermesi açısından önemlidir). Daha sonra, … sayılı … ve … … markasının, … ve … tarafından davacı … Ltd. Şti.’ne devredildiğini gösteren belge Beşiktaş … Noterliği tarafından … yevmiye no ile 21.08.1996 tarihli tasdik edildiği, ancak yine … ve … tarafından bu devir sözleşmesinin, … nolu … SERİSİ markası yönünden feshedildiği belgenin Beşiktaş … Noterliği tarafından 11.08.1997 tarihinde … yevmiye no ile tasdik edildiği, bu defa … sayılı … SERİSİ markası … ve … tarafından … yevmiye no ile Beşiktaş … Noterliğinin onayladığı devri sözleşmesi ile 07.08.1997 tarihinde davalı … Ltd. Şti. ne devredildiği, … sayılı … SERİSİ markasının sahibinin sehven davacı şirket yazıldığı, ancak markanın davalı … Ltd Şti. ye ait olduğu, yanlışlığın düzeltildiğinin belirtildiği (TPE B.14.1.T.P.E.0.06.01/91/7519-132004 sayılı 25.09.2001 tarihli yazısı), daha sonra … nolu … SERİSİ; … nolu …; … nolu … markaları Ankara … Noterliğinin … yevmiye nolu tasdiki ile 04.10.2001 tarih … Ltd. Şti. tarafından davacı … Ltd. Şti, e devredildiği, yani bu son devir ile … SERİSİ markasının tescilinin, davacı … Ltd. Şti. ne geçtiği, ancak taraf şirketleri arasında Üsküdar … Noterliği tarafından … yevmiye no ile 13.09.1991 tarihinde yapılan ve EK 6 da sunulan Ortak Marka Kullanımı başlığını taşıyan işbirliği sözleşmesinin feshedilmediği anlaşılmaktadır. 2001 yılından sonra ise hem davalı …, hemde davacı … kendi adlarına bazı markalar tescil ettirmiştir. Davalının markaları ve tescil tarihleri şu şekildedir: … … markası için … tarafından 5.12.2007 tarihinde tescil başvurusu yapılmış ve marka 12.11.2008 tarihinde, … numaralı … Sistemleri Şekil markası için … tarafından 13.3.2008 tarihinde tescil başvurusu yapılmış ve marka 31.3.2009 tarihinde, … numaralı …, … numaralı … markası için … tarafından 9.5.2008 tarihinde tescil başvurusu yapılmış ve marka 1.7.2009 tarihinde, … numaralı … markası için … tarafından 5.10.2009 tarihinde tescil başvurusu yapılmış ve marka 21.3.2011 tarihinde, … … markası için … tarafından 30.11.2011 tarihinde tescil başvurusu yapılmış ve marka 4.3.2013 tarihinde, … … markası için … tarafından 5.4.2013 tarihinde tescil başvurusu yapılmış ve marka 28.3.2014 tarihinde tescil ettirilmiştir. Benzer şekilde Davacı … da kendi adına marka tescillerinde bulunmuştur. … numaralı … markası için … tarafından 13.10.2008 tarihinde tescil başvurusu yapılmış ve marka 15.9.2009 tarihinde tescil ettirilmiştir. … numaralı … markası için … tarafından 6.10.2009 tarihinde tescil başvurusu yapılmış ve marka 3.9.2010 tarihinde tescil ettirilmiştir. … numaralı … markası için … tarafından 6.10.2009 tarihinde tescil başvurusu yapılmış ve marka 12.10.2010 tarihinde tescil ettirilmiştir. … numaralı … markası için … tarafından 4.11.2011tarihinde tescil başvurusu yapılmış ve marka 20.11.2013 tarihinde tescil ettirilmiştir. Genel olarak bakıldığında, her iki tarafın da … ibaresi üzerinde gerçek hak sahipliği iddiası bulunmaktadır. Her iki şirketin … ve … tarafından kurulduğu, Ticaret sicil kayıtlarından aynı kişilerce kurulan şirketlerin faaliyet alanın da aynı olduğu ve o tarihten itibaren şirketlerin faaliyetlerini sürdürdükleri, bu tespitlere göre, … ve … ticaret unvanı ile aynı kişilerce aynı alanda iltibas yaratacak derecede benzer unvan ile kurulan şirketler ile taraflar aynı alandaki faaliyetlerinin iltibas yaratmayacağını veya yaratma ihtimalini kabul ettikleri, piyasada birlikte var olmayı tercih ettikleri sonucuna varılabilecektir. Zira markalara ilişkin gelişmeler incelendiğinde, kardeş olan ve şirketlerin kurucu ortakları olan bu kişilerin, bu şirketlerin kuruluşundan önce de … markasını kendi adlarına tescil ettirerek 1985 tarihinden itibaren birlikte kullandıkları, şirketlerdeki hisse devirlerinden sonra da ilişkilerine devam ettikleri, bazı devir sözleşmelerinin tarihinin,yukarıda açıklandığı üzere, hisse devirlerinden sonra olduğu, … unsurlu markaların çok sayıda devir sözleşmesi ile taraf şirketler arasında el değiştirdiği, yine davalı şirketin ticaret unvanının esaslı unsurun da … ibaresi olduğu ve kurulduğu tarihten itibaren markasal kullanıldığı, daha sonra gerçekleştirilen hisse devrileri ile davalı … şirketinden …, davacı … şirketinden de … ayrıldığı. ancak söz konusu hisse devirlerinden sonra da tarafların aynı alanda faaliyet göstermeye devam ettikleri birbirlerinin aynı alanda benzer unvan ve markasal kullanımlarla faaliyet göstermelerine ses çıkarmadıkları, diğer bir deyişle aynı piyasada barışçıl şekilde birlikte var oldukları, taraf şirketler ya müşteriler nezdinde karıştırılmadıklarını ya da karıştırılmaya ihtimalini kabul ederek birlikte var olmayı tercih ettikleri anlaşılmaktadır. … ve …’ün şahsi olarak sahip oldukları markaları şirketlere devretmeleri amacının markaların paylaştırılması olduğu ve amacın … markasının, marka ile aynı ticaret unvanını taşıyan Davalı …, … markasının da, bu marka ile aynı ticari unvanı taşıyan davacı … tarafından kullanılması olduğu, nitekim davalının, 2007 tarihinden itibaren sadece … ile ilgili marka başvuruları yaptığı, davacının ise sadece … markası ile ilgili başvurular yaptığı,davacının 2001 yılında … markasını devraldığı iddiasına karşı … markasını tek başına kullanan bir tasarrufunun bulunmadığı,buna göre, her iki markanın şirketler bölüşülmeden önce aynı yönetime sahip ticari işletme/şirketlerce kullanıldığını, iltibas yaratmaya uygun şekilde saptandığı, şirket unvanları ile marka unvanlarının özdeşleştirildiği, devir sözleşmesi ile aynı gün yapılan lisans sözleşmesi ile fiili durumun değiştirilmeyip … markasının, yine davalının kullanımına bırakıldığını, devir bedeli ve lisans bedeli olarak saptanan 300 TL ve 110 TL nin markanın gerçek değeri ile ilgisi olmadığı göz önüne alındığında, davalının … esas unsurlu markaların sadece lisans sözleşmesi kapsamında kullanılmadığı, başından itibaren markaların birlikte kullanımı iradesinin bir göstergesi olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Arkasından davalı tarafından lisans kapsamında kullanılan markalar benzer ve farklı mal ve hizmet sınıflarında marka tescili gerçekleştirildiği, bu marka tescillerinin kötü niyetli olduğunun söylenemeyeceği, şöyle ki, davalı … Elek. Ltd. Şti. gerçekleştirdiği 1996 yılından itibaren davalı(karşı davacı) şirket tarafından kullanılan alanlarda gerçekleştiği, davacı(karşı davalı) tarafından da bu alanlardaki kullanımların bilindiği, hatta davacı şirketin büyük ortağı …’ün de kuruculuğunda esas sözleşme gerçekleştirildiği, bu tarihe kadar benzer unvan altında yapılan işbirliği ile gerçekleştirilen marka kullanımlarına yenilerinin eklenmesinin kötü niyet oluşturmayacağı, zira şimdiye kadar ki kullanımların kabul edilmiş olmasının, barışçıl olan bu markalara yenilerinin eklenmesine de cevaz vereceği, davalı tarafından 2007 yılından itibaren … esas unsurlu markaların tescilinin aynı ve benzer alanlarda faaliyet yürüten davacı şirket tarafından bilinmemesinin mümkün olmadığı, lisans sözleşmesiyle süresin kullanım hakkına sahip davalının, hükümsüzlüğü istenen markaların 2007 yılından itibaren yapılan başvuru ve tescillere davacı tarafından da ses çıkarılmadığı, … markasını tescilinde de önceki kullanımları ve bu markanın oluşturulma süreci dikkate alındığında, kötü niyetli olduğunun var sayılamayacağı, ayrıca yapılan tescillerin davacı taraf markalarına zarar verdiğine dair dosyada delil bulunmadığı, kaldı ki benzer alanlarda davacı tarafa ait markaların da bulunduğu, davacı tarafın kendi markası esas unsurlu marka tescillerinde bulunduğunun yukarıda açıklandığı, bu nedenle davalı markalarının, davacı taraf markalarının veya şirketin ticari faaliyetlerini etkilemediği, müşterileri nezdinde iltibas yaratmadığının, başından itibaren şirket kurucuları kardeşlerin çerçevesini çizdikleri şekilde var olan birliktelin devamı niteliğinde bir tescil ve kullanımının söz konusu olduğu, kanaatine varılmaktadır. Bu veriler ışığında mahkemece, taraf markalarının benzer olduğu, yukarıda belirtilen sınıflar açısından benzer olduğu, aralarında iltibas ihtimalinin bulunduğu, Ancak taraf şirketlerin kurucuları … ve … tarafından … ve … markalarının birlikte yaratıldığı, markaların yine taraf şirketler kurularak şirketlere devredildiği, … markasının … şirketi tarafından, … markasının ise … şirketi tarafından fiilen kullanıldığı ve ticaret unvanı olarak seçildiği, 1996 yılından itibaren ticaret unvanı ve marka olarak kullanıldığı, taraflarca fiilen ayrı ayrı kullanılan … ve … marka tescillerinin 2001 yılına kadar marka sahipliğinin … şirketinde toplandığı, bu tarihten sonra markaların marka sahipliğinin devir ile … şirketine geçtiği, ancak yapılan inhisari süresiz lisans sözleşmesi ile yine kullanımın tamamen … şirketine bırakıldığı, bu nedenle fiili durumun da … markasının … şirketi tarafından, … markasının ise … şirketi tarafından kullanımına devam edildiği, 2007 yılından sonra tarafların farklı sınıflan da kapsamına alarak başka markalar da tescil ettirmeye başladığı, … Şirketi tarafından … kaynak unsurlu markaların, … tarafından da … kaynak unsurlu markaların tescil ettirildiği, bu durumun da hem tarafların marka paylaşımına devam ettikleri hem de birbirlerinin tescillerinden haberdar oldukları neticesine ulaşıldığı, yine bu durumun tescillerin kötü niyetle yaptırıldığından bahsedilmeyeceği, zira karşı tarafın kullanıma ve tescile onayının olduğu varsayımı ile gerçekleştirildiği, ayrıca devir ve aynı tarihte yapılan lisans sözleşmesinin tarafların fiili durumu korumaya yönelik iradelerini gösterdiği, bu nedenle taraf şirket kurucularının 1991 yılında yaptıkları ortak marka kullanım sözleşmesinin davanın açıldığı 2015 yılına kadar devam ettiği, bu tarihe kadar taraflar arasında hiçbir hukuki ihtilafın yaşanmadığı, dolayısıyla taraf şirketler arasında bir arada var olma sözleşmesinin olduğu, coexistence kavramının uygulanması gerektiği, ayrıca tarafların bu kadar uzun süre ihtilaf yaşamayarak markalan birlikte kullanmalarına, piyasada aynı tüketici gurubuna hitap etmelerine ve piyasada kardeş şirketler olarak anılmalarına, bu kanının oluşmasına sessiz kalarak izin vermelerinin ardından, hükümsüzlük davasının açılmasının hakkın kötüye kullanılması sayılacağı, anlaşılmakla asıl davanın ve aynı talepli karşı davanın, markaların birlikte oluşturulduğu kanaati ile gerçek hak sahipliği talebinin reddinin gerektiği, yine belirtilen gerekçeler ile uzun yılar piyasada birlikte var olduktan sonra davacı-karşı davalı tescillerinin kötü niyet oluşturduğunun iddia edilemeyeceği, tesciller kötü niyet oluşturmuş olsa bile bu kadar uzun süre sonra huzurdaki davanın açılmasının MK 2 gereğince kabul edilemeyeceği, son olarak davalı-karşı davacı tarafından talep edilen portföy tazminatı talebinin şartlarının oluşmadığı, zira müşteri kitlesinin 1996 yılından itibaren aynı marka ile aynı alanda faaliyet gösteren taraf şirketleri tarafından birlikte oluşturulduğu, ayrıca davalı(karşı davacının) tescilli markaları, … ibareli ticaret unvanı ile faaliyetine devam ettirdiği düşünüldüğünde karşı tarafa devredilen bir müşteri kitlesinin de bulunmadığı, gerekçeleriyle karşı davanın reddine dair kararının dosya kapsamına uygun olduğu, her iki taraf vekilinin bu yöndeki istinaf taleplerinin reddi gerektiği anlaşılmaktadır. Öte yandan davacı vekilince dosyanın, yeni bir bilirkişiye gitme taleplerinin kabul edilerek mahkemece oluşturulan yeni bir bilirkişi heyetine gönderilmesi ara kararına rağmen, bu ara karardan dönülmesinin adil yargılanma ilkesinin ihlali olduğu itirazına gelince, mahkemece, dosyadaki taraflarca alınan uzman görüşleri ile alınan bilirkişi heyet raporunun birlikte değerlendirilmesi amacıyla her ne kadar bilirkişi heyeti oluşturulmaya çalışılmışsa da tarafların itirazları sonucu yargılamanın sürüncemede kaldığı, dosyaya sunulan uzman görüşlerinin akademisyenlerden oluştuğu ve dosyada mahkememizce alınan bir kök ve bir ek raporun bulunduğu, 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu uyarınca hukukçu bilirkişinin seçiminin yasaklandığı, 2018 yılı bilirkişi listesinde de hukukçu bilirkişilerin listeye alınmadığı, gelinen bu aşamada dosyada yeni bir bilirkişi raporu alınmasına gerek kalmadığı, hukuki değerlendirmenin mahkemece yapılabileceği göz önüne alınarak mahkemenin 19/07/2017 tarihli bilirkişi seçimine yönelik ara kararından ve daha sonraki bilirkişi değişikliğine ilişkin ara kararından rücu edilerek dosyanın bilirkişi heyetine tevdi edilmemesine ilişkin 22.01.2018 tarihli ara kararında herhangi bir hukuka uygunsuzluk bulunmadığı, dosyadaki bilirkişi raporları ile taraflarca sunulan mütalaaların uyuşmazlığı gidermeye yeterli içeriği sahip oldukları, hukuki nitelendirmenin hakimce yapılacağı, bu nedenle bu istinaf sebebinin yerinde olmadığı görülmüştür. Sonuç olarak tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, her iki taraf vekillerinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 08/05/2018 tarih ve 2015/62 E., 2018/124 K. sayılı kararına karşı davacı-karşı davalı vekili ile davalı-karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 44,80 TL harcın davacı-karşı davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 44,80 TL harcın davalı-karşı davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 4- Taraflarca istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,5- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 6- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 30/06/2022