Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/113
KARAR NO : 2020/323
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 2. Fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 04/07/2017
NUMARASI : 2014/233 E., 2017/147 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 26/11/2020
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; 2009/21896 numaralı “…” markasının 30/04/2009 tarihinde müvekkili şirket adına tescil edildiğini, bu markanın şirket genel kurulu ya da yönetim kurulu kararı olmaksızın 27/06/2012 tarihinde dönemin yönetim kurulu üyesi davalı … tarafından kendi kızı davalı …’e devredildiğini, marka devir işleminin müvekkili şirketten saklandığını, söz konusu işlemin şirkete ait son derece önemli bir malvarlığı değeri ile aynı zamanda şirketin faaliyetlerini ve işleyişini doğrudan etkileyebilme niteliğine sahip olan markanın izinsiz ve gizlice devri olduğunu, yönetim kurulu üyesinin görev ve yetkisini aşmak suretiyle tamamen kötü niyetli bir şekilde ve aslen şirketi zarara uğratarak haksız kazanç elde etme niyetiyle söz konusu işlemi gerçekleştirdiğini, devir için davalı … tarafından bir bedel ödenmediğini, bu işlemin TTK’nun 395. maddesi uyarınca batıl olduğunu belirterek, “…” markasının …’e devrine ilişkin sözleşmenin batıl ve hukuka aykırı olması nedeniyle hükümsüzlüğüne, markanın yeniden davacı şirket adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar vekili cevap dilekçesi ile; dava konusu ” …” markasının davalı … adına tescilli olduğunu, hükümsüzlük davasının ancak marka sahibine karşı açılabileceğini, davalı …’e husumet yöneltilemeyeceğini, müvekkili …’in davacı şirkette yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptığını, marka devrinin yetkisi kapsamında gerçekleştirilen hukuka uygun bir işlem olduğunu, marka devir sözleşmesinde şirketi temsilen hareket ettiğini, müvekkilinin şirketi tek başına temsil ve ilzam yetkisine sahip olduğunu, marka hükümsüzlüğünün ancak marka tesciline ilişkin olabileceğini, devrin hükümsüzlüğü talebinin hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, davacının kötü niyet iddiasına konu vakıaların markanın hükümsüzlüğüne sebep oluşturmadığını, davalı …’in hiç bir kısıtlama koyulmaksızın şirketi temsile yetkili kılındığını, işlemin muvazaalı olmadığını, davanın hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğunu, marka devir işleminden gerek şirket pay sahipleri ve yönetim kurulu arasındaki bağ gereğince, gerekse de TPE nezdinde işlemler, ilanlar, tebligatlar vs.işlemler sebebiyle davacı şirketin işleme onay vermediğinin hiç bir şekilde kabul görmeyeceğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece; Temin edilen 25/11/2016 tarihli bilirkişi heyeti raporu da dikkate alınarak, anonim şirket yönetim kurulu üyelerinin temsil yetkisinin kapsamının, davaya konu devir işleminin yapıldığı tarihe göre somut olaya uygulanması gereken 6762 sayılı TTK’nun 321. maddesinde belirlendiği, bu maddede, temsile yetkili olanların şirketin maksat ve konusuna dahil olan her nevi işleri ve hukuki muameleleri şirket adına yapmak ve şirket unvanını kullanmak hakkını haiz olduklarınin belirtildiği, 6762 sayılı TTK hükümlerine ve şirket anasözleşmesine göre, kural olarak şirketi temsile yetkili kişinin şirkete ait bir malvarlığı üzerinde tasarrufta bulunabileceğinin kabulü gerektiği, ancak bu malvarlığının, şirketin sahip olduğu tek malvarlığı olduğunun veya şirketin varlığını sürdürebilmesi için hayati önemi haiz bulunduğunun belirlenmesi halinde bu kez, anılan devir yönündeki taahhüdün geçerli olabilmesi için yönetim kurulundan karar alınması gerektiği, davaya konu markanın, davacının ticari unvanı ile aynı olup, davacı şirketin denizcilik işiyle iştigal etmesi nedeniyle davacı şirket için hayati önemi haiz olduğu ve davacı tarafından web sitesinde halen bu markanın kullanıldığının tespit edildiği, her ne kadar davalı tarafın, davacı şirketin mal varlığının kalmadığını ve gemisinin de satıldığını savunmuşsa da, bu durum gerçek olsa bile davacının mal varlıkları içinde yer alan ve davacı şirketin ticaret unvanı ile aynı olan davaya konu markanın davacı şirket için hayati önemi haiz olduğu, bu nedenle davalı … tarafından markanın tek başına devredilemeyeceği, davalının şirket tarafından ibra edilmesinin devir işlemine geçerlilik kazandırmayacağı, kaldı ki davalı …’in davaya konu markayı kızına 500,00-TL gibi düşük bir bedelle devretmiş olmasının ve davacı şirketin www…com isimli web sitesinde “…” markasını halen kullanmaya devam etmesinin de devir işleminin muvazaalı olduğunu gösterdiği, şirketi temsile yetkili ve yönetim kurulu üyesi olan davalı …’in görevlerini tedbirli bir yöneticinin özeniyle yerine getirmek ve şirketin menfaatlerini dürüstlük kurallarına uyarak gözetmek yükümlülüğü altında olduğu, özen yükümlülüğüne aykırı hareket ederek şirketi zarara uğratan yönetim kurulu üyelerinin hukuki ve cezai sorumluluğunun doğacağı, dava konusu olayda; şirket adına tescilli olan markanın devri konusunda şirketin yetkili organlarınca alınmış bir kararın mevcut olmadığı, … tescil numaralı “…” markasının muvazaalı olarak davalı …’e devredildiği ve davalı …’in tek başına markayı devir yetkisinin bulunmadığı, marka devir işleminin iptali şartlarının mevcut olduğu, devir sözleşmesinin tarafı olması nedeniyle davalı …’e de husumet yöneltilmesinin doğru olduğu gerekçesiyle;”Davanın KABULÜNE,Davalılar … ve … arasında … tescil numaralı “ŞEKİL+ …” markasının devrine ilişkin yapılan Üsküdar …. Noterliğinin 26.04.2012 tarihli ve … yevmiye numaralı sözleşmenin İPTALİNE,… numaralı “ŞEKİL+ …” markasının davacı … Tic. A.Ş. adına TESCİLİNE,” karar verilmiş, karara karşı davalılar vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur. Davalılar vekilinin istinaf sebepleri; davalı …’in kendi adına tescilli bir markayı devretmediği, hükümsüzlük davasının bu davalıya karşı açılamayacağı, davalı … hakkında açılan davanın husumet yokluğu nedeniyle reddi gerektiği, hükümsüzlük davasının marka tescil işleminin hükümsüzlüğüne dayalı olarak açılması gerekirken, marka devrine ilişkin noter işleminin iptali talebi ile açılması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerektiği, davacı tarafça tescil işleminin hükümsüzlüğü veya iptalinin talep edilmediği, mahkemece dava konusu markanın davacı adına tesciline karar verilmiş ancak hükmün infazının kesinleşme sonrasında tatbik olacağı hususuna yer verilmediği, davacı tarafça İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/2021 E. Sayılı dosyası ile davalı … aleyhine marka devrinden doğan zararın tahsili talebiyle dava açılmış olduğu gözönüne alındığında devir işleminin davacı tarafından artık kabul edildiğinin açık olduğu, davanın devir tarihinden 2 yıl sonra açıldığı dikkate alındığında davacının davayı açmakta kötü niyetli olduğunun kabulü gerektiği, davacı şirketin 06/04/2011 tarihli olağan genel kurul toplantısında davalı …’e 6762 Sayılı TTK’nın 334 ve 335. maddelerinde yazılı muameleleri yapmak yetkisinin şirket hissedarlarının oy biliği ile verildiği, bu nedenle davalı …’ın söz konusu devir işlemini yapma hususunda yetkisi bulunduğu, Deval markasının davacı şirketin tek malvarlığı niteliğinde olmadığı, bilirkişi raporunda markanın şirketin faaliyetini devam ettirmesi için hayati önemi haiz olup olmadığı hususunda herhangi bir inceleme ve değerlendirme yapılmadığı, davacı şirketin tasfiye aşamasında olup, faaliyetini sona erdirmekte olduğu, aile fertleri arasında şirketin faaliyet konusunda kullandığı gemilerin paylaşıldığını ve şirketin dağıldığını, bu bağlamda davaya konu “ŞEKİL+ …” markasının davalı … tarafından oluşturulmuş olması nedeniyle kendisine devredildiği, davalı yönetim kurulu üyesinin tedbirli yönetici ve sadakat yükümüne aykırı hareket ettiği yönündeki gerekçenin hatalı olduğu, yapılan devir işleminin muvazaalı olmadığı hususlarına ilişkindir. Dava, … tescil numaralı “…” markasının davalı … tarafından diğer davalı …’e devredilmesi suretiyle yapılan marka devir işleminin iptali ve markanın davacı şirket adına tescili talebine ilişkin bulunmaktadır.
İstinaf edenin sıfatına, istinafın kapsam ve nedenine, dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde bir usulsüzlük bulunmamasına, hükme esas alınan 25/11/2016 tarihli bilirkişi heyeti raporunun olaya, oluşa ve Yargıtay uygulamalarına uygun denetlenebilir gerekçeler içermesine, bu raporun hükme esas alınmasında bir isabetsizlik bulunmamasına, davacı tarafça aynı zamanda TBK’da düzenlenen muvazaa hukuki sebebine dayanılması nedeniyle muvazaalı işlemi gerçekleştiren her iki davalı hakkında dava açılmasında usule aykırı bir yön bulunmamasına, bu hususun Mahkeme gerekçeli kararında da belirtilmesine, şirketin ana sözleşmesinde marka devir işlemleriyle uğraşılacağına ilişkin bur hüküm bulunmaması, markanın şirket faaliyetleri açısından önemli olması, devir tarihinde yürürlükte bulunan 6102 Sayılı TTK’nın 321, 334 ve 335. maddeleri dikkate alındığında genel kurul kararı olmadan marka devir işleminin yapılamayacağının açık olmasına, davalı …’e verilen temsil ve ilzam yetkisinin marka devrini kapsayacak nitelikte bulunmamasına, genel kurul kararı ile davalı …’in ibra edildiği ileri sürülmüşse de, 19/06/2013 tarihli Ticaret Sicil Gazetesi incelendiğinde şirket genel kurul gündeminde maka devrine ilişkin işlemin görüşülmesi ile ilgili bir madde bulunmaması nedeniyle davalı …’in bu konuda ibra edildiğini söylemenin mümkün bulunmamasına, davalı tarafça tasfiye aşamasında olduğu belirtilen şirketin mal varlığının azaldığı veya kalmadığı iddia edildiğine göre markanın davacı şirket için önemli bir malvarlığı unsuru olduğunun açık bulunmasına, şirketin tasfiye aşamasında olduğu iddia edildiğine göre şirket malvarlığı ve markanın değerini tespit için yeniden inceleme yapılmasının bir önem taşımayacak olmasına, markanın markanın … tarafından kızı olan diğer davalıya devredilmesi, devir bedeli olan 500,00-TL’nin davacı şirketin bir denizcilik şirketi ve anonim şirket statüsünde olan şirket olduğu dikkate alındığında hayatın olağan akışına uygun olmaması, bu devir bedelinin ödendiği hususunda bir delil sunulmadığı da dikkate alındığında 6098 Sayılı TBK 19(818 Sayılı BK 18). maddesi gereğince devrin muvazaalı olduğunun kabul edilmesinin gerekmesine, davacı tarafça markanın devri nedeniyle uğranılan zararın tazmini talebiyle dava açılmış olmasının davacının devri kabul ettiği anlamına gelmemesine, yine zararın tazmini talebiyle dava açılmış olması veya şirketin tasfiye aşamasına girmiş olmasının dava açılmasına engel bir durum oluşturmayacağının açık olmasına, böyle bir davanın davacı tarafça devre ilişkin noter işleminin iptalinin talep edilmiş olması, bu işlemin iptaline karar verilmesi halinde TPE’deki tescilin de dayanağının ortadan kalkacağının sabit olması, markanın davacı adına tesciline yönelik olarak verilen hükmün kesinleşince infaz edilecek olması karşısında Mahkemece yazılı şekilde hüküm kurulmasında bir isabetsizlik bulunmaması karşısında, davalılar vekilinin istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1-Usûl ve yasaya uygun İstanbul Anadolu 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 04/07/2017 tarih ve 2014/233 E., 2017/147 K. sayılı kararına karşı davalılar vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Davalılardan alınması gerekli 54,40 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından davalılar tarafından yatırılan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 23,00 TL harcın davalılardan alınarak Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle taraflar yararına avukatlık ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,4- İstinaf yasa yoluna başvuran davalılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 sayılı Kanunun 31 inci maddesiyle değişik HMK. m. 361/1. hükmü gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 26/11/2020