Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1126 E. 2022/866 K. 23.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1126 Esas
KARAR NO: 2022/866
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 28/02/2018
NUMARASI: 2014/760 E. – 2018/196 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 23/05/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili ile davalı … Şirketi arasında ticari bir ilişkinin mevcut olduğunu, nitekim müvekkili şirketin … Şirketinden hali hazırda alacaklı bulunduğunu, taraflar arasında süre gelen ticari ilişki sebebi ile müvekkilinin hesabından iki adet çeki … Şirketi adına keşide ederek avans ödemesi olarak davalı şirkete teslim ettiğini, davalılardan … Şirketinin müvekkili tarafından kendisine verilmiş olan iki adet çek karşılığında müvekkiline herhangi bir mal teslim etmediğini ya da herhangi bir hizmet ifa etmediğini, buna rağmen avans ödemesi olarak verilmiş olan iki adet çeki ciro ederek diğer davalı … A.Ş’ye vermiş olduğunun müvekkili tarafından haricen öğrenildiğini, müvekkili tarafından davalılardan … Şirketine verilmiş olan dava konusu 2 adet çek karşılığında kesinlikle bir mal ya da hizmet alınmamış olup ticari defter ve belgeler incelendiği takdirde müvekkilinin davalı şirketten alacaklı durumda olduğunun anlaşılacağını, mal karşılığı verilmemiş olan çeklerin davalı … …. A.Ş tarafından hukuka aykırı şekilde temlik alınmış olduğunun açık olduğunu beyanla müvekkilinin çekler sebebiyle davalılara borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin tüm işlemlerinde olduğu gibi kendisine faktoring işlemi için başvuran diğer davalı … Şirketi ile akdettiği 07/09/2011 tarihli faktoring sözleşmesine konu işlemlerde de kambiyo senedine bağlı alacakların dayanağı faturaların kendisine sunulmasıyla birlikte işlem tesis ettiğini, Faktoring Şirketlerinin Kuruluş ve Çalışma Esasları Hakkındaki Yönetmeliğin 8. maddesinin aradığı anlamda faturanın müvekkili şirkete davalı … A.Ş tarafından ibraz edilen faturalar ile diğer davalı … Şirketinin davacı … Tic. Ltd. Şti olan alacağını ispatlamış olması karşısında kredi miktarının faturalandırıldılmış gerçek bir alacak olduğunu, davacı tarafın diğer davalı … A.ş ile arasındaki ticari ilişkiden kaynaklanan alacağını alamadığını iddia ettiğini ancak asıl borç ilişkisinde meydana geldiği iddia edilen sebeplerin asıl borç ilişkisi tarafı olmayan müvekkiline karşı kambiyo ilişkisinde ileri sürülemeyeceğini, kambiyo senedini yasal yollarla elinde bulunduran hamilin ciro yoluyla almış olduğu senedin dayandığı asıl borç ilişkisini bilebilecek durumda da olmadığını, bilmesinin de beklenemeyeceğini, bu durumun kambiyo taahhüdü vermenin ruhuna aykırı olduğunu, müvekikli şirketin diğer davalı … A.Ş’nin doğmuş olduğunu açıkça beyan ettiği ve faturalarını da ibraz ettiği alacağa karşılık davacıdan almış olduğu çeki müvekkili şirkete vererek karşılığında kredi kullandığını, iş bu çekler ile ilgili olarak müvekkili şirketin alacağının kambiyo taahhüdünden doğduğunu, müvekkili şirketin bu şekilde diğer davalıya vermiş olduğu tarştışmasız olan kredi bedelini tahsil edemeyerek zarara uğradığını, müvekkili şirketin tamamen usul, yasa ve ilgili yönetmeliğe uygun olarak aranan belgeleri edindikten sonra davalı … Şirketine kredi kullandırdığını ve alınan faturanın ödenmesi amacıyla dava konusu çeki aldığını beyanla davanın reddine ve yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmişti.Davalı … A.Ş. usulüne uygun tebligata rağmen davaya cevap vermemiş ve duruşmalarda kendisini temsil ettirmemiştir. İlk derece mahkemesince; “Açıklanan yasal düzenlemeler karşısında tüm dosya kapsamının değerlendirilmesi neticesinde; davacının iddiasının dava konusu edilen çeklerin mal alımı için avans olarak verildiği ve mal teslimi yapılmadığından çekler sebebiyle borçlu olmadığına yönelik olduğu, davacının dava konusu …’ait 03/02/2012 tarihli 50.000,00 TL bedelli ve 07/02/2012 tarihli 50.000,00 TL bedelli çekleri davalı … adına keşide ederek verdiği, çeklerin bu davalı tarafından ciro ile davalı … Faktoringe verildiği, davalılar arasındaki faktoring işlemlerinin mevzuata uygun olduğu ancak açıklanan gerekçe ile davacının diğer davalı fatura borçlusu …’ya karşı borçlu olmadığına dair iddiasını faktoring üçgeninde yer alan davalı … Faktoringe karşı ileri sürmesi mümkün ise de davalı …’nın davaya cevap vermeyerek davacının çeklerin mal alımı için avans olarak verildiği iddiasını inkar ettiği, çekin bir ödeme aracı olduğu, taraflar arasında davacının ticari defterlerine göre 2010-2012 yılları arasında süregelen bir ticari ilişki olduğu, çeklerin bu ticari ilişki sırasında verildiği ve ispat yükü üzerinde olan davacının davalı …’ya çekleri mal alımı sebebiyle avans çeki olarak verdiğini ve karşılığında mal teslim edilmediğinden çeklerin bedelsiz kaldıklarını ispat edemediği anlaşılmış olmakla davanın reddine, davalı …’in tazminat talebinin açılmış icra takibi bulunmadığı ve davacının kötü niyetli olmadığı anlaşıldığından reddine” karar verilmiştir. Davacı …vekili istinaf dilekçesinde özetle; -Ticari defter ve belgeler kapsamında yer alan kayıtlar dikkatle değerlendirildiğinde, dava konusu çeklerin avans olarak davalı …’a verilmiş olduğu ve …’ın müvekkiline mal teslimatı yapmadığının anlaşıldığını, Ticari defter ve belgeler üzerinde yapılan bilirkişi incelemesi gereğince müvekkilinin davalı … şirketinden 669.330,31TL alacaklı olduğu ve davalının usulsüz ve gerçeğe aykırı olarak düzenleyip diğer davalı …’a ibraz etmiş olduğu 07.10.2011 tarihli ve … nolu faturanın müvekkili defterlerinde yer almadığı, dava konusu çekler sebebi ile müvekkilinin davalı …’tan her hangi bir mal ve hizmet almadığı, dava konusu çekler sebebi ile müvekkilinin davalı …’a borçlu olmadığının belirlendiğini, -Fatura örneği incelendiğinde; diğer davalının gerçek dışı bir şekilde düzenlemiş olduğu ve müvekkilinin ticari defterlerinde yer almayan faturanın irsaliyeli fatura olduğunu, ancak faturada teslimata ilişkin her hangi bir imzanın yer almadığını, irsaliyeli faturada, fatura konusu malın teslim alındığına ilişkin imzanın yer almaması halinde fatura konusu malın teslim edildiğinin iddia edilemeyeceğini, mal tesliminin ispatının şart olduğunu, davalı … şirketinin söz konusu dönemdeki yetkililerinin görevlerini kötüye kullanarak fiktif alacaklar tesis ederek, gerçekte mevcut olmayan alacaklar yaratarak bunları şirket hesabında gösterdiğini, bu sebeple İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına da suç duyurusunda bulunulduğunu, dava konusun çeklerin çıkış tarihinin 17.08.2012 olduğunu, davalı … tarafından düzenlenmiş olan sahte faturanın 07.10.2012 tarihli olduğunu, bu durumda çeklerin avans olarak verilmiş olduğunu, müvekkilinin 17.01.2012 tarihinde davalı …’tan çok yüklü miktarda alacaklı olduğu da açık olduğundan bu durumda ödeme yapmasının beklenemeyeceğini, -Gerekçeli kararda dava tarihinin doğru belirtilmediğini, dava tarihinin 02.02.2012 olup, davanın açılmış olduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümleri kapsamında değerlendirme yapılması gerektiğini, Dava tarihi 02.02.2012 olup 6361 Sayılı Finansal Kiralama Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanunu hükümlerinin uygulanabilmesinin ön koşulunun, faktoring sözleşmesinin 13.12.2012 tarihini ve sonrasında gerçekleşmiş olmasıdır. (Yarg. 15 HD. 2014/2513e. 2015/1229k.) Davalı … tarafından dosyaya ibraz edilmiş olan faktoring sözleşmesinin tarihinin 07.09.2011 olup, bu durumda uyuşmazlığın Finansman Şirketlerinin Kuruluş ve Çalışma Esasları Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre çözümlenmesi gerektiğini, Faktoring şirketlerinin kambiyo senetlerini ciro yoluyla değil alacağın temliki hükümlerine göre devraldığını, faturada belirtilen alacağı temlik almış olan davalı … şirketinin faturanın yanı sıra mal/hizmet teslimine ilişkin sevk irsaliyesinin de kedisine teslimini sağlaması ve araştırması gerektiğini bu sebeplerle yerel mahkeme tarafından verilen hükmün kaldırılması suretiyle davamızın tümden kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; -Temel borç ilişkisinden kaynaklanan itiraz ve def’ilerin kambiyo ilişkisinde müvekkili şirkete karşı ileri sürülebilmesine imkan bulunmadığını, Faktoring şirketlerinin çalışma esaslarını düzenleyen 10.10.2006 tarih ve 26315 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketlerinin Kuruluş ve Faaliyet Esasları Hakkında Yönetmelik’in 22. maddesine göre kambiyo senedine bağlı alacakların dayanağı faturaların kendisine sunulmasıyla birlikte işlem tesis ettiğini, ilgili yönetmeliğin aradığı anlamda faturanın, müvekkili şirkete davalı … Tic. A.ş. tarafından ibraz edildiğini ve alacağın doğmuş bulunduğu fatura ile tevsik edildiğini, çeki tamamen iyi niyetle ve yasal yollardan elinde bulunduran müvekkil şirketin hem alacağını alamaması hem de bu tür davalar ve talepler ile karşı karşıya kalmasının hukuka ve iyi niyet esaslarına aykırı olduğunu, Kambiyo senedini yasal yollarla elinde bulunduran hamil ciro yoluyla almış olduğu senedin dayandığı asıl borç ilişkisini bilebilecek durumda da olmadığını, müvekkili şirketin davaya konu borcu temlikname ile değil, çekte ciro yolu ile devralmış bulunduğunu, kambiyo senetlerindeki soyutluk ilkesi gereğince iyi niyetli üçüncü kişi konumunda bulunan müvekkili şirkete karşı asıl borç ilişkisinden kaynaklanan defi ve itirazların ileri sürülmeyeceğini, ciro yolu ile devredilen emre yazılı senette ise; şahsi defi ve itirazların müvekkil şirkete karşı ileri sürülebilmesi için müvekkili şirketin çeki devralırken kötü niyetli hareket etmiş olması gerektiğini, istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini talep etmiştir, İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava; Avans olarak verilen çekin mal tesliminin gerçekleşmemesi sebebiyle bedelsizlik iddiasına dayalı borçlu olmadığının tespiti, çek iptali ve ödenen meblağın iadesi istemine ilişkindir. Ülkemizde faktoring ile ilgili kanuni bir düzenleme yapılmadan önce; bu kurum ilk olarak “Ödünç Para Verme İşleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname” ile düzenlenmiştir. Bu kurumla ilgili ayrıntılı düzenleme ise zaman içerisinde değişikliklere uğrayan “Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketlerinin Kuruluş ve Faaliyet Esasları Hakkında Yönetmelik” ile yapılmıştır. Bu Yönetmelik 10.10.2006 tarih ve 26315 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış olup, Yönetmelik’in 33.maddesine göre, Yönetmelik’in 23. maddesinin ikinci fıkrası 01.01.2008 tarihinde, diğer hükümleri ise yayımı tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu Yönetmelik’in 32.maddesi ile; 28.04.1992 tarih ve 21212 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Finansal Kiralama Şirketlerinin Kuruluş ve Faaliyetlerine İlişkin Yönetmelik”, 08.07.1992 tarih ve 21278 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Finansal Kiralama İşlemlerinde Süre ve Sınırın Tespitine Dair Yönetmelik”, 21.12.1994 tarih ve 22148 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Faktoring Şirketlerinin Kuruluş ve Çalışma Esasları Hakkında Yönetmelik” ve 26.07.1994 tarih ve 22002 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Finansman Şirketlerinin Kuruluş ve Çalışma Esasları Hakkında Yönetmelik” yürürlükten kaldırılmış; tüm bu konular tek bir yönetmelikte düzenlenmiş ve bu Yönetmelik de 23.03.2008 tarih ve 26825, 26.06.2009 tarih ve 27270 ve 24.02.2011 tarih ve 27856 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan düzenlemelerle de Yönetmelik hükümlerinde değişikliğe gidilmiş, son olarak 6361 Sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra bu Kanun uyarınca çıkarılan ve 24.04.2013 tarih ve 28627 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Yönetmelik’in 19. maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır.Yönetmelik hükümlerinin faktoring ilişkilerinin çözümünde yetersiz kalması sebebiyle, konunun Kanun ile düzenlenmesi gerekliliği ortaya çıkmış ve bu doğrultuda yapılan çalışmalar neticesinde, 6361 Sayılı Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanunu 13.12.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak mevzuatımıza dahil olmuştur. 6361 Sayılı Kanun’un 9/2. maddesinde “Faktoring şirketi Kurulca belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde kambiyo senetlerine dayalı olsa bile, bir mal veya hizmet satışından doğmuş fatura ile tevsik edilemeyen alacaklar ile Kurulca belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde tevsik edilemeyen mal veya hizmet satışına bağlı doğacak alacakları devir alamaz veya tahsilini üstlenemez. Aynı faturaya dayalı birden çok faktoring şirketine yapılan kısmi temliklerin toplam tutarı fatura tutarını aşamaz.” hükmü getirilmiş, aynı maddenin 3. fıkrasında ise “Bir kambiyo senedinin ciro yoluyla faktoring şirketine devri hâlinde, kambiyo senedinden dolayı kendisine başvurulan kişi, düzenleyen veya önceki hamillerden biriyle kendi arasında doğrudan doğruya var olan ilişkilere dayanan def’îleri faktoring şirketine karşı ileri süremez; meğerki, faktoring şirketi kambiyo senedini iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket etmiş olsun.” düzenlemesine yer verilmiştir. Uyuşmazlığın çözümünde uyuşmazlığın ortaya çıktığı tarihteki mevzuatın uygulanması gerektiği kabul edilmektedir. Mahkemenin gördüğü davada faktoring işleminin 6361 Sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce gerçekleştiğinden, mahkemenin uyuşmazlığın çözümünde bu Kanun hükümlerini uygulamasının mümkün olmadığı anlaşılmakla somut olayda faktoring işlemleri sözleşmesinin 07.09.2011 tarihinde imzalandığı anlaşılmakla uyuşmazlığın Finansman Şirketlerinin Kuruluş ve Çalışma Esasları Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre çözümlenmesi gerekir. Uyuşmazlığın çözümünde uygulanacak mevzuat hükümlerinin tespitinden sonra faktoring sözleşmesinin hukuki niteliğine gelince; kural olarak, kıymetli evraklarda mücerretlik (soyutluk) ilkesi gereği kıymetli evrak ile kıymetli evrakın doğumuna esas teşkil eden temel ilişki arasında bir bağlantı bulunmamaktadır. Kıymetli evrak, temel ilişkiden soyut ve bağımsızdır. Ancak, uyuşmazlık konusu edilen çekle ilgili faktoring işlemlerinin gerçekleştiği 07.09.2011 tarihinde yürürlükte bulunan Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketlerinin Kuruluş ve Faaliyet Esasları Hakkındaki Yönetmelik’in 22/2. maddesinde “…faktoring şirketleri kambiyo senetlerine dayalı olsa bile bir mal veya hizmet satışından doğmuş ve doğacak fatura veya benzeri belgelerle tevsik edilmeyen alacakları satın alamazlar veya tahsilini üstlenemezler…” düzenlemesine yer verilmiştir. Bu hükmün, uygulamada boş ve hileli senetlerin faktoring şirketlerince devir alınmasını önlemeye yönelik olduğu kabul edilmektedir (Tekinalp Ünal, Banka Hukukunun Esasları, s.497). Dolayısıyla faktoring şirketleri devir aldığı alacak, bir kambiyo senedinden kaynaklanıyor olsa bile alacağı doğuran temel ilişkiye ait fatura veya benzeri belgelerle bunu tevsik etmelidir. Bu hüküm “düzenleyici amir bir hüküm” olarak kabul edilmektedir. Faktoring şirketinin müşterisinden temliken aldığı bir alacağı takip edebilmesi için; alacak bir kambiyo senedinden kaynaklansa bile faktoring sözleşmesi ile beraber, alacağı doğuran temel satım ilişkisine ait fatura ve benzeri belgeleri de ibraz etmek zorundadır.Faktoring sözleşmelerine, uygulamada “Alacağın Temliki” hükümleri uygulandığından, 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun “Akdin Şekli” başlıklı 163. maddesi uyarınca yazılı şekilde yapılması gerekir. Çözümü gereken husus; Davalı … A.Ş.’nin davaya konu çeki, Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketlerinin Kuruluş ve Faaliyet Esasları Hakkında Yönetmeliğin 22/2. maddesine uygun olarak elinde bulundurup bulundurmadığı’dır. Bu düzenlemeden anlaşılacağı üzere, faktoring şirketlerinin kıymetli evrakı temellük edebilmeleri için kıymetli evrakın temel ilişkiye ait yazılı belgelerle doğrulanması ve tevsik edilmesi şarttır. Bu durumda, özellikle yönetmelikte “….kambiyo senetlerine dayalı olsa bile….” ibaresine yer verilmesi de dikkate alındığında, faktoring ilişkisinde ciranta ile hamiller (faktoring şirketleri) arasındaki ilişkinin kambiyo ilişkisi olmayıp, alacağın temliki ilişkisi olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Davalı lehtar ile davalı hamil faktor … A.Ş. arasındaki ilişki kambiyo ilişkisi olmayıp, alacağın temliki ilişkisi olduğundan dava konusu çekleri keşide eden borçlu davacının, temel ilişkiye dayalı bedelsizlik def’ini, temel ilişkiye taraf olmayan, ancak bu çekleri ciro yoluyla iktisap etmiş olan davalı … şirketine karşı ileri sürüp süremeyeceği meselesi 6762 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 599. ve 737. maddeleri hükümlerine göre değil, 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 167/I. maddesi hükmüne göre belirlenmelidir. Kaldı ki, 6762 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 599/son maddesinde alacağın temliki yoluyla yapılan devirlere ait hükümlerin saklı olduğu da açıkça kabul edilmiştir. 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 167/I. maddesinde, borçlunun temlike vakıf olduğu zaman temlik edene karşı haiz olduğu def’ileri temellük edene karşı da ileri sürebileceği düzenlenmiştir. Bu hükme göre, davacı borçlu, satım sözleşmesinin tarafı olan satıcı-davalıya karşı ileri sürebileceği tüm def’ileri, satım sözleşmesinin tarafı olmayan temlik alan davalı faktor şirketine karşı da ileri sürebilecektir. 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 167. maddesinde yer alan düzenleme dikkate alındığında, 6762 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 599. maddesinde olduğu gibi hamile karşı def’i ileri sürülebilmesi için, hamilin senedi iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket etmesi gerekmez. Her ne kadar 6361 Sayılı Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanunu’nun 9/3.maddesinde; “Bir kambiyo senedinin ciro yoluyla faktoring şirketine devri hâlinde, kambiyo senedinden dolayı kendisine başvurulan kişi, düzenleyen veya önceki hamillerden biriyle kendi arasında doğrudan doğruya var olan ilişkilere dayanan def’ileri faktoring şirketine karşı ileri süremez; meğerki, faktoring şirketi kambiyo senedini iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket etmiş olsun.” düzenlemesine yer verilmişse de, az yukarıda izah edildiği üzere bu düzenlemenin faktoring sözleşmesinin tarihi itibariyle uyuşmazlığın çözümünde uygulanması mümkün değildir. Zira 6361 Sayılı Kanun hükümlerinin uygulanabilmesinin ön koşulu, faktoring sözleşmesinin 13.12.2012 tarihi ve sonrasında gerçekleşmiş olmasıdır. Bu temel ilkelerden hareketle somut olaya dönüldüğünde; davalı …. ile davalı …AŞ.’nin sözleşme kapsamında faturalara konu alacağını temlik ederek faktoring finansmanı sağladığını, fatura ile tevsik edilmiş alacağı temlik aldıklarını belirtmiş olup, şahsi defiler davalıya karşı ileri sürülebilecektir. Bu açıklamalardan sonra ispat yüküne ilişkin inceleme yapıldığında ise çek, bağımsız borç ikrarını içeren bir senettir. Bu sebeple bir illete bağlı olması gerekmez ve kural olarak ispat yükü senedin bedelsiz olduğunu ileri süren tarafa aittir. Senetlerde borcun sebebi “mal” ya da “nakit” olarak belirtilmişse, davacının yazılı borç sebebine dayanmaya hakkı olacağından, ispat yükü bunun aksini ileri süren tarafa ait olacaktır (HMK’nın m. 191/1, TMK m. 6). Eğer yanlardan biri senet metninde yazılı kaydın doğru olmadığını söylüyorsa, buna senedin talili denmektedir. Talil senet metninde açıklanan düzenleme (ihdas) sebebine aykırı beyanda bulunma anlamına gelmektedir ve bu hâlde ispat yükü kaydın aksini iddia edene aittir. Menfi tespit davalarında ise ispat külfeti kural olarak alacaklı olduğunu iddia eden davalı tarafa aittir. Davalı taraf iddiasını dava konusu iki adet çeke dayandırmıştır. Çekler üzerine malen veya nakden kaydının düşülmediği tespit edilmiştir. Çekler, yasanın aradığı şekil şartlarına uyularak, usulüne uygun düzenlenmeleri koşulu ile mücerretlik ilkesi uyarınca, temelindeki hukuki ilişkiden ayrık olarak, tek başına alacağın varlığını ispata yeterlidir. Davaya konu çeklerde alacaklı davalı olup çekleri sunmak suretiyle alacağını varlığını ispat etmiştir. Davacı ise çeklerin avans olarak verildiğini, bedelsiz kaldığını belirtmek suretiyle, çek metninde bulunmayan verilecek mal karşılığı düzenlendiğini belirtmek suretiyle aksini iddia ettiğinden, (talil ettiğinden) yerleşmiş Yargıtay uygulamaları gereğince ispat külfeti çeki talil eden tarafta olup, bu hali ile ispat külfeti yer değiştirmediğinden, ispat külfeti davacı tarafa aittir. Davacı taraf çeklerin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak nitelikteki iddiasını 6100 Sayılı HMK’nın 200. ve 201. maddesi gereği ancak senet (kesin delil) ile ispat edilebilir. Sunulan çeklerin metinlerinde avans olarak verildiğine dair bir ibare bulunmadığından, çeklerin bu sebeple düzenlendiğini davalı taraftan sadır olmuş yazılı belge ile kanıtlamak zorunda olup, davacı tarafça bu yönde belge sunulmamıştır. Her ne kadar davacı ticari defterleri incelenmişse de, davalı taraf delil olarak münhasıran davacının ticari defterlerine dayanmadığından, davacı ticari defterleri yukarıda belirtilen anlamda kesin delil niteliğini taşımayacak olup, bu defterlerde davalı …’dan alacaklı olarak gözükmesinin dava konusu çeklerden dolayı borçlu olmadığını kanıtlayacak kuvvette yazılı ve kesin delil olarak değerlendirilmesi mümkün değildir. Sonuç olarak, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1. maddesinin ikinci cümlesi uyarınca re’sen yapılan inceleme sonucunda, davacı tarafın dava dilekçesi ile deliller kısmında açıkça yemin deliline dayandığı tespit edilmiştir. Mahkemece davanın kanıtlanamadığı kanaatine varılmıştır ancak bu konuda yeminin kesin delil olduğu, yemin deliline dayanan tarafın, iddia veya savunmasının diğer delillerle ispatlanmamış olması sebebiyle bu delile sıra gelmiş olduğunu başka türlü bilemeyeceğinden mahkeme, yemin teklif etmek hakkı bulunduğunu istek sahibine hatırlatmakla yükümlü olup, kural olarak, yemin teklifi hakkı kullandırılmadan karar verilemeyeceğinden, davacı tarafa yemin delili hatırlatılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, davacı tarafa yemin delili hatırlatılmaksızın karar verilmesi sebebiyle karar usule aykırı olduğundan, kararın bu eksiklik giderilmek üzere kaldırılarak mahkemesine gereği için gönderilmesine, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6. maddesi gereğince davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Davacı vekilinin istinaf isteminin KABULÜ ile; 2- İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 28/02/2018 tarih, 2014/760 E. 2018/196 K. Sayılı Kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA, 3- Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde inceleme ve değerlendirme yapılmak üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4- İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından peşin olarak yatırılan 35,90 TL maktu istinaf karar ve ilam harcının talebi halinde kendisine iadesine, 5- Dosya üzerinde inceleme yapılması sebebiyle vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 6- İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6. ve 362/1/g. maddeleri gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve KESİN olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 23/05/2022