Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1123 E. 2022/1070 K. 23.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1123
KARAR NO: 2022/1070
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 28/09/2017
NUMARASI: 2015/170 E. 2017/219 K.
DAVANIN KONUSU: Alacak (Fikir ve Sanat Eseri İle İlgili Söz. Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 23/06/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Sinema oyuncusu …’nin vasisi olan müvekkilinin, …’nin son derece başarılı bir oyuncu olduğunu, dava konusu 5 adet filmde rol aldığını, 12.06.1995 tarihinde yürürlüğe giren 4110 sayılı kanun ile değişik FSEK md.80 düzenlemesi sonucunda rol aldığı tüm sinema eserleri üzerinde “icracı sanatçı” olarak “bağlantılı hak” kazandığını, düzenlemenin geçmişe etkili olduğunu, bu sebeple artık 1995 öncesinde üretilmiş sinema eserlerinin mali haklarının kullanılabilmesi için FSEK m.80/1-A hükmü uyarınca icracı sanatçıdan yeniden ve kullanmadan önce izin alınması gerektiğini, buna karşılık davalı şirketin eser sahibi ve hak sahîbi bulunduğu dava konusu 5 adet filmi izin almaksızın televizyon kanallarına pazarladığını, büyük paralar kazandığını, buna karşılık oyuncuya bir ödeme yapmadığını, FSEK m. 68 uyarınca rayiç bedelin üç katı tazminat istenebileceğini, İstanbul 1.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2013/48 E. Dosyası ile verilen kararın Yargıtayca onandığını, emsal olduğunu, ayrıca İstanbul 4. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2013/174 E. 2015/65 K. 02/04/2015 tarihli kararının bu davaya emsal teşkil ettiğini, şimdilik 10.000,00 TL maddi tazminat ile 25.000,00 TL manevi tazminatın tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; kanundaki düzenlemenin davacıyı kapsamadığını, yardımcı oyuncu olduğundan söz konusu kararların emsal olamayacağını, ayrıca 2 filmle ilgili hak sahibi olduklarını, diğer filmlerle ilgilerinin bulunmadığını, her iki filmin de 1985 yılı yapımı olduğunu, kanundaki değişikliğin 1995 sonrası filmlere ait olduğunu geçmişe etkili olarak uygulanamayacağını, aksi halde Anayasaya aykırılık oluşturacağını, ayrıca 3 katı bedel ile tazminat istenemeyeceğini, İstanbul 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2004/1034 Esas 2007/722 karar sayılı dosyasında hak sahibi olduğu tespit edilmiş kimselerden hakkın devralındığını, filmlerin eski olması nedeniyle İngiltere’de çok masraflar yaparak onararak kullanıma hazır hale getirildiğini oyuncuların bunlara katkısının olmadığını manevi tazminatının istenemeyeceğini zaman aşımının bulunduğunu belirterek davanın reddini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “Dosyadaki eser işletme belgelerinden mali hakların devralınmış olduğu, FSEK 27.md uyarınca yapımcı eser sahibi 70 yıl süre ile haklarının korunduğu, bu durumda, eser sahibinden mali hakları devralan şirketlerin 5846 sayılı FSEK uyarınca sahip olduğu eserlerin çoğaltılması, dağıtılması, temsil ve umuma iletimden oluşan mali haklarına dayalı olarak dava konusu eserler üzerindeki mutlak hak sahipliği kapsamında tasarruf yetkisi bulunduğundan olan davacının eser sahibine karşı bu filmlerin sinema salonu dışındaki gösterimleri nedeniyle FSEK 80/1 uyarınca mali hak ihlali ya da elde edilen kazançtan sözleşmeye dayalı olarak uygun bir bedel talep hakkının bulunmadığı, bu nedenle davalının ve dava dışı yapımcıların usulüne uygun biçimde devraldığı filmler yönünden hukuka aykırı bir kullanımından söz edilemeyeceği ve davacının dava konusu sinema eserleri üzerinde icracı sanatçı olarak komşu hak sahipliğinden doğan bir hak talebinde bulunamayacağı anlaşılmakla davanın reddine,” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 1-Yerel Mahkemenin de kabul ettiği üzere …’nin, 12.06.1995 tarihinde yürürlüğe giren 4110 sayılı kanun ile değişik FSEK m.80 düzenlemesi sonucunda rol aldığı tüm sinema eserleri üzerinde “icracı sanatçı” olarak “bağlantılı hak” sahibi olduğunu, kanun koyucunun bu değişiklikle eser sahiplerinin ve komşu hak sahiplerinin haklarının azami miktarda korumayı amaçladığını, haksız kazançların önlenmesini gaye edindiğini, 2-Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 1995 yılında geçirdiği değişiklik mezkur Kanunun ek 2. maddesinde eser sahipleri ve eser sahiplerinin haklarıyla bağlantılı hak sahipleri tarafından üretilmiş Türkiye’de mevcut bütün eserlere zaman bakımından herhangi bir sınırlama getirilmeden uygulanacağı düzlendikten sonra; son fıkrada sadece sinema eseri sahipliği açısından bir istisna getirerek söz konusu kişiler açısından kanunun uygulanmasını zaman yönünden sınırladığını, kısacası; eser sahiplerinin haklarıyla bağlantılı hak sahipleri açısından bu tarz zamansal bir sınırlamanın bulunmadığını, buna göre somut olayda 1995 öncesinde üretilmiş sinema eserlerinin mali haklarının kullanılabilmesi için FSEK m.80/1-A hükmü uyarınca icra sanatçı …’den yeniden ve kullanmadan önce izin alması gerektiğini, 3-Değişikliğin zamansal sınırlama getirdiği kabul edilse dahi dayanak değişiklikten önce, sinema oyuncularının bağlantılı hak sahiplikleri bulunmamasına rağmen taraf olduğumuz TRIPS Anlaşması 14/1, Roma Sözleşmesi 7., WIPO Anlaşması 8.-9. ve 10. maddeleri icracı sanatçıların haklarını düzenlediğini, Anayasamızın 90. Maddesi usulüne göre yürürlüğe konmuş milletlerarası sözleşmelerin kanun hükmünde olduğunu, Yargıtay’ın 1995 öncesindeki icracı sanatçı performansını ve hakkını “Eser Sözleşmesi” niteliğinde değerlendirilmesinin kabul edileyeceğini, 4-5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu 80. Maddesi düzenlemesi de tüm uluslararası düzenlemelerle paralel şekilde, icracı sanatçılara icralarının yer aldığı filmlerin çoğaltılması, dağıtılması, kiralanması ve umuma iletilmesi konularında yetkili kıldığını, 80/ 1- 1.A.5 hükmü ile de bu haklarını uygun bir bedel karşılığı yapımcıya devredebileceğini düzenlediğini, 5-Mevcut yasal düzenlemelerle, değişiklik öncesi dönem de dâhil olmak üzere, Kanun koyucunun ısrarlı bir şekilde, kanun kapsamında korunan tüm hakların yazılı ve tek tek devredildiği sözleşmelerle devredilebileceğini ve bu devrin hiçbir koşulda, devir tarihi itibariyle kanunda tanımlanmamış bir hakkı kapsayamayacağını düzenlediğini, bu kapsamda, kanun koyucunun, ileride meydana gelecek gelişmeler ışığında kanuni düzenlemelerle sağlanacak hakların, ancak kanuni düzenlemeyi takiben taraflarca hukuki işlemlere konu edilmesini ve bu noktada da devrin mutlak suretle yazılı olmasını hatta ve hatta devre konu hakların tek tek belirtilmesi şartında ısrarcı olduğunun kabul edilmesi gerektiğini, 6-Dosya içeriğinden anlaşıldığı, taraf beyanları ve yerel mahkemenin kararındaki tespitlerde de yer verildiği üzere taraflar arasında, ne rahmetli ustanın sağlığında ne de vefatını takiben hak sahibi olan mirasçıları olan davacılar tarafından yapılmış yazılı bir devir olmadığını, 7-21/02/2001 tarihinde 5846 sayılı yasanın bazı maddelerinde değişiklik yapan 4630 sayılı yasanın 35.maddesi ile ek madde 2 de değişikliğe gidildiğini, Ek madde 2, l. fıkraya göre “T.C. vatandaşı eser sahipleri ve eser sahiplerinin hakları ile bağlantılı hak sahipleri tarafından üretilmiş Türkiye’de mevcut bütün eserlere, tespit edilmiş icralara ve fonogramlara uygulanır”., Ek maddenin son fıkrasında ise ” Bu Kanunun sinema eseri sahipliği ile ilgili hükümleri, 4110 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 12.6.1995 tarihinden sonra yapımına başlanan sinema eserlerine uygulanır” şeklinde belirtildiğini, Ek maddenin 2. Fıkrasında “l Birinci fıkranın uygulanması sonucu koruma kapsamına alınan eserlerin, tespit edilmiş icraların ve fonogramların yasal kopyalarının mülkiyetini elinde bulunduran kişiler, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihi takip eden altı aylık sürenin sonuna kadar yazılı bir izne gerek kalmaksızın bu kopyaları satabilir veya elden çıkarabilir. Bununla birlikte, eserler, tespit edilmiş icralar ve fonogramlara ilişkin olmak üzere bu Kanun çerçevesinde eser sahipleri ve diğer hak sahiplerine sağlanan hakların kullanılması eser veya bağlantılı hak sahiplerinin iznine tabidir” demek suretiyle değişiklik ile ilk kez tanınan bu eserler ile icracı sanatçıların icralarının elinde bulunduran yasanın yürürlüğünden önceki döneme göre hak sahibi olanların haklarını kaybettiklerini, ancak 6 ay süre ile hukuki işlemde bulunarak satabileceklerini veya elden çıkarabileceklerini belirttiğini, bu surenin sonunda ise ancak ve ancak icracı sanatçılardan izin alınmak suretiyle satış veya elden çıkarmanın gerçekleşebileceğinin hükme bağlandığını, dolayısıyla da hem yeni yasayla tanınan eserler, hem de tanınan komşu haklar bakımından haklar geçmişe yürütülerek önceki yasalara göre hak sahibi olanların haklarının sona erdiğinin teyit edildiğini, 8-Geçici madde 1 de “ bu kanun hükümleri yürürlükten önce ilk defa memleket içinde umuma arz yahut sicile kaydedilen eserlere de uygulanır. Eser veya mahsulün 08/05/1326 tarihli “ Hakkı Telif Kanunu hükümlerine tabi olup olmaması bu durumu değiştirmez.” düzenlemesi yapıldığı, bu maddenin, 5846 Sayılı yasanın ilk kez yürürlüğe girdiği tarihte kabul edilen bir düzenleme olup, o tarihte icracı hakları tanınmadığı için sadece eser sahiplerinin haklarından söz edildiğini ve maddeden çok açık bir biçimde yeni yasayla tanınan hakların yürürlük tarihinden önce oluşturan eserlere de uygulanacağı belirtilerek yasanın getirdiği yeni korumanın geriye yürütüldüğünü, 9-Sonuç olarak, tüm dilekçelerimizi tekrarla, belirtilen bütün yasa maddeleri ile sinema eserleri hariç yeni yasayla getirilen hakların, yasanın yürürlük tarihinden önceki eser ve komşu haklara uygulanacağı kabul edilerek, bu haklara konu kopyaları eski yasaya göre elinde bulunduranlara isei 6 ay ve 1 yılla satışla sınırlandırıldığını, bu 4410 sayılı kanun ile sağlanan korumanın sadece yasanın yürürlüğe girdiği 1995 tarihinden sonraki icralara değil, yasanın yürürlüğe girdiği Türkiye’de mevcut tespit edilmiş icralara da uygulanacağını, dolayısıyla komşu haklar bakımından geriye yürüyeceğinin açıkça kabul edildiğini, yerel mahkemenin ilamında, bu hususun kabul edilmediğini, icracı sanatçıların kanun değişikliği ile hak sahibi olmadıklarının ve kendilerinden yazılı izin alınması gerekmediğinin belirtildiğini ileri sürerek, yukarıda arz ve izah olunan hususlar dâhilinde ve re’sen gözetilecek hususlar dahilinde, istinaf incelemesi neticesinde İstanbul 2. Fikri Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi 2015/170 Esas, 2017/279 Karar sayılı ilamının kaldırılması ve yeniden yargılama yapılarak davanın kabulüne karar verilmesini, davadaki tüm taleplerimizin kabul edilmesini talep etmiştir. İnceleme 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)355. Maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Uyuşmazlık, icracı bir oyuncu olarak …’nin, dava konusu filmlerden dolayı eser haklarının ihlal edilip edilmediği, FSEK 68. maddesi kapsamında maddi ve manevi tazminat talep etme hakkının bulunup bulunmadığı ve tazminat miktarı hususlarında bulunmaktadır. Dosyaya sunulan belgelere göre, eser işletme belgeleri incelendiğinde “…” ve “…” isimli filmlerin davalı şirket adına kayıtlı olduğu, diğer üç filmin de dava dışı kimselere ait olduğu, dava konusu filmlerin, 1985 yılında üretilmiş ve alenileşmiş oldukları yani 1995 yılı öncesi yapımı oldukları anlaşılmaktadır. İlk Derece Mahkemesi tarafından verilen kararda, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin yerleşik içtihadıyla benimsenen görüş vurgulanarak davanın reddine karar verilmiştir. Bu kararda; Uyuşmazlık konusu sinema eserlerinin yapımının tamamlandığı 12/06/1995 tarihinden önce yürürlükte bulunan 5846 sayılı FSEK’in 8. maddesine göre, bir sinema eserinin sahibinin onu imal ettiren olduğu, 4110 sayılı Kanun ile değişiklikten önceki FSEK’in 8. maddesi uyarınca sinema eserlerinin eser sahibi için koruma süresi 20 yıl ile sınırlı iken, 4630 sayılı Kanun ile sinema eserleri hakkındaki uzatılmış koruma süresinin eser sahiplerine avdet etmesi neticesinde dava konusu filmlerin yapımcısı olan şirketin halen söz konusu eserler üzerinde tüm mali hakları kapsar şekilde eser sahipliğini devam ettirdiği, 4110 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önce meydana getirilen dava konusu filmlerde o tarihler itibariyle icracı sanatçı hakları mevcut olmadığından; yapımcı/eser sahibi olan davalı şirket ile davacı … arasında akdedilen sözleşmenin kural olarak belirli bir sonucun taahhüt edildiği iş görme sözleşmesi niteliği taşıdığı, dava konusu sinema eserlerinin meydana getirilmesi esnasında taraflar arasında yazılı bir sözleşme olmamakla birlikte, yapımcı şirket ile davacının oyunculuğuna ilişkin şifahi sözleşmenin taraflarca ifa edilip söz konusu sinema filmleri 12.06.1995 tarihinden önce meydana getirildiğine göre, film yapımcısının (imalatçının) herhangi bir sınırlama olmaksızın eserden doğan bütün mali hakları iktisap ettiği, sonradan çıkarılan 4630 Sayılı kanun ile sinema eserlerini de kapsayacak şekilde icracı sanatçılara bağlantılı hak sahipliği hakkı tanınmış olmasının da eser sahibi olan film yapımcısının mali haklarına herhangi bir kısıtlama getirmediği, zira davacının FSEK m. 80 ile sahip olduğu mali hakları filmlerin yapımı öncesinde yapımcıya uygun bir bedel karşılığında sözleşme ile devrettiği, yapımcı şirketin bu kapsamda eser sahibi olup, filmlerin tüm haklarını davalıya devrettiği, aralarında lisans sözleşmesi bulunduğu, gerekçelerine yer verilmiştir. Bu gerekçeler aynı zamanda yukarıda anılan Yargıtay kararlarının da gerekçesini oluşturmaktadır. Kararda özetle; Eserin yapım yılında, davacı … ile yapımcı arasında sözlü bir sözleşme yapıldığı faraziyesinden yola çıkılarak, eserden kaynaklı mali hakların yapımcıda olduğu, daha sonra yapımcının bu hakları davalı televizyon kanalına devrettiğine işaret edilmiştir. … bir icracı sanatçı olup, 07.06.1995 tarihinde kabul edilen ve 12.06.1995 tarihli resmi gazetede yayımlanan 5846 sayılı yasanın 80. maddesinde değişiklik yapan 4110 sayılı Kanunla birlikte artık bağlantılı hak sahibidir. Değişiklikten önceki 5846 sayılı yasa hükümlerine göre bağlantılı hak kavramı henüz hayata geçirilmemişti ve sinema eserinin sahibi onu imal ettirendi. Ancak 4110 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik ile sinema eseri sahipliğini düzenleyen 8. madde hükmü değişikliğe uğrayarak, ”Sinematografik eserlerde yönetmen, özgün müzik bestecisi ve senaryo yazan eserin birlikte sahibidirler.” denilmek suretiyle, sinema eseri üzerindeki eser sahipliği üç kişiye yani, yönetmen, özgün müzik bestecisi ve senaryo yazarına tanımış ve bağlantılı hak kavramı getirilmiştir. Diğer yandan 4110 sayılı Kanun değişikliği öncesinde sinema eserleri açısından koruma süreleri FSEK’in 29.maddesinde düzenlenmiş olup, bu hükme göre, sinema eserlerinde koruma süresi alenileşmeden itibaren 20 yıl olarak öngörülmekteydi. 1995 yılında 4110 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik neticesinde sinema eserleri için koruma süresi aleniyet tarihinden itibaren 70 yıl olarak değiştirilmiştir. Aynı kanun ile FSEK’e ek 2. madde eklenmiş olup bu maddeye göre; ” Bu kanundaki koruma süreleri komşu haklar, sinema eserleri, bilgisayar programlan ve veri tabandan bakımından, Kanunun yürüdüğe girdiği tarihten sonra alenileşen eserlere, işlenmeler ve mahsullere uygulanır. Bu Kanunun sinema eseri sahipliği ile ilgili hükümleri, 4110 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 12.06.1995 tarihinden sonra yapımına başlanan sinema eserlerine uygulanır.” düzenlemesi getirilmiştir. Kanun koyucu ek maddedeki değişikliği, sinema eseri sahipliğinin 4110 ve 4630 sayılı Yasada yapılan değişiklerde oluşan mevcut durumun özellikle koruma sürelerindeki değişikliğin, 1995 yılı öncesi sinema eseri sahipleri ile 1995 yılından sonraki sinema eseri sahipleri arasında oluşabilecek koruma sürelerine ilişkin eşitsizliği ortadan kaldırmak maksadıyla yapmış ve uygulamanın da geçmişe yönelik yapılmasını uygun görmüştür. Burada esasen tartışılması gereken, söz konusu kanun değişikliği ile getirilen ”bağlantılı hak” kavramının geçmişe uygulanabilir olup olmadığı hususudur. 5846 sayılı yasanın bazı maddelerinde değişiklik yapan 4630 sayılı yasanın 35.maddesi ile ek madde 2 de değişikliğe gidilmiştir. Ek madde 2/1.fıkraya göre “bu kanunla korunan T.C. vatandaşı eser sahipleri ve eser sahiplerinin hakları ile bağlantılı hak sahipleri tarafından üretilmiş Türkiye’de mevcut bütün eserlere, tespit edilmiş icralara ve fonogramlara uygulanır. Ek maddenin son fıkrasında ise, önceki yasada olduğu gibi “bu kanunun sinema eserleri ile ilgili hükümlerinin 4110 sayılı yasanın yürürlüğe girdiği 12/06/1995 tarihinden sonra yapımına başlanan sinema eserlerine uygulanacağı belirtilmiştir. Aynı maddenin 2.fıkrasında “1.fıkranın uygulanması sonucu kanun kapsamına alınan eserlerin tespit edilmiş icraların ve flogramların yasal kopyalarını elinde bulunduran kişilerin bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihi takip eden 6 aylık sürenin sonuna kadar yazılı bir izne tabi olmaksızın bu kopyaları satabileceği, bununla birlikte eserler tespit edilmiş icralar ve flogramlara ilişkin olmak üzere bu kanunla birlikte eser sahipleri ve diğer hak sahiplerine sağlanan hakların kullanılması eser veya bağlantılı (komşu) hak sahiplerinin iznine tabi olduğu belirtilmiştir. Bu hüküm bir geçiş hükmü olarak düzenlenmiştir. Görüldüğü üzere, bağlantılı haklar geçmişe yürütülmüş, değişiklikten önce hak sahibi olanların haklarının sona erdiği de bu değişiklikle belirtilmiştir. Aynı doğrultuda, kanununun geçici 1.maddesi ile, “bu kanun hükümleri yürürlükten önce ilk defa memleket içinde umuma arz yahut sicile kaydedilen eserlere de uygulanır. Eser veya mahsulün 08/05/1326 tarihli “Hakkı Telif Kanunu hükümlerine tabi olup olmaması bu durumu değiştirmez”. denilmek suretiyle hakkın geçmişe yürütülmesine izin verilmiştir. Bu madde 5846 sayılı yasanın ilk kez yürürlüğe girdiği tarihte kabul edilen bir düzenleme olup, o tarihte icracı hakları (somut olay açısından bağlantılı hak) tanınmadığı için sadece eser sahiplerinin haklarından söz edilmiştir ve maddeden çok açık bir biçimde yeni yasayla tanınan hakların yürürlük tarihinden önce oluşturulan eserlere de uygulanacağı belirtilerek yasanın getirdiği yeni koruma geçmişe yürütülmüştür. Bir başka deyişle, 5846 sayılı yasada değişiklik yapan 4110 sayılı yasa ile sağlanan korumanın sadece yasanın yürürlüğe girdiği 1995 tarihinden sonraki icralara değil, yasanın yürürlüğe girdiği tarihte Türkiye’de mevcut tespit edilmiş icralara da uygulanacağı, dolayısıyla komşu haklar bakımından geriye yürüyeceği kabul edilmiştir. Sanatçı, sermayesi emek olan bir kişidir. 5846 sayılı Kanunun 1. maddesinde, ”Bu Kanunun amacı, fikir ve sanat eserlerini meydana getiren eser sahipleri ile bu eserleri icra eden veya yorumlayan icracı sanatçıların, seslerin ilk tespitini yapan fonogram yapımcıları ile filmlerin ilk tespitini gerçekleştiren yapımcıların ve radyo-televizyon kuruluşlarının ürünleri üzerindeki manevi ve mali haklarını belirlemek, korumak, bu ürünlerden yararlanma şartlarını düzenlemek, öngörülen esas ve usullere aykırı yararlanma halinde yaptırımları tespit etmektir.” denilmek suretiyle kanunun amacının sanatçıyı korumak olduğu açıkça vurgulanmıştır. Aksine yorumların, yasanın amacıyla bağdaşmayacağı su götürmez bir gerçektir. Her ne kadar 4110 sayılı yasa ile yapılan değişiklikten önce, sinema eserinin sahibi onu imal ettiren olsa da, bağlantılı hak sahipliğinin korunmasının bu kapsamda değerlendiri- lemeyeceği ortadadır. Zira eser sahipliğinin verdiği hak, bağlantılı hak sahipliğine üstün tutulmamalıdır. Her ikisi de kendi bağımsızlığı içerisinde korunması gereken haklardır. Gerek Yargıtay’ın ve gerekse İlk Derece Mahkemesinin kararına konu olan gerekçeye göre, her ne kadar somut olayda, icracı sanatçı ile yapımcı arasında sözlü bir sözleşme yapıldığı ve bu sözleşmeyle mali hakların yapımcıya devredildiği belirtilmiş ise de, icracı sanatçının henüz bağlantılı hak sahibi olmadığı bir dönemde, sonradan yasa değişikliyle tanınan hakkın geçmişe dönük bir şekilde eserin yapıldığı tarihte devredildiğini kabul etmek hukuken olanaklı görünmemektedir. Yukarıda açıklanan sebeplerle yapımcı yeni yasa gereği hak sahibi olmayıp, davalı da FSEK’in 54/1 maddesi gereğince hak sahibi değildir. Dolayısıyla icracı sanatçının izni olmaksızın işleme, çoğaltma, yayma, temsil, işaret, ses veya görüntülü araçlarla kamuya sunma gibi yasayla tanınan haklar, davalı da dahil olmak üzere başkaları tarafından izinsiz olarak kullanılamayacaktır. Özetle, davacı … bir icracı sanatçı olup, kendisinin 4110 sayılı Kanunla değiştirilen 5846 sayılı yasanın 80. maddesine göre bağlantılı hak sahibi olduğu, bu hakkın ilk defa 4110 sayılı yasa ile yapılan değişiklikle tanındığı, yine FSEK’in ek 2.maddesi ve geçici 1.maddeleri ile bu hakkın, yürürlük tarihinden önceki icraları da kapsayacak şekilde geri yürütüldüğü, FSEK’in 27/son maddesi ile koruma süresinin 70 yıla çıkarıldığı, yine FSEK’in 80. maddesi uyarınca icracı sanatçılara tanınan komşu hakların, izinsiz kullanımının yasaklandığı, somut olayda FSEK’in 52.maddesi kapsamında kullanıma ilişkin yazılı bir izin veya mali hak devrinin bulunmadığı, eserin yapıldığı tarihte var olmayan bir hakkın devrinin de hukuken mümkün olmadığı, farazi olarak kabul edilen devir sözleşmesinin yasa değişikliği ile tanınan bağlantılı hakkı içerdiğinin kabul edilemeyeceği, 5846 sayılı kanunun amacının sanatçıyı korumak olduğu, Mahkemece tazminat talepleri yönünden değerlendirme yapılması gerektiği halde, eksik araştırma ve incelemeyle davanın reddine karar verilmiş olmasının hatalı olduğu anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a-6. maddesi gereğince kaldırılmasına, davacının icracı sanatçı olarak bağlantılı hak sahibi olduğunun kabulüyle mahkemece tazminat talepleri yönünden değerlendirme yapılarak karar verilmesi için dosyanın mahkemesine iadesine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davacı vekilinin istinaf isteminin KABULÜ ile, 2- İstanbul 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 28/09/2017 tarih ve 2015/170 E. 2017/219 K. Sayılı Kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA, 3- Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde inceleme ve değerlendirme yapılmak üzere mahkemesine gönderilmesine, 4- İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından peşin olarak yatırılan 35,90 TL maktu istinaf karar ve ilam harcının talebi halinde kendisine iadesine, 5- Dosya üzerinde inceleme yapılması sebebiyle vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 6- İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6 ve 362/(1)/g. maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve KESİN olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 23/06/2022