Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1117 E. 2022/770 K. 20.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1117
KARAR NO: 2022/770
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 1. Fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 05/06/2018
NUMARASI: 2017/374 E. – 2018/201 K.
DAVANIN KONUSU: Fikir Ve Sanat Eseri (Maddi Tazminat İstemli)|Fikir Ve Sanat Eseri (Manevi Tazminat İstemli.)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 20/05/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili ile davalının 04/04/2012 tarihinde “… Yayıncılık Eser Sözleşmesi” imzaladıklarını, bir yıl süreli sözleşmenin müvekkili tarafından yazılan “…” adlı eserin 1000 adet basımı, reklamının yapılması, davalının çalıştığı ve başkaca talep eden yayınevlerine kitabın dağıtımının ve satışının yapılması ve diğer yükümlülükleri içerdiğini, müvekkilinin 04/04/2012 imza tarihli sözleşme ile eserin yayın ücreti olarak 3400 TL ödeme yapması hususunda anlaştıklarını ve sözleşmenin imzalanmasına müteakip kendi yazdığı kitaba dair bilgi ve belgeleri teslim ettiği ve davalı yayıncının hesabına 05.04.2012 tarihinde 1.700,00 TL, 10.05.2012 tarihinde 1.700,00 TL olmak üzere toplamda 3.400,00 TL ödeme yaparak kendi edimini yerine getirdiğini, kitabına yaptığı 3400 TL’lik yüklü ödeme karşılığı sözleşme görüşmeleri sırasında kendisine anlatıldığı üzere 1. Baskısının 1000 adet yapıldığını düşünen müvekkilinin 2014 yılında davalı yayınevi tarafından arandığı, davalı yayınevinin kendi yayınevlerinin prestijini artırmak için kitaplarını yayınladıkları yazarlar arasından 20 yazar seçtiklerini ve müvekkilinin de bu yazarlardan olduğunu belirterek kendisinden hiçbir bedel talep etmeksizin “…” adlı eserinin 2. baskısını yine 1000 adet olarak ücretsiz yapabileceklerini söylemiş olduğunu ve müvekkili ile aynı kitap için 29/01/2014 tarihli ikinci bir sözleşme imzalandığını, bu sözleşme sonrası, davalının ticari rakibi olan … Yayınları adlı yayınevinin internet sitesi ve haber portalında bin adet basılması karşılığında 3.400 TL ödeme yaptığı kitabına davalının Kültür Bakanlığı’ndan sadece 100 adet bandrol aldığını şifahen öğrendiğini, dolayısıyla eserin davalı tarafından sadece 100 adet basıldığını, 2014 yılı Ağustos ayı itibariyle 3400 TL ‘lik ödemenin 100 adet kitap baskısı için ödenmediği ve parasını geri istediği maillerine karşılık davalının “… Kitabınız yayınlandı bunun sosyal, psikolojik faydasını gördünüz… ” gibi cevaplar verdiğini ve dolayısıyla kandırılan müvekkilinin para iadesi istemesi üzerine ise bu sefer kendisine “sizinle kitabınızın 2. Baskısı için 29.01.2014 tarihli ikinci bir sözleşme yapmıştık. O sözleşmenin 14. maddesine göre ödeme yaptığınız 2012 tarihli sözleşmeden bizi ibra ettiniz. O sözleşmeyi geçersiz kıldınız. Biz kitabınızın 2. baskısını yapma yükümü ile eski sözleşme yükümümüzü tadil ettik. Paranızı iade etmeyiz. 2. baskınızı da yapacağız” dediğini, müvekkille sanki kendisine ödül verir gibi aldatarak yaptıkları 29.01.2014 tarihli sözleşmenin davalı yanın önceki sözleşme yükümlülüklerini yerine getirmeyerek hileli davranışı yazardan gizlemek adına müvekkili kandırarak yaptığını; davalının 29.01.2014 tarihli ikinci sözleşme üstlendiği 1000 adetlik 2. Baskısı yapılacak kitabını hiç bir kitap evinde görmemesi ve internet aramalarında bulamaması üzerine “BİMER” aracılığıyla yazarı olduğu “…” adlı eseri için yayınevi tarafından kaç baskısı yapıldığını ve her bir baskı için kaç adet bandrol talep ettiğini sorduğu ve …@…gov.tr ‘den 10 MAYIS 2016 tarihinde gelen cevaptan dava konusu eserle ilgili olarak davalı tarafından 16.05.2012 tarihinde 100 adet bandrol alındığını ve eserin 2. baskısının yapılmadığını tespit ettiğini dolayısıyla davalının 2. Baskı yapmayı taahhüt ettiği sözleşmeyi dahi ifa etmediğini, 2. baskısı yapılacak diye kandırılan ve ödediği bedelin iadesi talebine rağmen bedel iadesi yapılmayan müvekkilin 2. baskının hiç yapılmadığını 10.05.2016 tarihinde öğrenmekle davalının 2. sözleşme ile yaptığı hilesinden bu şekilde kesinkes haberdar olduğunu, müvekkilin kitabının Google aramasında 1. Baskı olarak belirtilen baskısının kitapevlerinde tükendiğinin görüldüğü; 100 adet basılan dava konusu eserin 20 adetinin ücretsiz, 30 adetini etiket fiyatının yarısını ödeyerek müvekkilin aldığı 50 kitap dışındaki 50 kitabında davalı tarafından satılarak tükendiği, kitabının etiket fiyatının 14,90 TL olduğu, bazı kitapevlerinde tükendiği ya da stokta olmadığının görüldüğü dolayısıyla davalının sözleşmenin 8. ve 9. Maddesi yükümlülüklerine aykırı davranarak satılan kitapların sayısını müvekkiline bildirmediği ve satılan 50 adet kitaptan dolayı da telif ödemesi yapmadığını belirterek, müvekkilinin, davalıya ödediği 3400 TL bedelin iadesini, davalı tarafından satılan ancak henüz ödeme yapmadığı kitaplar için fazlaya ilişkin hakları saklı tutarak şimdilik 100 TL’lik telif ödenmesine, müvekkilin maruz kaldığı aldatılma ve uğradığı haksızlık sebebiyle duyduğu elem ve acı nedeniyle davalının 3000 TL’lik manevi tazminata dava tarihinden itibaren isleyecek ticari faizle ödemeye mahkûm edilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı cevap dilekçesinde özetle; Davacı asilin dava dilekçesine vermiş olduğu 11.07.2016 tarihli cevaplarında davacı ile şahsına ait yayınevi …Yayınlarının iki ayrı tarihte sözleşme yaptığını ve her iki sözleşmede de yayınevinin sözleşmenin gereklerini yerine getirildiğini, her iki sözleşmede de uyulmayan ve yerine getirilmeyen davacıyı mağdur eden hiçbir durum söz konusu olmadığını, davacı tarafın 04.04.2012 tarihli sözleşmenin “1000 adet baskı” için yapıldığını, sözleşmede 1000 adet baskı yapılmak zorundadır ibaresinin yer aldığını belirtmesine rağmen sözleşme maddelerinde bu şekilde zorunluluğun yer aldığı bir maddenin olmadığı, davalı ile … Yayınları arasında yapılan her iki sözleşmenin hiçbir maddesinde kitapların 1000 (bin) adet basılacağına dair hüküm içeren, yayınevini borç altına alan, yayınevine bir zorunluluk getiren maddenin bulunmadığını dolayısıyla davacı tarafın iddialarının temelsiz ve sözleşmeye dayanmadığını, 04.04.2012 tarihli birinci sözleşmede kitabın baskı sayısının “En yüksek 1000 adet” basılabilir denilerek belirtildiğini, buradaki açık ifadeden de anlaşıldığı gibi yayınevine bin adet basma zorunluluğu değil bin adeti geçmeme sınırı getirildiğini, ilaveten sözleşmenin geneline bakıldığında da basılacak kitapların mülkiyetinin yayınevine ait olduğu yazarın basılan kitaplardan 50 adet dışında ücretsiz isteme hakkının olmadığını, tek hakkının satılanlardan % 20 telif almak olduğu açık ve net bir şekilde belirtildiğini, 04.04.2012 tarihli sözleşmenin 16. maddesi “Yazar hiçbir şartla ücretsiz kitap isteme hakkına sahip değildir.” denilerek basılan kitapların yayınevine ait olduğunu açık bir şekilde düzenlendiğini, bu durumda sözleşmede bin adet basılacağı belirtilmediği halde, aksine baskı sayısının yayınevi tarafından belirleneceğini, en üst rakamın ise bin olabileceği açık bir şekilde belirtildiği halde ve davacı yanın sözleşme gereği ücretsiz kitap alma hakkı bulunmadığı halde kitap baskısının 1000 adet yapılmasının davacıya nasıl bir menfaat sağlayacağının izaha ve ispata muhtaç olduğunu, davacı avukatının “müvekkilim bin adet baskı için 3400 TL ödedi” söyleminin de doğru olmayan, sözleşmeye dayanmayan bir söylem olduğunu, 04.04.2012 tarihli sözleşmenin hiçbir yerinde davacının bin adet baskı için 3400 TL ödeyeceğini veya ödediğini belirten bir madde bulunmadığını, davacının bu rakamı 414 sayfalık kitabının editörlük ve tasarım hizmeti için ödediği ve dolayısıyla yayınevi olarak davacının hatalarla dolu kitabını oldukça düşük bir ücret olan 3400 liraya edit etmiş, mizanpajını ve tasarımını yaptıklarını, daha sonra da fuar, yayın ve reklam hizmeti verdiklerini, davacıya yayınladıkları dergide röportaj verdirdiklerini, sosyal medya hesaplarında kitabını tanıtmış ve katıldıkları fuarlarda imza günü yapmış ve tüm hizmetlerden sonuna kadar davacıyı faydalandırdıklarını, yayınevi olarak henüz ilk kitabını yazan ve satış garantisi olmayan bir yazarın kitabını sözleşmeye uygun olarak 100 (yüz) adet bastıklarını, satılsaydı gelir sağladıkları için basmaya devam edeceklerini, ancak talep olmadığı için satılmadığını ve yine sözleşmeye uygun davranarak basmadıklarını, sözleşmenin hiçbir kısmında “kitap satılmasa dahi bin adet basılmalıdır” gibi bir maddenin bulunmadığını, bilakis baskı sayısı konusundaki inisiyatifin tamamen yayınevine bırakıldığını, 04.04.2012 tarihli sözleşmenin 29-01-2014 tarihli ikinci sözleşme ile ibra edildiğini, yeni sözleşmenin 14.maddesinin “Bu sözleşmenin varlığı yayınevi ile yazar arasındaki bu kitabın daha önceki sözleşmesini geçersiz hale getirdiğini, daha önceki sözleşme tüm hak ve borçları ile birlikte sonlanmıştır.” denilerek eski sözleşmenin tüm hak ve borçları ile birlikte ortadan kalktığını açık bir şekilde belirttiğini, dolayısıyla birinci sözleşmenin tüm hak ve borçları ile birlikte sonlandığı ve artık tartışma konusu olamayacağını, ikinci sözleşmede de kitabın 1000 adet basılacağına yönelik hiçbir ibare bulunmadığını, ikinci sözleşmenin imzalanmasının davacının talebiyle olduğunu, … isimli siyasi hiciv kitabının düşük satışından mutsuz olan davacının yayınevine bir teklifle geldiği ve yeni bir düzenleme yaptığı kitabın bu haliyle ilgi göreceğini söylediğini, ikinci sözleşmenin kitabın adı bölümünden de anlaşılacağı gibi aynı kitabın bire bir baskısı söz konusu olmadığını, birinci sözleşmede kitabın adı bölümünde isim: … olarak geçerken ikinci sözleşmede isim: …-… olarak geçmekte olduğunu, ikinci sözleşmenin imzalanmasından sonra davacının paylaştığı yeni kitabının düzenlemelerde cumhurbaşkanına inanılmaz hakaretler içeren, yakası açılmadık küfürler içeren yazılara yer verdiğini, bu nedenle kitabı basmadıklarını, davalı yanın delil olarak sunduğu maillerin tamamen gerçek dışı olduğunu, davacının telifinin ödendiğini ve hiçbir alacağının kalmadığını beyan ederek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “.. Davalı yayınevinin ilk sözleşmeye göre basımını üstlendiği kitabı 100 adet bastığı , 50 adedinin ücretsiz olarak davacıya verildiği ve 36 adedinin ise yayınevlerine gönderildiği, bu hususların sözleşme ile üstlenilen basım, dağıtım ve tanıtım yükümlülüklerinin yerine getirildiğinin ispatı için yeterli olmadığı, sözleşmenin ek maddesindeki “Baskı sayısı 1000 adet ( en yüksek ) ” ibaresinin, davalının çalıştığı tek dağıtım firmasının dahi 163 mağazasının bulunduğu sektörde kitabın 100 adet basılmasını haklı göstermeyeceği , davalının 04/04/2012 tarihli sözleşme ile yüklendiği edimlerini yerine getirdiğini ispatlayamadığı kanaatine varılmıştır. Davalı vekilinin 29/01/2014 tarihli sözleşmenin ise küfürlü kelimeler bulunduğu iddiasıyla yerine getirilemediğini savunduğu anlaşılmışsa da bu hususta delil sunulmadığı, kitap içeriğinde küfürlü kelimeler bulunduğunun davalı tarafça ispatlanamadığı, 29/01/2014 tarihli sözleşme gereğince üstlenilen kitabın hiç basılmadığı , sözleşme hükümlerinin hiç yerine getirilmediği, haklı sebebinin bulunduğunu davalının ispatlayamadığı, edimlerinin hiç yerine getirilmediği, ikinci sözleşmenin 14. Maddesindeki ” Bu sözleşmenin varlığı yayınevi ile yazar arasındaki bu kitabın daha önceki sözleşmesini geçersiz hale getirmiştir. Daha önceki sözleşmenin bütün hak ve borçları ile birlikte sonlanmıştır” hükmünün davalı tarafça ileri sürülmesinin TMK2. Maddesi gereğince hakkın kötüye kullanılması teşkil ettiği ve hukuk tarafından korunamayacağı kanaatine varılmıştır. Davacının 04/04/2012 tarihli sözleşme hükümlerini eksik ve ayıplı olarak, 29/01/2012 tarihli sözleşme hükümlerini hiç yerine getirmemesi nedeniyle , sözleşme gereğince davacının davalıya ödediği 3400 TL ‘dan, basımı yapılan 100 adet kitap için , davalının yapmış olduğu hizmet bedelinin bilirkişi heyeti tarafından 340 TL olarak hesaplandığı anlaşılmakla mahsubu ile basılmayan kitaplar için kalan 3.060,00 TL nın iadesinin istenebileceği kanaatine varılmıştır. Bilirkişi raporunda tespiti yapılan, davacıya ücretsiz olarak verilen 50 adet kitap haricinde kalan 50 adet kitabın telif bedelinin 149,00 TL olarak hesaplandığı ve talep edilebileceği beyan edilmişse de, muhasip raporunda davalının ilk sözleşme kapsamında davacıya ait 36 adet kitap sattığı ve 267,60 TL gelir elde ettiğinin tespit edildiği anlaşılmakla; edilen gelir 267 TL üzerinden %20 telif bedeli mahkememizce 53,40 TL olarak hesaplanmış ve davalıdan tahsil edilebileceğine karar verilmiştir. Davalının davadan önce temerrüde düşürülmediği anlaşılmakla , dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar vermek gerekmiştir. Davalının sözleşmedeki taahhütlerini yerine getirmediği, yayınevlerine dağıtım ve tanıtım yükümlülüğünü yerine getirmediği, bu yükümlülüklerin yerine getirilmemesi nedeniyle davacının yazarı olduğu kitabın sadece 100 adet basıldığı, 36 adet satıldığı, basılan kitaplardan 50 adedinin davacı tarafça bedelsiz alındığı. dosyaya sunulan yazışmalardan da anlaşılacağı üzere davacının sürekli olarak bilgi talebinde bulunduğu, davalının oyaladığı, yeterli bilgi vermediği, bu süreç içerisinde davacının manevi olarak elem ve ızdırap duyduğunun kabul edileceği ve ruh halinin biraz olsun rahatlatılması,elem ve ızdırabın hafifletilmesi yönünden 3.000 TL manevi tazminatın halin icabına uygun olduğu kanaatine varılarak, manevi tazminat talebinin de kısmen kabulüne fazlaya ilişkin talebin reddine karar vermek gerekmiştir.” şeklinde gerekçeyle davanın kısmen kabulüne, 3.060,00 TL sözleşme bedeli ile 53,40 TL telif bedelinin dava tarihi olan 13.05.2016 tarihinden itibaren ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, 3.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihi olan 13.05.2016 tarihinden itibaren ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine,” karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Mahkemenin hükmettiği tüm alacak kalemleri ile ilgili olarak, taraflar arasında ikinci sözleşme ile ibralaşmanın yapıldığını, birinci sözleşmenin geçersiz hale geldiğini, hak ve borçlarının sonlandığını, yalnızca bu yönden bile hüküm baştan aşağı tamamen usul ve yasaya aykırı olduğunu, Tanıkla ispat edilebilecek bir konuda gerekçesiz olarak tanık delilinin değerlendirilmediğini, bilirkişinin bilimsellikten, sektör gerçeklerinden ve somut olayın gerçeklerinden çok uzak ve hatalı olduğunu, neredeyse maruf bir vakıa olan hesaplamasını kararına esas aldığını, Mahkemece, “Hakkın Kötüye Kullanılması” kavramının yerinde olmadan usule, uygulamaya aykırı emsali görülmemiş bir şekilde zorlama olarak uygulandığını, Mahkemece, müvekkilinin açılış kapanış tasdikleri tam olan(bu başka bilirkişi raporlarıyla da ispat edilmesine rağmen) müvekkili işyerinde 5-10 dakika inceleme yapıp defter tasdiklerini dahi tespit edemeyen bilirkişi raporunu dikkate aldığını, kendilerince sunulan belgeli ve delilli itirazların dikkate alınmadığını, Bilirkişi tarafından yapılan hesaplamaların hatalı olduğunu, hükmedilen manevi tazminatın fahiş miktarda olduğunu beyan ederek Mahkemece verilen hükmün açıklanan nedenlerle kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, taraflar arasında imzalanan 04.04.2012 tarihli sözleşme kapsamında davalı yanca basımı yapılan kitaplardan kaynaklı telif ödemesi ile sözleşme kapsamında davacı yanca ödenen bedelin iadesi ve manevi tazminat talebinden ibarettir. Davacı dava dilekçesinde, sözleşme kapsamında ödemiş olduğu 3.400,00 TL bedelin iadesini, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 100,00 TL telif ödemesi ile 3.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiş, yargılama sırasında telif ödemesine ilişkin talebini 49,00 TL artırarak 149,00 TL’ye yükseltmiş, Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilerek; 3.060,00 TL sözleşme bedeli ile 53,40 TL telif bedelinin dava tarihi olan 13.05.2016 tarihinden itibaren ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, 3.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihi olan 13.05.2016 tarihinden itibaren ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir. 6100 Sayılı HMK’nun 341. maddesi uyarınca istinaf edilebilirlik sınırı, karar tarihi itibariyle 3.560,00 TL olup, somut davada objektif dava yığılması olarak ileri sürülen her bir talep yönünden dava değerinin bu sınırın altında bulunduğu görülmüştür. Davalı başvurusu istinaf kesinlik sınırının altında kalmaktadır. Açıklanan sebeplerle 6100 Sayılı HMK’nın 341/2 ve 346/1 maddeleri gereğince davalı vekilinin istinaf dilekçesinin reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davalı vekilinin İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 346/1. ve 352/1. maddeleri gereğince USULDEN REDDİNE, 2- İstinaf yasa yoluna başvuran davalı tarafından peşin olarak yatırılan 35,90 TL istinaf karar ve ilam harcının talebi halinde kendisine iadesine, 3- 6100 Sayılı HMK’nın 326/1. maddesi gereğince davalı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin davalı üzerinde bırakılmasına, 4- 6100 Sayılı HMK’nın 330. maddesi gereğince inceleme duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 5- 6100 Sayılı HMK’ nın 333. maddesi gereğince peşin alınan ve harcanmayan gider avansının İlk Derece Mahkemesince iadesine, 6100 Sayılı HMK’nın 341/2. ve 352/1-b. maddeleri gereğince, dosya üzerinde yapılan ön inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a. maddesi gereğince, KESİN olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 20/05/2022