Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1104 E. 2022/801 K. 20.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1104
KARAR NO: 2022/801
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 12/12/2017
NUMARASI: 2014/166 E. – 2017/1072 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 20/05/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalının İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyası ile müvekkilinden 74.955,00 TL asıl alacak ve tüm ferileriyle birlikte 89.505,51 TL talep ettiğini, takibe konu çekin 30/07/2013 keşide tarihli, 76.000,00 TL bedelli, keşidecisinin … Ltd. Şti., … nolu … Bankası’na ait çek olduğunu, müvekkilinin takibe konu çekte lehtar olarak gözüktüğünü, müvekkilinin böyle bir çeki keşideciden hiç bir zaman almadığını ve ciro etmediğini, müvekkiline ait gibi gösterilen imzanın müvekkiline ait olmadığını, imzanın taklit edildiğini, takibe konu çekten dolayı bankaya borcu bulunmadığını, müvekkilinin imzasının taklit edilerek borç altına sokulduğunu ve haciz baskısı ile karşı karşıya kaldığını, dava sonuna kadar takibin durdurulması yönünde teminatsız olarak ihtiyati tedbir kararı verilmesine, müvekkilinin borçlu olmadığının tespitine ve takibin müvekkili bakımından iptaline, davalının %20’den aşağı olmamak üzere tazminata mahkum edilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davaya husumet yönünden itiraz ettiklerini, dava dışı 3. kişilerin; gerek keşidecisi gerekse çeki müvekkiline ciro eden cirantanın da davalı olması gerektiğini, müvekkiline ciro eden … Tic. A.Ş.’ye davanın yönlendirilmesi gerektiğini, çekin kimden ne zaman alındığının tespit edilmesi gerektiğini, yere, zamana ve kişinin anlık psikolojisine göre imzanın değişkenlik gösterebileceğini, bu sebeple keşideci ve müvekkiline ciro edenin defterlerinde kayıtlı olduğu tarihlere denk gelecek şekilde davacının imza örneklerinin toplanmasını, yargıma giderleri ve vekalet ücretinin müvekkiline yükletilmemesine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince;”Davacı imzalamadığı çek sebebiyle sorumlu tutulamayacağından ve dosya kapsamında davalının kötü niyetli olarak çeki aldığı ispat edilemediğinden davalı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmemiş ve davanın kabulüne,” karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 1-Alınan birikişi raporuna 24.08.2017 tarihli dilekçe ile itiraz edildiğini, yerel mahkemeden uzman bilirkişilerden oluşturulacak heyetten tekrar bir rapor alınabilmesi için dosyanın Adli Tıp Kurumana gönderilmesinin talep edildiğini, ayrıca 12.12.2017 tarihli 8 numaralı karar celsesinde, ek bilirkişi raporu talebi yinelenmiş ise de, yerel mahkeme ek bilirkişi raporu alınması yönündeki taleplerinin reddi ile alınan bilirkişi raporu doğrultusunda karar verdiğini, 2-Bilindiği üzere, imza itirazlarında ispat yükünün alacaklıda olduğunu, bu sebeple alacaklının yeniden bir bilirkişi incelemesi yapılmasına dair bir talepte bulunması halinde yerel mahkemenin bu durumu gözetip, yeniden bilirkişi raporu aldırması ve ilgili raporun sonucuna göre karar vermesi gerektiğini, konuya ilişkin olarak, Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2016/1048 E. 2016/13844 K. Sayılı ilamında, “Bu durumda alacaklı tarafından yeni bir bilirkişi incelemesi yapılması talep edildiğine göre mahkemece ispat yükünün alacaklıda olduğu kuralı nazara alınarak yeniden uzman bilirkişilerden oluşturulacak kuruldan yukarıda yapılan açıklamalara ve ilkelere uygun olarak rapor alınarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir. Öte yandan HMK’nun 297. maddesinin (1). fıkrası gereği hükümde “gerekçeli kararın yazıldığı tarihin” yer alması zorunlu olup, kanunun bu emredici hükmüne aykırı davranılması da doğru bulunmamıştır.
SONUÇ: Alacaklının temyiz itirazlarının kabulüyle mahkeme kararının yukarıda yazılı sebeplerle İİK’nun 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, peşin alınan harcın istenmesi halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 11.05.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.” denilmesi suretiyle yerel mahkemenin imza itirazında, alacaklı tarafından yeni bir bilirkişi incelemesi yapılması talep etmesi durumunda, yeniden rapor aldırması gerektiğinin açıkça belirtildiğini, 3-Anlatılan sebeplerle, İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/166 E. sayılı dosyasından verilen kararın kaldırılarak yeniden yargılama yapılması ve alınacak yeni bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmesi talep edilmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, 30/07/2013 keşide tarihli, 76.000,00 TL bedelli, keşidecisinin … Ltd. Şti., … nolu … Bankası’na ait çek sebebiyle davacının davalıya borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir. Davalının İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyası ile davacı aleyhine 74.955,00 TL asıl alacak ve tüm ferileriyle birlikte 89.505,51 TL üzerinden icra takibi başlattığı, takibe konu çekin 30/07/2013 keşide tarihli, 76.000,00 TL bedelli, keşidecisinin … Tic. Ltd. Şti., … nolu … Bankası’na ait çek olduğu, davacının takibe konu çekin lehtarı olarak gözüktüğü, davacı tarafça böyle bir çeki keşideciden hiç bir zaman almadığı ve ciro etmediği gibi, çekteki imzanın kendisine ait olmadığı takibe konu çekten dolayı bankaya borcu bulunmadığı ileri sürülerek, borçlu olmadığının tespitine ve takibin iptaline, davalının %20’den aşağı olmamak üzere tazminata mahkum edilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiş, davalı taraf, davaya husumet yönünden itiraz ettikleri, dava dışı 3. kişilerin; gerek keşidecisi gerekse çeki kendilerine ciro eden cirantanın da davalı olması gerektiği, kendilerine ciro eden … San. ve Tic. A.Ş.’ye davanın yönlendirilmesi gerektiği, çekin kimden ne zaman alındığının tespit edilmesi gerektiği, yere, zamana ve kişinin anlık psikolojisine göre imzanın değişkenlik gösterebileceği, bu sebeple keşideci ve kendilerine ciro edenin defterlerinde kayıtlı olduğu tarihlere denk gelecek şekilde davacının imza örneklerinin toplanmasını, yargıma giderleri ve vekalet ücretinin müvekkiline yükletilmemesine karar verilmesini talep etmiş mahkemece, davanın kabulüne davalının kötü niyetli olarak çeki aldığı ispat edilemediğinden davalı aleyhine kötü niyet tazminat talebinin reddine karar verilmiş, iş bu karar yukarıdaki sebeplerle istinaf dilmiştir. Mahkemece davacı asilin imza ve yazı örnekleri ile, çekin keşide tarihine yakın davacıya ait ıslak imzalı belgeler dosya arasına alınarak bilirkişi incelemesine tabi tutulduğu Adli Tıp ve Belge İnceleme Uzmanının düzenlediği 24.07.2017 tarihli raporda imzanın davacının eli ürünü olmadığı tespit edildiği, her ne kadar davalı vekilince raporun yetersiz olduğu, yeniden uzman bir heyetten rapor alınması gerektiği istinaf sebebi olarak ileri sürülmüşse ve dayanak Yargıtay ilamı örnek olarak gösterilmişse de, bilirkişi raporunun takdiri bir delil niteliğinde olduğu, HMK 211.maddesi kapsamında hakim tarafından imza incelemesi yönünden yapılan inceleme sonucunda bilirkişi raporunun inceleme konusu olayı aydınlatmaya yeterli olduğu kanaatine ulaştığında yeniden bilirkişi raporu almak zorunda olmadığı gibi, dayanak Yargıtay ilamına konu olayda incelemeye esas alınan imzaların çoğunun fotokopi olmasından dolayı raporun yeterli görülmediği, genel anlamda itiraz üzerine ikinci bir bilirkişi raporu alınması gerektiğine dair bir uygulama olduğu sonucunun çıkarılamayacağı,, somut olayda dosyada mevcut bilirkişi raporunun dosya kapsamına uygun ve hüküm kurmaya elverişli olduğu görülmüştür. Senede karşı mutlak defiler, senet hamili olan herkese karşı ileri sürülebilir. Gerek doktrinde ve gerekse uygulamada “imzanın sahte olması”, “senet metninde sahtekarlık (tahrifat) yapılmış olması”, “borçlunun borçlanma ehliyetinin bulunmaması”, “senette zorunlu şekil koşullarının bulunmaması”, “imza sahibinin temsil yetkisinin bulunmaması”, “senedin zamanaşımına uğramış bulunması” vb. defiler senedin hükümsüzlüğüne yönelik olup, her hamile (iyiniyetli olsa dahi) karşı ileri sürülebilen mutlak def’i olarak kabul edilmektedir. Borçlunun hamil/alacaklıya karşı senet metninde imzaya ilişkin iddiası mutlak def’idir. “….Senetteki imzanın inkarı halinde, imzanın borçluya ait olduğunu ispat yükü belgeyi elinde bulunduran senet alacaklısına aittir. Yargılama sırasında takibe konu senedin kaybolmuş olduğu tespit edildiğinden davalılar imzanın davacı borçlu şirket yetkilisine ait olduğunu ispatlayamamıştır. İmzada sahtecilik iddiası kambiyo senetlerinde mutlak defi olup, lehdar ve ciro yolu ile hamil olan cirantalara ve son hamile karşı ileri sürülebilir…” (Yargıtay 11. HD 2020/5093 E. 2021/5318 K.) Yargıtay kararından da anlaşılacağı üzere, çekte sahtecilik iddiasının mutlak defi olarak herkese karşı sürülebileceği, burada ispat yükünün çekteki imzanın davacıya ait olduğunu iddia eden tarafa ait olacağı açık olup, davalı tarafça, senet altındaki imzanın davacıya ait olduğu kanıtlanamamıştır. Sonuç olarak senet üzerindeki imzanın sahteliğinin mutlak defi olması, dava konu çekteki imzanın davacıya ait olmadığı tespiti, bu sebeple davacının davalıya dava konu çekten dolayı borçlu kabul edilemeyeceği, davalı tarafça istinaf dilekçesinde ileri sürülen itirazlarının mutlak defi karşısında sonuca bir etkisinin bulunmadığı, somut olayda davacı kendi imzasının sahteliğine dayandığından mutlak defi niteliğindeki iddiasını herkese karşı ileri sürülebileceğinden davalı vekilinin istinaf talebinin reddine karar verilmesi gerekmiştir. Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 12/12/2017 tarih ve 2014/166 E., 2017/1072 K. sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 5.191,56 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 1.297,89 TL harcın mahsubu ile bakiye 3.893,67 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, 6- Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin İlk derece Mahkemesince yerine getirilmesine, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince, miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 20/05/2022