Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1097 E. 2022/799 K. 20.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1097
KARAR NO: 2022/799
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 3. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 08/09/2016
NUMARASI: 2014/115 E. – 2016/195 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Tecavüzün Ref’i İstemli)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 20/05/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; ”…” markasının müvekkili tarafından yaratılarak tanınmışlık seviyesine ulaştırıldığını, TPE nezdinde “…” sayı ile tescil edildiğini, … başvurularının 1990 lı yıllara dayandığını, davalı …’in müvekkilinin tanınmış markası ve ünvanı olan … ibaresinin iltibas yaratacak derecede benzeri bir ibareyi ticaret ünvanı olarak tescil ettirdiğini, www….com ve www…com.tr alan adlarını da kendi adına haksız olarak tescil ettirdiğini ve kullandığını, davalının müvekkilinin logosunu da taklit ederek kullandığını, davalının kullanımlarının müvekkilinin markasına tecavüz ve haksız rekabet oluşturduğunu, iltibas yarattığını beyan ederek, davalının … ibaresini kullanmak sureti ile fiillerinin haksız olduğunun tesbitini, haksız rekabetlerinin men’ini, davalının haksız rekabetlerinin sonucu ortaya çıkan maddi durumun ortadan kaldırılmasını, davalı şirketin … tanıtım işareti ve logosu ile her türlü ticari faaliyetinin önlenmesini, marka fonksiyonunu ifa edicek … ibaresini ve logosunu içerir her türlü tanıtım vasıtalarının bulundukları yerlerden toplatılmasına, imhasına, … logosunu içerir www…com ve www…com.tr web adresindeki içeriğinden ve diğer mecralardan çıkarılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davalı müvekkilinin ”… LTD. ŞTİ” ünvanını 23/10/2008 yılında aldığını, ticaret sicili kamuya açık bir kuruluş olduğu için, 3. kişiler açısından bağlayıcı bir nitelik taşıdığını, davacının basiretli bir tacir gibi davranarak bu kullanımdan haberdar olması gerektiğini, marka sahibinin tescili bilmediğinin kabul edilemez olduğunu, davacının dava tarihine kadar suskunluğunu muhafaza ettiğini, kullanıma sessiz kaldığını bu yönden davanın reddini talep ettiklerini, ünvan yönünden ise dava hakkı olan tarafın doğumu öğrendiği tarihten itibaren 1 yıl ve her halükarda üç yıl geçmekle hakkının zaman aşımına uğradığını, bu nedenle zaman aşımı itirazlarının bulunduğunu, davacının müvekkilinin şirketinde ki … ibaresinin çıkartılmasını talep etmesinin kanuna aykırı olduğunu, davacının iddiasının aksine ünvanlarında ki çekirdek kelimelerin aynı olmadığını, davacı ile davalının iştigal alanlarının da aynı olmadığını, haksız rekabetten söz edebilmek için davacı ile müvekkilinin müşteri sektörünün birbiriyle çatışması gerektiğini, yani iltibas olması gerektiğini, bu iddiaların doğru olmadığını, davacının logosunun kullanıldığı iddialarının da doğru olmadığını, müvekkilinin logosunda … isminin altında “…” kelimesinin bulunduğunu, fona hakim renklerin, yazı karakterlerinin R sembolünün şeklinin farklı olduğunu, müvekkilinin kullanmış olduğu web sitelerinin Amerika da geçerli Icann kurallarına göre alınmış meşru domeinler olduğunu beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Birleşen İstanbul 4. FSHHM’nin 2016/61 Esas sayılı dosyasında davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili tarafından İstanbul 3. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi nezdinde, … Limited Şirketi aleyhine marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet nedeniyle dava açtığını, bu davada www…com.tr ve www…com internet alan adlarıyla ilgili olarak da terkin taleplerinin bulunduğunu, ancak yargılama sırasında bu internet alan adlarından www…com alan adının, İstanbul 3. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’ nin 2014/115 Esas sayılı dava dosyasındaki davalı şirketin yetkilisi …’ya ait olduğunun bilirkişi raporuyla belirlendiğini ve davalıların irtibatlı olduğunu iddia ederek, her iki davanın tensiben birleştirilmesini, www…com alan adı tahsisinin iptalini, kaydının terkinini, haksız rekabetin hükmen tespitini, men’ ini, marka hakkına tecavüzün tespitini ve men’ ini, haksız rekabetin neticesi olan maddi durumun ortadan kaldırılmasını, davalının … ibaresini elektronik, bilgisayar, bilişim teknoloji, iletişim, haberleşme alanlarından kullanmasının önlenmesini, … ibaresini taşıyan tabela, broşür ve benzeri tüm tanıtım ve ambalaj malzemesinin toplanmasını, … ibarelerinin silinmesini, silinemeyenlerin imhasını, … ibaresinin www…com internet sitesi içeriğinden ve tüm mecralardan çıkarılmasını ve verilecek kararın gazetede ilanını talep ve dava etmiştir. Birleşen dosyada davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; dosyanın birleştirilmesine yönelik kararın doğru olmadığını, asıl davadaki davalının bir tüzel kişi olan şirket olduğunu oysa bu dosyada gerçek kişi olduğunu, bu sebeple ayrılmasına karar verilmesini gerektiğini, zaman aşımı süresinin dolduğunu, davanın araştırılma yapılmadığını açıldığını, kötü niyetli olduğunu, dava dilekçesinde yanıltıcı ifadeler kullanıldığını, internet sitesinin 2005 yılında yaratılıp tescil edildiğini, dosyadaki taleplerin aynı olduğunu, haksız rekabet yönünde ileri sürülen iddiaların da geçerli olmadığını belirterek davanın reddini istemiştir. İlk Derece Mahkemesince; “İnternet alan adında davalıların … ibaresini kullandığı, katalog ve benzeri belgelerde ise … ibaresinin davacı yanın tescilli şekil markalarındaki elipsi andıran logoyu … ibaresinin üzerine geçirmek suretiyle kullandığı, bu kullanımlarda … ibaresinin açığa çıktığı ve davalının … ibaresini kullanması sebebiyle davacı markalarının, özellikle … sayılı markasının tescilli olduğu 7. sınıftaki mal ve hizmetlerin davalı tarafından satışının yapılmak suretiyle kullanıldığı, davalının bu mallardan makine satışları, ambalaj ve paketleme, dolum, bantlama gibi olanlarının çoğunun ayniyet derecesinde, bir kısmının da benzer olması sebebiyle davalının fiilinin davacı markasına tecavüz oluşturduğu, aynı zamanda davalı yanın internet alan adında davacının markalarındaki esaslı unsur olan … ibaresini de kullandığı, bilirkişi raporunda belirtildiği üzere … ibaresi ile ibirlikte kullanmış olmasının ayırt edicilik sağlamaya yeterli olmadığı, tecavüz iddiası ile ilgili davalı yan zaman aşımı itirazında bulunmuş ise de, fiilin devam ettiği sürece zaman aşımının işlemeyeceği, davalının bu fillerinin markaya tecavüzün yanında 6102 sayılı TTK’nın 55. Maddesinde ifadesini bulan haksız rekabet fiilini de oluşturduğu gerekçesiyle, asıl davadaki davalının davacının … ibareli marka ve logo şekil markalarına tecavüz ve haksız rekabetinin tespiti ile men ve ref’ine, oluşan maddi durumun aşağıda belirtilen surette giderilmesine, www…com.tr adlı sitenin alan adının iptaline, www…com alan adının iptali asıl davada talep edilmiş ise de, www…com. alan adı sahibi …’nun asıl dosyada davalı olmadığı gerekçesiyle, davalı şirket hakkındaki bu yöndeki talebin husumetten reddine, davalının ticaret unvanının terkini talebinin reddine, birleşen İstanbul 4. FSHHM dosyasında ise, davacının özel marka niteliğinde olan … ibaresini alan adında kullanmak suretiyle vaki tecavüzünden dolayı alan adı içerisindeki tecavüzlü marka ibaresinin uzantısı nazara alınarak bu ibarenin çıkartılması mümkün olmadığından ve sitenin iptali de mümkün bulunmadığından, www…com adlı siteye Türkiye’den erişimin engellenmesine, maddi durumun giderilmesi hususunda asıl davada karar oluşturulduğundan yeniden değerlendirme yapılmasına yer olmadığına,” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Yerel Mahkeme’nin gerekçeli kararında bahsettiği şekilde ticaret unvanının terkini için 5 yıllık hak düşürücü sürenin, ne Türk Ticaret Kanunu ne de 556 sayılı KHK (6769 Sınai Mülkiyet Kanunu) hükümlerinde öngörülmediğini, TTK’nun 60. maddesi uyarınca, haksız rekabete dayanan taleplere karşı açılacak davalar için 1 yıl ve herhalukarda 3 yıllık zamanaşımı süresi öngörüldüğünü, bu sürenin hakkın doğumunun öğrenildiği tarihten başladığını, müvekkilinin durumdan 2013 yılında haberdar olduğunu ve akabinde ihtarname keşide ettiğini, daha sonra delil tespiti yaptırdığını, nihayetinde huzurdaki davanın açıldığını, 17 Mayıs 2013 tarihli ihtarnamesi ile haberdar olunduktan sonra huzurdaki davanın 7 Mayıs 2014 tarihinde süresi içinde açıldığını, Mahkemece ticaret ünvanının terkinine yönelik talebin hak düşürücü süre nedeniyle reddi kararının yerinde olmadığını, Uluslararası ticaret yapan davalının, müvekkilinin tanınmış … markasıyla iltibas yaratır derecede benzer ve seri marka izlenimi yaratan ibareyi müvekkilinin markasından haberdar olmaksızın tercih etmiş olmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, davalının kötüniyetli olduğunu beyan ederek, Mahkemece verilen kararın kaldırılıp unvanın ticaret sicilinden terkin edilmesi yönünde karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; Birleştirme kararının doğru olmadığını, birleşen dosyada davalının gerçek kişi olduğunu, davalar arasında bağlantı olmadığını, savunma hakkı kısıtlanarak cevap verme imkanı tanınmadan birleştirme kararı verildiğini, bu nedenle usûle aykırı birleştirme kararının kaldırılması gerektiğini, Davacının, davalı … ünvanının ticaret siciline tescilinden haberdar olmadığı iddiasının dinlenemeyeceğini, davacının basiretli bir tacir gibi davranmak zorunda olduğunu, ticaret sicilinin kamuya açık olduğunu, dava tarihine kadar davacının bu duruma sessiz kalarak ”sessiz kalma yoluyla hak kaybına” uğradığını, Mahkeme kararının yerinde olduğunu, Mahkemenin marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin tespitine yönelik kararların yerinde olmadığını, tarafların faaliyet alanlarının farklı olduğunu, ”…” ve ”…” ibareleri arasında bir benzerlik olmadığını, görsellik ve kavramsal açıdan birbirlerinden farklı olduğunu, ortalama tüketici nezdinde iltibas ihtimalinin bulunmadığını, Müvekkilinin ne ”…” ne de ”…” ibarelerini marka olarak kullanmadığını, aksi yöndeki bilirkişi değerlendirmelerinin hatalı olduğunu, davalı şirketin herhangi bir mal üretmediğini, ”…” adı altında bir ürün satmadığını, temsilci bir firma olduğunu, yabancı firmalara hizmet sunduğunu, tanık beyanlarının bu durumu doğruladığını, İnternet alan adlarına ilişkin bilirkişi beyanlarının isabetli olmadığını, davacının bu duruma da uzun süre sessiz kaldığını, davada kötüniyetli olduğunu beyan ederek Mahkemece aleyhe verilen hüküm fıkralarının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Davacı vekilinin istinaf başvurusu incelendiğinde; Sessiz kalma yoluyla hak kaybı, önceki hak sahibinin, hakka konu ticari ad ve işareti iyi niyetli bir şekilde kullanan kişiye karşı dava açma hakkını uzun süre kullanmaması ve ihlallere sessiz kalarak ticari ad ve işareti koruma hakkını yitirmesi demektir. Sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkesinin temeli 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 2. maddesine dayanmaktadır. Ticari ad ve işaretin sahibi, haklı bir sebep olmaksızın hakkını uzun süre kullanmayarak bundan sonra da kullanmayacağı yönünde bir kanaat oluşturmuşsa artık bu hakkını kullanamaması gerekir. Bu nedenle önceki hak sahibinin, TMK’nin 2. maddesi gereğince belli bir davranışta bulunması gerekirken sessiz kalması sonucu, ticaret unvanını daha sonra iyi niyetli olarak tescil ettiren kişiye karşı dava açma hakkını veya devam eden eylemli kullanımını men etme hakkını kaybettiği kabul edilmelidir (Yasaman, Hamdi/ Yusufoğlu, Fülürya: Marka Hukuku, İstanbul, 2004, s. 856). Sessiz kalma yoluyla hak kaybının söz konusu olabilmesi için, önceki hak sahibinin, ticaret unvanının aynısının veya benzerinin kullanılmasına belirli bir süre sessiz kalmış olması gereklidir. Ancak ticaret unvanı yönünden sessiz kalmanın ne kadar süre geçtikten sonra hak kaybına sebep olacağı TTK’de düzenlenmiş değildir. Bununla birlikte 10.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK) ile ilk defa marka hukukunda hükümsüzlük davaları yönünden sessiz kalma yoluyla hak kaybına ilişkin bir düzenleme getirilmiştir. SMK’nin 26/6. maddesi; “Marka sahibi, sonraki tarihli bir markanın kullanıldığını bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde bu duruma birbirini izleyen beş yıl boyunca sessiz kalmışsa, sonraki tarihli marka tescili kötü niyetli olmadıkça, markasını hükümsüzlük gerekçesi olarak ileri süremez” hükmünü haizdir. Buna göre marka hükümsüzlük davalarında sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkesinin uygulanabilmesi için beş yıllık sürenin geçmiş olması gerekmektedir. Ancak ticaret unvanı yönünden mevzuatta bir süre belirlemesi bulunmadığından TMK’nin 2. maddesi de gözetilmek suretiyle her somut olayın özellikleri dikkate alınarak sürenin belirlenmesi gerekmektedir. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı şirketin Amerika Birleşik Devletleride kurulduğu Türkiye’de de “…” ibareli marka tescili yaptırdığı, davalı şirketin ise “…” ibareli ticaret unvanının 17.10.2008 tarihinde tescil ve ilan edildiği anlaşılmaktadır. Her ne kadar davacı şirketin ticaret unvanı Türkiye’de tescilli olmasa dahi bu ticaret unvanının Paris Sözleşmesi’nin 8. maddesi gereğince Türkiye’de de korunması gerekmektedir. Ayrıca davacı şirketin “…” ibareli tanınmış markası davalı … ünvanının tescilinden önce Türkiye’de tescil edilmiştir. Davacı şirketin davalının ticaret unvanı kullanımına, unvanın tescil tarihinden yaklaşık beş yıl sonra ihtarname göndererek itiraz ettiği kabul edilmelidir. Ticaret unvanlarının ticaret siciline tescil edilmek zorunda olmaları ve tescilin olumlu etkisi nedeniyle davacı şirket, davalı şirketin tescil ve ilan edilmiş ticaret unvanının bilinmediğini ileri süremeyecektir. Bu durumda davacı şirketin, davalının ticaret unvanının tescil tarihinden ilk ihtarname tarihine kadar uzun süre sessiz kalması nedeniyle artık davalının ticaret unvanının terkinini talep etmesi hakkın kötüye kullanılması niteliğindedir. (Hukuk Genel Kurulu 26.02.2020 tarih, 2017/11-27 esas, 2020/225 karar sayılı kararı) Açıklanan sebeplerle, Mahkemece ticaret ünvanının terkinine yönelik talebin hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmesi doğru görülmese de, kararın sonuç itibariyle doğru olduğu, dolayısıyla davacı vekilinin istinaf başvuru sebeplerinin yerinde olmadığı, başvurunun esastan reddine karar verilmesi gerektiği anlaşılmıştır. Davalılar vekilinin istinaf başvurusu incelendiğinde; Dava, marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin tespiti, men’i ile davalının ticaret ünvanının sicilden terkini ve davalılar adına kayıtlı www…com, www…com.tr alan adlarının terkini talepli davadır. TPMK kayıtlarına göre, … sayılı “…”, … “…” ibareli, … sayılı “…”, … sayılı “…”, … sayılı “…”, … sayılı “…”, … sayılı …, … sayılı ”…” ibareli markaların, 9, 28, 36, 16, 37, 38, 42 ve 25. sınıflarda, … sayılı şekil markasının 9. Sınıfta, … sayılı ”…” markasının 16, 38, 41 ve 42. sınıflarda ve ayrıca ”…” ibareli ve esaslı unsuru ”Intel” ibaresi olan birçok markanın aynı ve benzer sınıflarda 1990 yılından itibaren muhtelif tarihlerde davacı adına tescil edildiği ve süresi dolanların yenilendiği görülmüştür. Dava konusu, dava sebebi ve biri hakkında verilecek kararın diğerini etkileyecek olmasına göre, İstanbul 4. FSHHM’nin 2016/61 Esas sayılı dava dosyasının eldeki dava dosyası ile birleştirilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı, birleştirme işlemlerinin tamamlanmasına yönelik ara kararların kurulduğu 12.04.2016 tarihli celseye davalı vekilinin de katıldığı, davalı yanca birleşen dava dosyasına cevap dilekçesi de sunulduğu, dolayısıyla savunma hakkının kısıtlandığına ilişkin istinaf başvuru nedenlerinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Toplanan delillere ve denetime elverişli bilirkişi raporuna göre; davalının kullanımında olan ”…” ibaresinin ortalama tüketici nezdinde yarattığı algıya göre, davacının tanınmış ”…” markası ile bütüncül ve kavramsal olarak benzerlik gösterdiği, ”…” ibaresinin markaya bir ayırtedicilik kazandırmadığı, katalog ve benzeri belgelerde ise ”…” ibaresinin, davacı şekil markalarındaki elipsi andıran logoyu … ibaresinin üzerine geçirmek suretiyle kullanıldığı, bu kullanımlarda ”…” ibaresinin öne çıktığı ve davalının ”…” ibaresini özellikle … sayılı davacı markasının tescilli olduğu 7. sınıftaki mal ve hizmetlerin satışı yapılmak suretiyle kullandığı, bu mallardan makine satışları, ambalaj ve paketleme, dolum, bantlama gibi olanlarının çoğunun ayniyet derecesinde, bir kısmının da benzer olması sebebiyle davalının fiilinin davacı markasına tecavüz oluşturduğu, alan adlarıyla ilgili olarak, ”…” ibaresinin işletmeyle ilgili malların tanıtımı amacıyla ticari etki yaratacak biçimde kullanıldığı, davalının söz konusu eylemlerinin 556 sayılı KHK bağlamında marka hakkına tecavüz ve TTK’nun 54.ve 55. maddelerine göre haksız rekabet oluşturduğu, aksi yöndeki istinaf başvuru nedenlerinin yerinde olmadığı, Mahkemece verilen kararda bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmakla davalılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekili ve davalılar vekilinin yerinde bulunmayan istinaf başvurularının, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 3. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 08/09/2016 tarih ve 2014/115 E., 2016/195 K. sayılı kararına karşı taraf vekillerince yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 44,80 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 71,80 TL harcın mahsubu ile bakiye 8,90 TL harcın davalılardan müteselsilen tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 4- Taraflarca istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerilerinde bırakılmasına, 5- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 6- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 20/05/2022