Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1096 E. 2022/860 K. 23.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1096
KARAR NO: 2022/860
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 04/07/2018
NUMARASI: 2017/661 E. – 2018/713 K.
DAVANIN KONUSU: Alacak (Ticari Satıma Konu Malın İadesi)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 23/05/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili ile davalı şirket arasında İst. … Noterliğinin 08.10.2013 tarih … sayılı yevmiye no’lu ve … sayılı finansal kiralama sözleşmesi ile sözleşme düzenlendiğini, bu sözleşme gereği ödeme planının da ayrıca belirlendiği, bu ödeme planına uyulmayarak sözleşme hükümlerine aykırı hareket edildiği, bu sebeple kiracıya Beyoğlu … Noterliği aracılığıyla 08.02.2017 tarihinde ihtar keşide edildiği, sözleşmenin fesih edildiğinin bildirildiği, bedelin ödenmesi aksi halde yasal süresi içerisinde malların teslim edilmesinin istenildiği ancak bedelin ödenmediği ve dolayısıyla sözleşmenin fesih edilmiş olduğu anlaşıldığından dava konusu edilen makinelerin aynen iadesine, iadenin mümkün olmaması halinde İİK 24. maddesi hükümlerinin uygulanmasına karar verilmesi talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili hakkında her ne kadar bu yönde dava açılmış ise de ödeme planından belirlenmiş olan 36 adet mal sebebiyle tüm ödemelerin yapıldığını, davanın 30.000,00 TL üzerinden gösterildiğini ancak harca esas değerin 443.935,92 TL daha ikmal edilmek suretiyle belirlenmesi gerektiğini, sözleşmeye dayalı müvekkilinin kira borcunun bulunmadığını ancak davacı tarafından alınan tedbir kararıyla icra müdürlüğüne yazılan talimat ile de tedbirin uygulandığı, yediemin sıfatıyla malların kiracıda kaldığını, tüm ödemelerinin süresinde ve zamanında olduğunu, temerrüde düşmediklerini, borcun gerektiği gibi ifa edildiğini bu sebeple haksız davanın reddine karar verilmesi talep edilmiştir. İlk derece mahkemesince; “Tüm dosya kapsamı sunulan deliller, bilirkişi raporu denetlenmiş, taraflar arasında İst. … Noterliğinin 08.10.2013 tarih … ve … sayılı finansal kiralama sözleşmelerinin akdedildiği, dava konusu edilen makinelere ilişkin tüm ödemelerin usulüne uygun olarak yapılmış olduğu ve davacının bu yönde herhangi bir temerrüde düşecek borcunun bulunmadığı ancak davalı tarafından …0853 sayılı finansal kiralama sözleşmesine istinaden 8 adet taksit borcunun bilirkişi raporunun 13. sayfasının 3. paragrafında yer aldığı, davacının ödememe iddiasının yerinde bulunmadığı, davacının taraflar arasındaki başka bir sözleşmeye istinaden zuhulen borcun mahsubu işlemine girildiği, düşümün farklı bir sözleşme borcundan yapıldığı, maddi bir hatanın bulunduğu bu sebeple tarafların beyanları ve açıklamaları da alınmış olmakla dosyada dava harcının tamamlatılmış olduğu dikkate alınarak ve sözleşmeye konu borcun bulunmadığı ve dolayısıyla sözleşmenin feshi ve malın iadesi koşullarının oluşmadığı sebeple davacının davasının sunulan tüm dayanak ve eki, ödeme kayıtları da mahkememizce değerlendirmekle reddine” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; -İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi nezdinde ikame ettikleri Finansal Kiralama Sözleşmesi’nden kaynaklanan (ticari satımdan kaynaklanan) mal iade davasına ilişkin dava dilekçeleri ile, Davalı/Kiracı … Ltd. Şti. ve Müvekkili Şirket arasında imzalanan İstanbul … Noterliğinin 08/10/2013 tarih ve … yevmiyeli … sayılı Finansal Kiralama Sözleşmesi’ne konu malların taraflarına iadesinin talep ve dava edildiğini, davalı kiracı şirket ile müvekkili şirket arasında iş bu sözleşmeden başka … ve … sayılı iki adet daha Finansal Kiralama Sözleşmesi imzalandığını, söz konusu sözleşmelerden kaynaklı yine mal iade davasının ikame edildiğini, bilirkişi raporuna itibar edilerek yerel mahkeme tarafından davanın reddine dair verilen kararın hatalı olduğunu, yapıldığı iddia edilen ödemenin taraflar arasında imzalanan sözleşmelerdeki borçlarına dağıtımı sonucu mahsup işleminin gerçekleştiğini, dava konusu olan … sayılı Finansal Kiralama Sözleşmesinin Kiralama Bedellerinin Ödenmesi İle İlgili Usul ve Esaslar başlığı altındaki 16/d. maddesinin “ödemelerin kiracının hangi borçlarına mahsup edileceğini mahsubun tarzını, sırasını tayin münhasıran kiralayana aittir.” şeklinde düzenlendiğini, bu bağlamda davalı tarafça yapılan ödemelerin yalnızca bu sözleşmeye ilişkin olduğunu, dolayısıyla sözleşmeden kaynaklı borcunun kalmadığı yönündeki iddiasının söz konusu madde gereği yersiz olduğunu, -Bahsi edilen sözleşmelerin her birinde, Kiracı tarafından yapılan ödemelerin kiracının hangi borçlarına mahsup edileceği, mahsubun tarzını, sırasını tayinin yalnızca kiraya verene ait olduğu düzenlenmesinin bulunduğunu, davalının sözleşme imzalarken sözleşme içeriğinde var olan bir maddeyi bilmemesinin beklenmeyeceğini, -Taraflar arasında düzenlenen her üç sözleşmeye ilişkin davalı tarafından yapılan ödemelerin müvekkili şirketin her bir sözleşmeye ilişkin cari hesap defter ve kayıtlarında yer aldığını, davalı borçlu şirkete, toplam borcunu gösterir gerekli ihtarname ve iş bu ihtarnameye rağmen ödeme yapmadığından ve temerrüt halini devam ettirdiğinden nihayetinde fesih ihtarnamesi gönderildiğini ve ve sözleşmenin feshinin sonucu olarak da sözleşmeye konu malın iadesine karar verilmek üzere kararın kaldırılmasını talep etmiştir. Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; Huzurdaki davanın kilit noktasının, müvekkili davalı şirket tarafından 17/04/2015 tarihinde ve “… Sayılı Finansal Kiralama Sözleşmesine İstinaden 8 Taksit Ödemesi” açıklamasıyla yapılan 157.728,64 TL’lik ödemeye, davacı …’nin kayıtlarında yer vermemiş olmasından kaynaklandığını, … sayılı Finansal Kiralama Sözleşmesi’nin 16. maddesinin (d) bendinde yer alan “Ödemelerin, Kiracının hangi borçlarına mahsup edileceğini, mahsubun tarzını, sırasını tayin münhasıran Kiralayan’a aittir.” hükmünün katî suretle müvekkili davalı tarafından … sayılı Sözleşmeye istinaden yapılan ödemelerin, davacı tarafından, taraflar arasında akdedilmiş farklı Sözleşme borçlarına mahsup edilmesine imkan verecek bir mahiyette değerlendirilemeyeceğini, hükmün yalnızca … sayılı Sözleşme’ye istinaden doğan anapara / faiz / sigorta bedeli gibi borçların ödenmesinde sıra tayini hakkı verebileceğini, bu sebeple istinaf kanun yoluna başvuru dilekçesindeki tüm taleplerin reddine karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava; Davalının, taraflar arasındaki finansal kiralama sözleşmesine aykırı davrandığından bahisle finansal kiralama sözleşmesinin feshi ve davalıya teslimi yapılan malın aynen iadesi istemine ilişkindir. 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 26. maddesinde “Sözleşme özgürlüğü” başlığı altında bir sözleşmenin içeriğinin, bu sözleşmenin taraflarınca kanunda öngörülen sınırlar içerisinde özgürce belirlenebileceği düzenlemesi yer almaktadır. Bu temel kuralın istisnası ise 27. maddenin birinci fıkrasında ahlâka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmelerin kesin olarak hükümsüz olduğu belirtilmek suretiyle açıklanmıştır. Sözleşme özgürlüğüne önemli birtakım sınırlandırmalar getirilmiştir. Özellikle bir sözleşmenin her iki tarafı da sözleşme özgürlüğüne sahip olmasına rağmen, örgütlülüğü ve ekonomik gücü sebebiyle, içeriğini önceden tek başına belirlediği sözleşmeleri, ihtiyaçları sebebiyle birçok kişiye koşulsuz olarak kabul ettirebilen teşebbüslerin ortaya çıkması, karşılarındaki kitlelerin korunabilmesi adına kanun koyucuların bu meseleye yoğun bir biçimde müdahil olmalarına yol açmıştır (Şenol, K. E.; Sözleşmenin İçeriğini Belirleme Özgürlüğü ve Bunun Genel Sınırı-TBK m. 27, İÜHFM, C.LXXIV, 2016, s.2). Bu sınırlamalardan biri de, sözleşme özgürlüğünün görünüm şekillerinden olan içeriği belirleme özgürlüğünde ortaya çıkmaktadır. Kanuni bir yetki söz konusu olmaksızın sözleşmenin içeriğini belirleme özgürlüğünün tek taraflı olarak kullanıldığı, bu doğrultuda taraflardan birinin sözleşme hükümlerini önceden kısmen veya tamamen belirlediği ve diğer tarafın da yalnızca bu sözleşmeyi yapıp yapmama yönünde karar verdiği, öğretide iltihakî veya katılma sözleşmesi olarak adlandırılan (Oğuzman, M.K/Öz, M.T.; Borçlar Hukuku Genel Hükümler, c.1, 13. bası, İstanbul 2015, s.26; Reisoğlu, S.; Türk Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 23. bası, İstanbul 2012, s.70) bu tip sözleşmelerde sözleşmeyi düzenleyenin, ileride çok sayıdaki benzer sözleşmelerde kullanmak amacıyla önceden tek başına hazırlayarak karşı tarafa sunduğu sözleşme hükümleri genel işlem koşulu olarak adlandırılmaktadır. TBK’nın 20. maddesinin birinci bendinde düzenlenen, sözleşme eşitliğinin genel işlem şartlarını kullanan lehine bozulduğu ve bozulan dengenin karşı taraf lehine yeniden kurulma olanağının bulunmadığı (Atamer, Y.M.; Sözleşme Özgürlüğünün Sınırlandırılması Sorunu Çerçevesinde Genel İşlem Şartlarının Değerlendirilmesi, İstanbul 1999, s. 30 vd.), bir tarafın hakim durumunu kullanarak adil olmayan bir hükmü ihtiyacı sebebiyle sözleşme yapmak zorunda kalan diğer tarafa kabul ettirmesi sonucunu doğurabilecek mahiyetteki genel işlem koşullarına kanun koyucu ihtiyatlı yaklaşmış ve bunların geçerliliğini sıkı koşullara bağlamıştır. Davacı taraf, davalı ile arasında başka sözleşmelerin olduğunu ve ödenen bedellerin dava konusuna ilişkin olmadığı, bu durumun da sözleşmedeki hüküm ile belirlendiği iddiasında ise de, bu özgürlüğün yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda sınırsız olarak yorumlanamayacağı, davacı şirketin bu borçları hangi plan program çerçevesinde ödeneceğine dair elle tutulur bir ödeme tablosu oluşturmadığı, yapılan ödemelerin mahsubuna ilişkin ihtirazı kayıt ileri sürmediği bu sebeple yapılan ödemenin dava konusu sözleşmeye ilişkin olduğunun kabulünün gerektiği, bilirkişi raporunda da aksi bir durum belirtilmediği, dekont açıklamasında da açıkça hangi sözleşmeye ilişkin olduğunun belirtildiği, dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince oy çokluğuyla esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 04/07/2018 tarih ve 2017/661 E., 2018/713 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 35,90 harcın mahsubu ile bakiye 44,80 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 23/05/2022