Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1095 E. 2022/859 K. 23.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1095
KARAR NO: 2022/859
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 06/06/2018
NUMARASI: 2014/498 E. – 2018/762 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 23/05/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı tarafça davacılar aleyhine, … Bankası A.Ş Çarşı – Güneşli Şubesi … numaralı 600.000,00 TL bedelli çekin tahsili amacıyla İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile kambiyo senetlerine özgü takip başlatıldığını, davacı şirkete ait … Bankası Çarşı Şubesi … numaralı çekin davacı şirket ve yetkilisinin bilgisi dışında keşide yeri “İstanbul” keşide tarihi “15/06/2013” çek miktarı “600.000,00 TL” olarak “…” emrine doldurularak takibe dayanak oluşturulduğunu, takip konusu çek üzerindeki keşideci ve ilk ciranta imzalarının davacalara ait olmadığından takibin durdurulması ve iptali amacıyla taraflarınca İstanbul … İcra hukuk Mahkemesinin … Esas sayılı dosyası ile imzaya ve borca itirazda bulunulduğunu, gerek çek üzerindeki yazılar ile keşideci imzasının davacı şirket yetkilisi …’e ait olmadığı gerekse ilk ciranta imzasının diğer davacı …’a ait olmadığı, dilekçe ekinde sundukları imza sirkülerinde yer alan imza örnekleriyle karşılaştırma yapıldığında açıkça gözükeceğini, çekin alacaklı tarafça bankaya ibrazı neticesinde de çekin arkasına, keşideci imzasının davacı şirket yetkilisinin imzasıyla benzerlik taşımaması sebebiyle işlem yapılmadığına dair kaydın düşüldüğünü, davacı şirket yöneticileri ile finansa ve muhasebe departmanlarında kısa süre öne gerçekleşen kadro değişikliği dolayısıyla davacı şirkete ait çeklerin ve akıbetlerinin kontrol edilemediğini, davalı tarafça takibe konu edilen çekten de icra takibiyle haberdar olunduğunu ve çekin kim yada kimler tarafından düzenlendiğinin, şüphelilerin tespiti ve cezalandırılması için İstanbul C.B.S’nun 2013/110728 soruşturma numaralı dosyası ile suç duyurusunda bulunulduğunu, taraflar arasında herhangi bir ticari ilişki bulunmadığından davacıların alacaklı şirkete herhangi bir borçları da bulunmadığını, ne davacı şirket ile diğer davacı … arasında ne de … ile takip konusu çekin ciro edildiği diğer firmalar arasında çek tevdini gerektiren herhangi bir ticari ilişkinin mevcut olmadığından takip konusu borcun kabulünün mümkün olmadığını belirterek çek ön yüzündeki yazılar ve keşideci imzası ile ilk ciranta yazı ve imzasının sahteliğinin tespitine ve çekin iptaline, davacıların davalı tarafa 600.000,00 TL borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davalı ile dava dışı ciranta … arasında Beykoz ilçesi, … Köyü, … Çiftliği, … Sok. … villa İstanbul adresinde bulunan villa için 22/11/2012 tarihinde sözleşme ve 15/03/2013 tarihinde bu sözleşmenin eki olan ek sözleşmenin akdedildiğini, davalının çeki borçlu … ile yapmış olduğu 15/03/2013 tarihli ek sözleşmeye binaen ödeme aracı olarak teslim aldığını, …’dan ödeme aracı olarak teslim aldığı 15/05/2013 vadeli 300.000,00 TL tutarındaki çek ile dava konusu çekin davalı şirketin sürekli çalıştığı … Bankası Acarkent şubesine takasa verildiğini ve 15/05/2013 vadeli 300.000,00 TL bedelli çek tutarının davalıya ödendiğini, ödenmeyen diğer çek için ise takibe geçildiğini, davacı şirket tarafından diğer davacı …’a verilen ve aynı ciro silsilesini takip eden çek basım tarihi de aynı olan 15/05/2013 vadeli 300.00,00 TL tutarındaki çekin neden keşide edildiğini ve ödendiğini, ve dava konusu çek gibi herhangi bir uitiraza uğramadan veya dava konusu yapılmadığın ödendiğini, davacı şirket yetkilisi …’in şirketteki hissesinin devir tarihinden evvel ek sözleşme tarihi olan 15/03/2013 tarihinde ödenmiş olan diğer 300.000,00 TL bedelli çek ile birlikte ödeme aracı olarak müvekkili şirkete teslim edildiğini, davacı …’ın diğer davacı şirketin eski ortağı olduğunu belirterek haksız ve kötü niyetli davanın reddine karar verilmesini ve davacılar hakkında %20’den aşağı olmamak üzere tazminata hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince; “…tüm dosya kapsamı gözönüne alındığında bu imzanın … tarafından atıldığı kanaatine ulaşılmış, ayrıca davacı şirket tarafından açılan menfi tespit davası dışında öncesinde çekin çalındığı, rızaları dışında elinden çıktığı, sahte olarak piyasaya sürüldüğü vs gibi iddialarla herhangi bir başvuru da yapılmamış olduğundan söz konusu çekin davacı şirket tarafından ciro edilip piyasaya sürüldüğü konusunda mahkememiz heyetinde tam bir vicdani kanaat oluştuğundan keşideci şirket yönünden açılan davanın reddine karar vermek gerekmiştir. Lehtar ciranta … adına atfen atılan imzalar yönünden ise birinci aldırılan tek kişilik raporda … adına atfen atılı imzanın adı geçenin imzasına benzetilmeye çalışıldığı, imzalar arasında benzerlikler bulunduğu ancak takliden sahte atılmış imza olduğu düzenlenmiş, ATK’dan aldırılan ikinci raporda ise birinci ciranta … adına atfen atılı imzanın … eli ürünü olduğu, CBS’ce tek uzmandan aldırılan beşinci raporda birinci ciranta … adına atfen atılı imzanın … eli ürünü olduğu, ATK genişletilmiş uzmanlar kurulundan aldırılan altıncı raporda da birinci ciro imzası olan … adına atılı imzanın … eli ürünü olduğu bildirilmiştir. İTÜ uzmanlarından aldırılan dördüncü raporda ve Jandarma kriminal daire başkanlığından alınan yedinci raporda ise birinci ciranta imzası olan … adına atfen atılı imzanın … eli ürünü olmadığı belirtilmiştir. … yönünden yapılan incelemelerde de toplam 7 adet incelemede ikinci, beşinci ve altıncı sırada alınan raporlarda imzanın … eli ürünü olduğu, dördüncü ve yedinci raporlarda imzanın … eli ürünü olmadığı, birinci raporda benzerliklerin bulunduğu, takliden sahte oluşturulmuş olabileceğinin belirtildiği, (üçüncü incelemede sadece keşideci imzaları üzerinden yapılmış inceleme yapılmış …’ın adına atfen atılı imzada herhangi bir inceleme yapılmamıştır) … imzaları yönünden de aldırılan raporlar arasında çelişki bulunması sebebiyle yeni bir inceleme yaptırılıp yaptırılmayacağı hususu mahkememizce değerlendirilmiş, yeni bir inceleme yapılsa dahi bu incelemenin de aldırılan bir kısım raporlarla çelişeceği, bir kısım raporlarla ise aynı olacağı, dolayısıyla yeni yeni fazladan rapor aldırmanın dosyaya bir yenilik katmayacağı, bu bağlamda değerlendirmenin mahkememizce yapılması gerektiği kanaati ile yeniden bir rapor aldırılma yoluna gidilmemiştir, yine … yönünden yaptırılan değerlendirmede de gerek ikinci, beşinci ve altıncı raporlarda … adına atfen atılı imzanın davacı eli ürünü olması, CBS’ında … ve … tarafından verilen beyanlar, davacı şirketin kağıt üzerinde şirket ortakları ve yetkilileri değiştirilmiş olsa dahi fiilen şirket işleyişinin halen … tarafından yürütüldüğüne ilişkin beyanlar, yine davalı tarafından hukuki ilişki içerisinde bulunduğu … tarafından aynı hukuki ilişki kapsamında alınan ve davacı şirket tarafından ihtirazı kayıt sürülmeksizin ödenen ve ödemeden sonra da bu ödeme ile ilgili herhangi bir dava açılmamış olan 300.000,00 TL’lik çek yönünden de aynı şekilde yaptırılan incelemeler gözönüne alındığında …’ın fiilen davacı keşideci şirketin ortağı ve yetkilisi olduğu, halen onun tarafından çeklerin keşide edilerek piyasaya sürüldüğü, daha sonradan gerek imzaların bilinçli olarak şirket yetkilisi … yada … tarafından atıldıkları sırada gayretle kendi imzalarından karakteristik farklılıklar gösterebilecek şekilde imzalar atmak sureti ile sonradan imzaya itiraz etmek sureti ile borcu ödemekten kaçındıkları, yine dava konusu olmayan ve aynı hukuki ilişki kapsamında verilmiş bulunan 300.000,00 TL’lik çekin de ödendiği gözönüne alındığında … yönünden de söz konusu çekin imzalanıp piyasaya sürüldüğü hususunda mahkememizce tam bir vicdani kanaat geldiğinden davanın reddine karar vermek gerekmiştir. Yine kötü niyet tazminatı talebinde bulunulmuş ise de, şartları oluşmadığından kötüniyet tazminatı talebinin” reddine karar verilmiştir. Davacılar vekilinin istinaf dilekçesinde özetle; -Davacı tarafça başlatılan haksız icra takibi sonrasında İstanbul 24. İcra Hukuk Mahkemesi 2013/282 e. 2015/202 k. sayılı dosya kapsamında müvekkilleri adına imzaya itirazın kabul edildiğini dosyanın Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2016/1054 E. 2016/9691 K. sayılı ilamı ile kesinleşmiş olduğunu ve davalılara borç olmadığının anlaşıldığını, aynı sebeplerle açılmış huzurdaki menfi tespit davasında ise borçluların imzasını taşımadığı bilirkişi raporları ile sabit kambiyo senedine dayalı olarak vicdani kanaatle davanın reddi yönünde hüküm verildiğini, yargılama süresince ne takip alacaklısı tarafından ne de çekin ilk hamili olan kişilerce takip konusu çekin hangi ticari ilişki sebebiyle kendilerine verildiğine dair bir açıklama getirilmediğini, çekin keşide edilip müvekkillerince davalıya ya da ilk çek hamiline verilmesini gerektirir hiç bir hukuki ilişki bulunmadığını, incelenen ticari defter ve kayıtlara göre davalılarca alacak ortaya konmadığı gibi çekin müvekkili ticari defterlerinde kaydı olmadığını, davalılar tarafınca müvekkillerinin tarafı olmadığı bir sözleşme ortaya konulduğunu ve çekin ilk hamili olan dava dışı şahıslarca savcılık dosyasına verilen ifadede dahi bu çekin ne amaçla kendisi lehine düzenlenerek verildiğinin açıklanamadığını, -Ticaret sicil kayıtlarına göre şirketin yetkilisi / temsilcisi yönünden çekin keşide tarihinde …’in şirketi temsil yetkisinin olmadığını, şirketi borç altına sokabilecek işlemler yapma yetkisinin bulunmadığını, Müvekkili … yönünden ise çekteki imzanın kendisine ait olduğuna dair kesin bir tespit içeren rapor verilememiş olduğunu, -Mahkemece gerekçeli kararda, sebebi anlaşılmayacak şekilde sürekli 15/05/2013 tarihli çek emsal gösterilerek mukayese yapıldığını, dava konusu olan 15/06/2013 tarihli 600.000 TL bedelli çekle ilgili bilirkişi raporlarında açıkça şirket yetkilisi olan kişinin imzasının bulunmadığı hususunun tespit edilmesine rağmen TTK da ve Borçlar Kanununda borçlu olunabilecek haller belliyken mahkemece davanın reddine karar verilmiş olmasının hukuka aykırılık hali olduğunu, -Mahkemece menfi tespit davası öncesinde çekin rıza dışı elden çıkmasına dair işlem yapılmadığının gerekçe gösterildiğini, müvekkilinin hemde yetkilisi olmadığı bir dönemde düzenlendiği açık olan çekle ilgili işlem yapılmadan önce çekin kötüniyetli şahıslarda bulunduğunu bilmek gibi bir sorumluluğu ve medyumluk veya benzeri becerileri olmadığını ayrıca savcılık başvurusunun durumu öğrenir öğrenmez yapıldığını, -… yönünden yapılan imza incelemelerinde toplam 7 adet inceleme yapıldığı, gerekçeye göre; ikinci, beşinci ve altıncı raporlarda … adına atfen atılı imzanın davacı eli ürünü olması, CBS’ında … ve … tarafından verilen beyanlar, davacı şirketin kağıt üzerinde şirket ortakları ve yetkilileri değiştirilmiş olsa dahi fiilen şirket işleyişinin halen … tarafından yürütüldüğüne ilişkin beyanlara göre karar verildiği görülmekte olup kişilerin savcılık dosyalarında kendilerini kurtarmaya yönelik beyanlarının ticaret mahkemesini bağlamayacağını, -Davalının haksız yere icra takibi yapmış olduğunun gözetilmediğini müvekkillerinin haksız şekilde gerçekte var olmayan bir borcu ödemeye mahkum edilmek istendiğini, Alacaklı aleyhine İİK 67 gereği tazminata hükmedilmesi gerektiğini, ispat edilen haklı davanın kabulüne karar verilmek üzere kararın kaldırılmasını talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. İcra mahkemeleri, icra dairelerinin işlemleriyle ilgili olarak yapılan şikayet ve itirazlara ilişkin uyuşmazlıkları sınırlı ve biçimsel olarak inceleyebilir ve en seri şekilde karara bağlar. İcra mahkemeleri dar yetkili olup, incelemelerini sadece şekli unsurlar bakımından yapar. Bu sebeple, kararları da kesin hüküm teşkil etmez. Bu sebeple icra hukuk mahkemesi kararının somut olayda kesin hüküm veya kesin delil olarak kabulü mümkün değildir. Bu sebeple davacının kesin hüküm itirazının yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Çek üzerindeki ciro silsilesi de düzgün olup, bu beyan ve ifadelere uygundur. Çekin ticari defter ve kayıtlara işlenmemesi ya da taraflar arasında ticari ilişki bulunmaması bir geçerlilik şartı değildir. Davalı tarafça çek ciro silsilesi takip edilerek alınmış olup ve çek ödeme aracı olup davacı ve davalı arasında ticari ilişki bulunmazsızın da geçerliliğini korumaktadır. HMK’da ispat ve delilleri düzenleyen 6100 Sayılı HMK’nın 188/1 maddesinde; “tarafların veya vekillerinin mahkeme önünde ikrar ettiği vakıalar, çekişmeli olmaktan çıkar ve ispatı gerekmez” hükmüne yer verilmiştir. Yargıtay HGK’nun 2017/11-133 esas ve 2020/344 karar sayılı kararında açıkça belirtildiği üzere; bir davada yapılan mahkeme içi ikrar, başka bir davada da geçerli olup, kesin delil teşkil eder (Kuru, s. 2045). Bununla birlikte ceza davasındaki ikrar da hukuk davasında geçerlidir (Kuru, s. 2047). Davacı her ne kadar CBS’ında … ve … tarafından verilen beyanların kendilerini kurtarmaya yönelik beyanlar olduğu iddiasında ise de, beyanlarda irade sakatlığı bulunduğu da iddia ve ispat edilmediğinden, Mahkemece hükme esas alınarak değerlendirme yapılmasında usul ve yasaya aykırılık bulunmamıştır. Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, Mahkemece imza incelemesi yaptırıldığı ve imza ile ilgili çelişkili raporlar bulunmakla beraber, Mahkemenin diğer delillerle birlikte değerlendirme yaparak sonuca ulaşmasında aykırılık bulunmadığı, imzanın davacıya ait olduğunun, beyan ve diğer delillerle desteklendiği, davacılar tarafından dava konusu çekten önce verilip ödenen 300.000,00 TL’lik çekin, dava konusu çek ile düzenleme şekli ve tarihi olarak benzer olması sebebiyle yine değerlendirmeye alınmasında aykırılık bulunmadığı, davacıların imzasına ilişkin çekin kendi eli ürünü olmadığını ispat edemedikleri, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davacılar vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 06/06/2018 tarih ve 2014/498 E., 2018/762 K. sayılı kararına karşı davacılar vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 44,80 TL harcın davacılardan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davacılar tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 23/05/2022