Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1063 E. 2022/818 K. 20.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1063
KARAR NO: 2022/818
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 2. Fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 07/05/2018
NUMARASI: 2017/30 E. – 2018/123 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Tecavüzün Tespiti İstemli)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 20/05/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin İngiltere menşeili bir şirket olduğunu, uçak kiralama sektöründe dünya lideri olduğunu, müvekkili markalarından birinin ticaret unvanının çekirdek kısmını oluşturan … ibaresi olduğunu, markanın 2011 yılından beri farklı ülkelerde tescilli olarak koruma altında olduğunu, müvekkilinin 2010 yılından beri Türkiye’de faaliyette bulunduğunu, davalı markasından 04.10.2016 tarihinde haberdar olduğunu, dava konusu … markasının müvekkilinin gerçek hak sahibi olduğu … markası ile birebir aynı olması sebebiyle SMK m.6/3 ve 25 uyarınca hükümsüz kılınması gerektiğini, davalı markasının müvekkilinin tescilli ticaret unvanı ile aynı ve benzer olması sebebiyle SMK m.6/6 ve 25/1 uyarınca hükümsüz kılınması gerektiğini, Paris sözleşmesinin 8. maddesi uyarınca müvekkili ticaret unvanının koruma altında olduğunu, davalının markasını kötü niyetle tescil ettirmesi sebebiyle SMK m.25 ve 6/9 uyarınca hükümsüzlüğüne karar verilmesi gerektiği iddia ederek davalıya ait … sayılı … marka tescilinin SMK m.25 uyarınca hükümsüzlüğünü talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı tarafın dava konusu ibare üzerinde gerçek hak sahibi olduğunu iddiasının sundukları belgelerin Türkiye’de gerçekleşmiş bir kullanımı ispatlamadığından yersiz olduğunu, sunulan toplam 6 belgenin, iddiasına dayanak yaptığı ticaret unvanının dava dışı üçüncü bir firmaya ait olduğunu, söz konusu ticaret unvanın … şeklinde olduğunu, kendi markalarının ise … olduğunu, ibarelerin birbirine benzemediğini, müvekkilinin marka tescilinde kötü niyetli davranmadığını belirterek davanın reddini talep etmiş ve karşı dava olarak davalı tarafın kullanımlarını ispatlamak amacıyla sunduğu delillerin kendi markalarına tecavüzü ispatlar deliller olduğunu, SMK m.l49/l/a bendine göre tecavüzün tespiti, 149/1-b bendine göre tecavüzün önlenmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince; ” Dava dışı … Havacılık ve Taşımacılık Ltd. Şti. firması tarafından gerçekleştirilen kullanımlar değerlendirildiğinde, … ibaresinin “Kara, deniz ve hava taşımacılığı hizmetleri ve kara, deniz ve hava taşıtlarının kiralanması hizmetleri” bakımından ciddi ve yoğun şekilde kullanıldığı, bu kullanımlar dolayısıyla söz konusu hizmetler bakımından … ibaresi üzerinde hak sahibi olduğu, … Havacılık ve Taşımacılık Ltd.Şti.’nin faaliyet konuları arasında “Kara, deniz ve hava taşımacı lığı hizmetleri ve kara, deniz ve hava taşıtlarının kiralanması hizmetleri” de bulunduğu, aynı hizmetler bakımından ticaret unvanı ve marka olarak farklı haklar olarak tescil söz konusu olsa da, bu haklar kapsamında aynı ibarelerin kullanılmasının özellikle hizmet sektörü olması sebebiyle, karışıklığa sebep olabileceği, SMK m.6/VI ve 25/1 uyarınca davalı markasının tescilli olduğu söz konusu hizmetler bakımından daha eski tarihli ticaret unvanından kaynaklı hakka dayalı olarak hükümsüzlüğü talep edilebileceği, Paris Sözleşmesinin 8. maddesi uyarınca, davacı firmanın iştigal konusu dikkate alındığında, davalı markasının tescil edildiği “Kara, deniz ve hava taşımacılığı hizmetleri ve kara, deniz ve hava taşıtlarının kiralanması hizmetleri” bakımından karışıklığa sebep olduğu ve davalı markasının hükümsüzlüğünü talep edebileceği, markanın hükümsüz kılınması ile markadan doğan hakların hiç doğmamış hale gelmesi sebebiyle karşı davadaki marka hakkına tecavüze ilişkin karşı davacı taleplerinin de reddine,” karar verilmiştir. Davalı/ Karşı Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 1 Davacı-Karşı Davalı şirket SMK’nın 6/3 maddesine dayalı gerçek hak sahipliğini iddia ederken ortaya, ancak ve sadece, dava dışı üçüncü bir tüzel kişiliğe ait belgeler sunabildiğini, mahalli mahkemenin de bu belgelere dayalı olarak asıl davayı kabul ettiğini, 2-davacı-karşı davalı şirketin, bu dava dışı üçüncü kişinin, kendisinin Türkiye’deki iştiraki olduğu gerçeğine dayanmış olmakla, davacının iştiraki dahi olsa, dava dışı/ayrı bir tüzel kişiliğin önceki tarihlerdeki ticari faaliyetlerine dayanarak herhangi bir hak iddiasında bulunamayacağını, bu meyanda da bir davada gerçek hak sahipliği iddialarında bulunamayacağını, böyle bir iddiada bulunmasının hukukun içinde kalabilen herhangi bir yönü bulunmadığını, böyle bir iddiada bulunduğu takdirde davada hak ehliyetinin bulunmadığından davanın bu yönüyle reddi gerektiği hukuki gerçeklerinin göz ardı edildiğini, bilirkişilerce bu kullanımların farklı bir tüzel kişiliği bulunan davacı tarafa hak sağlamayacağı, davacı ve söz konusu firma arasında bir temsil ilişkisinin de bulunmadığı, bu sebeplerle bahsedilen kullanımların davacı adına ve hesabına gerçekleştirildiği hususunun ispatlanamadığının belirtildiğini, 3-Davacı şirketin kendi adına gerçekleştirdiği kullanımların ise, birçoğunda tarih bulunmaması ve nitelik olarak söz konusu hizmetler bakımından marka hakkı oluşturacak nitelikte bulunmaması sebebiyle davacıya marka hakkı sağlamayacağının belirtildiğini, 4-Halbuki, huzurdaki asıl dava, Birleşik Krallık tabiiyetindeki davacı-karşı davalı şirketin “…”” markası üzerinde gerçek hak sahibi olduğu gerekçesiyle kabul edilmiş ise, herşeyden önce, davacının iştiraki dahi olsa, dava dışı üçüncü bir kişinin belgelerine ve faaliyetlerine dayalı olarak böyle bir hak iddiasında bulunabileceği yönünde bir karar verilmiş olması gerektiğini, gerekçeli karardan bu hususun anlaşılmadığını, 5-Davacı- karşı davalı şirketin, ticaret ünvanına dayalı olarak veya Paris Sözleşmesinin 8. maddesi hasebiyle Türkiye’de ticaret ünvanına dayalı olarak öncelikli sınai hak koruması talep edemeyeceğini, asıl davanın en başından beri dile getirdikleri, davacının dava dışı üçüncü bir kişinin ticaret ünvanına dayalı olarak SMK’nın 6/6. maddesi hükmü kapsamında koruma talep etmesinin hukuken kabul edilebilir olmadığı yönündeki savunmalarınında, aynı bilirkişi heyeti raporu’nda; “Ticaret ünvanı tesciline dayalı olarak hak sahibi olan firma dava dışı, ayrı bir tüzel kişiliği olan … Havacılık ve Taşımacılık Ltd. Şti.dir, farklı bir tüzel kişiliğin sahip olduğu üstün hakka dayalı olarak davacın tarafın bir talepte bulunması mümkün değildir…” ifadesi ile, gayet doğru ve yerinde bir şekilde tespit edilerek, kabul edildiğini, 6-Hal bu iken, mahalli mahkemenin, yine davacı-karşı davalının, dava dışı üçüncü kişinin bir ticaret ünvanına dayalı olarak öncelikli/eskiye dayalı hakkı olduğu kanaatine vardığını, mahalli mahkemenin, bu hukuk dışı tespitiyle yetinmediğini, davacı-karşı davalı firmanın, Birleşik Krallık’ta tescilli ticaret unvanından dolayı da, Paris Sözleşmesi’nin 8. Maddesi ve SMK 6/6. Maddesi uyarınca “…” markasının hükümsüzlüğünü talep edebileceğini söylediğini, halbuki, davacının dava dışı bir firmanın ticaret ünvanına dayalı olarak gerçek hak sahibi sayılması ne derecede hukukun dışında kalıyor ise, Birleşik Krallık’ta tescilli bir ticaret ünvanının, Türkiye’de marka niyetinde kullanılarak böyle bir kullanım sonucu ayırt ediciliğe haiz bir hale geldiğinin kanıtlan(a)madığı somut olayda, davacıya tescilsiz marka korunması sağlamasının da, aynı derecede hukuken mümkün olmadığını ve SMK’ya aykırı olduğunu, 7- SMK, eski mevzuattan daha da ileri giderek, tescilli marka hakkı sahibine, markasını ciddi olarak kullanma yükümlülüğü getirdiğini,, doktrine ve Yargıtay İçtihatlarına senelerdir yerleşmiş olan “marka sahibinin markasını kullanma yükümlülüğü”nü 9/1-2, 19/1, 25/7 ve 2912 maddelerinde açıkça ve lafzen de ifade ederek, tartışmasız bir biçimde marka hukukuna yerleştirdiğini, kanun koyucunun net bir şekilde birden fazla hükümde ifade ettiği, tescilli marka sahiplerinin dahi, kanunun tanıdığı Marka hakkı korumasından yararlanabilmesi için şart koştuğu “ciddi anlamda kullanım” zorunluluğunun mevcudiyetine rağmen, huzurdaki davada, mahalli mahkeme’nin davacı’nın Türkiye’de bir kere dahi kullandığını kanıtlayamadığı ticaret ünvanına dayalı olarak tescilli bir markayı hükümsüz kılmaya kalkışmasının hukuka aykırı olduğunu, 8- Kanıtlanamayan, mesnetsiz, sanal kötüniyet iddialarına itibar edilerek hiçbir. delil sunulamadığı halde varsayımlarda bulunularak kötüniyete karar verilmesinin, ağır bir itham olduğunu, mahalli mahkeme tarafından verilen, huzurda esastan bozulmasını talep ettikleri karar’da, davacı-karşı davalı tarafın, müvekkilinin “…” markasını kötüniyetle tescil ettirdiği iddiaları ile ilgili olarak; “Davalı taraf davacı firma ile aynı sektörde faaliyette bulunmaktadır. Davacının uluslararası düzeyde faaliyette bulunan bir firma olduğu dikkate alındığında, davalı tarafın marka tescilinde kötüniyetli hareket etmiş olabileceği kanaatine varılmıştır…” denilmekle, mahalli mahkemenin, davacı-karşı davalının kötüniyet iddialarının haklı bularak, davalı-karşı davacı müvekkilin markasının hükümsüzlüğüne karar verdiğini, oysa davacı taraf kötüniyet iddiaları ile ilgili olarak dava dosyasına hiçbir delil sunamadığını, 9-Davalı-karşı davacı müvekkilin “…” markasını yaratmasında, bu ibareyi Marka olarak kullanmaya karar vermesinde etkili olan en önemli sebebin, hava yolu ile müşterilerine “…” sloganını benimseterek, bu sloganın, diğer tescilli markalarında da (… ve …) olduğu üzere, evrensel iletişim dili olan İngilizce’deki karşılığını seçmeyi tercih etmesi olduğunu, zira; davalı-karşı davacı müvekkilin “…” markası altında yürüttüğü “tarifesiz uçak kargo hizmetleri”, müvekkilin teknolojik gelişmelerden faydalanarak bulduğu yaratıcı/yenilikçi çözüm yöntemleri ile, müşterilerine bu hizmeti emsallerinden daha hızlı ve daha ekonomik yollarla sağlayan, müşteri memnuniyeti odaklı bir hizmet olduğunu ve bu özelliği ile müşterilerinin bir nevi “havadaki ortağı” olduğunu ifade etmek istediğini, 10-Davalı-karşı davacının, müvekkilinin “…” markasını kullandığına dair delillerinin de, dava dosyası mündericatında mevcut olduğunu, yani, müvekkilinin “…” markasını yedeklemek, gerçekte kullanmayarak marka ticaretine konu etmek amacıyla, yani kötüniyetle tescil ettirmediğinin delilleri ile de sabit olduğunu, 11-Dava dosyasına delil olarak sunulan, dava dışı üçüncü bir firmaya ait belgelerin dahi, “…” ibaresinin bu dava dışı firma tarafından markasal kullanımını kanıtlayabilen nitelikte olmadığını, dava dosyasına önceki tarihlerde sundukları beyanlarında da ayrıntılarıyla vurgulandığı üzere; dava dışı bir firmanın faaliyetleri sonucunda kesilmiş olsalar bile, söz konusu faturaların markanın tescilsiz ve yoğun kullanımına delil teşkil edemeyeceğinin, kabulü gerektiğini, öncelikle, gerçek hak sahipliği ilkesinin, “marka üzerindeki öncelik hakkı, o markayı ihdas ve istismal eden ve piyasada maruf hale getiren kişiye aittir” şeklinde ifadesini bulan yerleşik anlamının, olaydaki delil mahiyetinde sunulan belgelerle kanıtlanabilmiş olmadığını, SMK’nın 6/3. Maddesine dayanılabilmesi için, tescilsiz işaretin, ticaret sırasında kullanılmış olmasının şart olduğunu, buradaki “ticaret sırasında kullanma” ile de, marka hukukuna özgü kullanma, yani markasal kullanmanın kastedildiğini, markasal kullanımın, öğretide; “işareti taşıyan mal ve/veya hizmetlerin köken itibariyle diğer mal ve/veya hizmetlerden ayırt edilmesini sağlamaya yönelik olduğunun alıcılar tarafından anlaşılmasını mümkün kılacak şekilde kullanılması” biçiminde tanımlandığını, ancak olayımızda davacı- karşı davalının delil mahiyetinde sunduğu dava dışı firma tarafından kesilmiş olan (dolayısıyla her halükârda davacıya herhangi bir hak sahipliği kazandırdığı ileri sürülemeyecek olan) faturaların daha dikkatli ve özenli bir şekilde incelenmesi ile hemen anlaşılacak hususun, söz konusu faturalarda “…” ibaresinin bir hizmet ile ilişkilendirilmiş markasal bir kullanımı görülmediğini, çünkü söz konusu faturalarda verilen hizmetin “…” markası altında verildiği yazmadığını, faturalarda “…” ibaresinin, sadece ve sadece, dava dışı firmanın ticaret ünvanı içinde geçtiğini, faturayı kesen firmanın ticaret ünvanında geçen bir ibarenin, otomatikman bir “markasal kullanım” olarak ele alınmasının, mümkün olmadığını, markasal kullanımın söz konusu olabilmesi için, faturalarda, ticaret ünvanı dışında, örneğin faturanın sağ üst köşesinde, süslü bir “…” ibaresi/logosu yer alması gerektiğini, ya da faturanın “hizmet türü” kısmında “… taşımacılık hizmetleri” diye bir ibarenin yer alması gerektiğini, bu veya bunun gibi bir kullanımın, markasal kullanımın delili mahiyetinde olduğu ileri sürülen faturalarda bulunmadığını, 12-Aynı şekilde, Davacı-Karşı Davalı tarafın Dava dosyasına delil mahiyetinde sunduğu diğer belgelerin de, ziyaretçi katılım belgelerinin, “…” Markasının tanıtımına/kullanımına ilişkin Delil niteliği taşıdığının ileri sürülmesinin, son derece ciddiyetten uzak olduğunu, bir Havacılık Fuarına, bir markayı tanıtmak için yapılacak olan bir katılımın, markayı tanıtmak için yapılacak olan bir yatırımın, basiretli bir tacir olarak bu fuarlarda yapılacak ciddi bir faaliyetin, ancak ve sadece, böyle bir fuarda stant açmak şeklinde olabileceğini,13-Nitekim, davacı-karşı – davalının delilleri arasında yer alan diğer belgelerin de masa takvimi, bloknot vs. gibi bir takım kırtasiye malzemelerine ait faturalar ve geçmiş yıllara ait masa takvimlerinin kopyaları olduğunu, ancak, bu faturalara konu masa takvimlerinin hangileri olduğu, belgeler arasında nasıl bir bağlantı kurulabileceği anlaşılmamakla birlikte, söz konusu takvimlerin, faturalarla ilişkilendirilip 300-400 adet basıldığı kabul olunsa dahi, bunların nerelere, kaç adet dağıtıldığı kanıtlanmadığı müddetçe, bir marka tanıtım faaliyetinin kanıtlanmış olduğunun ileri sürülemeyeceğini, 14- Asıl davanın reddedilmesi halinde karşı davanın kabul edilmesi gerektiğini, mahalli mahkeme’nin huzurda esastan bozulmasını talep ettikleri kararında karşı davada dosyada bulunan kullanımların dava dışı … Havacılık ve Taşımacılık Ltd. Şti. firması tarafından gerçekleştirildiğini, bu kullanımlarda … ibaresinin söz konusu şirketin iş evrakında ticaret ünvanının dışında, markasal nitelikte kullanıldığını, karşı davalının da iddiasının bu yönde olduğunu, bu kapsamda dava dışı şirketin, karşı davacı şirketin markasının izinsiz olarak kara, deniz ve hava taşımacılığı hizmetleri ve kara, deniz ve hava taşıtlarının kiralanması hizmetleri bakımından kullanarak marka hakkına tecavüz ettiğini belirttiklerini, nitekim aynı tespitin, dava dosyasına sunulmuş olan bilirkişi heyeti raporu’nda da, birebir aynı kelimeler ile ifadesini bulduğunu, ancak mahalli mahkemenin, bu kadar net bir tespite gerekçeli kararı’nda yer verdikten sonra, her nasılsa, karşı davalarını reddettiğini, esas davada, davacının “gerçek hak sahipliği” iddiaları sübuta ermezse, örneğin dava dışı şirketin gerçek hak sahipliği kabul edilse dahi, esas davada haksız çıkmış olan davacı-karşı davalının dava dosyasındaki dilekçelerindeki açık ikrarları ve beyanlarının, karşı davalının karşı davacı müvekkilin tescilli markasından doğan haklarına karşı tecavüz etme niyeti sayılacağından, karşı davalının bu fiilinin. tespiti ve önlenmesi, yani karşı davanın kabulünün şart olacağını belirterek bu sebeblerle, İstanbul 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 07.05.2018 tarihli Esas:2017/30; Karar 2018/123 sayılı Kararının kaldırılmasına,ihtilafın yargılamasının yüksek daire’de yürütülüp tamamlanarak, sonuçta, mahalli mahkeme kararının istinaf sebebleri doğrultusunda kaldırılmasına, asıl davanın bütünüyle reddine ve karşı davanın bütünüyle kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Asıl dava 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu kapsamında açılmış marka hükümsüzlüğü ve sicilden terkini talepli dava, karşı dava ise marka hakkına tecavüzün tespiti ve önlenmesi davasıdır. Davacı vekili, müvekkilinin İngiltere menşeili bir şirket ve uçak kiralama sektöründe dünya lideri olduğunu, müvekkili markalarından birinin ticaret unvanının çekirdek kısmının … ibaresi ve ayrıca bu ibarenin, marka olarak 2011 yılından beri farklı ülkelerde tescilli olarak koruma altında olduğunu, müvekkilinin 2010 yılından beri Türkiye’de faaliyet gösterdiğini, davalının markasından 04.10.2016 tarihinde haberdar olduğunu, dava konusu davalının tescilli … markasının müvekkilinin gerçek hak sahibi olduğu … markası ile birebir aynı olması sebebiyle SMK m.6/3 ve 25 uyarınca, yine davalı markasının müvekkilinin tescilli ticaret unvanı ile aynı ve benzer olması sebebiyle SMK m.6/6 ve 25/1 uyarınca, Paris sözleşmesinin 8. maddesi uyarınca müvekkili ticaret unvanının koruma altında olduğunu ve davalının markasını kötü niyetle tescil ettirmesi sebebiyle SMK m.25 ve 6/9 uyarınca hükümsüzlüğüne karar verilmesi gerektiği iddia ederek davalıya ait … sayılı … marka tescilinin SMK m.25 uyarınca hükümsüzlüğünü talep etmiş, davalı-karşı davacı vekili, davacı tarafın dava konusu ibare üzerinde gerçek hak sahibi olduğu iddiasının, sundukları belgelerin Türkiye’de gerçekleşmiş bir kullanımı ispatlamadığından yersiz olduğunu, sunulan toplam 6 belgenin kullanımının ve iddiasına dayanak yaptığı ticaret unvanının dava dışı üçüncü bir firmaya ait olduğunu, söz konusu ticaret unvanın … şeklinde, kendi markalarının ise … olduğunu, ibarelerin birbirine benzemediğini, müvekkilinin marka tescilinde kötü niyetli davranmadığını belirterek davanın reddini talep etmiş ve karşı dava olarak, davalı tarafın, kullanımlarını ispatlamak amacıyla sunduğu delillerin kendi markalarına tecavüzü ispatlayan deliller olduğunu, SMK m.l49/l/a bendine göre tecavüzün tespiti, 149/1-b bendine göre tecavüzün önlenmesini talep etmiş mahkemece asıl davanın kabulüne, karşı davanın reddine karar verilmiş, davalı- karşı davacı vekili iş bu kararı yukarıdaki sebeplerle istinaf etmiştir. Davacı şirketin havacılık hizmetleri sektöründe dünyanın değişik ülkelerinde faaliyet gösterdiği, ticaret ünvanının çekirdek unsurunu oluşturan “…” markasının, EUIPO (Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi) nezdinde de, … sayı ile 31.10.2011 tarihinden beri 39 ve 43. sınıflarda yer alan hizmetler bakımından tescilli olduğu, Türkiye’de 2010 yılında kurulmuş bulunan ve “… Havacılık Ve Taşımacılık Ltd. Şti” ticaret unvanlı bir iştirakinin bulunduğu, bu iştiraki aracılığıyla Türkiye’de faaliyet gösterdiği, davalının … sayılı “…” markasının 05.08.2016 tarihinde 39.sınıfta kara, deniz ve hava taşımacılığı hizmetleri ve kara, deniz ve hava taşıtlarının kiralanması hizmetleri, tur düzenleme, seyahat için yer ayarlama, seyahat ile ilgili bilet sağlama, kurye hizmetlerinde tescil edildiği, davacı şirket iştiraki olan dava dışı … Havacılık ve Taşımacılık Ltd. Şti.’nin faaliyet konuları arasında kara, deniz ve hava taşımacılığı hizmetleri ve kara, deniz ve hava taşıtlarının kiralanması hizmetlerinin de bulunduğu, taraf şirketlerin faaliyet sahalarının benzer olduğu, bilirkşi raporuna göre davacının iştiraki dava dışı “… Havacılık Ve Taşımacılık Ltd. Şti”nin 2010 yılından itibaren davacıya ait markayı ve ticaret ünvanındaki çekirdek ibare olan “…” ibaresini yoğun olarak kullandığı, uyuşmazlığın, dava dışı firmanın kullanımının davacı şirkete öncelik hakkı sağlayıp sağlamayacağı, markalar arasında benzerlik bulunup bulunmadığı, buna bağlı olarak SMK’ya göre hükümsüzlük ya da karşı dava açısından marka tecavüzü şarlarının bulunup bulunmadığı hususlarında olduğu anlaşılmaktadır. Marka üzerindeki öncelik hakkı, o markayı ihdas ve istimal eden ve piyasada maruf hale getiren kişiye aittir. Buna mukabil bir markayı ihdas ve istimal etmeksizin seçip tescil ettiren kimsenin bu tescili kurucu etkiye sahiptir. Ancak, bu tescil sadece hak sahibine başlangıçta şarta bağlı bir hak sağlayabilir. Gerçek hak sahibinin dava açıp bu markayı tescil ettireceği tarihe kadar kurucu etkiye sahipliği devam eder. Markanın hakiki hak sahibi markasının aynısını veya tefrik edilemeyecek benzerini, her nasılsa marka olarak tescil ettiren kimsenin, bu tecavüz TTK’nun 56. da yer alan haksız rekabet hükümlerine ve 6769 sayılı SMK’nın 25. maddesine göre terkinini isteyebilir. Bilirkişi raporunda, dosyaya sunulan 2010 yılından itibaren düzenlenmiş fatura örnekleri, 2010 yılından itibaren sektörel fuarlara katılıma ilişkin evrak, aynı döneme ilişkin tanıtım evrakı şeklindeki kullanımlar değerlendirildiğinde, … ibaresinin “Kara, deniz ve hava taşımacılığı hizmetleri ve kara, deniz ve hava taşıtlarının kiralanması hizmetleri” bakımından ciddi ve yoğun şekilde kullanıldığı, dava dışı iştirak … Havacılık ve Taşımacılık Ltd.Şti/nin 06.01.2010 tarihinde kurulduğu, ticaret unvanının ek, ayırt edici kısmı … ibaresinden oluştuğu, bu haliyle davalı markası ile ayniyet gösterdiği, markada “I” veya “İ” kullanılmasının ya da ayrı, birleşik yazılmasının ortalama kullanıcı algısı bakımından bir farklılık oluşturmayacağı, bu kullanımlar dolayısıyla söz konusu hizmetler bakımından davacının … ibaresi üzerinde hak sahibi olduğu tespiti yapılmıştır. SMK m.25/I uyarınca 5. veya 6. maddede sayılan hâllerden birinin mevcut olması hâlinde mahkeme tarafından markanın hükümsüzlüğüne karar verilir. SMK madde 6 (1) Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği sebebiyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirme ihtimali de dahil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir. (3) uyarınca başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir. (4) Paris Sözleşmesinin 1 inci mükerrer 6 ncı maddesi bağlamındaki tanınmış markalar ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvuruları, aynı veya benzer mal veya hizmetler bakımından itiraz üzerine reddedilir. (9) Kötüniyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir. SMK’nın 9/3 maddesi uyarınca “Markanın, marka sahibinin izni ile kullanılması da marka sahibi tarafından kullanım olarak kabul edilir.” Sonuç olarak yukarıda belirtilen mevzuat hükümleri dikkate alınarak yapılan değerlendirmede, davacının yurt dışında tescilli “… markasının Türkiyede bulunan ve ünvanı 2010 yılında ticaret siciline tescilli dava dışı iştiraki … Havacılık ve Taşımacılık Ltd. Şti ünvanlı şirketi aracılığıyla markasal kullanımının bulunması sebebiyle bu marka üzrtinde öncelik hakkı bulunduğu, zira davalının “… + Şekil” markasının 2016 yılında tescil edildiği, her iki markanın ayniyet derecesinde benzer oldukları, taraf şirketlerin aynı alanlarda faaliyet yürüttükleri ve hitap edilen kitlenin aynı olduğu bu sebeble karıştırlma ihtimalinin mevcut olduğu, SMK 25.maddede belirtilen hükümsüzlük koşullarının mevcut olduğu, her ne kadar davalı vekilince dava dışı şirket kullanımlarının davacıyı hak sahibi yapmayacağı iddia edilmişsede, … Havacılık ve Taşımacılık Ltd. Şti.’nin davacının iştiraki olduğu ve aralarındaki organik bağ göz önüne alındığında, davacının “…” markasından doğan hak sahipliğinin iştiraki tarafından kullanılması sebebiyle bu kullanımın davacı tarafından gerçekleştirilmiş sayılması gerektiği, dava dışı şirket kullanımının davacının iştirak şirketi olarak yurt dışında tescilli markasının kullanımı şeklinde olduğundan davacı şirketin markasının bu şekildeki kullanımının davacıya öncelik hakkı sağlayacağı ve davalı markası yönünden hükümsüzlük koşullarının oluştuğu, karşı dava açısından markaya tecavüz şartlarının oluşmadığı anlaşılmakla davalı-karşı davacı vekilinin istinaf talebinin, reddine karar verilmesi gerekmiştir. Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalı-karşı davacı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-Usûl ve yasaya uygun İstanbul 2. Fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 07/05/2018 tarih ve 2017/30 E., 2018/123 K. sayılı kararına davalı- karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 71,80 TL harcın mahsubu ile bakiye 8,90 TL harcın davalı- karşı davacı’dan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davalı- karşı davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 20/05/2022