Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1062 E. 2022/1599 K. 22.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1062 Esas
KARAR NO: 2022/1599
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 24/04/2018
NUMARASI: 2015/63 E. – 2018/180 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 22/11/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin meşrubat ve özellikle enerji içecekleri üretim ve satışı yaptığını, davalı şirketle aynı alanda faaliyet gösterdiğini, davalı tarafın bu amaçla dava konusu markaları haksız ve hukuka aykırı şekilde tescil ettirdiğini, elde ettiği tescillerle mavi/gri renkler üzerinde hak sahipliği kazandığı iddiasında bulunduğunu, gelinen noktada davalı tarafa ait markaların soyut renk markası olarak tescil kriterlerini sağlamadığını, başvurularda renk kodlarının belirtilmediğini, mavi/gri renkler üzerinde davalı tarafa tekel hakkı tanınmasının teknik olarak mümkün olmadığını, aynı şekilde soğuk içilmesi tavsiye edilen meşrubatlar üzerinde soğukluğu çağrıştıran mavi renk, alüminyum ambalajın gümüş rengi ya da gri renk ile birlikte yüz yılı aşkın süredir pazarlama tekniği çerçevesinde kullanıldığını, soyut renk markalarında ve şekil markalarında grafik gösterim şartı aranmadığını, davaya konu markaların, tescil kriterlerini karşılamaktan uzak olduğunu, zira adı geçen markaların ilgili mal ve hizmetler bakımından ayırt edicilik vasfından yoksun olduğu gibi bu marka tescillerine konu işaretlerin çizimle görüntülenme şartını da yerine getirmediğini, Yargıtay uygulamasında renklerin marka tesciline konu olamayacağını, tescil kapsamında korunacak renklerin ilgili mal ve hizmetler bakımından fonksiyonel ya da tanımlayıcı özellik taşıması halinde bu renklerin marka tescili ile korunmayacağının kabul edildiğini, durumun davaya dayanak marka tescillerinin KHK’nın 5’inci maddesinde aranan ilk şartı gerçekleştirmediği şeklinde yorumlanması gerektiğini, ayrıca mavi/gri (gümüş) rengin bu fonksiyonel kullanımının yaygınlığı ve pazarlama biliminin kabul görmüş teknikleri ile açıklanabilmesi markaların KHK’nın 7/1 maddesi (c) bendine de aykırı olması sonucunu doğurduğunu, davalı tarafın marka tescillerini hukuken sakatlayan bu durumu lehine çevirerek bir ana renk olan ve fonksiyonel amaçlarla kullanılan mavi renk üzerinde tüm renk tonları bakımından hak iddia eder hale geldiğini, dava konusu markaların hiçbirisinde şekillerin belirli bir sınırla tespit edilmediğini, markaların görsel/fiziksel sınırlarını tespit etmenin mümkün olmadığını, ayrıca davalı tarafın … ve … nolu markalarının aynısı için OHIM nezdinde gerçekleştirdiği … ve … nolu tesciller hakkında iptal başvurusu yapıldığını, markalarda renk kodları da tanımlanmasına rağmen OHIM tarafından markaların grafik gösterim şartı taşımadığı kabul edilerek iptal kararı verildiğini, davalı tarafın temyiz başvurusunun da OHIM 1. Temyiz Kurulu tarafından reddedilerek marka tescillerinin iptal edildiğini beyan ederek; davalı şirket adına tescilli dava konusu …, …, …, …, …, … nolu markaların KHK 7/1-a,ve c bentleri kapsamına göre hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Hükümsüzlüğü talep edilen markaların kullanım yolu ile ayırt edici hale geldiğini beyan ederek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “…, … markalar yönünden davacının sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğradığı, diğer markalar yönünden ise hükümsüzlük şartlarının oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine,” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Davalının süresinde davaya cevap vermediğini, sonradan ileri defi olarak ileri sürülen ”kullanım yoluyla ayırt edicilik” iddiasının dinlenemeyeceğini, davada ileri sürülmeyen bir vakıanın inkâr kapsamında değerlendirilemeyeceğini, OHIM (EUIPO) kararına ilişkin uyuşmazlığa konu olan markaların davalının bu davaya konu … ve … nolu markalarının birebir aynısı olduğunu, Mahkemece aksi yöndeki değerlendirmenin yerinde olmadığını, Emsal kararlar ve sektör dinamiklerine göre mavi rengin de mavi/gri renk kombinasyonunun da soğuk içecekler bakımından davalının tekeline verilemeyeceğini, Mavi rengin soğukluğu ve sıvıyı çağrıştırması sebebi ile davalının tekeline verilmeyeceğinin, emsal kararlarda ve bu dosyalara alınan sektörel değerlendirmelerle kabul edilmesi gerektiğini, gerekçeli kararın 7. sayfasında KHK’nın 7/1 maddesine göre “markanın sadece ürünün kendi tasvirini değil ürünün özelliklerinden birinin tanımlaması durumunda da yasak kapsamına gireceği” hususunun belirtildiğini, zaten piyasada bilinen en az 20 enerji içeceği markası yanında mavi/gri renklerin; portakal, şeftali, vişne gibi belirgin bir meyve aroması içermeyen çok sayıda meşrubat ve su ambalajında mavi rengin kullanılmasının bu iddiayı doğruladığını, mavi rengin bu teknik ve tasviri özelliğinin marka altında satılan ürünlerin vasfını ilgilendirdiğini, Davaya konu ürünler üzerinde mavi rengi gören tüketicinin bilinçaltında bu rengin soğukluğu ve ferahlığı çağrıştırmasının tüketicinin tercihini etkilediğini, Dava konusu markalar üzerinde kelime markası olmadan tescil ettiren davalının, bu markaları muhakkak kelime markası ile kullanacağı ya da kelime markasını farklı olarak yazan kimseye karşı bu hususta yasal işlem başlatamayacağı varsayımı ile sonuca gitmenin de mümkün olmadığını, Mahkeme kararında iddianın da doğru tespit edilmediğini, mavi rengin kullanımının ürünün soğuk tüketilmesi gerektiğini gösteren bir işaret gibi dikkate alındığını, oysa iddianın temelinde mavi rengin soğukluğu çağrıştırması sebebi ile ürünün ferahlatıcı etkisini vurgulaması ve bu sayede tüketicinin satın alma kararını etkilemesi bulunduğunu, Gri renk ve mavi/gri renk kombinasyonunun ise farklı bir teknik zorunluluk sebebi ile bu alanda kullanıldığını, özellikle enerji içeceği piyasasında satılan ürünlerin çok büyük kısmının gümüş gri renkli alüminyum ham maddeden mamul ambalajlarla piyasaya sunulmasının maliyet avantajı sebebiyle teknik bir zorunluluk olduğunu, Görülmekte olan davanın konusunun davalının “…” ibareli markası olmadığı gibi müvekkiliyle davalı arasındaki hiçbir davada bu markanın ihlali ya da koruma kapsamının tartışma konusu olmadığını, bu sebeple bu davada da “…” ibaresinin tanınmışlığının tartışma konusu yapılmaması gerektiğini, aynı sebeple bu markanın tanınmışlığının esasa etkisinin de bulunmadığını, Burada tartışılan markaların, sektörel olarak teknik gerekçe ve zorunluluklarla kullanılan, herkes tarafından fiilen kullanılabilmesi gereken, ayrıt edicilik vasfı olmayan, çizimle görüntülenemeyen, sınırları belirli olmayan renk ve şekil markaları olduğunu, kelime markası kullanımının dava konusu markalara kendiliğinden kullanım sonucu ayırt edicilik vasfı sağlamayacağını, Teknik bir husus olan kullanım sonucu ayırt edicilik ve tanınmışlık değerlendirmesinin bilirkişi raporu ve teknik inceleme olmadan mahkemece değerlendirilmesinin bile müstakil bir usul eksikliği olduğunu,Mahkemece de denetime elverişli görülen ayrık bilirkişi raporunda, davalı tarafa ait … nolu markanın çizimle görüntülenme şartını taşımadığının tespit edildiğini, ancak bu raporda yapılan teknik değerlendirmenin de mahkemece dikkate alınmadığını, çözümü teknik bilgi gerektirdiği için dosyayı bilirkişiye tevdi eden mahkemenin dosyaya alınan raporu denetime elverişli de gördüğü halde, raporda yapılan teknik değerlendirmeye aykırı karar vermesinin anlaşılamadığını, Grafik gösterim, yeknesaklık ve çizimle görüntülenme şartının diğer markalar bakımından da sağlanmadığını, Sonuç olarak bu markaların tescil kayıtlarının korunması, davalıya sınırları belli olmayan, davalı tarafça farklı şekiller içerisindeki tüm çapraz kesitlerle irtibatlandırılan, boyut değiştikçe genel görünümü değişen; yeknesaklık ve grafik gösterim şartını taşımayan hukuka aykırı bir koruma sağladığını, sınırları belirlenemediği için davalı şirketin ticari algısında sınırsız koruma sanrısı oluşturan durumun bu marka tescili ile korunmasının mümkün olmadığını, Mahkeme kararında … ve … nolu markalar bakımında hak düşürücü sürenin geçmesi sebebi ile davanın reddedildiğini, dava konusu markaların mülga KHK’nın 7. ve 5. Maddeleri çerçevesinde hükümsüzlüğü talep edilmiş olup, bu hususların kamu düzeni ile ilgili olduğunun mahkemece de kabul edildiğini, bu durumda kamu düzenini ilgilendiren bu talebin KHK ile düzenlenmeyen ve Yargıtay içtihatları ile nispi ret sebeplerine uygulanan 5 yıllık hak düşürücü süreden etkilenmesinin mümkün olmadığını, bu hususlarda hak düşürücü sürenin kabul edilmesinin tescil engelinin doğasına aykırı olduğunu, zira tescil engeli ile korunan kamu yararının süre geçmesi ile ortadan kalktığının kabul edilemeyeceğini beyan ederek, Mahkemece verilen kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, davacı adına kayıtlı …, …, …, …, …, … nolu markaların KHK 7/1-a,ve c bentleri kapsamına göre hükümsüzlüğüne karar verilmesi talepli davadır. Mahkemece, …, … no’lu markalar yönünden davacının sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğradığı, diğer markalar yönünden ise hükümsüzlük şartlarının oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, bu karar yukarıda belirtilen sebeplerle davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir. Davacı vekili, mutlak ret sebeplerine dayalı olarak hükümsüzlük iddiasında bulunulmuş olması sebebiyle, kamusal yararın söz konusu olduğu, bu sebeple içtihadı olarak geliştirilen 5 yıllık hak düşürücü sürenin uygulanamayacağını iddia etmiştir. Sessiz kalma sebebiyle dava açılamayacağı yönündeki savunma bir def’i olmayıp itirazdır. Zira sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkesinin dayanağı TMK’nın 2. maddesi olduğuna göre, dava açılması açıkça hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve bu durum dava dosyasından ortaya konulabiliyorsa, sessiz kalma yoluyla hak kaybı bir itiraz olarak kabul edilip hâkim tarafından resen dikkate alınmalıdır. Keza TMK’nin 2/2. maddesi gereğince bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 26.02.2020 tarih, 2017/11-27 Esas, 2020-225 Karar sayılı kararı ile Yargıtay 11. HD’nin 2011/7104 Esas, 2012 14860 Karar, 2010/6588 Esas, 2011/17257 Karar, 2010/12137 Esas, 2012/16604 Karar sayılı kararları da bu yöndedir.) Sessiz kalmanın ne kadar süre geçtikten sonra hak kaybına sebep olacağı, dava tarihinde yürürlükte olan ve somut olaya uygulanması gereken 556 sayılı KHK’da düzenlenmiş değildir. Bununla birlikte 10.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK) ile ilk defa marka hukukunda hükümsüzlük davaları yönünden sessiz kalma yoluyla hak kaybına ilişkin bir düzenleme getirilmiştir. SMK’nin 26/6. maddesi; “Marka sahibi, sonraki tarihli bir markanın kullanıldığını bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde bu duruma birbirini izleyen beş yıl boyunca sessiz kalmışsa, sonraki tarihli marka tescili kötü niyetli olmadıkça, markasını hükümsüzlük gerekçesi olarak ileri süremez” hükmünü haizdir. Buna göre marka hükümsüzlük davalarında sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkesinin uygulanabilmesi için beş yıllık sürenin geçmiş olması gerekmektedir. Ancak somut olay yönünden mevzuatta bir süre belirlemesi bulunmadığından TMK’nin 2. maddesi de gözetilmek suretiyle her somut olayın özellikleri dikkate alınarak sürenin belirlenmesi gerekmekte olup, uygulamada genellikle bu süre beş yıl olarak yerleşmiştir. Somut olayda, sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğradığı değerlendirilen davacı markalarından …, … no’lu markaların tescil tarihinden dava tarihine kadar uzunca bir süre geçmiş olması, aynı sektörde faaliyet gösteren davalı tarafından hükümsüzlük davası açılmasının TMK’nun 2.maddesi anlamında hakkın kötüye kullanılması yasağına aykırılık oluşturduğu gözetilerek, sürenin kamusal yarar sebebiyle uygulanmayacağına yönelik istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. (Yargıtay 11. HD’nin 06.11.2007 tarih, 2006/7877 Esas, 2007/15429 Karar sayılı kararı) Mahkemece; davalının renk markalarının kullanımla ayırt edicilik kazandığı, davalının … ibaresi ile markaları kullandığı ve içeceklerin üzerinde de markanın menşeinin yazıldığı, tüketicinin içecek konusunda tercihini renklere göre yapmadığı, içeceğin üzerindeki markayı esas aldığı, dava konusu markaların tanımlayıcı olmadığı, bu itibarla tüm markalar yönünden hükümsüzlük koşullarının bulunmadığı gerekçelerine dayanılarak davanın reddine karar verildiği anlaşılmıştır. Ancak kullanım yoluyla ayırt edicilik iddiasının ancak def’i yoluyla ileri sürülebilmesi mümkün olup, davalı yanın süresi içerisinde davaya cevap vermeyerek bu hususu aşamalarda ileri sürmüş olmasının savunmanın genişletilmesi mahiyetinde olduğu, davacı yanca savunmanın genişletilmesine açıkça muvafakat verilmediği, somut olayda savunmanın genişletilmesi istisnasının da yer almadığı dikkate alındığında, Mahkemece; davalı markasının kullanım yoluyla ayırt edici hale geldiği yönündeki değerlendirmesinin hatalı olduğu kanaatine varılmıştır. Diğer yandan davalı markalarının tanımlayıcı olduğuna ilişkin iddia incelendiğinde; Mahkemece yapılan değerlendirme ile davalı markalarının ayırt edici nitelikte olduğuna dayanan ve ayrıksı rapor sunan bilirkişi incelemesine dayanarak, davanın reddine karar verilmiş ise de; dosyaya sunulu raporların, davalı markalarının, ürünün kullanıcıları nezdinde karakteristik özellik olarak algılanıp algılanamayacağı, bu bağlamda 556 sayılı K.H.K.’nin 7/1-c anlamında cins, çeşit, vasıf, kalite, amaç, değer, belirten veya malın diğer karakteristik özelliklerini belirten işaret ve adlandırmayı münhasıran veya esas unsur olarak içeren marka olarak kabul edilip edilmeyeceği hususunda yeterli teknik bilgiyi içermediği, aynı şekilde davalı marklarının soyut renk kombinasyonlarından oluşan bir marka mı, yoksa bir şekil markası mı olduğu, ihtimallere göre ayırt ediciliklerinin bulunup bulunmadığı hususlarında da yeterli değerlendirmeyi içermediği, bu konuda sektörden temsilcinin de bulunduğu yeni bir bilirkişi kurulundan görüş alınmak suretiyle hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde eksik incelemeye dayalı olarak karar verilmesi doğru görülmemiştir.Kabule göre de; Mahkemece itibar edilen ve ayrıksı görüş sunan bilirkişi incelemesinde; … no’lu renk kombinasyonu markası açısından ”çizimle görüntülenmede yeterli belirliliği sağlayamama” iddiasının geçerli olabileceği sonucuna varılmış olmasına rağmen, bu hususun görmezden gelinerek davanın tümden reddine karar verilmek suretiyle kendi içinde çelişki yaratılması doğru görülmemiştir. Yukarıda açıklanan sebeplerle, ilk derece mahkemesince esasa münhasır delil toplanmadan, eksik inceleme ve değerlendirmeye dayalı olarak karar verilmesinin, usul ve yasaya aykırı olması ve ilk derece mahkemesi kararının tüm istinaf sebepleriyle birlikte değerlendirilmesinin gerekmesi karşısında, istinaf istemine konu karara yönelik denetim yapılması mümkün bulunmamakla 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a-6. maddesi gereğince kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1- Davacı vekilinin istinaf isteminin KABULÜ ile;2- İstanbul 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 24/04/2018 tarih, 2015/63 E. 2018/180 K. Sayılı Kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,3- Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde inceleme ve değerlendirme yapılmak üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4- İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından peşin olarak yatırılan istinaf karar ve ilam harcının talebi halinde kendisine iadesine,5- Dosya üzerinde inceleme yapılması sebebiyle vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,6- İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a-6. ve 362/1/g. maddeleri gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve KESİN olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 22/11/2022