Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1061 E. 2022/839 K. 23.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1061
KARAR NO: 2022/839
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: Bakırköy 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 12/12/2017
NUMARASI: 2017/299 E. 2017/270 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 23/05/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin 30. sınıfta … ve … tescil nolu “…” ibareli markanın sahibi olduğunu, davalı tarafın aynı sınıfta ve iltibas oluşturacak şekilde … tescil numaralı … markasını tescil ettirdiğinden, 556 sayılı KHK’nin 8/1-b maddesi gereğince davalı markasının hükümsüzlüğüne, sicilden terkinine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkilinin halen adına kayıtlı şahıs firmasında bir takım gıda ürünlerinin satış ve pazarlamasını yaptığını, ürettiği keçiboynuzu özü ürününü … tescilli markası altında piyasada sattığını, ürünün www…com isimli internet sitesinde tanıtıldığını, davacı tarafa ait markalar ile müvekkilinin markası arasında benzerlik ve iltibas olmadığını, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “Davalı tarafa ait … şekil markasının … sayıyla 30. sınıfta 08.10.2014 tarihinden itibaren 10 yıl müddetle tescil olduğu, halen geçerliliğini koruduğu, davacı tarafa ait markanın … ibaresi ile … sayıyla 05, 29, 30, 31, 32, 35, 43 sınıfta 21.05.2009 tarihinden itibaren 10 yıl müddetle tescil olduğu, geçerliğini koruduğu, Bilirkişilerce, davacı tarafa ait … markasıyla … markasının ayırt edilemeyecek kadar benzer olduğu, davacı markasının, davalı markasının tescil başvuru tarihinde tanınmışlığının ispat edilemediği, markanın 30. sınıfta her iki taraf adına da tescilli olduğunun beyan edildiği, raporun mahkemece uygun görülerek hükme dayanak yapıldığı, Dava tarihinde yürürlükte bulunan 556 sayılı KHK hükümleri dikkate alındığında tescil başvurusuna konu olan yada tescil edilmiş olan bir marka daha önceden tescil edilmiş bir marka ile aynı ise, aynı mal ve hizmetleri kapsıyor ise, önceki tescil sahibinin itirazı üzerine TPE tarafından tescil başvurusu reddedilebileceği gibi, tescilin gerçekleşmiş olması halinde mahkemeye hükümsüzlük davası açılabileceği, tescil başvurusuna konu olan yada tescil edilmiş bulunan marka tescil edilmiş veya tescili için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın kapsadığı mal veya hizmetler ile aynı veya benzer ise tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırma ihtimali var ise bu karıştırma ihtimali tescil edilmiş veya tescili için başvurusu yapılmış marka ile ilişkili olduğu ihtimalinide kapsıyor ise, hem nispi red hem de hükümsüzlük nedeni olduğu, Somut olayda, her iki marka karşılaştırıldığında, davacı taraf adına tescilli markanın …, davalı taraf markasının … ibaresinden oluştuğu, her iki markada ortak ibarenin … ibaresi olup, baş taraftaki harflerde farklılık bulunduğu, anlamsal olarak ibarelerin bir anlamının olmadığı, baştaki harflerin farklılığı dışında … ibaresi ortak olduğundan anlamsal olarak markaların benzediği, mal ve hizmetlerin kullanım amacının benzer olduğu, baştaki harf değişikliğinin markalar arasındaki ayırt ediciliği sağlamadığı, bu nedenle ortalama tüketici nezdinde taraf markalarının karıştırılma ve bağlantı kurma, aynı işletmeden gelme ihtimalinin mevcut olduğu, davalı markasının davacı markasına yönelik benzer seri marka imajı yarattığı anlaşıldığından, davalı markasının hükümsüzlüğüne, kayıtlardan terkinine” karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 1.İlk derece mahkemesince, hükme esas alınan 04.05.2017 tarihli bilirkişi heyeti raporu doğrultusunda davacının iltibasa uğradığı kabul edilen … tescil numaralı markasının “…+şekil” ibareli, … tescil numaralı markasının “…” ibareli olmasına karşılık, müvekkilinin davaya konu markasının ise “şekil+…” ibareli olduğunu, Davalı markası ile davacı markası arasında 556 sayılı KHK.m.8/1-b kapsamında iltibas ihtimali (tehlikesi) olacak derecede benzerlik tespiti için yapılacak inceleme ve karşılaştırmada; her iki taraf markalarının görsel, işitsel, anlamsal ve yazılış benzerlikleri ile içerdikleri bütün unsurlarıyla birlikte bütüncül izlenimleri esas alınarak yapılması gerektiğini, Hükme esas alınan bilirkişi raporunda ise, taraf markaları arasında mevcut olan şekil, görsel ve yazılış farklılıkları ile markaların yarattığı bütüncül izlenimler tamamen göz ardı edilerek ve markaların sözcük unsurları da hecelerine bölünerek sadece ortak olan “…” ibaresi esas alınmak suretiyle yanılgılı inceleme ve değerlendirme yapılarak, markalar arasında ayırt edilemeyecek derecede benzerlik olduğu yönünde görüş bildirildiğini, Markaların şekil, görsellik ve yazılış farklılıkları ile bütüncül izlenimleri dikkate alınarak bir inceleme ve karşılaştırma yapıldığında; davalı markası ile davacı markası arasında şekil, görsellik ve yazılış unsurları itibariyle iltibasa (iltibas tehlikesine) yol açacak bir benzerlik bulunmadığını, ayırt edicilik vasfı bulunan davalı markasının, bütüncül olarak farklı bir izlenim bıraktığını ve davacı markasıyla iltibasa (iltibas tehlikesine) sebep olacak bir benzerlik taşımadığını, 2-Markalar arasında bir benzerlik olduğu kabul edilse bile, markaların hitap ettiği kesimlerin özellikleri, formasyonu, dikkatli ve seçici kişilerden oluştuğu dikkate alındığında, ortalama tüketici nezdinde karıştırılma tehlikesine yol açılmayacağının da göz ardı edildiğini, (Yargıtay 11. HD. 2011/15498 E., 2013/11572 K) 3-Bilirkişi raporuna karşı itirazlarını içeren, atıf yaparak istinaf sebebi olarak tekrar ettikleri dilekçede belirtildiği ve talep edildiği üzere, yeni bir heyet oluşturulmak suretiyle yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılması gerekirken, ilk derece mahkemesince bilirkişi heyeti raporuna yönelik bütün itirazlarının dikkate alınmadığını, davanın reddi gerekirken, hükme esas ve dayanak oluşturmaya elverişsiz bilirkişi raporu ile yanılgılı takdir ve değerlendirmeye dayalı olarak davanın kabulüne karar verilmesinin usul ve esas yönünden hukuka aykırı olduğunu, kararın kaldırılmasını, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Karar aleyhine davalı vekili istinaf yasa yoluna başvurmuştur. 1-Dosya içerisinde mevcut bilirkişi raporunda, Karıştırılma İhtimali, Benzerlik, Mal ve Hizmetlerin Benzerliği, Karıştırılma İhtimalinin Tespitinde Esas Alınacak Tüketici Kitlesi yönünden incelemede esas alınan genem ilkeler belirtildikten sonra 4. numralı bentte somut olaya uygulaması yapılarak; taraf markalarında ön plana çıkan hususun “…” ve “…” ibareleri olduğu, her iki markanın da bir anlamı bulunmadığı, farklı harflerle başlamasına rağmen 5 harflerinin ortak olduğu, her iki markanında … ibaresi ile bittiği, her iki marka görselinde yeşil renk kullanıldığı ve davalı tarafın markasının başında yer alan şeklin davacının markasının başladığı “O” harfini andırmakta olduğu, ayrıca markalar arasında okunuş ve telafuz açısından da benzer oldukları, yerleşmiş Yargıtay kararları emsal alındığında, olaya konu markaların tüm benzer unsurları ile birlikte değerlendirildiğinde markaların hitap ettiği alıcı kitlesi açısından karışıklığın oluşma ihtimali olduğu kanaatine ulaşıldığı belirtilmiştir. (Yargıtay 11. HD’nin 02/05/2017 tarih ve 2015/15540 esas ve 2017/2619 karar sayılı kararında “…” ve”…” markalarının benzer olduğundan aynı sınıf ürünler yönünden TPE YİDK’nın 2014/M-8717 sayılı kararının iptaline ilişkin mahkeme kararını onamıştır.) Rapor mevcut hali ile davacı vekilinin istinaf sebebi olarak raporda bulunmadığını beyan ettiği tüm hususları ihtiva ettiğinden, istinaf sebebinin reddine karar verilmesi gerekmiştir. 2-Bilirkişi raporunda; karıştırma İhtimalinin belirlenmesinde, karıştırılması söz konusu markaların hitap ettiği ilgili çevre dikkate alınarak, bunların iki markayı karıştırıp karıştırmayacakları, bu iki markanın farklı işletmelerden geldiğini değerlendirip değerlendirmeyeceklerinin dikkate alınması gerektiği, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin “halk” nazarındaki algılama bakımından, “orta seviyedeki tüketici” gözüyle değerlendirme yapılmasını içtihat ettiği, bu tüketici tipinin, normal olarak bilgilendirilmiş, yeterince dikkatli ve makul ortalama tüketici olduğu, ortalama tüketicinin dikkat ve algı düzeyinin, mal ve hizmetin niteliğine, fiyatına göre değişebildiği, dava konusu her iki markanın aynı sınıfta ve aynı grup ürünlere ilişkin olması sebebiyle aynı tüketici kitlesine hitap ettiği, her iki markanın hitap ettiği tüketici kitlesinin, normal olarak bilgilendirilmiş, yeterince dikkatli ve makul ortalama tüketici olduğu ve markaların hitap ettiği alıcı kitlesi açısından karışıklığın oluşma ihtimali olduğu dosya kapsamına uygun olarak tespit edilmiştir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi ve Hukuk Genel Kurulu’nun yerleşmiş uygulamalarında ve … esas ve … karar sayılı kararında belirtildiği üzere; 556 Sayılı KHK’nin 8/b bendindeki “Halk tarafından karıştırılma ihtimali” nde ölçü ise; bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, tüketici olan halk olduğunun göz önünde tutulmasıdır. Bilirkişi tarafından her iki markanın aynı sınıfta ve aynı grup ürünlere ilişkin olması sebebiyle aynı tüketici kitlesine hitap ettiği, her iki markanın hitap ettiği tüketici kitlesinin, normal olarak bilgilendirilmiş, yeterince dikkatli ve makul ortalama tüketici olduğu ve markaların hitap ettiği alıcı kitlesi açısından karışıklığın oluşma ihtimali olduğu tespit edildiğinden ve aksi davalı tarafça kanıtlanmadığından davalı vekilinin istinaf sebebinin reddine karar verilmiştir. 3-Davacı vekili 25/05/2017 tarihli dilekçesi ile bilirkişi raporuna; 1- Müvekkiline ait ürünün sadece eczanelerde, davacı markasının ise marketlerde satıldığından, hitap ettiği tüketici kitlesinin farklı olduğu ve karıştırılma ihtimali bulunmadığı, 2- … ürünlerinin organik, …’in ise gıda takviyeli ve bakanlık onaylı ürünler olduğu, markanın hükümsüzlüğü için markaların aynı sınıfta yer almalarından çok mal ve hizmet yönünden benzer olmaları gerektiği, bilirkişilerin her iki ürünün de 30 uncu sınıfta tescilli olması dolayısıyla malların kullanım amacı benzerdir şeklindeki kanaatlerinin yerinde olmadığı, 3- Marka etiketlerinin farklı olduğu, her iki markada yeşil rengin yer almasının doğallığı temsil etmesinden kaynaklandığı, 4-Tespit ve değerlendirmelerin markaların içeriğinin incelemesi yapılmadan sadece isim ve tescile göre yapıldığı, “…” ibaresinin “genel bir ibare” olup, farklı şekillerde birçok kişi tarafından kullanıldığı, …’deki, “E” harfinin, “…” algısını arttırmak amaçlı sadece eczacılara özel bir marka olduğu husunun bilirkişilerce değerlendirilmediği itirazlarında bulunduğu tespit edilmiştir. Rapora beyan süresi geçtikten sonra verilen 25/09/2017 tarihli rapora ek beyanlarında; 1-Markaların tasarım ve görsel algıya dayanması sebebiyle raporun, Görsel İletişim yada Grafik Tasarım eğitimi alan konusunda uzman bir bilirkişiden alınması gerekirken, Gıda Mühendisi ve Hukukçu bilirkişiden uzmanlık alanı dışında rapor alınmasının usule aykırı olduğu, 2- Okunuş yönünden incelenmesi gerektiği, 3- İnternetten araştırma yapılması gerektiği, 4-İncelemenin bütün olarak yapılmadığı, 5-Müvekkilinin ürününün eczanelerde satışa sunulması sebebiyle, orta düzeyde tüketicinin müvekkiline ait ürünlerden biri olan “keçi boynuzu pekmezi” ni eczaneden almayacağından, davalı markasının kullanıldığı ürünlerin hitap ettiği tüketici kitlesinin “bilinçli kullanıcı kitlesi” olduğu, “ortalama tüketici” kitlesinin nazara alınamayacağı, 6- Müvekkili şirketin ürettiği ürünleri ait olduğu sınıfa markasını tescil ettirmarkanın aynı mal ve hizmetler için 30. sınıfta tescil edilmesini kötü niyetin göstergesi olarak vurgulanmasının doğru olmadığını ileri sürmüştür. Mahkemece; Marka & Patent Vekili, Hukukçu,… Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Görevlisi Bilirkişi … ile Sektör Temsilcisi Gıda Mühendisi Bilirkişi …’dan rapor alınmış olup, heyet dosya kapsamına uygun oluşturulduğundan, bu yöne ilişkin istinaf sebebinin reddine karar vermek gerekmiştir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi ile Hukuk Genel Kurulu’nun yerleşmiş uygulamalarında ve 2017/11-114 esas ve 2018/1995 karar sayılı kararında belirtildiği üzere; 556 sayılı KHK’nın “Markanın Hükümsüzlüğü” başlıklı 42. maddesinde hükümsüzlük hâlleri düzenlenmiş olup, eldeki davayla ilgili olan birinci fıkrasının (b) bendinde, aynı KHK’nın 8. maddesine atıf yapılarak, 8. maddede sayılan hâllerde markanın hükümsüz sayılacağı belirtilmiştir. Anılan madde düzenlemesi; a) Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı ise ve aynı mal veya hizmetleri kapsıyorsa, b) Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa…” şeklindedir. Bu düzenleme uyarınca getirilen yaptırımın iki koşulun bir arada bulunması hâlinde uygulanacağı görülmekte olup, bunlardan birincisi tescili istenen markanın daha önce tescilli bulunan markanın aynısı veya benzeri olması, ikincisi ise; her iki markanın da aynı veya benzer tür mal ve hizmetlerde kullanılmasıdır. Halk tarafından karıştırılma ihtimalinde ölçü ise; bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, tüketici olan halk olduğunun göz önünde tutulmasıdır. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, halkın bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde herhangi bir sebeple bağlantı kurma ihtimalidir. Buradaki “ihtimal” kelimesi özenle ve özellikle kullanılmış bir kelime olup, şekil, ses, anlam, genel görünüm, çağrışım ve bir seri içinde bulunma izlenimi bu kapsamda değerlendirilmektedir. Hatta markalar arasında birçok noktada fark bulunduğu tespit edilse bile “umumi intiba” ikisinin karıştırılabileceği yönünde ise, iki işaret arasında karıştırma ihtimalinin bulunduğu kabul edilmelidir (Tekinalp, Ünal; Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul 2012, s. 443). Eş söyleyişle iltibas tehlikesi; görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler, çağrıştırma, bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat, malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu, markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman, markanın esas unsurları ve tamamlayıcı unsurları, karşılaştırılan işaretler arasındaki benzerlik, telaffuz, anlam veya biçimden, işaretlerin toplu olarak bıraktığı izlenimden, seri içine girmekten veya başka bir çağrışımdan kaynaklanabilir. Yine halkın, karşılaştırılan işaretler arasında herhangi bir şekilde “bağlantı” kurabilmesi de benzerlik bulunduğunu kabul etmek için yeterli olmaktadır. Yargıtay kararında belirtildiği üzere bilirkişi raporunun; markaların aynılığı veya benzerliğinin, görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel yönden, çağrıştırma, bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat, malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu, markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman, markanın esas unsurları ve tamamlayıcı unsurları, karşılaştırılan işaretler arasındaki benzerlik, telaffuz, anlam veya biçimden, işaretlerin toplu olarak bıraktığı izlenimden, seri içine girmekten veya başka bir çağrışımdan kaynaklanabilirliğinin araştırılması gerekip, mahkemece alınan rapor bu ilkeler doğrultusunda hazırlandığından ve davacı vekilinin 25/05/2017 tarihli rapora itirazlarında ileri sürdüğü tüm itirazlarının bilirkişi raporunda gerekçeleri izah edilmek suretiyle incelendiği, davalı tarafça aksini gösterir delil sunulmadığı tespit edildiğinden, itirazlarının reddine karar verilmesinde usule aykırılık bulunmadığından, 25/09/2017 tarihli rapora ek beyanlar ise, rapora beyan süresi geçtikten sonra verildiği için nazara alınamayacağından, davalı vekilinin istinaf sebebinin reddine karar verilmesi gerekmiştir. Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun Bakırköy 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 12/12/2017 tarih ve 2017/299 E. 2017/270 K. Sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Davalıdan alınması gerekli 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından davalı tarafından yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 44,80 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine,3- Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 5-Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 23/05/2022