Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/106
KARAR NO : 2020/357
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 03/05/2017
NUMARASI : 2015/630 E. 2017/540 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 26/11/2020
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, …Bankası A.Ş Levent Şubesi ile dava dışı …Sanayi Ticaret Ltd. Şti arasında akdedilen 11/09/1997 tarihi itibariyle kat edilmiş olan, ödenmemiş kredi borcunun müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatı bulunan davalı ve diğer borçlular hakkında başlatılan takibe itiraz edildiğini, İstanbul …. İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası ile başlatılan takibe itirazın iptaline ve inkar tazminatı hükmedilmesini dava ve talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, takibin yetkisiz İcra Müdürlüğünde başlatıldığını, İstanbul icra müdürlüklerinin yetkisiz olduğunu, alacağın zamanaşımına uğradığını, fon alacağını niteliğinde bulunmadığını, fon alacağı kavramının TMSF’nin tüm alacaklarını kapsamayacağını, kefil olan müvekkilinin asıl borçlu gibi sorumlu tutulamayacağını, dava dilekçesi ekinde sunulan 11/09/1197 tarihli Beşiktaş …noterliği tarafından keşide edilen ihtarnamenin müvekkiline tebliğ edilmediğini, gerçek kişiler tarafından verilmiş olan kefaletin 10 yıl sonra kendiliğinden ortadan kalkacağını, TBK’nunda düzenlendiğini, asıl alacağını haksız olarak temerrüt faizi işletildiğini, öncelikle Küçükçekmece icra müdürlükleri yetkili olduğundan yetkisizlik kararı verilmesini, davanın zamanaşımı yönünden reddini karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; dava dışı … Ltd. Şti. ile devir ve temlik öncesi … A.Ş levent şubesi arasında 13/07/1997 tarihli GKS, 28/05/1997 tarihli limit arttırımı, 30/06/1997 tarihli limit arttırımı olmak üzere 3 adet sözleşme akdedildiği ve anılan sözleşmelerde davalının müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatının bulunduğu, anılan kredilere istinaden dava dışı şirkete toplam 7300.000.000 TL kredi kullandırıldığı, kredi borçlusunun edimlerini yerine getirmediği, kredi hesaplarının 10/09/1997 tarihi itibariyle kat edildiği ve kat tarihi itibariyle davacı bankanın 7.017.978.214 TL alacaklı bulunduğu, kat ihtarının davalıya tebliği için gönderilen ihtarnamenin tebliğ şerhinde iade edildiğinin tespit edildiği, ihtarnamenin tebliğ hususunun gerçekleşmediği, bu nedenle takip tarihine kadar olan sürede akdi faiz yürütüldüğü, temerrütün icra takibi ile başladığının kabulü gerektiği, davalının kefalet limitinin 10.100 TL olduğu, davalının takip tarihi itibariyle temerrüte düştüğü ve kefalet limiti ile sorumlu olduğu anlaşılmakla takibin bu miktar üzerinden iptaline ve inkar tazminatı hükmedilmesine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 11.09.1997 tarihli kat ihtarnamesi ile borçlunun temerrüde düşürüldüğünü, genel kredi sözleşmesinin 54.1 maddesi uyarınca, davalının sözleşmede belirtilen adresine yapılan tebligatların geçerli olduğunu, tarafların tacir olup, genel kredi sözleşmelerini müteselsil kefil müşterek borçlu sıfatı ile imzaladıklarını, bu halde sözleşmenin bazı hükümlerinin kefil açısından bağlayıcı olmadığına ilişkin bir yorumun kabulünün mümkün olmadığını, kefil ihtarname tarihi ile temerrüte düşmüş olduğundan ve kefil kendi temerrütünün tüm sonuçlarından sorumlu tutulacağından, eksik inceleme ile kurulan hükmün kaldırılmasını, alacaklı müvekkil tarafından takipten önce akdi faiz talep edilip temerrüt faizi talep edilmediğine ilişkin tespitin de gerçeği yansıtmadığından yeniden yargılama yapılarak talepleri doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmesini talep etmişlerdir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Yerel Mahkeme huzurunda görülen davanın tümüyle reddi ile davalı lehine karşı taraf aleyhinde reddedilen miktar nispetinde kötü niyet tazminatına hükmedilmesi gerekirken, davanın kısmen kabulü ile icra inkar tazminatına hükmedilmesi usul ve yasaya aykırı olup bu nedenle kararın kaldırılmasını, davalı lehine kısmen reddedilen miktarın %20’sinden aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesi gerekirken, yalnızca kabul edilen miktar üzerinden müvekkil aleyhinde icra inkar tazminatına hükmedilmiş olmasının eşitlik ilkesi ile hakkaniyete aykırılık teşkil ettiğini, davacı alacaklının karşı tarafın temerrüde düşüp düşmediğini bilmeme ihtimali bulunmamakta olup, bilerek ve isteyerek, “ya tutarsa” mantığı ile fahiş miktarlı takibi başlatmış olduğundan kötü niyetli olduğunu, yetkisizlik itirazlarımızın kabulü ile dosyanın yetkili Küçükçekmece İcra Müdürlüğüne gönderilmesine karar verilmesi gerekirken yargılamaya devam edilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, davalının yerleşim yerinin Avcılar olduğunu ve ilçesinin bağlı olduğu icra müdürlüğünün Küçükçekmece İcra Müdürlüğü olduğunu, Küçükçekmece bölgesinde ticaret mahkemesi olmadığından Bakırköy Ticaret mahkemelerinin itirazın iptali davasına bakmakta yetkili olduğunu, davalının yerleşim yeri (borçlunun yerleşim yeri) icra müdürlükleri yetkili olduğundan davanın yetkisizlik nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, işin esasına girilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozulması gerektiğini, dava konusu alacağın 20 yıllık zamanaşımına tabi olduğuna ilişkin iddiaların geçersiz olup, 1997 tarihli GKS kapsamında kullandırılan kredinin fon alacağı sayılamayacağından müşteri şirketin ilgili kanun maddesi kapsamında fon tarafından ödeme yapılmasına neden olunmadığından da EK 3. madde kapsamında değerlendirilemeyecğinden, genel zamanaşımı süresi olan 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğundan huzurdaki davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, kısmen kabulüne dair verilen kararın bu yönüyle de usul ve yasaya aykırı olduğunu, tüm itirazlar doğrultusunda kararın kaldırılmasına talep etmiştir.Dava, itirazın iptali davasıdır.İlk derece mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Bu karara karşı her iki taraf vekili, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurmuştur.İstinaf incelemesi, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince, ileri sürülen istinaf başvuru sebepleri ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.6100 Sayılı HMK’nın 282. Maddesinde “Hakim bilirkişinin oy ve görüşünü diğer deliller ile birlikte serbestçe değerlendirir” şeklinde düzenlenmiştir. Bilirkişi raporları takdiri delil niteliğinde olup, mahkemece yargılama aşamasında kök ve taraf itirazlarını gidermek üzere ek rapor alındığı anlaşılmaktadır. Buna göre davalı vekilinin eksik inceleme ile düzenlenen bilirkişi raporuna göre karar verildiği yönündeki istinaf nedeni yerinde değildir.Alacaklının müteselsil kefillere başvurma koşullarının düzenlendiği 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 586. maddesine göre, kefil, müteselsil kefil sıfatıyla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girmeyi kabul etmişse alacaklı, borçluyu takip etmeden veya taşınmaz rehnini paraya çevirmeden kefili takip edebilir. Ancak, bunun için borçlunun, ifada gecikmesi ile ihtarın sonuçsuz kalması veya açıkça ödeme güçsüzlüğü içinde olması gerekir. Bu madde hükmüne göre, kefil yönünden alacağın muaccel olması için kat ihtarının borçluya tebliği gerekiyor ise de kat ihtarının kefile tebliğ şartı bulunmamaktadır. Ancak kefile yapılacak tebliğ, kefil hakkında temerrüt faizi uygulanması için değerlendirilir. Dosyada bulunan sözleşmenin Müşteri ve Kefilin İkametgahına yönelik başlıklı 54. maddesinde; sözleşmede yer alan isim ve imzalarının yanında yazılı adresin, adres değişikliği noter aracılığıyla bildirilmedikçe kanuni ikametgahı olduğu, bu adrese yapılmış tebligatların yapılmış sayılacağı belirtilmiş ise de, kanunu ikametgah gereği adreste bulunulmasa da iade edilmeyip TK’nın 21. maddesinin uygulanması gerekir. Bu nedenle bilirkişi raporundaki hesaplamanın yerinde olduğu davacı istinaf isteminin reddinin gerektiği anlaşılmıştır.6100 Sayılı HMK’nın 6. maddesi gereğince bir davada genel yetkili mahkeme, davalının ikametgahının bulunduğu yer mahkemesidir. Aynı kanunun 10. maddesinde sözleşmeden doğan davalar için sözleşmenin ifa edildiği veya davalı ya da vekilinin dava tarihinde orada bulunması kaydıyla, sözleşmenin yapıldığı yer mahkemesinin de yetkili olduğu belirtilmiştir ki bu düzenlemeler özel yetkiye ilişkindir. Davacı, davasını özel veya genel yetkili mahkemelerden herhangi birinde açabilir. Uyuşmazlık, davacının kullandırdığı kredi nedeniyle davalı tarafça ödenmemesi nedeniyle alacağın tahsili amacıyla başvurulan icra takibine yönelik itirazın iptali isteminden ibarettir. Taraflar arasında sözleşmeden kaynaklanan alacak davası mevcut olup, davacının ikametgâhının Şişli olduğu dosyadan anlaşılmaktadır. Türk Borçlar Kanunu’nun 89. maddesinin 1. fıkrasına göre sözleşmeden doğan para borcu, sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, alacaklının ödeme zamanındaki ikametgâhında ödenir. Alacaklı, bu para borcunun ödenmesi için kendi ikametgâhında takip başlatıp dava açabilir. Dava konusu olayda alacaklı davacı para alacağının ödetilmesi için ikametgahı olan İstansul İcra Dairesi’nde takip başlatmış olup İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesinde itirazın iptali davasını açmıştır. İstanbul icra dairesi ve mahkemeleri sözleşmeden doğan para alacağının tahsili amacıyla yapılan takip ile açılan dava yönünden yetkilidirler. Bu nedenle davalı istinafı yerinde değildir. Fon alacaklarında zamanaşımı 20 sene olduğundan zamanaşımı itirazı da yerinde değildir.Kötü niyet tazminatı olarak adlandırılan tazminat, takibe girişmekte kötü niyetli bulunduğu borçlu tarafından açıkça kanıtlanmış olan ya da öyle olduğu ayrıca kanıtlanmasına gerek bulunmaksızın dosya kapsamından açıkça anlaşılabilen alacaklıya yönelik bir yaptırım niteliğindedir. Hemen belirtilmelidir ki, alacağının varlığına maddi hukuk kuralları çerçevesinde inanarak icra takibine girişen, ancak bunu usul hukuku kurallarına uygun şekilde kanıtlayamadığı için istemi kabul edilen davada, alacaklı ‘haksız’ ise de, ‘kötü niyetli’ olarak kabul edilmesine ve dolayısıyla, bu iki koşulun birlikte gerçekleşmesini açıkça şart koşan söz konusu hüküm çerçevesinde tazminatla sorumlu tutulmasına hukuken olanak yoktur.Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 20.06.1980 tarihli ve 1979/9-82 E., 1980/2073 K.; 10.04.2002 tarihli ve 2002/19-282 E., 2002/299 K.; 27.04.2005 tarihli ve 2005/19-286 E., 2005/268 K., 21.10.2015 tarihli ve 2013/19-2415 E., 2015/2335 K., 01.03.2017 tarihli ve 2015/1048 E., 2017/380 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.Açıklanan bu ilke ve kurallar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı banka ile dava dışı asıl borçlu arasında GKS’lerin imzalandığı, bu GKS’ler kapsamında asıl borçluya kredi kullandırıldığı, borcun ödenmediği olayın özelliğinden de davacının takipte kötü niyetli olduğu anlaşılamamaktadır. Davalı da davacının takipte kötü niyetli olduğunu ispatlayamamıştır. Bu sebeple şartları oluşmadığından kötü niyet tazminatı talebinin reddine dair mahkeme kararı usul ve yasaya uygundur. Yukarıda açıkalanan nedenlerle mahkemece, yargılamanın HMK’da düzenlenen usul kurallarına uygun olarak yapılmış olmasına, kamu düzenine aykırılık hallerinin bulunmamasına, dosya kapsamındaki bilgi, belge ve toplanan deliller değerlendirilip yasal düzenlemelere uygun isabetli, yeterli gerekçeyle karar verilmiş olmasına, ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkeme kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırılığın olmamasına göre davalı ve davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/630 E., sayılı kararına karşı davacı ve davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin HMK 353/1-b/1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Davalıdan alınması gerekli 689,93 TL istinaf karar ve ilam harcından davalı tarafından yatırılan 172,50 TL harcın mahsubu ile bakiye 517,43 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye GELİR KAYDINA,3- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 54,40 TL istinaf karar ve ilam harcından davalı tarafından yatırılan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye kalan 23,00 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye GELİR KAYDINA,4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle taraflar yararına avukatlık ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,5- Davacı ve davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerilerinde BIRAKILMASINA,6- Davacı ve davalı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde İADESİNE,7- Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin İlk derece Mahkemesince yerine GETİRİLMESİNE, 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve KESİN olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 26/11/2020