Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1040 E. 2022/899 K. 26.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1040 Esas
KARAR NO: 2022/899
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 03/04/2018
NUMARASI: 2015/15 E. – 2018/122 K.
DAVANIN KONUSU: Fikir Ve Sanat Eseri (Manevi Tazminat İstemli.)|Fikir Ve Sanat Eseri (Maddi Tazminat İstemli)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 26/05/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin “…” adlı kitabı için kendisine ait matbaası olduğu için, daha ucuza baskı yaptığını, internet sitelerine yazar olarak giriş imkanı verilerek kitabının günlük satış miktarını takip edebileceğini, kendine ait bir dağıtım firması, araç ve ekibi olduğunu, uluslar arası ödüllü bir yayınevi olduğunu, kendine ait yapım ve tiyatro şirketinin olduğunu, destekli yayıncılık alanında sadece kendisinin nakit ödeme yaptığını, bünyesinde hukuk departmanı olan destekli kişisel yayıncılık alanında tek yayınevi olduğunu, yapılan araştırmada olmadığı halde … adında bir ajansa sahip olduğunu, belediyelerden aldıkları belgelerle ortaya çıkan gerçekte hiç olmayan Kadıköy Rıhtım’da bir kitap çadırında yazarların kitaplarının satıldığını belirten ancak tamamı ile gerçek dışı bilgiler veren … yetkilisi … ile anlaşarak 21.07.2012 tarihli “… Eser Sözleşmesini akdettiklerini, müvekkilinin kitaplardan 1.000 adet basıldığına inandırıldığını, kendisine vaat edilen fuar, reklam, yayınlanma zamanı garantisi ile 1.000 adet kitabın yayınevlerine dağıtıldığını zannettiğini, … Gazetesinde 18.02.2014 tarihinde çıkan haberler sonrasında yaptığı araştırmada Kültür Bakanlığı’ndan alınan resmi belgelerle kitabın bir fotokopicide yalnızca 200 adet basıldığını öğrendiğini, müvekkilinin sözleşmeyi dikkatlice okuduğunda yaptığı 2.350,00 TL Iık ödemenin hileli bir madde ile 1.000 adet değil 20 adet kitap için olduğunu gördüğünü, davalının gerek yaptığı röportajlarda, gerekse resmi internet sitesinde kendisine ait … olduğunu defalarca beyan etmesine rağmen yapılan araştırmada gerçekte böyle bir matbaaya sahip olmadığının ortaya çıktığını, davalının sokaklarda stand kurarak kitapçıya gitme alışkanlıkları olmayan kişilere de ulaşmaya çalıştıklarını söylediğini, ancak müvekkilinin araştırmaları neticesinde sokaklarda stand kurmanın kitaplar bandrollü dahi olsa yasak olduğunu öğrendiğini, Tüyap fuarında 2 kez Türkiye rekoru kırdığını belirttiği halde müvekkilinin araştırmasında Tüyap fuarına hiç katılmadığını, … Yayınlarının standında kaçak olarak fuara katıldığının anlaşıldığını, davalının tanıtım olanağı sağladığını belirttiği dergileri satışa açmadığını, üniversitelere tanıtım amaçlı dağıtmadığını, sadece dergide yazısı/haberi olan yazarlara verilmek üzere az sayıda basarak dergi yayınladığını, müvekkilinin elinde 15 kitabı varsa bunların 13 tanesinde müvekkiline ait bandrol numaralarının bulunmadığını, bu sebeple müvekkilinin kitabının kaç adet satıldığının şaibeli olduğunu, müvekkilinin maddi zararları yanında çevresine karşı mahcup olduğundan manevi zarar da gördüğünü belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile taahhüdünü yerine getirmemiş olan davalıdan öncelikle müvekkili tarafından ödenen 2.350,00 TL ve sözleşmede cezai şart olarak belirtilen 2.000,00 TL tutarında 4.350,00 TL Maddi tazminatın ve 15.000,00 TL manevi tazminatın sözleşme tarihinden itibaren işleyecek faizleri ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili ile davacı vekili tarafından 18.02.2015 tarihinde yapılan sulh protokolünün dilekçe ekinde olduğunu, söz konusu protokol ile davalı yana daha önce ödenen 750,00 TL telif ödemesine ek olarak 1.250,00 TL daha ödeme yapıldığını, taraflar arasında uzlaşma sağlandığı ve davadan feragat edileceği bildirildiği için davaya ilişkin yenileme emrine ilişkin tebligat konusunda hataya düşülerek davaya cevap verilemediğini, müvekkilinin satıldıkça basılmak üzere ilk olarak 200 adet kitap bastığını, gereken dağıtım ve tanıtım faaliyetlerini yerine getirdiğini, fakat kitabın sadece 97 adet satıldığını, taraflar arasında kitabın 1.000 adetten aşağı basılmayacağına yönelik bir maddenin bulunmadığını, yayın sözleşmesinde belirtilen miktarın yayınevini sınırlayıcı nitelikte olduğunu, davacı yanın sözleşme gereği ücretsiz kitap alma hakkı bulunmadığından kitap 1.000 adet basılsaydı davacının bir menfaatinin olmayacağını, davacının müvekkiline yakınmalarda bulunması neticesinde, müvekkilinin davacının istemesi halinde eski sözleşmeye kaim olmak üzere istediği şartlarda yeni bir sözleşme yapılabileceğini belirttiğini, neticede davacı ile müvekkili arasında müvekkilinin hiçbir menfaati olmamasına rağmen 04.03.2014 tarihinde eski sözleşmeye kaim olmak üzere aynı eser ile ilgili yeni bir sözleşme akdedildiğini, bu sözleşmeye istinaden davacının hiçbir ücret ödemediğini, davacı yana müvekkilince ücretsiz kitap verildiğini, daha sonra davacının işbu davayı ikame ettiğini, ikinci sözleşme ile basılan kitap miktarının sözleşmedeki kadar olduğunu, müvekkilinin rutin dağıtım ve tanıtım faaliyetlerini de yaptığını, fakat kitaba nerede ise hiç talep olmadığını belirterek davanın reddini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince; “…Davalının 21/07/2012 tarihli sözleşme ile 1000 adet kitap basma taahüdünde bulunduğu ancak, bilirkişi raporu ile 445 adet bastığının tespit edildiği anlaşılmakla, 1000 adet için davacı tarafça ödenen 2350 TL’dan , eksik basılan 555 adet için , ayıplı ifa sebebiyle sözleşme bedelinin 1.175 TL ‘sının iadesinin istenebileceği kanaatine varılmıştır. Davacının eksik ve ayıplı ifa sebebiyle ödediği sözleşme bedeli 1.175 TL ile, eksik ödenen telif bedeli 347,90TL’yi isteyebileceği kanatine varılarak, davalının davadan önce temmerrüde düşürülmediği anlaşılmakla, dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, sözleşmede cezai şart talep edilebileceğine dair düzenleme bulunmadığından cezai şart talebinin ve fazlaya ilişkin talebin reddine karar vermek gerekmiştir. Davalının sözleşmedeki taahhütlerini yerine getirmediği, yayınevlerine dağıtım ve tanıtım yükümlülüğünü yerine getirmediği, bu yükümlülüklerin yerine getirilmemesi sebebiyle davacının yazarı olduğu kitabın sadece 146 adet satıldığı ve bunun 70 adedinini de davacının kendisi aldığı, dosyaya sunulan yazışmalardan da anlaşılacağı üzere davacının sürekli olarak bilgi talebinde bulunduğu, davalının oyaladığı, yeterli bilgi vermediği, bu süreç içerisinde davacının manevi olarak elem ve ızdırap duyduğunun kabul edileceği ve ruh halinin biraz olsun rahatlatılması,elem ve ızdırabın hafifletilmesi yönünden 3.000 TL manevi tazminatın halin icabına uygun olduğu kanaatine varılarak, manevi tazminat talebinin de kısmen kabulüne fazlaya ilişkin talebin reddine” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; “1- Yerel mahkemenin davacının “hile” sebebine dayalı olarak sözleşmeden dönemeyeceği, bedel iadesi istemeyeceği, zira 1 yıllık hak düşürücü süre içinde davasını açmadığı kanaatinin, dosyada mevcut taraflarınca sunulan somut delillere açıkça aykırı olduğunu, deliller ışığında dava dilekçesinde belirttikleri gibi müvekkilinin davalı taraf aleyhine onun yayınevindeki yazarlarına yaptığı iddia edilen “hileli” fiillerine yönelik “Taraf ” gazetesinde 18.02.2014 tarihinde çıkan haber üzere kendisine karşı da bu tarz fiillerin yapıldığı hakkında ilk kez şüpheye düştüğünü, haber akabinde 27 Şubat 2014 tarihinde tarihinde davalıya kendi kitabından kaç adet bandrol alındığını sorduğunu, aleyhlerine çıkan haberden bahsettiğini, davalının ise hemen müvekkilini arayacağını söylediğini, aradığını, haberi yalanladığını, Şubat 2014- Kasım 2014 tarihi aralığında, şüphelenmesi üzerine, davalı ile yazılı mailleşmelerinin dosyada bulunduğunu, olay akışı hileyi öğrenme tarihi ve davalıya sorma tarihinin 27 şubat 2014 tarihli mail ile olduğunu, davalının kendisine karşı hile ile oyalama yoluna bu süre içinde de devam ettiğini, sonuç olarak müvekkilinin hileye ilk duçar olduğu davalının faaliyetlerinden şüphelendiği tarihin 18 ŞUBAT 2014 tarihi olduğunu, bu süre üzerinden 1 yıl geçmeden iş bu davayı 28.01.2015 tarihinde açtığını, 2-Davalının, müvekkiline 6 kasım 2014 tarihinde “2. baskıyı yaptım, Kasım 2014 fuarına katılacağım” demesine rağmen, esasen bastım dediği Kasım tarihinde dahi kitabı basmadığını, zira kitapların bandrolünün ocak 2015 talepli olduğunu, bandrolsüz olarak fuarda satmasının, tabi ki düşünülemeyeceğini, bu durumun dahi davalının aldatma oyalama niyetli gözler önüne serdiğini, 3- Davalının dosyaya süresi içerisinde cevap vermediğini ve delil sunmadığını, kendilerinin bu hususu açıkça dile getirdiklerini, ancak her nasılsa süresinde olmayan cevap ve delilleri mahkemenin kabul ettiğini, bu durumunda bozmayı gerektirdiğini, 4-Yerel mahkemenin, 10.10.2017 tarihinde 2 adet Yargıtay Genel Kurulu kararı ışığında harçlarını yatırdıkları ıslah dilekçelerini isabetli olarak dikkate almış ise de, FSEK madde 68 gereği, talep ettikleri ve ıslah ile artırdıkları maddi tazminat taleplerini gerekçesiz olarak tamamen reddetmiş olup, hükmün bu yönden bozulması gerektiğini, halbuki FSEK madde 68 gereği davalının her iki baskı içinde ayrı ayrı FSEK madde 68 gereği tazminat ödemesi yapması gerektiğini, bilirkişinin de, davalının müvekkilinin mali haklarını ihlal ettiğini ve takdiri mahkemeye ait olmak üzere FSEK madde 68 gereği her iki sözleşme için ayrı ayrı tazminat hesabı yaptığını, kendilerinin de ıslah dilekçeleri ile FSEK MADDE 68 gereği maddi tazminat taleplerini ıslah ettiklerini, mahkemeninde FSEK 68 gereği talep ettikleri tazminatlar hakkında kabul kararı vermesi gerektiğini, 5-Müvekkilinin kitabına ilişkin son fatura tarihinin 2014 yılı olduğunu, faturaların, 1. baskısı yapılan kitaba ait olduğunu, davalının 2.baskı için Ocak 2015 tarihinde bandrol aldığını, ancak bilirkişinin, davalının resmi kayıtları ile fatura ve defterinde, 2. baskıya dair tek bir delil bulmadığını, davalının, 2. baskı için bandrol alsa da, o bandrolleri müvekkilinin kitabını kayıt dışı basarak kullandığını, ya da müvekkilinin kitabı yerine başka kitaplara basarak kullandığını, 500 adet bandrol aldığı kitaba dair davalıda hiç bir kayıt olmamasının, ticari defterleri usule uygun olmayan davalı aleyhine takdir edilmesi gerektiğini, davalının her iki kitap içinde müvekkilinin mali haklarını açıkça ihlal ettiğini, yerel mahkemenin bu delilleri nazara almayarak ve FSEK 68 maddesi uyarınca, sözleşme gereği isteyebilecekleri rakamın 3 katı tutarı tazminat olarak hesaplanan ve ıslah ettikleri tazminatı reddederek isabetsiz bir karar tesis ettiğini, 6- Yerel mahkemenin, bilirkişi raporunda 1. sözleşme için 243,82 tl olarak belirlenen telif ücreti hesabını kabul etmediğini, kendisinin isabetsiz oranlarla hesaplama yaparak, ilk sözleşme için telif ücretini 172,90 TL olarak belirlediğini, ikinci sözleşme için rapordaki gibi 835 TL’yi kabul ettiğini, toplamda 1007,09 TL telif alacağı tespit edip 660 TL’yi ödenen rakamdan mahsup ederek, 347 ,90 TL telif alacağına hükmettiğini, aslında bilirkişi raporundaki hesaplama gereği 243,82+835=1078.82 TL telif alacağı hesaplamasının daha doğru olduğunu, 660 TL mahsup ile ıslah ettikleri üzere 416,82 TL telif alacağına hükmetmesi gerektiğini, 7- Yerel mahkemenin, cezai şart olarak talep edilen 2000 TL’yi gerekçe göstermeksizin reddettiğini,cezai şartın verileceğinin taraflar arasındaki sözleşmede olduğunun, davalının 24.10.207 tarihli dilekçesinin 2 nolu açıklama kısmında “ayrıca taraflar arasındaki sözleşme bedelli sözleşmede bellidir. İstenebilecek cezai şart miktarı da sözleşmede düzenlenmiştir” şeklinde beyan ve kabul edildiğini, 8- Yerel mahkeme, davalının daha önce temerrüde düşürülmediğinden bahisle faiz başlangıç tarihini dava tarihi olarak kabul etmiş olsa da, yazılı maillerde müvekkilinin davalıyı bedel iadesi ve diğer hususlarda mail yolu ile ihtar ettiğini, faiz başlangıç tarihinin hatalı olduğunu, 9- Son olarak, yerel mahkemenin manevi tazminat talebini 3000,00 TL olarak kabul ettiğini, oysaki bu rakamın halin icabına uygun olmadığını, zira davalının müvekkilini 2012 yılında yapılan ilk sözleşmeden beri sistematik olarak kandırdığını, 2014 yılında hileli hareketlerinin öğrenilmesi üzere başkaca şekillerde kandırmaya ısrarla devam ettiğini, yıllarca kandırılmış olmasının, bir heves yazdığı kitaplarında davalının kusuru ile hüsran yaşaması sonucu verilecek tazminatın, yıllardır kendisine yaşatılan bu ızdırabı bir nebze olsun hafifletmesi ve davalının ekonomik gücünün yüksekliğinin, tacir oluşunun, elde ettiği kazancı ile dengeli olarak hükmedilmesi gerektiğini, 10- Yargılama giderinin sadece %20 kabul ile davalı üzerinde bırakılmasının hatalı olduğunu, yine aynı şekilde davalı vekiline takdir edilen vekalet ücretlerinin tarifeye göre hatalı olduğunu belirterek, yukarıda izah edilen ve resen nazara alınacak sebeplerle yerel mahkeme kararının kaldırılmasını, davanın, dava ve ıslah dilekçesindeki alacak taleplerinin tümü için tamamen kabulünü” talep etmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; “1-Davacı yanın dava dilekçesinin netice-i talebinin aynen; “Fazlaya ilişkin talep ve dava hakkımız saklı kalmak kaydı ile müvekkilim tarafından ödenen 2350,00-TL ve cezai şart olan 2000,00,TL’nin toplamı olan 4350,00-TL maddi tazminatın ve yine fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydı ile 15.000,00-TL manevi tazminatın sözleşme tarihinden itibaren işleyecek faizleriyle birlikte tahsiline” şeklinde olup, alacak kalemlerinin ödenen sözleşme bedeli, 2000,00 TL cezai şart ve 15000.TL manevi tazminat şeklinde olduğu, 2- Davacı yanın, yargılama sırasında ıslah dilekçesi ile alacak kalemlerine FSEK 68. Madde uyarınca tazminat ve telif alacağı eklediğini, usul ve şartları itibariyle ek dava niteliğinde olmayan bu ıslah talebine karşı, ıslahla yeni alacak kalemi oluşturulamayacağı gerekçesi ile itiraz edildiğin 3- Yerel Mahkeme, ıslahla oluşturulan yeni alacak kalemlerinden FSEK68. Maddeye dayanan talebi reddetse de, davacının ıslah dilekçesi ile oluşturduğu telif alacağı kalemini kısmen kabul ettiğini, oysa, Yargıtay’ın yerleşik uygulaması ve tüm doktrinin, ıslahla yeni alacak kalemi oluşturulamayacağı yönünde olduğunu,(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2015/7-917 E. Ve 2017/265 K,15.02.2017; Yargıtay 1.Hukuk Dairesi 2013/14142 E., 2014/17318 K. ,11.11.2014 T., Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2013/8174 ve 2013/21102 K. 17.09.2013; Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2013/17459 E., 2014/11592 K. 10.09.2014 T. Kararlar örnektir.) 4- Mahkemenin karar verebileceği alacak kalemlerinin, dava dilekçesinde istenen alacak kalemleri iken, telif alacağı yönünde karar vermesi ve faiz başlangıç tarihini de ıslah tarihi değil dava tarihi olarak belirlemesinin usul ve yasaya aykırı olup, kararın bu yönüyle bozulması gerektiğini, 5- Davanın başından itibaren ve usulüne uygun ihbar dilekçesi vermişken, davanın ihbarına yönelik haklı talebinin hiçbir gerekçe belirtilmeden reddolunduğunu, müvekkili tarafından iş bu dava açıldıktan sonra davacının azletmeden önceki ilk avukatı ile sulh görüşmeleri yapıldığını, 1250,00 TL ödenerek ve tarafların karşılıklı başkaca bir alacak talep etmeden sulh olması yönünde anlaşma yapıldığını, bu bedelin de müvekkili tarafından ödendiğini, fakat müvekkilinin, davacının ilk avukatına düzenlediği vekaletnamede sulh, feragat ve ahzu kabz yetkisinin bulunmadığını bilmeyerek bu anlaşmayı ve ödemeyi yaptığını davacı asil tarafından da bu sulh anlaşması kabul edilmeyerek, ilk avukatın azledildiğini ve davaya devam edildiğini, müvekkilince sulh olunması adına ödenen 1250,00TL’nin azlettiği avukat tarafından davacı asile ödenip ödenmediğinin bilinmediğini, eğer davacı asil tarafından bu bedel kabul edildi ise, sulh yetkisiz temsilci ile yapılmış olsa da, icazetten dolayı geçerli bir sulh sayılacağını ve davanın konusuz kalacağını, ortada bu kadar önemli bir konu varken, davanın aleyhe sonuçlanması durumunda zararları için, yetkisiz temsilci davacının ilk avukatına rücu imkanı varken, usulüne uygun ihbar dilekçesi vermişken, davanın başından itibaren defaten ısrarla davanın ihbarı yönündeki taleplerinin, davanın ikinci celsesinde 10.03.2016 tarihinde hiçbir gerekçe belirtmeden reddolunduğunu, 6- Öncelikle davacının sözleşme bedeli ödediği sözleşmenin 2012 tarihli ilk yayın sözleşmesi olup; davacının bu sözleşme ile ilgili herhangi bir ayıp bildirimi veya ihtarında bulunmadığını, bu hususun savunmalarında da defalarca ileri sürüldüğünü, 7-Sözleşme bedelinin kısmi iadesine yönelik hesaplanan bedelin tamamen afaki olduğunu,zira sözleşme ile üstlenilen edimlerin, kitabın baskısı dışında, kitabın dağıtım ve satışı, editörlük hizmeti, kapak tasarımı hizmeti, kitabın reklam ve tanıtımı, bandrol temin ederek kitabın yayınlanması, kitapların depoda muhafazası hizmeti gibi birçok edimi içeren sözleşme olduğunu, sözleşme bedelin de buna göre belirlendiğini, Mahkemenin sözleşmeyi bir matbaa sözleşmesi gibi değerlendirip; 1000 kitap basılacağına 445 kitap basıldığı için kalan 555 Kitap için sözleşme bedelini 555/1000’e oranlayarak 1175 TL bedel iadesi yönünde bir sonuca ulaşmasının çok ciddi şekilde hatalı olduğunu, 8-Kitabın yalnızca basım miktarını esas alarak sonuca ulaşmak çok hatalı olduğu gibi; müvekkilinin yalnızca baskı hizmeti verdiği kabul edilse dahi böyle bir oranlama yapılamayacağını, zira bir matbaanın 500 kitap baskısı için vereceği hizmet ücreti 1000 kitap için vereceği hizmet ücretinin yarısı olmayacağını, yani böyle bir bedelin, oranlama yoluyla tespit edilemeyeceğini, 9-Müvekkilinin hiç kitap basmamış olsa dahi, yani yalnızca kitabın baskıya hazırlık(kapak tasarımı, editör yal çalışma, redaksiyon), bandrol ve ISBN başvurusu, reklam tanıtım, dağıtım satış, depoda muhafazası hizmetlerinden dolayı ayrı bir ücreti hak ettiğini, oysa müvekkilinin bu hizmetlerinin tamamen göz ardı edildiğini, müvekkili yayınevi editörünün, tasarımcısının ücretini SGK primlerini , bandrol işlemlerini takip eden çalışanının ücret ve SGK primlerini , dağıtım ve satışla ilgilenen çalışanının ücret ve SGK primlerini ödemekte olduğunu, kitapları muhafaza ettiği deponun ciddi kira ve stopaj vergilerini ödeyerek bu hizmetleri verdiğini, asıl ediminin de bunlar olup, kitabın baskısını yapanın hizmet aldığı matbaa olduğunu, 10-Müvekkilinin sözleşme yapıldığı tarihlerde internet sitesinde ifşa ettiği fiyatlara bakıldığında da(Dilekçemiz ekinde sunulmuştur) Örneğin tam profesyonel pakette (davacının kitabı gibi 140 sayfa bir kitap için) 1000 kitap için sunduğu fiyat 3250TL iken, 500 kitap için belirlediği fiyatın 2750 TL olduğu, Yarı Profesyonel Paket için 1000 kitap için ifşa ettiği fiyatın 2410 TL iken, 500 kitap için 2200 TL olduğunu, yalnızca editöryal çalışma için ifşa ettiği fiyatın dahi 950 TL’ olduğunu, bunun yalnızca müvekkilinin izlediği fiyat politikası olmayıp, sektör gerçekleri gereği yapılan bir fiyatlandırma olduğunu, bu yönde farklı yayıncılardan birçok emsal bulunabileceğini, kısacası kitabın basılmasının dışında birçok edimin olduğu sözleşmede 1000 kitap yerine 495 kitap basılması edimlerin 555/1000’inin yerine getirilmediği anlamına gelmeyeceğini, dağıtım ve satış sonucunda basılan 495 kitabın dahi bir kısmı satıldığı için, davacının uğradığı bir zarar ve eksik aldığı bir hizmet olmadığını, 10- Manevi tazminata hükmedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu gibi, tazminat oranının da zararı aşan fahiş bir miktar olduğunu, manevi tazminata hükmedilmesinin haksız olması bir yana, davacının uğradığı maddi zarar, 1175,00 TL olarak tespit edilmişken, davacı, sözleşmenin semerelerinden de yararlanmışken ve Mahkemece davacının sözleşmeden kaynaklı alacağa da hükmedilmişken, 3000.TL manevi tazminata hükmedilmesinin fahiş olup zenginleşme yaratan bir tazminat olduğunu belirterek yukarıda kısaca açıklanan ve resen dikkate alınacak sebeplerle, İstanbul Anadolu Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 03.04.2018 tarih 2015/15 Esas ve 2018/122 Karar sayılı ilamının istinaf sebepleri doğrultusunda bozulmasına karar verilmesini” talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Taraflar arasındaki 21/07/2012 ve 4/3/2014 tarihli olmak üzere iki ayrı sözleşme düzenlendiği, 21/07/2012 tarihli sözleşmenin 3.2.maddesinde ” 1000 adetlik birinci baskı bittiğinde,yayıncı ikinci baskıyı herhangi bir ücret talep etmeden yapar”, 4.1 maddesinde; ” Yayıncılık başvurusunun yapılması,yazarın eseriyle ilgili tüm belgeleri kendisine ulaştırmasının ardından en geç doksan gün içerisinde yayınlamak zorundadır,yayıncı keyfi olarak yayınlamazsa yazar 90 günlük sürenin bitiminin ardından yasal ihtar yapar ve bu ihtarın ardından 30 gün süreyle eser hala yayınlanmamışsa sözleşmeyi iptal edip tüm ödemeleri eksiksiz biçimde geri alır”, 7.1-2-3 maddelerinde yayıncının eserin kitabevlerine ve internet satış sitelerine satılmasını ve dağıtımını üstlendiği, fuarlarda sergileyeceği, yazar isterse imza günü düzenleyeceği,satış fiyatı üzerinden %20 lik kısmı yazara nakit olarak ödeyeceği,”Komisyon” başlıklı maddede de yazar için %20 komisyon ödeneceğinin taahhüt edildiği, ancak yayıncının bu yükümlülüklerine aykırı davranması halinde herhangi bir yaptırım öngörülmediği, Sözleşmenin 10. Maddesinde yazarın sözleşmeyi iptal etmesi için 30 gün önceden yazılı başvuru şartı getirildiği, 16.maddesinde “Yazar basılan kitaptan 20 adet ücretsiz alabilir.Daha sonra kitap almak istediğinde etiket fiyatının %50’sini ödeyerek kitap alabilir.Yazar hiçbir şartta ücretsiz kitap alma hakkına sahip değildir “dendiği, “…” kitabının 1000 adet basılacağı yazarın 2350 TL ödeyeceğinin kararlaştırıldığı görülmüş, .4/3/2014 tarihli sözleşmede 9.1 maddesinde yazarın telif ücretini peşin aldığı,14.maddede yazarın kitabını ücretsiz alamayacağı,15. Maddede de baskı sayısının 500 adet olduğu kabul edilmiştir. Mahkemece dosya bilirkişiye tevdi edilmiş, 07.06.2017 tarihli bilirkişi raporunda, davacının satılan 1. Baskı için satılan 146 adet kitabından 243,82 TL. telif hakkı elde ettiği ancak kendisine 140,00 TL. ödendiği, 103,82 TL. nın eksik ödendiği, davacının 2. Baskı için yapılan 04.03.2014 tarihli sözleşmeden 835,00 TL. telif hakkı olduğu ancak kendisine 520,00 TL. ödendiği, 315,00 TL nın eksik ödendiği, davacının ilk vekili ile yapılan tarihsiz protokolde, davacı adına 1.250,00 TL.nın ödendiği anlaşılmakla birlikte, davacının ilk vekili Av. …’ın vekaletnamesi incelendiğinde “Ahzu Kabz” hariç yetki verildiğinin anlaşıldığı, dosyaya sunulan kitapların sözleşmeye uygun olduğu, üzerilerindeki bandrollerin numaralarının ve tarihlerinin farklı olduğu, ancak bandrolün uygunsuz kullanımının bu davanın konusu olmadığı, dava dilekçesinde ve davacı vekilinin 13.01.2016 tarihli dilekçesinde talep ettiği; yayıncının sözleşmede belirtilen 1.000 adet kitap basma taahhüdünün yerine getirilip getirilmediği hususu ve davacı tarafından ödenen 2.350,- TL. nın davacıya geri ödenmesi hususunun Sayın Mahkeme’nin takdirinde olduğu, talep edilen 2.000,- TL. cezai şartın her iki sözleşmede yer almadığı, davacı vekilinin 13.01.2016 tarihli dilekçesinde, işbu davanın 04.03.2014 tarihli sözleşmenin yerine getirilmediği ya da bu sözleşmeye göre telif ücreti almadığı için ikame edilmediğini bildirdiği, Sayın Mahkeme’ce, davacının dava dilekçesi ile talep edilmemekle birlikte 13.01.2016 tarihli dilekçesinde talep ettiği kitaplara dair telif ücret ödemesi ve FSEK 68 anlamında tazminat talebinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verildiği takdirde davacının 21.07.2012 tarihli sözleşmeden dolayı 4.870,- TL. maddi tazminat talep edebileceği, yine davacı 13.01.2016 tarihli dilekçesinde “işbu davanın 04.03.2014 tarihli sözleşmenin yerine getirilmediği ya da bu sözleşmeye göre telif ücreti alınmadığı için ikame edilmediği” beyanı Sayın Mahkeme’nin takdirinde olmak üzere 04.03.2014 tarihli sözleşmeden dolayı 1.985,00 TL. maddi tazminat talep edebileceği, dava dilekçesi ile talep edilen 15.000,00 TL. tutarında manevi tazminat hususunun Sayın Mahkeme’nin takdirinde olduğu” sonuç ve tespitlerine varıldığı belirtilmiştir. Davacı vekili 10.10.2017 tarihli ıslah dilekçesi ile, bilirkişi raporundaki hesaplamalar neticesinde; 1. sözleşme için 4.870,00 TL, 2.sözleşme için 1.985,00 TL, 1. sözleşme için 103,82 TL telif alacağı, 2. sözleşme için 315,00 TL telif alacağı olmak üzere toplamda 7.273,82 TL kadar maddi tazminat taleplerini ıslah ettiklerini beyan etmiştir. Davacı, dava dilekçesinin netice-i talebinin “Fazlaya ilişkin talep ve dava hakkımız saklı kalmak kaydı ile müvekkilim tarafından ödenen 2350,00-TL ve cezai şart olan 2000,00,TL’nin toplamı olan 4350,00-TL maddi tazminatın ve yine fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydı ile 15.000,00-TL manevi tazminatın sözleşme tarihinden itibaren işleyecek faizleriyle birlikte tahsiline” şeklinde olduğu, ayrıca davanın davalıyla yapılan ikinci sözleşmeyle alakalı olmadığı, alacak kalemlerinin ödenen sözleşme bedeli, 2000,00TL cezai şart ve 15.000,00 TL manevi tazminat şeklinde olduğu, davacının, yargılama sırasında, mahkemenin, maddi tazminat talebini açıklamasını istemesi üzerine davacı vekilinin 13.01.2016 tarihli dilekçesiyle, bu davada telif hakları talebi ile FSEK 68.madde gereğince tazminat taleplerinin bulunduğunu, dava dilekçesinde ki maddi tazminat taleplerinin telif hakkı ve FSEK 68.maddede düzenlenen tazminatı kapsadığının açıklandığı, ıslah dilekçesi, ile alacak kalemlerine FSEK 68. Madde uyarınca tazminat ve telif alacağı eklediği, usul ve şartları itibariyle ek dava niteliğinde olmayan bu ıslah talebine karşı, ıslahla yeni alacak kalemi oluşturulamayacağı gerekçesi ile davalı tarafça yargılama sırasında itiraz edildiği ve istinaf başvurusunda ileri sürdüğü, Mahkemece, FSEK68. Maddeye dayanan talebin reddedildiği, telif alacağı talebinin kısmen kabul edildiği, oysa, davacı vekilinin Yargıtay’ın yerleşik uygulaması ve tüm doktrinin, ıslahla yeni alacak kalemi oluşturulamayacağı yönünde olduğu,(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2015/7-917 E. Ve 2017/265 K,15.02.2017; Yargıtay 1.Hukuk Dairesi 2013/14142 E., 2014/17318 K. ,11.11.2014 T., Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2013/8174 ve 2013/21102 K. 17.09.2013; Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2013/17459 E., 2014/11592 K. 10.09.2014 T. Kararlar örnektir.), öte yandan davalı tarafından usulüne uygun itirazda bulunulduğundan, davacı tarafından açıklama mahiyetinde sunulan 13.01.2016 tarihli dilekçenin HMK 141.maddede belirtilen ” dava değiştirme yasağı” kapsamında kaldığı, bu yöndeki davalı vekilinin istinaf sebebinin yerinde olduğu ve kabulü gerektiği, bu sebeple davadaki taleplerin dava dilekçesinde belirtilen 2.350.00 TL’lik ödeme ile 2.000,00 TL cezai şart ile sınırlı olarak kabulü ve incelemenin buna göre yapılması gerektiği anlaşılmıştır. Bu durumda, 21/07/2012 tarihli sözleşmeye göre davacının 1000 adet kitap basımı karşılığı davalıya 2.350,00 TL ödediği, davalının bu sözleşme gereğince bilirkişi tespitlerine göre 445 adet kitap bastığı, buna göre davalının sözleşmede belirtilen edimini tam olarak ifa etmediği, kısmi ifa sebebiyle davalının basımını yapmadığı kitapların ücreti olan oranlama yoluyla bulunan(555×2350,00TL :1000= 1.304,25) TL’yi davacıya iade etmesi gerektiği, cezai şart talebi yönünden ise, sözleşmede cezai şartla ilgili bir düzenlemenin yapılmadığı, bu sebeple davacının cezai şat talebinin haksız olduğu, sonuç olarak davacının davalıdan 1.304,25 TL talep edebileceği, sözleşme ile üstlenilen edimlerin, kitabın baskısı dışında, kitabın dağıtım ve satışı, editörlük hizmeti, kapak tasarımı hizmeti, kitabın reklam ve tanıtımı, bandrol temin ederek kitabın yayınlanması, kitapların depoda muhafazası hizmeti gibi birçok edimi içerdiği ve bunlarında fiyata dahil olduğu, bu sebeple basımı yapılmayan kitaplara ilişkin bedelin belirlenmesinde oranlama yapılmasında bir isabetsizlik bulunmadığı kanaatine ulaşılmıştır. Davalı vekilinin manevi tazminata ilişkin istinaf sebebine gelince, davalının davranışlarının sözleşmeye aykırılık olarak nitellendirilmesi gerektiği, dosyaya sunulan yazışmalar ve davacının sözleşmeye aykırı olarak eksik kitap basması şeklindeki fiilinin davacının manevi şahsiyetini rencide edecek niteliğinin bulunmadığı, dosya kapsamına göre davacı yönünden manevi tazminat şartlarının bulunmadığı, buna yönelik davalı vekilinin istinaf itirazının yerinde olduğu ve kabulü gerektiği anlaşılmıştır. Davanın dava dilekçesindeki taleplerle sınırlı olarak inceleme yapılacağına ilişkin yukarıda yapılan açıklamalar karşısında, davacı vekilinin istinaf sebeplerinin telif ücreti, cezai şart ve faiz başlangıcı hususlarında olduğu, oysa dava dilekçesinde bu konularda talebin bulunmadığı, bu sebeple bu hususlara ilişkin istinaf sebeplerininde kabul edilemeyeceği ve istinaf başvurusunun reddi gerektiği sonucuna varılmıştır. Sonuç olarak, yukarıda yapılan açıklamalar ışığında, davacının istinaf başvurusunun haklı olmadığı anlaşıldığından 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince reddine, davalı vekilinin istinaf başvurusunun ise, mahkemece taleple bağlılık ilkesine aykırı olarak dava dilekçesinde yapılmayan taleplere konusunda hatalı olarak karar verildiği ve dosya içeriğine göre hatalı olarak şartları oluşmadığı halde manevi tazminata hükmedildiği anlaşıldığından, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulüne, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-2. maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, fakat yapılan hata yeniden yargılamayı gerektirmediğinden resen davanın kısmen kabulüyle, 1.304,25 TL kitap bedelinin 28/01/2015 tarihinden işleyecek yasal faiziyle davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin taleplerin reddine şeklinde karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Davalı vekilinin istinaf isteminin KISMEN KABULÜ ile, 2-İstanbul Anadolu 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 03/04/2018 tarih, 2015/15 E., 2018/122 K. Sayılı kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-2. maddesi gereğince KALDIRILMASINA, ancak belirtilen hususlar yeniden yargılamayı gerektirmediğinden yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına, 3-Davanın kısmen kabulüyle, 1.304,25 TL kitap bedelinin 28/01/2015 tarihinden işleyecek yasal faiziyle davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine, fazlaya dair talebin reddine 4-Manevi tazminat talebinin reddine 5- İlk derece mahkemesinde yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin; 5/a-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 89,09 TL maktu karar harcının peşin alınan 454,66 TL’den mahsubu ile fazla alınan 365,57 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talebi halinde davacıya iadesine, 5/b-Davacı tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan 27,70 TL başvurma harcı, 89,09 peşin harç, 4,10 TL vekalet harcı, 3.000,00 TL bilirkişi ücreti, 360,10 TL tebligat, müzekkere ve posta gideri olmak üzere toplam 3.480,99 TL yargılama giderinden davanın kabul ret oranına göre 205,38 TL’nin davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine, bakiye giderin davacı üzerinde bırakılmasına, 5/c-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13/(2). maddesine göre maddi tazminat talebi yönünden 1.304,25 TL nispi vekalet ücretinin davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine, 5/d- Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13/(2)-(3). maddesine göre red edilen maddi tazminat talebi yönünden 1.304,25 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan tahsiliyle davalıya verilmesine, 5/e- Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 10/3. maddesine göre red edilen manevi tazminat talebi yönünden 7.375,00 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan tahsiliyle davalıya verilmesine, 6- İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin; 6/a-İstinaf talebi kabul edildiğinden davalı tarafça yatırılan istinaf harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde iadesine, 6/b-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 44,80 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 6/c-İstinaf yargılaması için davalı tarafından yapılan 98,10 TL istinaf yoluna başvurma harcı, 32,50 TL tebligat, müzekkere ve posta gideri olmak üzere toplam 130,60 TL yargılama giderinin davacıdan tahsiliyle davalıya verilmesine, 6/d-İstinaf yargılaması için davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 6/e-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 7- 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince var ise bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-2. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a. maddesi gereğince, miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 26/05/2022