Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1024 E. 2022/592 K. 07.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1024
KARAR NO: 2022/592
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 14/11/2017
NUMARASI: 2016/56 E. 2017/173 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 07/04/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin Türkiye’de içlerinde …, …, …, …, …, …, …, …, … gibi önde gelen gıda maddelerinin ve …, …, …, …,…, …, …, … gibi birçok tanınmış ve tüketicinin beğenisini kazanmış temizlik ve kişisel bakım ürünlerinin üretimi ve satışı ile iştigal eden … Grubu’na dahil şirketlerden olduğunu; davalı tarafa ait … ibaresinin davalının ana markası olup, … ana markası altında yer alan “…’ markasını aralarında “…” ürünlerinin de bulunduğu bir kısım gıda maddeleri üzerinde tescil edilmiş olduğunu; davalının haksız ve hukuka aykırı olarak tescil ettirdiği şekil markasının müvekkilin tescilli ve tanınmış olan … markalarının çok uzun zamandan beri kullandığı “… ” isimli ürün ambalajı dizaynı ile ayniyet arz ettiğini; özellikle müvekkilin …, …, …, …, … no.lu markalarının birleşimi ile kırmızı ana zemin üzerinde …, …kullandığı ürün ambalajları ile umumi intiba bakımından üst düzey bir benzerlik arz ettiğini; davalı adına tescilli olan şekil markası üzerindeki tüm şekil unsurları, ambalaj kompozisyonu ve bu kompozisyondan ibaret markanın gerçek hak sahibinin müvekkili şirket olduğunu; davalı tarafın ortada hiçbir teknik, maddi ve hukuki zorunluluk yokken müvekkilin “… ” markalı çay ambalajlarına benzeştirme suretiyle oluşturduğu markayı tescil ettirmede kötüniyetli olduğunu; davalı adına tescilli olan … no.lu “…” markasının hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin … yılından beri özellikle çay sektöründe faaliyet gösteren marka olarak da adına tescilli olan … markası ile tanınmış ve çay sektöründe büyük paya sahip şirketlerden biri olduğunu; müvekkilin … markasının tanınmış marka olduğunu; müvekkil markasının yer aldığı ambalajlarının herhangi bir markanın ambalaj ve tasarımı ile iltibas tehlikesi yaratmasından bahsedilemeyeceğini; çay ürününün geleneksel alıcıları tarafından müvekkile ait ambalajların görsel ve lekesel çağrışımlar ile davacı ambalajları ile karıştırılmalarının mümkün olmadığını; müvekkili markalarının ortalama tüketiciler nezdinde ayırt edici olduğunu; dava konusu ürün ambalajında yer alan müvekkil şirket logosu olan … markası iki dağ arasında doğan güneş figürü oluşturulmuş ve müvekkil adına tescilli bir marka olduğunu; müvekkilin … tescil no.lu markasına başvuru aşamasında davacının yaptığı itirazın davacı markaları ile dava konusu markanın benzer olmadığı gerekçesiyle TPE tarafından reddedilerek markanın tesciline karar verilmiş olduğunu; davacı markasının esas unsurunun …, müvekkili markasının esas unsurunun … ibaresi olduğunu; taraf markaları görsel açıdan bir bütün olarak değerlendirildiğinde markalar arasında iltibas yaratacak şekilde bir benzerlik bulunmadığını; müvekkil markasındaki ambalaj kompozisyonunun ilk yaratıcısı ve marka hakkı sahibinin müvekkil şirket olduğunu; davacının dava konusu ambalaj tasarımını ilk kullanan olduğu iddiasını ispat etmesi gerektiğini; davacının çay emtiasında ilişkin görseller üzerinde tekel hakkında sahip olmadığını; çay ambalajlarının hemen hemen tamamında kullanılan çay yaprağı, çaydanlık, çay bardağı, demlik poşet, poşet çay görselleri gibi ürünü betimleyen ve tanımlayan unsurların kullanılmasından hareketler iltibasın varlığından söz edilemeyeceğini; haksız ve mesnetsiz davanın reddini beyan ve talep etmiştir. İlk derece mahkemesince; “Dava tarihinde yürürlükte olan 556 sayılı KHK 8/1b, 42/1b maddesi ile 6762 sayılı SMK 6/1 maddesi gereğince marka sahibinin tescil edilmiş markası ile aynı veya benzer, tescil edilmiş markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer sınıflarda tescil edilmiş markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali bulunması halinde bu markanın hükümsüzlüğünü talep edeceği düzenlenmekle davacının aynı sınıfta tescilli 18/01/2010 başvuru ve koruma tarihli … sayılı … markası ile iltibas yaratan davalı markasının hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine , davanın kabulüne” karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 1-Bilirkişi raporlarına karşı itirazları karşılanmadığı gibi raporlar arasındaki çelişkilerinde giderilmediğini, Bu sebeple de yeniden yargılama yapılarak, yeniden bilirkişi raporu aldırılmasını talep ettiklerini, 2-Dava konusu marka ile ilgili olarak davacı tarafından müvekkil davalı aleyhine işbu dava dosyasından önce İstanbul 3. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2013/243 Esas sayılı dava dosyası ile dava açıldığını, İstanbul 3.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2013/243 Esas sayılı dava dosyasında davanın reddine karar verildiğini, aynı taleplerle bu kez davacı tarafın işbu davayı açtığını, dava konu marka ile ilgili olarak İstanbul 3.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2013/243 Esas sayılı dava dosyasında da yargılama yapıldığını, derdestlik itirazı ile ilgili yargılama sırasında herhangi bir karar verilmediğini, dava konusu marka ile ilgili olarak İstanbul 3.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2013/243 Esas sayılı dava dosyasında yargılama yapılarak davanın reddine karar verildiğinden öncelikli olarak Yerel Mahkeme hükmü kaldırılarak derdestlik itirazının kabulü ile davanın reddine karar verilmesini talep ettiklerin, İstanbul 3.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2013/243 Esas sayılı mahkeme ilamının dosya içerisinde yer aldığını, 3-Davacı tarafından müvekkil davalı aleyhine yine İstanbul 3.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2013/243 Esas sayılı dava dosyasına konu edilen … nolu “… ” markasına ilişkin olarak İstanbul 2.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2015/188 Esas sayılı dava dosyası ile dava açtığını, işbu dava dosyasına konu marka ile Mahkemeniz dava dosyasına konu marka görselinin aynı olduğunu, İstanbul 2.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2015/188 Esas sayılı dava dosyasında alınan ve işbu dilekçe EK-2’de yer alan 2 farklı bilirkişi kurulu raporlarında markaların benzer olmadığının açıkça belirtildiğini, aynı görsele ilişkin olarak verilen 2 farklı bilirkişi raporlarında markaların benzer olmadığının açıkça belirtildiğini, bu sebeple; dosyada alınan rapor ile işbu raporlar arasında çelişki olduğundan öncelikli olarak işbu çelişkinin giderilmesi için dosyanın farklı bir bilirkişi kuruluna tevdi ile yeniden rapor aldırılması talep edilmiş ise de usul ve yasaya aykırı olarak işbu taleplerinin kabul görmediğini, 4-İstanbul 2.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2015/188 Esas sayılı dava dosyasında müvekkili şirket lehine karar verildiğini, (EK-1) Söz konusu karar incelendiği takdirde de dava konusu markaların benzer olmadığının anlaşılacağını, aynı markaya yönelik farklı kararların çıkması hukuk düzenine olan güveni sarsacağından söz konusu karar ile markaların benzer olmadığına yönelik raporlar dikkate alınarak yerel mahkeme hükmünün kaldırılmasını talep ettiklerini, 5-Davacı tarafın itirazı sonrasında müvekkili davalı tarafından, davacı aleyhine TPE YİDK’nun kararlarına karşı Ankara 3.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi 2011/139 Esas, 2011/140 Esas ve 2011/220 Esas sayılı dava dosyalarında Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 2014/6750 Esas, 2014/12378 Karar, Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 2013/9557 Esas, 2013/22591 Karar, Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 2013/9558 Esas, 2014/23381 Karar sayılı kararlarında; “dava konusu marka başvurusu kelime, şekil ve renk unsurlarının bir arada bulunduğu ürün ambalaj tasarımından oluşmaktadır. Aynı şekilde, redde dayanak markalar da ambalaj tasarımı şeklinde ve karma marka olarak tescil olunmuşlardır. Dairemizin yerleşik kararlarında da belirtildiği üzere, markaların karşılaştırılması yapılırken markayı oluşturan unsurlardan tüketicinin zihninde kalan ve markanın baskın unsurları da göz ardı edilmemek kaydıyla işaretlerin bir bütün olarak yarattıkları izlenim bakımından iltibas tehlikesine yol açıp açmayacaklarının değerlendirilmesi gerekir. Somut uyuşmazlıkta, uyuşmazlık konusu işaretlerin ambalaj tasarımından oluşan karma marka nitelikleri itibari ile bir bütün olarak bıraktıkları izlenim bakımından ortalama tüketici nezdinde karışıklığa yol açmayacak şekilde farklı olduğu halde, mahkemece işaretleri oluşturan unsurların ayrı ayrı ele alınarak karşılaştırılması suretiyle iltibas tehlikesinin bulunduğundan bahisle davanın reddi doğru görülmemiş, kararın temyiz eden davacı yararına bozulması gerekmiştir.” gerekçesine dayalı olarak müvekkil davalı şirket lehine karar verildiğini, (Söz konusu kararlar dosyaya ibraz edilmiştir.) 6-Yargıtay kararlarında da açıkça belirildiği üzere markaların karşılaştırılması yapılırken markayı oluşturan unsurlardan tüketicinin zihninde kalan ve markanın baskın unsurları da göz ardı edilmemek kaydıyla işaretlerin bir bütün olarak yarattıkları izlenim bakımından iltibas tehlikesine yol açıp açmayacaklarının değerlendirilmesi gerektiğini, oysaki dava dosyasında alınan ve karara dayanak yapılan bilirkişi raporu incelendiği takdirde markanın bütün olarak değerlendirilmediğini, yargıtay kararına aykırı olarak raporun düzenlendiğini, 7- Davacı tarafın marka ambalajı ile müvekkili şirket adına tescilli dava konusu marka ambalajı arasında, gerek kombinasyon bütünlüğü ve gerekse tasarım olarak herhangi bir benzerlik bulunmayıp, daha önceki beyanlarımızda da belirtttiğimiz üzere her iki markanın da ortalama tüketici kitlesi nezdinde tanınmış birer marka olması neticesinde, markaların yer aldığı ambalajların karıştırma ihtimali bulunmadığını belirterek yukarıda ve dosyada yer alan tüm dilekçelerinde açıklamaya çalıştıkları nedenler ve resen gözetilecek hususlara istinaden, istinaf incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına ve İstanbul Anadolu Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 14.11.2017 Tarihli, 2016/56 Esas ve 2017/173 Karar sayılı kararının istinaf incelemesi neticesinde kaldırılmasını, yeniden bilirkişi raporu alınarak derdestlik itirazının kabulü ile davanın öncelikli olarak derdestlik nedeniyle reddine, sayın mahkeme aksi kanaatte ise davanın esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.Dava, davalı adına Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde tescilli … tescil numaralı “…” markasının davacı şirket … ibareli şekil markaları ve ürün tasarımları ile ayniyet gösterdiğinden bahisle hükümsüzlüğüne ilişkindir. Davaya konu … tescil sayılı “… ” markasının tescil kaydından 30. Sınıfta 02/07/2013 tarihli başvuru üzerine “Çaylar, Buzlu Çaylar, Bitki Çayları” emtialarında davalı adına tescil edildiği, davacı vekili … ibareli 30. Sınıfta tescilli …, …, … sayılı markaları ile 30 ve 32. Sınıfta tescilli … sayılı … sayılı şekil markalarına dayandığı görülmüştür.. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Mahkemece alınan 17.05.2017 tarihli bilirkişi raporunda; “. …, …, …, …, … no.lu markaların 30. sınıfta davacı adına, … no.lu markanın 30. sınıfta davalı adına tescil edilmiş olduğu, davacının tasarımındaki kompozisyonun ve renk kullanımlarının ayırt edici özellik taşıdığı, davacıya özgü ve davacı ile özdeşleşmiş olduğu, davalının tasarımının, bütünsel yaklaşımla … tescil no.lu “… earl grey tea tomurcuk +şekil” markadaki çeşitli figürlerin birleşiminden oluşan şekil kompozisyonuna ayniyete varacak derecede benzeyen bir kompozisyon – kombinasyon içerdiği, ortalama düzeyde tüketiciye, genel izlenim ile davacının yeni marka, üst model çıkardığı veya davacı ile ortaklık yaptığı mesajları vererek iltibasa yol açtığı; davalının tasarımda sınırsız seçim özgürlüğüne rağmen iltibasa yol açacak seçimler yaptığı tespiti yapılmıştır. 556 sayılı KHK m. 8/1-b hükmü, “….Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa…” şeklinde düzenlenmiştir. Bu maddede düzenlenen nisbi tescil engeli esasen, marka hukukuna hâkim olan öncelik ilkesine vurgu yapmakta olup, markayı önce tescil ettiren veya başvuru konusu yapan kişinin korumadan öncelikli olarak yararlanacak olmasını ifade eder. Söz konusu nisbi tescil engelinin uygulanabilmesi için her şeyden önce marka başvurusuna konu işaretin daha önce tescil ettirilmiş bir marka veya tescil başvurusuna konu edilmiş bir işaret ile aynı veya benzer olması gerekir. Markaların benzerliğinin değerlendirilmesi, markada yer alan kelime veya şekil unsurlarının birlikte yarattığı bütüncül izlenime göre yapılmalıdır. İki marka arasındaki benzerlik araştırması yapılırken, ortalama tüketicide görsel, işitsel ve kavramsal olarak karışıklığa yol açılıp açılmadığına bakılır. 556 sayılı KHK’nın nispi ret nedenlerini içeren m. 8/1-b uyarınca, tescil edilemeyecek bir marka tescil edilmişse, m. 42/1-b uyarınca markanın hükümsüzlüğü talep edilebilir. Dolayısıyla KHK m.8/l-b ve m. 42/1-b maddesinin uygulanabilmesi için markalar ve mal/hizmetler arasında ayniyet veya benzerlik ile halk nezdinde karıştırılma olasılığının bulunması gerekmektedir Yargıtay HGK’nın 2017/11-139 Esas 2020/765 Karar sayılı kararında belirtildiği üzere markalar arasında karıştırılma ihtimalinin varlığı incelenirken, inceleme konusu markaların “benzerlik derecesi, mal ve hizmetlerin benzerlik derecesi, inceleme konusu mal ve hizmetlerin tüketicilerinden oluşan ortalama tüketici kitlesinin bilinç ve dikkat düzeyi” gibi hususlar dikkate alınmalı, halkın iki marka arasında herhangi bir şekilde ve herhangi bir sebeple bağlantı kurma ihtimalinin, görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler, çağrıştırma, bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat, malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu, markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman, markanın asıl unsurları ve tamamlayıcı unsurları, karşılaştırılan işaretler arasındaki benzerlik, telaffuz, anlam veya biçimden, işaretlerin toplu olarak bıraktığı izlenimden, seri içine girmekten veya başka bir çağrışımdan kaynaklanabileceği dikkate alınmalı, ortama tüketici nezdinde markaların aynı işletmeye ait ancak farklı markalar olduğu ve bu işletmeler arasında ekonomik ve organik bağlantı bulunduğu düşüncesine de yol açması karıştırılma ihtimali olarak değerlendirilmeli, markaları taşıyan ürünlerin ortalama tüketicilerinin dikkat düzeyleri yüksek olmalarına rağmen markaları ilişkilendirme ihtimali gözetilerek, karıştırılma ihtimali tespit edilmelidir. Ayrıca, karıştırılma tehlikesinin değerlendirilmesinde malların ve hizmetlerin benzerlik derecesi ile markaların benzerlik derecesi arasında karşılıklı bir bağlantı mevcut olup, buna göre örneğin markaların kullanıldığı mal ve hizmetler arasında düşük benzerlik derecesi, markalar arasındaki benzerlik derecesinin yüksek olmasıyla dengelenebilir. Bu değerlendirmede özellikle, tescilli markanın tanınmışlık derecesi arttıkça mal veya hizmetler arasındaki benzerlik derecesi az olabilir. Yani, iki marka arasındaki iltibas tehlikesi iki şekilde ortaya çıkabilecektir. Bunlardan birincisi, hükümsüzlüğe konu markanın daha önce tescil ettirilmiş olan markaya benzerliği sebebiyle aynı marka zannedilmesi, ikincisi ise, markalar arasındaki benzerlik sebebi ile markaların aynı işletmeye ait olduğunun sanılmasıdır.Bir markanın hükümsüzlüğüne karar verebilmek için markaların ayırt edilemeyecek derecede aynı/ benzer ve aralarında iltibasın varlığı gerekmektedir. 17.05.2017 tarihli Bilirkişi Raporu’nda özetle, davacının tasarımındaki kompozisyonun ve renk kullanımlarının ayırt edici özellik taşıdığı, davacıya özgü olduğu, davacıyla özdeşleşmiş olduğu, davalının tasarımının, bütünsel yaklaşımla … tescil no.lu … markadaki çeşitli figürlerin birleşiminden oluşan şekil kompozisyonuna ayniyete varacak derecede benzeyen bir kompozisyon-kombinasyon içerdiği, ortalama düzeyde tüketiciye, genel izlenim ile davacının yeni marka, üst model çıkardığı veya davacı ile ortaklık yaptığı mesajları vererek iltibasa yol açtığı, davalının tasarımda sınırsız seçim özgürlüğüne rağmen iltibasa yol açacak seçimler yaptığı tespiti yapılmıştır. Davalı tarafça her ne kadar bilirkişi raporunda bütünsel yaklaşımdan uzaklaşılarak değerlendirme yapıldığı ileri sürülmüşse de, rapor incelendiğinde, her iki markadaki kompozisyon incelemesine esas olmak üzere kompozisyonu oluşturan unsurların her marka kompozisyonundaki konumlarının ayrı ayrı karşılaştırılması yapıldıktan sonra markaların bütünsel olarak tüketici nezdindeki algısı ve iltibas ihtimalinin tartışıldığının görüldüğü, bu nedenle bu istinaf sebebinin yerinde olmadığı kanaatine ulaşılmıştır. Bilirkişi Raporu’nda taraflara ait ambalaj tasarımlarının ortalama düzeyde tüketici nezdinde karıştırılma tehlikesi olup olmadığına ilişkin değerlendirme yapılmış ve markaların genel görünümündeki benzerliği sebebiyle karıştırılma ihtimalinin bulunduğu belirtilmiştir. Diğer yandan taraflara ait markalar, tasarım yönünden karşılaştırmalı bir biçimde değerlendirilerek tasarımda uygulanış biçimleri ve kullanılma oranları arasında ciddi benzerliklerin var olduğu belirlenmiştir. Teknik yönden incelenen bu tasarımlar; yerleşim ve konumlandırma, alanlar ve orantılar, kompozisyon kullanımı, … ibaresi için kullanılan yazı karakteri tipi, zeminde kullanılan efekt-renk kombinasyonu ve ana zeminde kullanılan renk ve dekor görseli yönlerinden etraflıca değerlendirildiğinde davalı tarafından sınırsız seçim özgürlüğü varken birebir kopyalanarak kullanıldığı ortaya çıkmıştır. Davalı vekili, dava konu marka ile ilgili olarak İstanbul 3.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2013/243 Esas sayılı dava dosyasında da yargılama yapıldığını, derdestlik itirazı ile ilgili yargılama sırasında herhangi bir karar verilmediğini istinaf sebebi olarak ileri sürmüş olup, yapılan incelemede İstanbul 3.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2013/243 Esas sayılı dava dosyasında taraflar aynı olmakla birlikte dava konusunun 556 sayılı KHK kapsamında markaya tecavüz, haksız rekabetin tespiti, meni ve refi olduğu, incelemesi yapılan iş bu dosyanın konusunun ise marka hükümsüzlüğü davası olduğu, derdestlik itirazının geçerli olması için tarafların yanı sıra dava konusununda aynı olması gerektiği, bu nedenle derdestlik durumunun burada oluşmadığı görülmektedir. Davalı vekilince, yine İstanbul 3.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2013/243 Esas sayılı dava dosyasında aynı konu markalardan dolayı davanın reddine karar verildiği, bu durumda her iki mahkeme kararının çeliştiği istinaf sebebi olarak ileri sürülmüştür. Bu yönden yapılan incelemede de, İstanbul 3.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2013/243 Esas sayılı dava dosyasında alınan bilirkişi raporlarında, davalı markasının davacı markasına tecavüzlü olduğunun tespit edildiği, fakat, davalı markasının yargılama sırasında tescilinin gerçekleştirildiği, davalı kullanımının marka tesciline uygun ve yasal hakka dayalı oması nedeniyle davanın reddine karar verildiği, her iki dosyadaki bilirkişi raporları birbiriyle çelişmediği gibi, tam tersine birbiriyle uyumlu olduğu, mahkeme kararlarının da birbiriyle çelişmediği anlaşılmıştır. Bu sebeplerle davalı vekilinin istinaf talebinin reddine karar verilmesi gerekmiştir. Sonuç olarak bu doğrultuda ilk derece mahkemesince açıklanan ve benimsenen sebeplerle dosya içeriğine, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul Anadolu 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 14/11/2017 tarih ve 2016/56 E. 2017/173 K. Sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Davalıdan alınması gerekli 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından davalı tarafından yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 44,80 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydına, 3- Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 07/04/2022