Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1007 E. 2022/566 K. 07.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1007
KARAR NO: 2022/566
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 12/04/2018
NUMARASI: 2017/101 E. – 2018/94 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 07/04/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin 1962 yılında Almanya’da kurulduğunu, farklı markalı ürünlerinin yanında … markalı ürünleri de piyasaya sunduğunu, … ibareli birçok markanın adına tescili bulunduğunu, bu markanın yargı kararı ile tanınmış marka olduğunun tespit edildiğini, davalının tescil ettirdiği ”…” ibareli markaların müvekkili markası ile benzer olduğunu, tescil edilen mal ve hizmetlerin de müvekkili markalarının tescil edildiği mal ve hizmetler ile benzer olduğunu iddia etmek suretiyle, davalı adına …, …, … ve … tescil numaralı markaların hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin ev tekstili ürünlerinde 1990 yılından beri faaliyette bulunduğunu, farklı ülkelerde sahip olduğu tescilli markaları ile bilinirliğe sahip olduğunu, adına tescilli ”…” ibareli markada, ”…” kelimesinin Ordu ilinin Perşembe ilçesinin diğer adı olduğunu, bu sebeple markaların ”…” ibaresi kullanılarak oluşturulduğunu, müvekkili markaları ile davacı markalarının benzer olmadığını, müvekkilinin markalarını 1998 yılından beri ticari faaliyetlerinde kullandığını, davacının 2002 yılında Türkiye’de marka tescilini gerçekleştirdiğini, dava açmak için uzun zaman beklemesinin dürüstlük kuralına aykırı olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; ”…… kelimesinin Türkçede bir anlamı bulunmamaktadır. … kelimesinin de Türkçede anlamı bulunmadığı gibi ülkemizde yaygın şekilde anlamı bilinen yabancı bir kelime de değildir. Ortalama tüketici algısını dikkate aldığımızda, özellikle tekstil ürünleri bakımından İtalyan menşeili izlenimi vermek amacıyla bu tür İtalyanca kelime gibi etki doğuran birçok markanın ülkemizde kullanıldığı görülmektedir. … kelimesinin de bu saikle seçildiği muhtemeldir. Kelimelerin ülkemizde bilinen bir anlamı bulunmadığı ve davalı markalarının ortalama tüketici nezdinde yaptığı çağrışım dikkate alındığında, davacı markası ile davalı markasının benzer olmadığı kanaatine varılmaktadır. Davalı markası bütününde vurgu von ibaresindedir ve … ibaresi markanın bütününden ayrık olarak algılanmamakta marka bütün olarak okunduğunda vurgunun ibarenin baş kısmındaki Von ibaresinde olduğu anlaşılmaktadır. Kelimenin son kısmında yer alması sebebiyle, ortalama kullanıcı … kelimesini markanın ilk kısmıyla bir bütün olarak algılayacaktır. Bu çerçevede markalar arasında karıştırılma tehlikesinin bulunmadığı düşünülmektedir. …Dosyada bulunan delillerde davalı tarafından 2000’li yılların başından itibaren ticari faaliyetlerini … markası altında yürüttüğü anlaşılmaktadır. Davacı tarafın 2002 yılında marka tescilini gerçekleştirdiği görülmektedir. Davalı ile yakın sektörlerde yer alan davacının, davalının markasının tescil ettirdikten yaklaşık 15 yıl sonra işbu davayı açması SMK 25/6 fıkrası uyarınca sessiz kalma suretiyle hak kaybı kapsamında kalmaktadır. Davalının daha sonra tescil edilen markalarında da … esas unsurunun kullanılması sebebiyle seri marka olarak değerlendirilebilecek ve ilk tescil edilen markanın hukuki korumasından yararlanacaktır. Bu sebeplerle davacının davalının ilk marka tescilinden yaklaşık 15 yıl sonra açılan işbu dava kapsamında SMK m.25/6 uyarınca davalının … markalarının hükümsüzlüğünü talep edemeyeceği kanaatine varılmıştır. Toplanan deliller, hüküm kurmaya elverişli ve yeterli bilirkişi raporu ışığında SMK m6/1 ve 25 uyarınca davacıya ait … ibareli marka ile davalıya ait … ibareli markalar arasında bir benzerlik bulunmadığı, ayrıca davacının davalının ilk marka tescilinden yaklaşık 15 yıl sonra hükümsüzlük davası açmasının SMK m.25/6 uyarınca sessiz kalma suretiyle hak kaybı kapsamında değerlendirilebileceği, davacı tescilinin kötüniyetli yapıldığına dair bir delil bulunmadığı bu nedenle açılan davanın reddine karar verilmesi gerekmiş aşağıdaki hüküm kurulmuştur. ” şeklinde gerekçeyle davanın reddine,” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Davalının seri markası olduğu şeklinde yorumlanan markaların, davalı tarafından aynı mal ve hizmet sınıfları için değil, davacının tanınmış markasının tescilli olduğu sınıfları kapsayacak şekilde başka mal ve hizmet sınıflarında tescil edildiğini, Mahkemece, sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğranıldığı şeklindeki değerlendirmenin hakkaniyete aykırı olduğunu, ayrıca taraf markaları arasında iltibas tehlikesinin bulunduğunu, markaların görsel ve işitsel olarak benzer olduğunu, ortalama tüketici nezdinde karıştırılma ihtimalinin olduğunu, davacı markasının tanınmış marka olduğunu, davalı markasının kötüniyetli olarak tescil edildiğini beyan ederek Mahkemece verilen kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava marka hükümsüzlüğüne yöneliktir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık; davalı adına TPMK nezdinde tescilli … numaralı ”…+şekil” ibareli marka, … numaralı ”… …” ibareli marka, … numaralı ”… …” ibareli marka ve … numaralı ”… … set+şekil” ibareli markaların, davacı adına tescilli ”…” ibareli markayla iltibas oluşturup oluşturmadığı, davacının sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğrayıp uğramadığı noktalarında toplanmaktadır. Mahkemece; ”…” ve ”…” ibareli markalar arasında iltibas tehlikesinin bulunmadığı, dosyada bulunan delillere göre, davalının 2000’li yılların başından itibaren ticari faaliyetlerini ”…” markası altında yürüttüğü, davacı tarafın 2002 yılında marka tescilini gerçekleştirdiği, davalı ile yakın sektörlerde yer alan davacının, davalının markasının tescil ettirdikten yaklaşık 15 yıl sonra işbu davayı açmasının SMK 25/6.madesi uyarınca sessiz kalma suretiyle hak kaybı kapsamında olduğu, davalının daha sonra tescil edilen markalarında da ”…” esas unsurunun kullanılması sebebiyle seri marka olarak değerlendirilebileceği ve ilk tescil edilen markanın hukuki korumasından yararlanacağı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiş, karar davacı vekili tarafından yukarıda açıklanan sebeplerle istinaf başvurusuna konu edilmiştir. Davalı adına tescilli ”… bathmat set+şekil” ibareli markanın 20.03.1998 tarihinde 24. ve 27. sınıflarda (banyo perdesi, masa örtüsü, klozet takımı, halı, paspas) tescil edildiği, kök marka niteliğinde sayılabilecek bu markadan sonra, 2012, 2013 ve 2015 yıllarında, aynı mal ve hizmet sınıfları ile bir kısım farklı mal ve hizmet sınıflarında olmak üzere dava konusu markaların tescil edildiği, kök marka ve dava konusu markaların esaslı unsurunun ”…” ibaresi olduğu, sonradan tescil ettirilen … numaralı ”…+şekil” ibareli marka, … numaralı ”… ” ibareli marka, … numaralı ”… ” ibareli marka ve … numaralı ”… bathmat set+şekil” ibareli markaların farklı bileşenlerle oluşturulmuş seri marka niteliğinde olduğu, bir marka sahibinin, uzun yıllar önce tescil ettirdiği, kullanım ve tanıtımını yaptığı önceki markasının asli ve ayırt edici unsurunu koruyarak, aynı tescilli mal veya hizmetler yönünden, önceki markasından farklı unsurlar içerecek ve onunla seri oluşturacak şekilde yeni markalar oluşturmasının hukuken mümkün olduğu (Yargıtay 11. HD. 2016/9248 esas, 2018/2132 karar sayılı ilamı), eldeki delillere göre, kök markanın tescil edildiği 20.03.1998 tarihinden huzurdaki davanın açıldığı 24.05.2017 tarihine kadar kök marka yönünden bir çekişmenin bulunmadığı görülmektedir. Dava tarihinde yürürlükte olan 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 25. maddesinin 6. fıkrasına göre; marka sahibi, sonraki tarihli bir markanın kullanıldığını bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde bu duruma birbirini izleyen beş yıl boyunca sessiz kalmışsa, sonraki tarihli marka tescili kötüniyetli olmadıkça, markasını hükümsüzlük gerekçesi olarak ileri süremez. Somut olayda, davacı hem davalı adına tescilli kök markanın hem de seri markaların hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep etmiş ise de; kök markanın tescil 20.03.1998 tarihinde tescil edilerek uzun yıllardır kullanıldığı, basiretli bir tacir gibi davranma yükümlülüğü bulunan davacının, benzer sektörde faaliyet gösteren ve 24. ve 27. sınıflar olmak üzere aynı mal ve hizmet sınıfında tescilli bulunan davalı markalarından haberdar olmamasının hayatın olağan akışına uygun olmadığı, huzurdaki davanın 24.05.2017 tarihinde açıldığı dikkate alındığında, kök marka yönünden davacının kök marka açısından sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğradığı, seri markalar yönünden ise 24. ve 27. sınıflarda olmak üzere sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğradığı anlaşılmıştır. Her ne kadar davacının, davalı kök markası ve seri markalarının tescilli olduğu 24. ve 27. sınıflar yönünden sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğradığı değerlendirilmiş ise de, sonradan tescil ettirilen … numaralı ”…+şekil” ibareli marka, … numaralı ”… ” ibareli marka, … numaralı ”… ” ibareli marka ve … numaralı ”… set+şekil” ibareli markaların farklı mal ve hizmet sınıflarında da tescil edilerek davacı markası ile bir kısım aynı sınıflarda tescilli sağlandığına göre, bu durumun davalı açısından müktesep hak teşkil etmeyeceği, dolayısıyla söz konusu markaların, 24. ve 27. sınıftaki mal ve hizmetler dışında davacı markasının tescilli olduğu aynı mal ve hizmet sınıfları yönünden tesciline dair iltibas değerlendirmesinin yapılması gerektiği anlaşılmıştır. Karıştırılma (iltibas) tehlikesi, iki ayrı marka karşısında bulunan kişilerin, bu markaların benzerliği sebebiyle, sunulan mal veya hizmetlerin aynı işletmeye veya ekonomik olarak bağlantı içerisinde bulunan işletmelere ait olduğunu düşünmeleri veya düşünme ihtimalleridir. Karıştırma ihtimali incelemesi, esas itibariyle markaların bir bütün halinde bıraktıkları genel izlenime göre ve markaların asli ve ayırdedici unsurları esas alınarak yapılmalıdır. Bu inceleme sırasında önce sınıfsal benzerlik olup olmadığı araştırılmalı, daha sonra ortalama tüketici kitlesi de dikkate alınarak, markalar arasında görsel, işitsel veya kavramsal bir benzerlik bulunup bulunmadığı, ortalama tüketicinin markayı taşıyan mal veya hizmetin kaynağı konusunda yanılgıya düşüp düşmeyeceği, işletmeler arasında organik, işletmesel bir bağlantı olduğunu düşünüp düşünmeyeceği, sonraki markayı, önceki markanın bir serisi gibi algılayıp, algılamayacağı hususlarının tartışılması gerekmektedir. Bu açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde; Davalı adına tescilli, … numaralı ”…+şekil” ibareli markanın yazı karakterinin davacı markasının yazı karakterinden farklı olduğu, ”…” ibaresinin üzerinde bir hayvan figürünün şekil olarak yer aldığı, … numaralı ”… ” ibareli markanın yazı karakterinin de davacı markasının yazı karakterinden farklı olduğu, ayrıca yazının dikdörtgen içerisinde boyalı bir fonda yer aldığı, … numaralı ”… ” ibareli markanın ise, yazıldığı gibi ”… ” ibaresi olmak üzere tescil edildiği, …” ibaresinin sonuna ayrıca ”…” ibaresinin getirildiği, davacıya ait …, …, …, …, …, … tescil numaralı markaların yazıldığı gibi ”…” ibaresinden oluştuğu, bu haliyle davacı ve davalı markaları arasında görsel bir benzerlik bulunmadığı, diğer yandan davalı markalarının esaslı unsurunun ”…” ibaresi olduğu, her ne kadar taraf markalarında ”…” ibaresi ortak ise de, davalı markasında vurgunun ilk hecede olduğu, ”…” ibaresinin ”…” ibaresi önünde getirilerek markaya ayırtedicilik kazandırıldığı, bütüncül olarak bakıldığında bıraktığı algı itibariyle markalar arasında işitsel benzerlik bulunmadığı, kavramsal olarak gerek ”…” gerekse ”…” ibarelerinin Tükçe kelime karşılığının bulunmadığı, sonuç itibariyle taraf markaları arasında görsel, işitsel ve kavramsal anlamda benzerlik bulunmadığı, ortalama tüketici nezdinde karıştırılma ihtimali bulunmadığı gibi, markalar arasında işletmesel bir bağ bulunduğu algısının da oluşmadığı, davalının kötüniyetli olduğunun eldeki delillere göre ispatlanamadığı, dolayısıyla iltibas tehlikesinin de bulunmadığı kanaatine ulaşılmıştır. Sonuç olarak; davacının, davalı adına tescilli … numaralı ”… set+şekil” ibareli kök marka yönünden sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğradığı, davalı seri markalarından … numaralı ”…+şekil” ibareli marka, … numaralı ”… ” ibareli marka ile … numaralı ”… ” ibareli markalar yönünden ise; kök markayla aynı sınıfta tescil edilmiş olmaları nedeniyle 24. ve 27. sınıflar yönünden kök markaya bağlı olarak sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğradığı, seri markaların davacı markaları ile ortak olarak tescil ediliği mal ve hizmet sınıfları yönünden, taraf markaları arasında iltibas tehlikesinin bulunmadığı, böylelikle Mahkemece davanın reddine yönelik olarak verilen kararda bir isabetsizlik bulunmadığı kanaatiyle davacı istinaf başvuru sebeplerinin esastan reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 12/04/2018 tarih ve 2017/101 E., 2018/94 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 67,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 13,40 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 5- Davacı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 07/04/2022