Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/100 E. 2020/290 K. 13.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2020/100 Esas
KARAR NO: 2020/290 Karar
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: Bakırköy 1. Fikri Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 23/02/2017
NUMARASI: 2016/73 E., 2017/37 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 13/11/2020
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; müvekkilinin piyasada “…, …, …, …, … gibi markaları ile tanındığını, davalının ise müvekkilinin çalışmalarından ve ününden yararlanarak “…” ibareli markasını 16/03/2015 tarihinde kötü niyetli olarak TPE de … tescil numarası tescil ettirdiğini,, müvekkilinin markası üzerinde önceye dayalı kullanım hakkı olduğunu, davalının haksız olarak tescil ettirdiği “…” markasının müvekkili adına kayıtlı “…” ana ibareli markaları ile ayırt edilemeyecek derecede benzediğini, davalının TPE nezinde tescilli … tescil numaralı “…” markasının müvekkilinin tescilli markaları ile ayırt edilemeyecek derecede benzer ve aynı emtia sınflarında tescil ettirilmiş olmaları nedeniyle halk nezdinde iltibasa sebebiyet vermesi ve kötü niyetli olarak tescil edilmiş olmaları nedeniyle tescillerinin hükümsüzlüğüne karar verilmesini, verilecek kararın masrafı davalıdan alınmak üzere yüksek tirajlı ulusal üç gazetede ilanına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile; müvekkilinin markası ile aynı sektörde faaliyet gösterdiğini belirten davacının, müvekkilinin markasının TPE deki tescil sürecine itiraz etmediğini, … ve … ibarelerinin ancak markaların bebek ürünlerine ilişkin sektörde kullanılması nedeniyle tamamlayıcı unsur olarak kabul edilebilir olduğunu, bu ibarelerin tek başına tescile konu ibareler olmadığını, ticari hayatta herkes tarafından kullanılan ibareler olduğunu, müvekkilinin markasının iki farklı nitelikte kelimenin biraraya gelmesi ile yeni bir ibare oluşturulduğunu ve tüketici nezdinde bir bütün olarak ayırt edicilik kazandığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece, temin edilen 03/01/2017 tarihli bilirkişi heyeti raporu da gözönünde bulundurularak, davacı tarafa ait …, …, …, …, … gibi markalar ile davalı tarafa ait … markaları dikkate alındığında her iki marka arasında ortak unsurun … ibaresi olup, … ibareli çok sayıda tescilli marka olduğu, bu ibarenin ayırt ediciliği olmayan yaygın kullanım nedeniyle zayıf marka niteliğinde olduğu, söz konusu davacı ve davalı kullanımlarında her ne kadar … ibareleri ortaksa da, ortalama tüketici gözünde zayıf marka niteliği dikkate alındığında ayırt ediciliği olup, karıştırma ve bağlantı kurulma ihtimali bulunmadığı, davacı tarafın … ibaresi zayıf marka niteliğinde olup, bir çok kişi tarafından tescili söz konusu olması dikkate alındığında farklı ibare ile markanın tesciline karşı çıkılmasının yerinde olmadığı gerekçesiyle, “Davacı ve davalı markaları karşılaştırıldığında davacı markasındaki … ibaresi zayıf marka niteliğinde olup, davalı markası farklı ve ayırt edicilik vasfı kazanmış olup, yerinde olmayan davanın reddine,” karar verilmiş, karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur. Davacı vekilinin istinaf sebepleri; davacı şirketin 1965 yılında bu yana söz konusu markalarını maruf ve meşhur hale getirdiği, bu markalar üzerindeki gerçek hak sahibi olduğu, “…” ve “…” esas unsurlu seri markaları davalıdan çok daha önce tescil ettirdiği, ilk yerli bebek emziği ve biberon üreticisi olduğu, yurt dışında da tanındığı, “…” markasının da davalı şirketten önce Azerbaycan marka tescil sistemine kayıt ettirdiğini, davalının “…” ibareli markası ile müvekkiline ait “…” ve “…” ana ibareli markalarının benzer olduğu ve karıştırılma ihtimalinin yüksek olduğu, davalının da davacı ile aynı iş kolunda faaliyet gösterdiği, davalının kötü niyetli olarak markayı tescil ettirdiği, bilirkişi raporunun yetersiz olduğu, verilen kararın hatalı olduğu hususlarına ilişkindir. Dava, davalının “…” markasının hükümsüzlüğüne karar verilmesi talebine ilişkin bulunmaktadır. İstinaf edenin sıfatına, istinafın kapsam ve nedenine, dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde bir usulsüzlük bulunmamasına, hükme esas alınan 03/01/2017 tarihli bilirkişi heyeti raporunun olaya, oluşa ve Yargıtay uygulamalarına uygun denetlenebilir gerekçeler içermesine, bu raporun hükme esas alınmasında bir isabetsizlik bulunmamasına, söz konusu rapor ile, davalı markasının … ibaresinden oluştuğu … ve … olarak iki anlam ifade eden kelimenin birleştirilerek oluştuğu, davacı markalarının … ve … kelimeleri kullanılarak oluşturulduğu, söz konusu kelimelerden … kelimesinin ingilizcesi ve kısaltması şeklindeki ifadeler içerdiği, ülkemizde de yaygın şekilde kullanımı bulunduğu, … ve … kelimelerinin yaygın kullanımı olması nedeniyle güçlü ve ayırt edici niteliği bulunmadığı, zayıf marka hüviyetinde olup, … ve … kelimelerinin kullanımları dikkate alındığında … markasının kullanılmasının davacı markalarıyla karışıklığa sebep olmayacağı, ortalama tüketicinin ayırt edici niteliği bulunmayan … ibaresini farklı marka bütünleri içerisinde algılamasının markalar arasında iltibasa sebep olmayacağı, bu nedenle markalar arasında karıştırma ihtimalinin bulunmadığının tespit edilmesine, davacı markaları ile davalı başvurusunun konusu olan işaret arasında biçim ve umumî intiba itibariyle bir benzerlik bulunmamasına, günlük yaşamda ve ticaret hayatında yoğun bir şekilde kullanılan …, … ve ingilizcesi … kelimelerinin kullanılmasının davacının tekelinde olmadığının açık bulunmasına, davacının “…” markasının Azerbaycan’daki başvuru tarihinin davalının markayı TPE nezdinde tescil ettirmesinden 5 ay sonrası olmasına, kaldı ki davalının itirazı üzerine davacının “…” markasını tescil talebinin Azerbaycan yetkili makamlarınca reddedilmiş olduğunun davalı tarafından bildirilmesine rağmen davacı tarafça bunun aksinini ortaya koyan delillerin dosyaya sunulamamış olmasına göre, Mahkemece yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmamakta olup, davacı vekilinin istinaf talebinin Sayılı HMK’nın 353/1-b/1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Usûl ve yasaya uygun Bakırköy 1. Fikri Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 23/02/2017 tarih ve 2016/73 E., 2017/37 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf taleplerinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1 maddesi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE, 2- Davacıdan alınması gerekli 54,40 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından davacı tarafından yatırılan 31,40-TL harcın mahsubu ile bakiye 23,00 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle taraflar yararına avukatlık ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 4- İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 sayılı Kanunun 31 inci maddesiyle değişik HMK. m. 361/1. hükmü gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 13/11/2020