Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2023/77 E. 2023/125 K. 09.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/77
KARAR NO: 2023/125
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 14/09/2022
NUMARASI: 2022/236 Esas – 2022/575 Karar
DAVA: Yönetim Kurulu Kararının Butlanı
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 09/02/2023
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davacılar vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; davalı şirketin, aile tipi anonim şirketi olduğunu, davalı şirketin şu anki Yönetim Kurulu Başkanı …, Yönetim Kurulu Başkan Vekili …, diğer Yönetim Kurulu Üyelerinin ise … ve … olduğunu, hâkim ortak ve azınlık arasında, azınlığın sindirilmeye, şirket iş ve idaresinden yönetim kurulunda olmasına rağmen soyutlanma çalışılması, hâkim ortağın şüpheli iş ve işlemlerinin sorgulanması, hakim ortağın alt soyunu yönetime alıp azınlığın devamına engel olması ve … ve kızlarının rekabet yasağına aykırı olarak 27.02.2018 tarihinde … San. ve Tic. A.Ş. unvanlı ve … Grup Şirketleriyle aynı iştigal konulu başka bir şirket kurmaları karşısında bu durumun üstünü örtbas etmek için her türlü izahatten kaçınması ve sair hususlar ile taraflar arasında uyuşmazlığın başladığını ve karşılıklı ihtarnamelerin keşide edilme sürecine girildiğini, müvekkillerinden …’in davalı Şirket’in kuruluşundan itibaren Yönetim Kurulu Başkan Vekilliği görevini sürdürmekteyken, Davalı Şirket’in 24.05.2019 tarihli Olağan Genel Kurul Toplantısında müvekkilinin Davalı Şirket Yönetim Kurulunda bulunan görevine haksız bir şekilde son verildiğini yerine …’in %1 pay sahibi kızı …’in seçildiğini, anılan toplantı akabinde … ve kızlarından oluşan Yönetim Kurulu’nun uyuşmazlık konusu yönetim kurulu kararını tesis ettiğini, şirketin çoğunluk hissedarlarından …’in müvekkili …’in ağabeyi olduğunu, davalı Şirketin, ağabey …’in ve ailesinin %60, kardeş … ve ailesinin %40 sermayeye sahip olacağı şekilde kurulduğunu, şirket kuruluşu aşamasından itibaren var olan iki ana hissedar abi ve kardeş arasında varılan centilmenlik anlaşması gereği, her iki kardeşin de yönetim kurulunda yer alacağı ve abi …’in Yönetim Kurulu Başkanı; Kardeş …’in de (müvekkilinin) Yönetim Kurulu Başkan yardımcısı olarak görev yapacağını, nitekim genel kurul karar defterleri incelendiğinde de davalı şirketin kuruluşundan itibaren bu şekilde yönetildiğini, her ne kadar durum böyle olsa da 2019 yılına kadar müvekkilimin zaman içerisinde şirket nezdinde bilgisi dahilinde olmayan ve gerçekleştirilen şüpheli iş ve işlemleri tespit etmesi, yönetim kurulu başkanının şahsi ödemelerinin hepsini kar alarak kapatırken müvekkiline kar verilmemesi ancak bunun usulsüzlükle makyajlanması, müvekkilinin bunu en tabi hakkı olarak gördüğünden abisi olan yönetim kurulu başkanı ile görüşmek istemesi, ancak abisinin hiçbir şekilde yönetim kurulu başkan yardımcısı görevini üstlenmiş müvekkilini bilgilendirmek istememesi, onun şaibeli gördüğü işlemleri sorgulamasına bile izin vermemesi ve neticede …’in kızlarının yönetimde giderek daha da fazla söz sahibi olmaya başlamaları ile müvekkilinin 2019 yılında yönetim kurulu görevinden azledildiğini, bunun sonucunda hâkim ortağın, davalı şirketi, kuruluşundan beri aralarındaki anlaşmaya uygun olarak abi-kardeş arasındaki aile şirketi olmaktan çıkarıp, kendi şahsi aile şirketi haline getirdiğini, müvekkili …’in azledildiği genel kurul toplantısından önce müvekkil ile abisi arasında ciddi bir uyuşmazlık mevcutken, müvekkili sindirmek ve müvekkillerin uhdelerinde bulunan payları en ucuza almak ve onu kıstırmak amacıyla müvekkilinin yönetimden çıkarıldığını, müvekkilinin mali ve idari evrakları incelemediği şeklindeki iddiaların sadece çoğunluğun kötü niyetli amaçlarının üstünün örtülmesi amacına hizmet ettiğinin görülebileceğini, bu süreçte ikame edilen genel kurul iptali davaları, müvekkiline atfedilen görevi ihmal iddialarının gerçek dışı ve yalanlardan ibaret olduğu anılan genel kurula ilişkin toplantı tutanağı haricinde toplantı sonrası süreçle de ispat edileceğini, bu noktada müvekkilinin genel kuruldan sonra emektarı olduğu ve yıllarını heba ettiği şirketlerden sürgün edildiğini, tüm maddi olanaklarının kesildiğini, çalışanların önünde küçük düşürülmüş ve şirketin kurucu emektar ortağı müvekkilinin şirketlerine girişi dahi engellendiğini, bu şekilde tesis edilen yönetim kurulu kararının açıkça eşit işlem ilkesine aykırı olduğunu, uyuşmazlık konusu yönetim kurulu kararının aile şirketi tipi davalı şirketin yapısı itibariyle uygun olmamakla açıkça sermayenin korunmasını gözetme amacını taşımayarak çoğunluğun şahsi menfaatine hizmet ettiğini, yönetim kurulu kararının azınlık pay sahibi müvekkillerinin en temel haklarını ihlal ettiğini ve bu hakların kullanımını kısıtlama amacı güttüğünü belirterek uyuşmazlık konusu yönetim kurulu kararının butlanla batıl olduğunun tespit edilmesi halinde müvekkillerinin ve davalı Şirket’in uğramış olduğu tüm zararların karşılanması adına müştereken ve müteselsilen sorumlu olacak Yönetim Kurulu Üyelerine rücu edilecek olması ve fazlaya ilişkin her türlü yasal başvuru hakkını saklı tutmak kaydıyla, müvekkillerinin toplam pay sahipliği oranı göz önüne alınarak, tensiple birlikte ivedilikle teminatsız olarak yönetim kurulu kararının uygulanmasının durdurulması için ihtiyat-i tedbir kararı verilmesine, haklı davalarının kabulü ile uyuşmazlık konusu olan 19.06.2019 tarih, 2019/7 sayılı yönetim kurulu kararının butlanla batıl olduğunun tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili şirket … Holding A.Ş.’nin ( … Holding) diğer grup şirketleri olan, … Şirketi (“…”), … San. ve Tic. A.Ş. (“… Yapı”), … San. ve Tic. A.Ş. (“… Yapı”), … San. ve Tic. A.Ş. (“… Yapı”) ve … Tic. A.Ş. (“…”) ile birlikte bir şirketler topluluğu (“… Grup Şirketleri”) oluşturduğunu, müvekkili şirket dahil tüm … Grup Şirketleri’nde; …, eşi … ve kızları …, … ve … doğrudan veya dolaylı olarak toplam %60, davacılar … ve eşi …’in ise doğrudan veya dolaylı olarak toplam %40 paya sahip bulunduklarını, … Grup Şirketleri’nin pay sahibi ve Yönetim Kurulu Başkanı … ile pay sahiplerinden … kardeş olduğunu, … Grup Şirketleri’nin faaliyet gösterdiği sektörlerin öncü şirketleri arasında yer aldığını, …, …, …, …, …, …, … , … ve … gibi sektöründe tanınmış ve önde gelen markaların sahibi olan … Grup Şirketleri, çok sayıda ülkeye ihracat yaparak ülke ekonomisine büyük katkı sağladığını, müvekkili şirketin 2018 yılına ilişkin olağan genel kurul toplantısı 24.05.2019 tarihinde İstanbul Ticaret İl Müdürlüğü’nün 23.05.2019 tarih ve … sayılı yazısıyla görevlendirilen Bakanlık Temsilcisi …’in gözetiminde yapıldığını, anılan genel kurul toplantısında, Yönetim Kurulu üyelerinden davacı …’in, Yönetim Kurulu’nun devredilemez ve vazgeçilemez görevlerinden olan yıllık faaliyet raporunun ve bağlılık raporunun hazırlanması, finansal tabloların incelenerek genel kurula sunulması ve yönetimde görevli kişilerin üst gözetiminin yapılması gibi görevlerini yerine getirmemesi nedeniyle ibra edilmediği ve bu doğrultuda yeni Yönetim Kurulu’nun …, … , … ve …’ten oluşmasına karar verildiğini, müvekkili şirketin huzurdaki davaya konu 19.06.2019 tarih ve 2019/7 sayılı yönetim kurulu kararı ile; Türk Ticaret Kanunu (“TTK”) ve kurumsal yönetim ilkeleri çerçevesinde, pay sahiplerinin şirket ve personel ile olan ilişkileri hususlarında çeşitli düzenlemeler yapıldığını ve müvekkili şirket tarafından pay sahiplerine Kadıköy … Noterliği vasıtasıyla 24.06.2019 tarihinde gönderilen … yevmiye numaralı ihbarname ile bildirildiğini, müvekkili şirketin 2019 yılına ilişkin olağan genel kurul toplantısının 24.02.2020 tarihinde İstanbul Ticaret İl Müdürlüğü’nün 21.02.2020 tarih ve … sayılı yazısıyla görevlendirilen Bakanlık Temsilcisi …’in gözetiminde yapıldığını, anılan genel kurulda pay sahipleri arasında herhangi bir ihtilaf yaşanmamış olup 2019 yılına ilişkin finansal tabloların tasdik edilmesine, Yönetim Kurulu üyeleri …, …, … ve …’in oybirliğiyle ibra edilmesine ve yeniden Yönetim Kurulu üyesi seçilmelerine davacıların olumlu oyu ve tüm pay sahiplerinin oy birliğiyle karar verildiğini, davacıların, söz konusu genel kurul toplantısında yönetim kurulu üyeliğine aday olmadıklarını, davacıların, Ankara … Noterliği vasıtasıyla 29.09.2020 tarihinde müvekkili şirketin Yönetim Kurulu Başkanlığı’na … yevmiye sayısıyla gönderdikleri ihtarname ile sahip oldukları şirket paylarını halka arz etmek üzere Sermaye Piyasası Kurumu’na (“SPK”) başvurmayı planladıklarını belirttiklerini, anılan genel kurul toplantısında yapılan müzakere neticesinde, şirket paylarının halka arz edilmemesine oy çokluğu ile karar verildiğini, davacılar tarafından söz konusu genel kurul toplantısında alınan kararların iptali talebiyle İstanbul Anadolu 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde 2020/626 Esas sayılı dava ve ayrıca özel denetçi atanması talebiyle İstanbul Anadolu 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde 2020/700 Esas sayılı dava açıldığını, mahkemece 15.12.2021 tarih ve 2021/1389 K. sayılı kararıyla davanın kesin olarak reddedildiğini, müvekkili şirketin 2020 yılına ilişkin olağan genel kurul toplantısı, 17.03.2021 tarihinde İstanbul Ticaret İl Müdürlüğü’nün 15.03.2021 tarih ve … sayılı yazısıyla görevlendirilen Bakanlık Temsilcisi …’in gözetiminde yapıldığını, davacılar tarafından söz konusu genel kurul toplantısında alınan kararların iptali talebiyle İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde 2021/318 esas sayılı dava açıldığını, davanın halen derdest olduğunu, ayrıca anılan genel kurul toplantısında davacıların müvekkili şirkete özel denetçi atanması talebinin genel kurulca reddedilmesinden dolayı davacılar tarafından, müvekkili şirkete özel denetçi atanması talebiyle İstanbul Anadolu 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde 2021/322 Esas sayılı dava açıldığını, davanın kesin olarak reddedildiğini, davacılar tarafından 07.10.2021 tarihinde İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde 2021/636 Esas numarasıyla müvekkili şirketin haklı sebeple fehsedilmesi talebiyle dava açılmış olup dava halen derdest olduğunu, davacılar … ve …’in paylarının … ve ailesine devrolunması hususunda söz konusu pay sahipleri arasında müzakerelere başlanmışsa da, davacıların paylarını fahiş fiyattan satmak istemelerinin müzakereleri sekteye uğrattığını, davacıların işbu davayı açmakta hukuki menfaati bulunmadığından davanın esasına girilmeksizin usulden reddi gerektiğini, bilindiği üzere anonim şirketlerde yönetim kurulunun, kanun ve esas sözleşme ile genel kurulun yetkilendirildiği hususlar hariç olmak üzere şirket yönetimiyle ilgili olarak tüm hususlarda karar almaya yetkili olduğunu, huzurdaki davaya konu 19.06.2019 tarih ve 2019/7 sayılı yönetim kurulu kararı incelendiğinde, anılan kararda karara bağlanan hususların yönetim kurulunun yetkisine giren hususlardan olduğunu, davacıların işbu davayı dürüstlük kuralına aykırı olarak açtıklarından davanın usulden reddi gerektiğini, davacıların huzurdaki davayı makul süre içinde açmadığından dürüstlük kuralına aykırı olarak açılan işbu davanın usulden reddi gerektiğini, huzurdaki davaya konu yönetim kurulu kararının 19.06.2019 tarihinde alındığını, tüm pay sahiplerine 24.06.2019 tarihli ihbarname ile tebliğ edilmiş olup işbu davanın, söz konusu karar alındıktan ve uygulanmaya başladıktan yaklaşık üç sene sonra açıldığını, davacıların dava konusu yönetim kurulu kararının alındığı yıla ait görev ve faaliyetlerinden dolayı yönetim kurulu üyelerini ayrı ayrı ibra ettiğinden dürüstlük kuralına aykırı olarak açılan işbu davanın usulden reddi gerektiğini, davacıların 2019 yılına ilişkin olağan genel kurul toplantısında, huzurdaki davaya konu kararı alan yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmesi ve yeniden göreve seçilmesi yönünde oy kullanmasının davaya konu yönetim kurulu kararı ile yürürlüğe sokulan düzenlemeleri kabul ettiklerinin açık göstergesi olduğunu, davacıların bir yandan paylarını halka arz etmeyi ve hatta müvekkili şirketin feshedilmesini isterlerken diğer yandan şirketin idari işleyişinden haksız yere dışlandıkları ve şirket yönetimine dahil olmaları gerektiği iddiasıyla işbu davayı açmalarının dürüstlük kuralına aykırı olduğundan işbu davanın usulden reddi gerektiğini, davaya konu yönetim kurulu kararı eşit işlem ilkesine uygun olarak almadığını, pay sahipleri arasında pay sahipliği sıfat ve konumundan kaynaklanan hak ve borçlar bakımından eşitsizlik yaratan yönetim kurulu kararlarının eşit işlem ilkesine aykırı olacağını, pay sahipliği sıfatı ile yönetim kurulu üyeliği sıfatının birbirlerinden bağımsız sıfatlar olduğunu, huzurdaki davaya konu yönetim kurulu kararının alındığı tarihte ve halen, davacıların müvekkili şirketteki yegane sıfatı pay sahipliği iken, davacılar ve bir diğer pay sahibi … dışındaki pay sahiplerinin, pay sahipliğinin yanı sıra yönetim kurulu üyeliği ve şirket çalışanı olma sıfatlarının da bulunduğunu, bu bakımdan, davacıların iddia ettiğinin aksine, bazı pay sahiplerine “ayrıcalık” tanınıp bazı pay sahiplerine tanınmaması gibi bir durumun söz konusu olmadığını, davaya konu yönetim kurulu kararının anonim şirketin temel yapısına ve sermayenin korunması ilkesine uygun olarak alındığını, davaya konu yönetim kurulu kararı ile davacıların yönetimden uzaklaştırılmaları söz konusu olmadığını, zira kararın alındığı tarihte davacıların şirket yönetimiyle ilgili herhangi bir görevinin olmadığını, davacıların iddiasının aksine, huzurdaki davaya konu yönetim kurulu kararının anonim şirketin temel yapısına uygun olmamak bir yana anonim şirketin temel yapısının gereklerini hayata geçirdiğini, davaya konu yönetim kurulu kararının kamu düzenine uygun olduğu ve konu itibarıyla imkansız olmadığının açık olduğunu, Ne var ki pay sahipliği sıfatının müvekkili şirkete ait menkul ve gayrimenkullerin üzerinde kendiliğinden bir kullanım hakkı bahşetmediğinin açık olduğunu, davacıların huzurdaki davaya konu yönetim kurulu kararı ile kişilik haklarının ihlal edildiğini iddia ettiklerini, davacıların müvekkili şirkette pay sahibi olup davacıların müvekkil şirketle ilişkisinin düzenlendiği TTK hükümlerinde, pay sahiplerinin şirkete ne zaman ve ne amaçla girebileceklerinin açıkça düzenlendiğini, buna göre pay sahiplerinin genel kurul toplantıları sürecinde bilgi alma ve inceleme haklarını kullanmak amacıyla şirkete giriş yapabileceklerini, davaya konu yönetim kurulu kararının da TTK’nın düzenlemelerini birebir içerdiğini, bu nedenle davacıların kişilik haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddiaları da mesnetsiz olduğunu belirterek fazlaya ve saire ilişkin her türlü talep ve dava hakları saklı kalmak kaydı ile; usule ilişkin itirazları kapsamında, usul ve yasaya aykırı davanın esasa girilmeksizin usulden reddine, mahkememizin aksi kanaatte olunması halinde, usul ve yasaya aykırı davanın esastan reddine, davacılar tarafından teminat yatırılmasına ilişkin taleplerinin kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu kararı veren ilk derece Mahkemesince eldeki dava hakkında yapılan yargılama sonunda, “Davaya konu … Holding Anonim Şirketinin 19/06/2019 tarihli ve … nolu kararın iptaline ilişkindir. Davacı alınan kararların eşitlik ilkesine aykırı olduğu gerekçesi ile iptalini istemektedir. Karar oy birliği ile alınmıştır. Alınan kararın incelenmesinde; yönetim kurulunda görevli şirket ortakları ile yönetim kurulunda olmayan ortakların (toplam 7 üye 4 üye yönetimde ) ortak giderlerin otomatik ödenmesi ile şirket hesabından ödenmesi, menkul ve gayrimenkullerin kullanılmaması, şirket çalışanlarına şahsi işlerinin yaptırmamaları, şirket çalışanlarının bu üç üyenin şahsi işleri için aldıkları vekaletleri sürdürmemeleri, şirket e posta adreslerini kullanmamaları şeklinde kararlaştırılmıştır. Yönetim kurulu kararı açıktır. her ne kadar davacı taraf yönetici olan şirket ortakları ile olmayanları ayrıt ettiğini ileri sürüyor ve eşitlik ilkesine aykırı olması nedeniyle iptal edilmesini talep etmiş ise de yönetici ortağın şirketin faaliyetleri kapsamında şirketin araçları, menkul ve gayrimenkullerini kullanması ile bu kapsamda şirket çalışanlarına gerekli talimatların verilmesi beklenen durumdur. Ancak yönetici şirket ortağı bu faaliyetleri şahsi işlerinde kullanması halinde şirkete verdikleri zararlar nedeniyle bu şirket yöneticilerin sorumluluğu kapsamında tazminata konu olacaktır. Şirket ortağa olup yönetimde yer almayan ortağın bu faaliyetleri gerek şirket için gerekse şahsi işlerinde kullanması beklenemez. Yönetici ortağın bu şekilde şirket faaliyetleri kapsamında bu ayrıcalıklara sahip olması eşitlik ilkesine aykırılık teşkil etmeyecektir. kaldı ki şirket ortaklarının ileride yönetim kuruluna seçilebileceği nazara alınarak bu ayrıcalıklardan yararlanabilecektir bu sebeple alınan yönetim kurulu kararların eşitlik ilkesine aykırı olmadığından davanın reddine, …” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; mahkemece, butlan tespiti talep edilen yönetim kurulu kararının pay sahipleri müvekkillerin şirkete girişlerinin engellenmesi maksadıyla tesis edildiği ve bu hususun hukuka aykırılığı tespitine ilişkin iddiaların hiçbir şekilde nazara alınmadığını, uyuşmazlık konusu yönetim kurulu kararının (4) numaralı maddesi, yani yönetim kurulu üyesi ve şirket çalışanı olmayan pay sahiplerinin olmak üzere şirkete girmelerinin engellenmesine yönelik olan madde dava dilekçesinde kararın butlanla batıl olduğuna ilişkin iddiaları noktasında en şiddetli olarak vurguladığı TTK madde 357’de düzenlenen eşit işlem ilkesine bariz bir şekilde aykırılık teşkil eden bir düzenleme olup her ne kadar anonim şirketlerde çoğunluk ilkesi egemen dahi olsa çoğunluk gücünün kötüye kullanılması anonim şirketin küçük pay sahiplerinden sermaye toplama amacına ters düştüğünü, eğer pay sahipleri yönetim kurulu tarafından farklı muamelelere tabi tutuluyorsa ilgililer kararın butlanını talep edebilmekte olup, nitekim şirket amacı ile kesinlikle bağdaşmayan ve hakkın açıkça kötüye kullanıldığı hallerde eşit işlem ilkesinin ihlal edilmiş sayıldığını, butlanı talep edilen yönetim kurulu kararı ile de müvekkillerimiz hariç diğer pay sahiplerine açıkça ayrıcalık sağlanmakta, en basiti %1 pay sahiplerinin dahi şirkete girişleri sağlanmakta iken, alınan yönetim kurulu kararı ile %40 pay sahibi davacıların kurucusu olduğu şirkete alınmadığını, bu durumun eşit işlem ilkesine aykırı olup, tesis edilen kararın öncesi davacılar ve mevcut yönetim kurulu üyeleri arasındaki delilleri ile ispatlı ihtilafa ilişkin gerçek göz önüne alındığında uyuşmazlık konusu kararın açıkça çoğunluğun keyfi ve kötü niyetli amaçlarına hizmet etmek ve davacıların şirket iş ve işleyişine yabancılaştırmak adına tesis edildiğini, bu nedenle uyuşmazlık konusu yönetim kurulu kararının butlanla batıl olduğunun tespit edilmesi gerektiğinin izahtan vareste olduğunu, mahkemenin hükmün gerekçesinde davacıların şirketlerine girişlerinin engellendiğine dair tek bir hususa dahi yer vermediğini, yerel mahkeme’nin yönetim kurulu kararı’nda getirilen düzenlemelerin eşit işlem ilkesine aykırı olmadığı, ortağın yönetimde yer almaması halinde yararlandırmalardan faydalanamayacağı hükmüne katılmanın mümkün olmadığını, ki, butlanını talep ettiğimiz yönetim kurulu kararı içerisinde birçok kararı barındırmakla, yerel mahkemenin ilk duruşmada vermiş olduğu ret kararının gerekçesine bakıldığında; butlan davasının özellikle temelini oluşturan işbu kararlardan olan ”şirkette toplam %40 pay sahibi olan müvekkillerin şirket merkezi ve şirket fabrikalarına giriş-çıkış yapamamalarına ilişkin” olan kararın gerekçede yer almadığı, diğer kararlara ilişkin açıklama yapılırken davacıların seyahat özgürlüğünü dahi kapsayacak derece fahiş hatalı bu karara ilişkin hiçbir açıklama yapılmadığının gözler önünde olduğunu, bu sebeple hiçbir araştırmaya girilmeden, yargılama yapılmadan, müvekkillerin %40 pay sahibi olduğu davalı şirketin tipik aile tipi kapalı anonim şirket olduğu ve alınan kararların dürüstlük, eşitlik ve özellikle eşit işlem ilkesi başlığı altında irdelemeleri yapılmadan haklı davanın reddedildiğini, işbu sebeple sayın yüksek mahkemenizce duruşma açılarak yargılama yapılmasını ve yerel mahkemenin gerekçeli kararında ifade edildiği üzere alınan kararların yönetim kuruluna ayrıcalıktan çok davacıların bir hak sınırlaması hatta mahrumiyeti anlamına gelen kararların butlanla batıl olduğunun tespiti gerektiğini beyanla, ilk derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir. Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle: Davacıların iddia ettiğinin aksine, yargılamaya konu 19.06.2019 tarihli Yönetim Kurulu kararı ile alınan kararların, dürüstlük, eşitlik, eşit işlem ilkesi, pay sahiplerinin kanundan kaynaklanan bilgi alma ve inceleme haklarının yerle bir edildiği bir karar olmamakla birlikte, Yerel Mahkeme tarafında da taleple bağlılık ilkesi kapsamında bahse konu kararların usul ve yasaya uygun olduğunun tespit edildiğini, huzurdaki davaya konu 19.06.2019 tarih ve 2019/7 sayılı yönetim kurulu kararı incelendiğinde, karara bağlanan hususların yönetim kurulunun yetkisine giren hususlardan olduğunun ilk bakışta görüleceğini, gerçekten de davalı şirket yönetim kurulu, huzurdaki davaya konu kararında TTK’ya göre dayanarak kendi yetki alanına giren hususlarda kurumsal yönetim ilkeleri çerçevesinde pay sahiplerinin şirket ve personelle ilişkisi hususlarında çeşitli düzenlemeler yapmış olup dava konusu yönetim kurulu kararı pay sahiplerinin ilgili mevzuattan kaynaklanan yükümlülüklerinin hatırlatılması mahiyetinde olup yönetim kurulu söz konusu yükümlülüklere uyulmasını sağlamak amacıyla yetkisi dahilinde hangi aksiyon ve tedbirlerin alınacağının belirlediğini, davacıların gerek dava ve gerekse de istinaf başvuru dilekçelerinde, tüm iddialarını özellikle “eşitlik ilkesi” üzerine kurgulamakta ve yönetim kurulu üyeleri dahil tüm pay sahiplerinin eşit hak ve yetkilere sahip olması gerektiğini vurgulamakta olup mahkemenin de, yargılama konu Yönetim Kurulu kararı ile alınan tüm kararların eşit işlem ilkesine aykırı olmadığını, usul ve yasaya uygun olduğunu tespit ettiğini, mahkemenin, yargılamaya konu Yönetim Kurulu kararı ile alınan kararların her birisini tek tek irdelemesini beklemenin hayatın olağanına uygun olmadığını, dolayısı ile Mahkemenin gerekçesinin yetersizliğinden ya da eksik incelemeye dayandığından söz edilemeyeceğini, şirket yönetimiyle ilgili görevi bulunmayan bir kişinin şirket yönetiminden uzaklaştırılmasının mümkün olmayacağının izahtan vareste olup kaldı ki; yönetim kurulu ancak genel kurul kararı ile seçilebileceğinden ve değiştirilebileceğinden, bir kişinin yönetim kurulu kararı ile yönetim kurulu üyeliğine son verilip yerine başkasının seçilmesinin mümkün olmadığını, Yönetim kurulu üyesi pay sahiplerine tanınan bazı hakların (örneğin görevleri nedeniyle kendilerine araç tahsis edilmesi gibi) ayrımcılık teşkil ettiğini ileri süren davacıların kendilerine de araç tahsis edildiği durumda eşitliğin sağlanacağını ileri sürdüğü dikkate alındığında, böyle bir hakkın yönetim kurulu üyesi olmadıkları halde kendilerine tanınmasının anonim şirket organsal yapısına aykırılık oluşturacağını, davacıların söz konusu isteminin TTK’nın 391. maddesine aykırı olduğunu, Davacı tarafın işbu davaya konu yönetim kurulu kararı ile davacıların bilgi alma ve inceleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasısının mesnetsiz olduğunu istinaf talebinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, anonim şirket yönetim kurulu kararının batıl olduğunun tespiti davasıdır. İstinafa gelen uyuşmazlık temelde, yönetim kurulu kararının eşitlik ilkesine aykırı olup olmadığı, şirket yapısını bozucu nitelikte olup olmadığı ve pay sahibinin haklarını ihlal eder nitelikte olup olmadığı noktasındadır.Davalı şirket yönetim kurulunca, 19/06/2019 tarih ve 2019-7 sayılı yönetim kurulu kararı alınmıştır. Davacı tarafça, söz konusu yönetim kurulu kararının batıl olduğu iddiasıyla eldeki dava açılmıştır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu(TTK)’nun 391. Maddesinde, yönetim kurulunun kararının batıl olduğunun tespitinin mahkemeden istenebileceği, özellikle; eşit işlem ilkesine aykırı olan, anonim şirketin temel yapısına uymayan veya sermayenin korunması ilkesini gözetmeyen, pay sahiplerinin, özellikle vazgeçilmez nitelikteki haklarını ihlal eden veya bunların kullanılmalarını kısıtlayan ya da güçleştiren, diğer organların devredilemez yetkilerine giren ve bu yetkilerin devrine ilişkin kararların batıl olduğu düzenlenmiştir. Davalı şirketin, 19/06/2019 tarih ve 2019-7 sayılı yönetim kurulu kararının 1 ve 2. Maddeleri şirkete borçlanmaya, 7 ve 8. Maddeleri ise çalışanlardan şahsi işler için talepte bulunulmaması ve bu amaçla şirket çalışanlarına verilen vekaletnamelerin şirket menfaatlerine uygun olmadığına ilişkin olup tüm paydaşları kapsar şekildedir. Yönetim kurulu kararının 3. Maddesi şirkete ait malzemelerin kullanımına, 4. Maddesi ise bilgi alma ve genel kurula katılma amacıyla şirkete girişe, 6. Maddesi şirket e posta adreslerinin iptal edilmesine ilişkin olup yönetim kurulu üyesi ve şirket çalışanı olmayan paydaşları kapsamaktadır. Yönetim kurulu kararının 5. Maddesi şirket çalışanlarına talimat verme ve çalışanlardan bilgi talep etmeye ilişkin olup yönetim kurulu üyesi ve imza yetkilisi olmayan paydaşları kapsamaktadır. Yönetim kurulu kararının 9. Maddesi gizlilik yükümlülüğüne ilişkin olup yönetim kurulu üyeliği yapmış paydaşları kapsamaktadır. Yönetim kurulu kararının 10. Maddesi ise alınan kararlara aykırı davranılması ve ihlalin devamı halinde yasal işlem başlatılacağına ilişkindir. Davaya konu 19/06/2019 tarih ve 2019-7 sayılı yönetim kurulu kararının 1 ve 2. Maddeleri ile 7 ve 8. Maddeleri yönetim kurulu üyesi olup olmadığına bakılmaksızın tüm paydaşları kapsar şekilde olup, bu haliyle bu kararlar eşitlik ilkesini ihlal eder nitelikte değildir. Yönetim kurulu kararının 3., 4. ve 6. maddesi ile, yönetim kurulu üyesi ve şirket çalışanı olan paydaşlar ile diğer paydaşlar arasında bir ayrım yapılarak düzenleme yapılmıştır. Yönetim kurulunun 3. Maddesi bir takım eşyanın şirkete iadesi ile tahsis edilmiş odaların tahliye edilmesine ilişkindir. TTK’nın 374. Maddesinde, yönetim kurulu ve kendisine bırakılan alanda yönetimin, kanun ve esas sözleşme uyarınca genel kurulun yetkisinde bırakılmış bulunanlar dışında, şirketin işletme konusunun gerçekleştirilmesi için gerekli olan her çeşit iş ve işlemler hakkında karar almaya yetkili olduğu düzenlenmiştir. Şirketin üst düzeyde yönetimi ve bunlarla ilgili talimatların verilmesi ile şirket yönetim teşkilatının belirlenmesi hususları yönetim kurulunun devredilemez ve vazgeçilemez görev ve yetkileri arasındadır. Bu kapsamda esasen şirket yönetiminin gereği olarak tahsis edilen e-posta adreslerinin iptal edilmesi ve şirkete ait bir kısım eşyanın iadesinin yönetim kurulu üyesi ve şirket çalışanı olmayan paydaşlardan istenmesi de eşitlik ilkesini ihlal eder nitelikte değildir. Yönetim kurulunun 4. Maddesi şirket yönetim kurulu üyesi ve çalışanı olmayan pay sahiplerinin bilgi alma ve genel kurula katılma amacıyla şirkete girişinin uygun olduğuna ilişkin olup, pay sahibinin ortaklık haklarının kullanılmasına engel bir düzenleme değildir. Ayrıca yönetim kurulu üyesi ve şirket çalışanı olmayan davacıların bilgi alma ve genel kurula katılma amacıyla şirkete girişinin uygun olduğuna dair kararın ne şekilde eşit işlem yükümlülüğünü ihlal ettiği hususu somutlaştırılmamıştır. Yönetim kurulu üyesi ve çalışanların kapsam dışında bırakılmaları işin niteliğine ve mevzuata uygundur. Bu haliyle yönetim kurulunun 4 nolu kararı da eşitlik ilkesini ihlal eder nitelikte değildir. Yönetim kurulunun 5. Maddesi ise, çalışanlara talimat verme ve çalışanlardan bilgi talep etmeye ilişkin olup, esasen bu yetkiler yönetime aittir. Ayrıca paydaş tarafından bilgi alma hakkın genel kurul ve yönetim kuruluna yöneltmesi gerekli olup, bu istemin şirket çalışanlarına yöneltilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla paydaşın çalışanlara talimat vermemesi ve çalışanlardan bilgi talep etmemesi şeklindeki karar eşitlik ilkesini ihlal eder nitelikte değildir. Yönetim kurulu kararının 9. Yönetim kurulu üyeliği yapmış pay sahiplerine, 10. Maddesi ise tüm pay sahiplerine bir hatırlatma olup, eşitlik ilkesini ihlal eder nitelikte değildir. Ayrıca yönetim kurulu üyesi olmak için paydaş olmaya gerek bulunmamakta olup, yönetim kurulu üyelerinin yönetimden kaynaklı bir takım yetki ve imkanlara sahip olmasında payın ve miktarının bir önemi bulunmamaktadır. Davacı tarafça, davalı şirketin, davacı … ve davacının abisi … arasında aile şirketi olarak kurulduğu, ancak dava konusu yönetim kurulu kararının aile şirketinin tipik yapısına zarar verdiği iddia edilmiştir. Ancak TTK’da aile şirketi şeklinde bir şirket türü bulunmayıp, bunun dışında alınan kararların şirket yapısına ne şekilde zarar verdiği/uygun olmadığı somutlaştırılmamıştır. Bunun gibi, dava konusu yönetim kurulu kararı TTK’da düzenlendiği şekliyle paydaşların bilgi alma ve inceleme hakkını kullanmasına engel olacak nitelikte olmayıp, bunun dışında da pay sahiplerinin, özellikle vazgeçilmez nitelikteki haklarını ne şekilde ihlal ettiği veya bunların kullanılmalarını ne şekilde kısıtlayan ya da güçleştirdiği somutlaştırılmamıştır. Davaya konu yönetim kurulu kararında bir butlan sebebi görülmemiş olup, davacı tarafça da yönetim kurulu kararının batıl olmasını gerektiren bir sebep ispatlanamamıştır. Bu nedenle mahkemece davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda; ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından davacılar vekilinin yerinde görülmeyen istinaf başvurusunun reddine karar vermek gerekmiştir.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle;1-Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,2-Davacılar tarafından başvuru sırasında istinaf karar harcı peşin olarak yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,3-Davacılar tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 4-Kararın, HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraflara resen tebliğine, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2(iki) hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.09/02/2023