Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2023/762 E. 2023/685 K. 22.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/762
KARAR NO: 2023/685
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 17/04/2023 (Ara Karar)
NUMARASI: 2023/68 Esas (Derdest)
TALEP: İhtiyati Tedbire İtiraz
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 22/06/2023
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün ihtiyati tedbire itiraz eden davalı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
TALEP: İhtiyati tedbire itiraz eden davalı vekili itiraz dilekçesinde özetle; doktrin ve Yargıtay tarafından kabul edildiği üzere, yalnızca organ yokluğu halinde TMK m. 427 uyarınca limited şirkete kayyum atanması mümkün olup somut olayda hiçbir şekilde organ yokluğu bulunmadığından, yönetim kayyumu atanması yönünde tesis edilen tedbir kararı hukuka aykırı ve kaldırılması gerektiğini, her ne kadar davacı tarafça tedbir talebine dayanak olarak TTK m. 235 gösterilmiş ise de, kollektif şirketlere ait TTK m. 235’in kıyasen limited şirketlere uygulanamayacağını, davacının ileri sürdüğü maddi vakıalar özen ve bağlılık yükümlülüğüne aykırılık ve haksız fiil sorumluluğuna dayalı vakıalar olup, şirketin işleyişinde, organların teşekkülünde bir noksanlık ileri sürülmediğini, TTK m. 636 kapsamında fesih talebinde bulunulmadığını, tüm bunların yanı sıra, mahkemenin yargılama sonucunda haklı nedenlerin varlığının ispatlanması ile varacağı sonuca tedbiren hükmetmesi HMK m. 389 vd hükümlerine de aynı derecede aykırı olduğunu, 02.02.2023 tarihli ihtiyati tedbir kararına karşı itirazların kabulü ile, şirkete “yönetim kayyımı atanmasına” yönelik ara kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu ara kararı veren ilk derece Mahkemesi tarafından ihtiyati tedbire itiraz hakkında yapılan inceleme ve değerlendirme sonunda, ” İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2021/552 Esas sayılı dosyasında verilen nihai kısa karar ve söz konusu dosyada aldırılan imzaya ilişkin bilirkişi raporu dikkate alındığında yaklaşık ispat yerine getirilmiş olduğu anlaşıldığından tarafsız üçüncü bir kişinin yönetim kayyumu olarak atanmasına ilişkin tedbire itirazın reddine karar verilmiştir. Kayyumun değiştirilmesi talep edilmiş ise de; kayyumun avukatın vekaletini sona erdirmesi dışında somutlaştırılmış ve ispatlanmış bir gerekçenin bulunmadığı; vekaletin sonlandırılması hususunun ise şirketin zararına olduğuna ilişkin bir kanaatin edilmediği anlaşılmıştır. Yönetim kayyumunun denetim kayyumuna dönüştürülmesi talep edilmiş ise de İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2021/552 Esas sayılı dosyasında verilen nihai kısa karar ve söz konusu dosyada aldırılan imzaya ilişkin bilirkişi raporu dikkate alındığında yönetim kayyumunun şirketin hayatiyeti için daha yerinde olacağı anlaşılmıştır. TTK’da kayyum atanması usulü bulunmadığı, nihai hüküm ile ulaşılabilecek sonuca tedbir ile ulaşıldığı, şirket yöneticisinin azlinin genel kurulun yetkileri arasında olduğu itirazında bulunmuştur. Eldeki davada ise, söz konusu şirkette organ boşluğu bulunmamaktadır. Uyuşmazlık konusu; şirketi temsil ve ilzama yetkili müdür olan davalının şirketi kötü yönetip yönetmediği ve bu kapsamda TTK’nın 630. maddesinde belirlenen koşulların yaklaşık olarak kanıtlanıp kanıtlanmadığı noktasındadır. TTK’nın 630/2. maddesine göre de her ortak haklı sebeplerin varlığında yöneticilerin yönetim hakkının ve temsil yetkilerinin kaldırılmasını veya sınırlandırılmasını mahkemeden isteyebilir. Maddenin 3. fıkrasına göre de yöneticinin özen ve bağlılık yüküm ile diğer kanunlardan ve şirket sözleşmesinden doğan yükümlülüklerini ağır bir şekilde ihlal etmesi veya şirketin iyi yönetimi için gerekli yeteneği kaybetmesi haklı sebep olarak kabul olunur. TTK’nın 630. maddesinde, azil davası yönünden özel bir geçici hukuki koruma öngörülmediğinden, bu konuda HMK’nın 389 vd. maddelerinin uygulanması gerekir. İhtiyati tedbir kararı verilebilmesinin en önemli şartı bir ihtiyati tedbir sebebinin mevcut olmasıdır. Kanunda bu husus genel olarak düzenlenmiş, hâkime oldukça geniş bir takdir alanı bırakılmıştır (m. 389/1). Kanun, “Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından” söz etmektedir. Bu hüküm dikkate alındığında, mevcut durumun değişmesi halinde, hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşması, hakkın elde edilmesinin tamamen imkânsız hale gelmesi, gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğması tehlikesi varsa, ihtiyati tedbir sebebi var kabul edilecektir. Somut olayda; yukarıda anlatıldığı üzere HMK’nın 389. Vd maddeleri açısından yaklaşık ispat yerine getirilmiş olup bu itirazlar yerinde görülmemiştir. Nihai hüküm ile ulaşılabilecek sonuca tedbir ile ulaşıldığı itirazı açısından ise, yaklaşık ispat dikkate alındığında hakkın korunabilmesi için zorunlu olan tedbire hükmedilmiş olup, tedbir de nihayetinde geçici olup, nihai hüküm niteliğinde de olmadığından itirazın reddine,” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: İhtiyati tedbire itiraz eden davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; huzurdaki davada şirkette organ boşluğu bulunmadığı kabülüne rağmen hüküm kurulduğunu, gerek TTK’da gerekse de özel yasalarda limited şirkete temsil/yönetim kayyumu atanmasına ilişkin bir hüküm bulunmadığını, yalnızca organ yokluğu halinde TMK m. 427 uyarınca limited şirkete kayyum atanması mümkün olup her ne kadar davacı tarafça tedbir talebine dayanak olarak TTK m. 235 gösterilmiş ise de, kollektif şirketlere ait ttk m. 235’in kıyasen limited şirketlere uygulanamayacağını, zira limited şirkette temsil yetkisinin sınırlandırılmasına ilişkin TTK m. 629 ve 630 hükümleri açıkça anonim şirket hükümlerine atıf yapıldığını, somut olayda davacının ileri sürdüğü maddi vakıalar özen ve bağlılık yükümlülüğüne aykırılık ve haksız fiil sorumluluğuna dayalı vakıalar olup, şirketin işleyişinde, organların teşekkülünde bir noksanlık ileri sürülmediğini, TTK m. 636 kapsamında fesih talebinde de bulunulmadığını, tüm bunların yanı sıra, mahkeme’nin yargılama sonucunda haklı nedenlerin varlığının ispatlanması ile varacağı sonuca tedbiren hükmetmesi HMK m. 389 vd hükümlerine de aynı derecede aykırı olduğunu, gerek TTK ve gerekse özel yasalarda limited şirkete temsil kayyımı, atanmasına ilişkin bir hüküm bulunmamakla birlikte 6102 sayılı ttk’nın 1. maddesinde “türk ticaret kanununun, türk medeni kanununun ayrılmaz bir parçası” olduğuna ilişkin hükmü karşısında konu ile ilgili 4721 sayılı tmk hükümlerinin uygulanması gerekmektedir. bu durumda, mahkemece şirket müdürü görevde olup yönetim boşluğu bulunmadığı, açılan davada verilecek karar ile ulaşılacak sonuca ihtiyati tedbir kararı ile ulaşılamayacağı, müdürün yetkisinin sınırlandırılmasının amacının müdürün yetkisi dahilinde yaptığı işlerin kayyım onayına tabi tutulması olmadığı gözetilerek davacı vekilinin ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulmasında gerekçe yönünden isabet görülmediğini, kaldı ki, şirket müdürün yetkilerinin sınırlandırılması veya görevden alınması TTK m. 616 uyarınca genel kurulun devredilemez yetkilerinden olup mahkeme’nin yalnızca genel kurula ait bu devredilmez yetkiyi tedbir kararı ile kullanarak kayyuma vermesi hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, mahkeme’nin verdiği tedbir kararından tam iki ay önce, İstanbul BAM 44. HD’nin aynı gerekçeler ile talep edilen tedbirin reddi gerektiğini kesin olarak ortaya koyduğunu, iki aylık sürede değişen hiçbir delil durumu bulunmamasına rağmen, mahkemenin bu hususta verilmiş BAM kararını görmezden geldiğini, tedbir talebi açısından iddianın ileri sürülüş şekli, şirket malvarlığının azaltıldığıdır ve iddianın ileri sürülüşü açısından hiçbir değişiklik bulunmamakla mahkeme tamamen hukuk aykırı bir şekilde, “şirket malvarlığının azalttığı” iddiasının ispatı olarak İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi kapsamında alınan bilirkişi raporunu kabul ettiğini, ortada ne genel kurullardaki imzanın davalı tarafından atıldığına dair bir tespit ve şirketin malvarlığının davacının iddia ettiği şekilde azaltıldığına dair bir yaklaşık ispat olmadığını, davacı … tarafından dava dilekçesi ile ileri sürülen hususların gerçek dışı olduğunu, soyut beyanlara dayalı iddiaların, cevap dilekçesi ile birlikte sunulan deliller ile çürütüldüğünü, davacının tek taraflı beyanları doğrultusunda HMK m.389 kapsamında yaklaşık ispat kuralının yerine getirildiğinden bahsedilemeyeceğini, mahkemece tedbir kararına, İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2021/552 sayılı kararı gerekçe gösterilmiş ise de, yok hükmünde olduğu tespit edilen genel kurul kararlarındaki imzanın davacının el ürünü olmadığı kesinleşmediği gibi, bu imzaların müvekkil tarafından atılmış olduğuna dair bir delil bulunmadığını, varılan bu mutabakata rağmen davacının, genel kurul kararlarının usule uygun çağrı yapılmadığından bahisle iptali talebi ile İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2021/552 e. sayılı dosyası ile dava açtığını, sermaye artışı öncesi %50 hisseye sahip olan davacı, vekil aracılığı ile açılan bu davada, sermaye artışı kararının TTK m. 621 uyarınca temsil edilen oyaların en az 3/2 ile alınabileceğini ve kendisinin imzasının olmaması halinde kararın tescil ve ilan edilmeyeceğini bilmesine rağmen, imzanın kendisine ait olmadığını iddia etmemiş, herhangi bir suç duyurusunda da bulunmadığını, 03.09.2021 tarihinde açılan bu iptal davası ile, şirket’in malvarlıkları üzerine tedbir konulmasını talep eden davacı taraf, bu sürede şirketin karar defterini hukuka aykırı yöntemler ile alarak kendi uhdesinde tutmuş olmakla, 28.03.2022 tarihli duruşmada davacı vekili, defterlerin davacıda bulunduğunu ve ibraz edeceklerini ikrar ettiğini, sermaye artışı kararının TTK m. 621 uyarınca temsil edilen oyaların en az 3/2 ile alınabileceğini ve kendisinin imzasının olmaması halinde kararın tescil ve ilan edilmeyeceğini bilmesine rağmen, vekil aracılığı ile açılan iptal davasında hiçbir imza itirazı sürmeyen davacı tarafın, istediği tedbir sonucunu alamayınca, zaten uhdesinde tuttuğu defterleri ve genel kurul karar asıllarını mahkeme’ye ibraz ederek imza itirazında bulunmasının, tutanaklara bu süreci planlayarak kasıtlı olarak başkasına imza attırma olasılığını gözler önüne sermekte olduğunu beyanla, ilk derece Mahkemesince verilen ihtiyati tedbir kararın kaldırılmasını talep ve istinaf etmiştir.
GEREKÇE: Talep, limited şirket müdürünün azli istemiyle açılan davada şirkete tedbiren yönetim kayyımı atanması, istemidir.İstinafa gelen uyuşmazlık temelde, talep konusuna ilişkin olarak ihtiyati tedbir şartlarının oluşup oluşmadığı noktasındadır.İhtiyati tedbir isteyen davacı tarafça, davalının, şirketi kötü yönettiği ve şirket malvarlığını hileli ve muvazaalı işlemler ile kendisi, kardeşi ve babası ile diğer şirketlere aktardığı, sahte imzalı genel kurullar ile davacının müdürler kurulu başkanlığını sona erdirerek sermaye artırımı ile çoğunluk hisseye sahip olduğu iddiasıyla davalı şirkete yönetim kayyımı atanmasını talep edilmiştir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu(TTK)’nun 630/2. Maddesinde, her ortağın haklı sebeplerin varlığında, yöneticilerin yönetim hakkının ve temsil yetkilerinin kaldırılmasını veya sınırlandırılmasını mahkemeden isteyebileceği düzenlenmiştir. Ancak anılan maddede bu halde alınacak önlemlere ilişkin bir düzenleme yapılmamıştır. Bu nedenle, limited şirket yöneticisinin azli davasında yapılan kayyım talebi hakkında ihtiyati tedbire ilişkin genel hükümlerin uygulanması gerekir.6100 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu(HMK)’nun 389/1. Maddesi, mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir, şeklindedir. HMK’nın 390/2 maddesine göre de, tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır. Ayrıca bu kapsamda ihtiyati tedbir talebinin somutlaştırılması gerekir.Yukarıda ifade edildiği üzere HMK’nın 390/2 maddesine göre, tedbir talep eden taraf, davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır. Yaklaşık ispattan anlaşılması gereken ise usul hukuku kurallarına göre kesin veya tam olarak ispat edilmesi değildir. Buradaki amaç davaya ilişkin yargılamadan farklı olarak, maddi hukuka dayanan hak bakımından nihai bir karar verip, uyuşmazlığı esastan sona erdirmek değildir. Yani ihtiyati tedbir kararı verilebilmesi için tam ispat gerekmez. Bu düşürülmüş ispat ölçüsü çerçevesinde, tam kanaat değil, kuvvetle muhtemel, yaklaşık bir kanaat yeterli görülmektedir. Yaklaşık ispatla yetinilmiş olması, ispatın aranmayacağı ya da ispat kurallarının tamamen dışına çıkılacağı anlamına gelmez. Bir taraf iddiasını mahkeme önüne ne kadar inandırıcı şekilde getirirse getirsin, bu sadece bir iddiadan ibarettir. İddia edilen vakıanın sabit yani doğru kabul edilebilmesi için, ispat yükü üzerine düşen tarafın, bunu kanundaki delil sistemi içinde yine kanunun aradığı ispat ölçüsü çerçevesinde ispat etmesi gerekir. Tam ispatın arandığı durumlarda, bu ölçü tereddütsüz ortaya konmalıdır. Yaklaşık ispat durumunda ise hâkim o iddianın ağırlıklı/kuvvetli ihtimal olarak doğru olduğunu kabul etmekle birlikte, zayıf bir ihtimal de olsa, aksinin mümkün olduğu ihtimalini göz ardı etmez.HMK’nın 394/1. Maddesine göre, karşı taraf dinlenmeden verilmiş olan ihtiyati tedbir kararlarına itiraz edilebilir. İhtiyati tedbirin uygulanması sırasında karşı taraf hazır bulunuyorsa, tedbirin uygulanmasından itibaren; hazır bulunmuyorsa tedbirin uygulanmasına ilişkin tutanağın tebliğinden itibaren bir hafta içinde, ihtiyati tedbirin şartlarına, mahkemenin yetkisine ve teminata ilişkin olarak, kararı veren mahkemeye itiraz edebilir. … Dış Tic Ltd. Şti. 01/11/2011 tarihinde kurulmuş, pay devirlerinden sonra14/10/2016 tarihli genel kurul kararına göre davacı ve davalı şirkette %50’şer hissedar olmuşlar ve müdürler kurulu başkanlığına 10 yıl süre ile davacı … seçilmiştir. 28/04/2021 tarih ve 2 nolu genel kurul kararıyla davacının müdürlük görevi sona erdirilerek, davalı … münferiden imza ile temsile yetkili kılınmıştır. 18/05/2021 tarih ve 3 nolu genel kurul kararı ile de sermaye arttırımı yapılmıştır. Anılan genel kurul kararları ticaret sicil gazetesinde yayımlanmıştır. Davacı tarafından, 28/04/2021 tarih ve 2 nolu genel kurul kararındaki ile 18/05/2021 tarih ve 3 nolu genel kurul kararındaki imzaların kendisine ait olmadığı iddiasıyla anılan genel kurul kararlarının iptali için İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2021/552 esas sayılı dosyasında dava açılmış ve bu dosyada alınan bilirkişi raporunda, söz konusu genel kurul tutanaklarında davacıya atfen atılan imzaların davacının eli ürünü olmadıkları ve davacının hakiki imzalarına benzetilerek yapılandırılmış oldukları kanaati bildirilmiştir.Şirket yöneticisinin, iş ve işlemlerini özen ve bağlılık yükümlülüğüne uygun olarak tesis etmesi gerekmekte olup, dosyaya sunulan deliller, ticaret sicil gazetesi, İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2021/552 esas sayılı dosyasında alınmış imza incelemesine ilişkin bilirkişi raporu değerlendirildiğinde yaklaşık ispat şartının gerçekleştiğinin kabulü gerekir. Mahkeme, tedbire konu olan mal veya hakkın muhafaza altına alınması veya bir yediemine tevdii ya da bir şeyin yapılması veya yapılmaması gibi, sakıncayı ortadan kaldıracak veya zararı engelleyecek her türlü tedbire karar verebilir.Sonuç itibariyle, yargılamayı yürütüp uyuşmazlığı esastan karara bağlayacak olan ilk derece mahkemesinin takdirine göre … Dış Tic Ltd. Şti.’ne yönetim kayyımı atanması şeklindeki ihtiyati tedbire itirazın reddine ilişkin karar ve gerekçesinde herhangi bir isabetsizlik görülmemiştir.HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda; ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından İhtiyati tedbire itiraz eden davalı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf başvurusunun reddine karar vermek gerekmiştir.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle;1-İhtiyati tedbire itiraz eden davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,2-İhtiyati tedbire itiraz eden davalı tarafından başvuru sırasında istinaf karar harcı peşin olarak yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,3-İhtiyati tedbire itiraz eden davalı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, HMK’nın 362(1)f. maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi. 22/06/2023