Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2023/598 E. 2023/734 K. 13.07.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/598
KARAR NO: 2023/734
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 21/12/2022
NUMARASI: 2021/778 Esas – 2022/909 Karar
DAVA: Banka Dışındaki Diğer Kredi Kuruluşlarına İlişkin Düzenlemelerden Kaynaklanan (Alacak)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 13/07/2023
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şube tarafından Arnavutluk Cumhuriyeti Tiran Noterler Odası huzurunda … Kütük Numaralı … sıra numaralı 12.06.2014 tarihli Kredi Sözleşmesi ve … Kütük Numaralı … sıra nolu 25.05.2015 tarihli Kredi Sözleşmesi kapsamında “… Limited Şirketi” ile kredi sözleşmeleri akdedildiğini, muhtelif tarihlerde kredi açlması ve kullanması eki ile krediler kullandırıldığını, söz konusu bu kredi sözleşmelerinde … TC nolu …’nun müşterek ve müteselsil sorumlu kefil olarak gösterildiğini, daha sonra 06.07.2016 tarihinde … San. AŞ Yönetim Kurulu tarafından … San. A.Ş.nin … adına alınmış ve alınacak olan krediler için garantör olmasına ilişkin karar alındığını ve akabinde taraflar arasında … Kütük Numaralı … Sıra Numaraları 06.07.2016 tarihli Kefalet Sözleşmesi ile birlikte … tarafından temsil edilen “… San. A.Ş.” de müşterek ve müteselsil sorumlu kefil olarak belirlendiğini, söz konusu sözleşmelerin yetkili makam olan Arnavutluk Cumhuriyeti Tiran Noterler Odasının yetkisi dahilinde ve usulüne ve hukuka uygun akdedildiğini, borcun ödenmemesi üzerine, Arnavutluk Cumhuriyetinin Skhoder Adli İl Mahkemesince 20.09.2018 Tescil tarihli, …(…) Tescil numaralı, 24.09.2018 Karar tarihli ve … (…) Karar No’da bahsi geçen ve noter huzurunda akdedilen bu kredi sözleşmelerinin icra edilmesine ilişkin karar verildiğini, 09.10.2018 tarihinde … Bankası AŞ (…) tarafından … Limited Şirketinin hissedarı niteliğinde olan … San. A.Ş.ye sözleşme yükümlülüklerin yerine getirilmemesi ve kesin haczin başlatılması hakkında noter huzurunda hazırlanan ve noterlikçe tasdik edilen uyarı mektubu gönderildiğini, söz konusu sözleşmelerden doğan alacak miktarı yine yetkili makam olan Arnavutluk Cumhuriyeti Tiran Noterler Odası Tiran Yerel Şubesi yetkisi dahilinde imza altına alınan tasdikname ile sözleşmede adı geçen dava dışı asıl Borçlu … Şirketinin, müvekkilinden almış olduğu krediden kaynaklanan toplam borcun 12.04.2019 tarihinde 99.484.038,55-Leke (Arnavutluk Para Birimi) olduğunun tasdik edildiğini, bu borcun dayanağı olan belgelerde asıl borçlu olarak adı geçen dava dışı … Limited Şirketi tarafından herhangi bir ödeme gerçekleştirilmediğini, daha sonra taraflarınca kredi sözleşmelerinde müteselsil ve müşterek borçlu olarak kefil sıfatı taşıyan … ile kefalet sözleşmesi ile müşterek ve müteselsil olarak borcun sorumlusu olan … A.Ş. adına noter huzurunda tasdik edilen tüm sözleşmeler ve tasdikname uyarınca alacaklarının tahsilini talep ettiklerini, bu davanın görülmesinde Türk Mahkemelerinin yetkili olduğu ayrıca Arnavutluk ile Türkiye arasında imzalanan Türkiye Cumhuriyeti ile Arnavutluk Cumhuriyeti arasında hukuki, ticari ve cezai konularda adli yardımlaşma sözleşmesi kapsamında mütekabiliyet ilkesi gereği teminat maufiyesi bulunduğunu, davalı borçlunun yerleşim yerinin İstanbul ili, Ataşehir ilçesi olduğunu, davalı aleyhine önce İstanbul Anadolu Arabuluculuk Bürosu’na … no’lu başvuru yapıldığını ancak davalıların yetki itirazı üzerine arabuluculuk dosyasının İstanbul Anadolu 1.Sulh Hukuk Mahkemesi’ne gönderildiğini, mahkemenin 07.05.2021 tarihli 2021/570 esas – 2021/721 karar sayılı ilamı ile yetki itirazının kabulüne, İstanbul Anadolu Arabuluculuk Bürosunun yetkisizliğine, dosyanın Arabuluculuk Bürosuna iadesine karar verildiğini, ancak yetkili Arabuluculuk bürosunun gösterilmediğini, müvekkili şirket ile davalı … arasında imzalanan Kredi Sözleşmelerinin 10.5 maddesinin “Borcun icra edilmesi için şartsız ve geri dönülmez şekilde Garantör Kredi Alanla (temel borçlu) ortaklaşa sorumludur. Bankanın bilgisi olmadan Garantör kendi mülkün miktarını ve değerini azaltan hiçbir eylem yapamayacaktır.” şeklinde olduğunu, dolayısıyla dava dışı kredi alan … Limited Şirketi’nin aynı zamanda yöneticisi olan davalı …, hem dava dışı kredi alan şirketi temsilen hem de kendi adına şahsen kredi sözleşmelerini imzalayarak dava dışı kredi alan ile birlikte müteselsil olarak, şartsız ve geriye dönülemez biçimde kefil sıfatıyla sorumlu olduğunu kabul ettiğini, davalı … AŞ yönetim kurulu tarafından “… San. AŞ’nin Alcable Sh.p.k adına alınmış ve alınacak olan krediler için garantör olmasına” ilişkin 06.07.2016 tarihli karar alınması akabinde müvekkili şirket ile davalı … San. AŞ ile imzalanan Kefalet Sözleşmesinin “Sözleşme Konusu” başlıklı 2. Maddesinde; Kefil; … kütük numaralı, … sıra numaralı ve 12.06.2014 tarihli (Noter …) kredi sözleşmesinde, … kütük numaralı, … sıra numaralı ve 25.05.2015 tarihli (Noter …) kredi sözleşmesinde, … kütük numaralı, … sıra numaralı ve 12.06.2014 tarihli (Noter …) kefalet sözleşmesinde, … kütük numaralı, … sıra numaralı ve 25.05.2015 tarihli (Noter …) kefalet sözleşmesinde, … kütük numaralı, … sıra numaralı ve 04.05.2016 tarihli (Noter …) Rehin sözleşmesi ile garanti edilen, … kütük numaralı, … sıra numaralı ve 03.07.2015 tarihli (Noter …) kredi sözleşmesinde (çek rehini) belirlenen hükümler doğrultusunda, tüzel kişi olan, 10.03.2005 tarihinde Milli Kayıt Merkezinde (OKR) tescil edilen, … vergiye tabi belirleyici numaralı, Tel ve Kablolar Fabrikası, Shkoder adresli, Ana Borçlu “…” Limited Şirketinin (“…” sh.p.k.) toplam borcunun ödenmesinden hiçbir sınırlama olmadan sorumlu olduğu konusunda Kredi Verene garanti verdiğini, ana borçlunun bahsi geçen Kredi Sözleşmelerinden kaynaklanan sorumluluklarını yerine getirmez ise, bir şirket olarak kefil mevcut ya da gelecekte edinilecek her türlü mülkle ya da diğer ticaret faaliyetlerinde sahip olduğu diğer mülklerle garanti vermektedir.” denildiğini, bu hükümle; davalı … San. A.Ş.’nin de, dava dışı Kredi Alan … Limited Şirketi’nin toplam borcunun ödenmesinde hiç bir sınırlama olmadan kefil sıfatıyla sorumlu olduğunu kabul ve beyan ettiğini, bu kefalet sözleşmesini imzalamadan önce de … San. A.Ş.nin … adına alınmış ve alınacak olan krediler için garantör olmasına ilişkin Yönetim Kurulu kararı alarak bu iradesini açıkça ortaya koyduğunu, müvekkili şirket ile davalılar arasında imzalanan bu sözleşmelerin hükümleri uyarınca Arnavutluk Kanunları çerçevesinde müşterek ve müteselsil kefil olduğunu, bu kefaletin MÖHUK 7. Madde gereği geçerli olduğunu, dava dışı asıl borçlu tarafından müvekkili şirkete borcun ödenmediğini ve Arnavutluk Cumhuriyetinin Skhoder Adli İl Mahkemesince noter huzurunda akdedilen bu kredi sözleşmelerinin icra edilmesine ilişkin 20.09.2018 Tescil tarihli, … (…-…) Tescil numaralı, 24.09.2018 Karar tarihli ve … (…) Karar Nolu kararı aldığını, 09.10.2018 tarihinde de müvekkil … Bankası Anonim Şirketi (Banka …) tarafından … Limited Şirketinin hissedarı niteliğinde olan … San.AŞ’ye sözleşme yükümlülüklerinin yerine getirilmemesi ve kesin haczin başlatılması hakkında noter huzurunda hazırlanan ve noterlikçe tasdik edilen uyarı mektubu gönderildiğini, ancak müvekkili şirkete herhangi bir ödeme yapılmadığını, 12.04.2019 tarihinde Arnavutluk Cumhuriyeti Tiran Noterler Odası Tiran Yerel Şubesi’nin yetkisi dahilinde imza altına alınan tasdikname ile dava dışı asıl borçlu … Limited Şirketinin müvekkilinden almış olduğu krediden kaynaklanan toplam borcunun 99.484.03,55 Leke olduğunu tasdik ettiğini, akabinde Rehin sözleşmesi uyarınca rehin edilen menkullerin paraya çevrilmesi üzerine değeri tüm alacak kalemleri toplamından tenkis edildiğini ve 18.02.2021 tarihi itibariyle borç tutarının 91.153.319,28 Leke olarak belirlendiğini, sonuç olarak müvekkili şirketin alacağını tahsil edemediğini, bu nedenlerle 5.849.000,00 ALL’nin fiili ödeme günündeki TL karşılığı ile 24.09.2018 tarihinden itibaren işleyecek merkez bankası kamu bankalarınca mevduatlara fiilen uygulanan azami faizi ve tüm ferileriyle birlikte davalılardan tahsili ile müvekkiline ödenmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalılar cevap dilekçesinde özetle; anılan kredi sözleşmelerinin taraflarının Arnavutluk yasaları uyarınca kurulmuş …. ve … şirketleri olduğunu, sözleşmelerin dilinin Arnavutça olduğunu, uyuşmazlık ile Türkiye arasında bağlantı bulunmadığını, davacının da uyuşmazlığın çözümünde Arnavutluk Cumhuriyeti Medeni Kanununun geçerli olduğunu beyan ettiğini, Türkiye ile bağlantısı bulunmayan bir konuda Türk mahkemelerinin yetkisinin doğması ve davanın Türkiye’de görülmesinin mümkün olmadığını, bu nedenle davanın yetki yönünden usulden reddine karar verilmesi gerektiğini, her ne kadar yetki itirazının TMK m.2’ye aykırı olacağı beyan edilse de bu beyanın da bir dayanağının olmadığını, taraflar arasındaki uyuşmazlıkta Tiran İl Mahkemelerinin yetkili kılınmasının sebebinin uyuşmazlıkta Arnavutluk Cumhuriyeti kanunlarının uygulanmasının öngörüldüğünü, davacının sunduğu belgeler ve iddialarla ilgili Arnavutluk Cumhuriyeti Medeni Kanunu kapsamında itiraz sunulması gerekliyken ve yargılamanın da bu kapsamda yapılması gerekecekken, itirazlarının Türkiye Cumhuriyeti kanunları kapsamında kalacak olmasının savunma haklarını kısıtlayarak ortadan kaldırılması anlamına geldiğini, davacının dayanak gösterdiği kararda atıf yapılan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararının yabancı ülke mahkemelerinin yetkili kılınmasına ilişkin olmadığını, bu karardaki uyuşmazlığın Türkiye’de mevcut iki icra dairesi arasındaki bir yetki çatışması olduğunu, işbu uyuşmazlıktaki söz konusunun ise iki ülke kanunlarının ve iki ülke mahkemelerinin yetki çatışması olduğunu, dolayısıyla huzurdaki uyuşmazlığın davacının dayanak gösterdiği kararlarla bir benzerliği olmadığını, davacının müvekkilleri aleyhine İstanbul … İcra Dairesi’nin … esas sayılı dosyası üzerinden ilamsız takip başlattığını, bu takibin haksız olması nedeniyle müvekkilleri adına takibe itiraz ettiklerini, bu itirazın nedeniyle de takibin durdurulduğunu, davacı taraf İstanbul … İcra Dairesi’nin … esas sayılı dosyasına yapılan itirazlarının kesin olarak kaldırılması için İstanbul 29. İcra Hukuk Mahkemesinde 2019/970 esas sayılı davasının açıldığını, bu davada davanın reddine karar verildiğini, davacının alacağının zaman aşımına uğradığını, kefalet sözleşmesinin, kefilin alacaklıya karşı, borçlunun borcunu ifa etmemesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlendiği sözleşme olduğunu, kefalet sözleşmesinin mevcut ve geçerli bir borç için yapılabildiğini, TBK m. 583 uyarınca kefalet sözleşmesinin yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmayacağını, kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarın kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi gerektiğini, davacı tarafından sunulan Kefalet Sözleşmesi’nde TBK m.583 uyarınca aranan şekil şartlarının mevcut olmadığının görüldüğünü, bu sözleşmelerde müvekkillerinin sorumluluklarının azami miktarının da belirlenmediği ve belirsiz bir alacak için müvekkillerine sınırsız bir sorumluluk yüklendiğinin görüleceğini, kefaletinin geçerli olabilmesi için kefilin sorumluluğunun hem süre yönünden hem de miktar yönünden belirli olması gerektiğini, davacı tarafından sunulan kefalet sözleşmesinin her iki yönden de kanuna aykırı olduğunu, bu nedenle kefaletin geçersiz olduğunun anlaşıldığını, davacının geçersiz kefalet sözleşmesine dayalı olarak müvekkillerinden talepte bulunmasının mümkün olmadığını, davacı tarafın asıl borçlu şirket olan … Limited Şirketine başvurmaksızın müvekkillerine başvurmasının da mümkün olmadığını, kefalet sözleşmesinde müteselsil kefalet ifadesinin hiçbir şekilde kullanılmadığını, kredi sözleşmelerinde de kefalet sözleşmesinde de sadece “kefil” ifadesinin kullanıldığını, TBK m.585 uyarınca alacaklının, asıl borçlu …’ye başvurmadıkça kefili takip edemeyeceğinden, kefaletin geçerli kabul edilse dahi, müvekkilleri aleyhine takibe girişilmesinin hukuka aykırı olduğunu, 12.06.2014 tarihli Kredi Sözleşmesinin Kredi Teminatı başlıklı 10. maddesine göre “Kredi Alan iş bu sözleşmesinin 2. maddesinde bahsedilen kredinin total limitini: 1256 kütük numaralı, … sıra numaralı ve 12.06.2014 tarihli Kefalet Sözleşmesi (makinaların, ekipmanların ve araçların rehin bırakılması hakkında) ve de iş bu kredi sözleşmesinde yer alan kefalet ile garanti etmektedir.” şeklinde olduğunu, davacı tarafın, kredi kullandırılan … şirketinden ipotek ve rehin alındığını, ancak davacının bu teminatlara başvurmaksızın, borcunu tahsil etmeye çabalamaksızın direkt müvekkillerine başvurduğunun anlaşıldığını, yasalarımız uyarınca asıl borçluya başvurulmaksızın kefile başvurulmasının mümkün olmadığı gibi ipotek ve rehin verilmesinin söz konusu iken ilamlı veya ilamsız takip yoluna da başvurulamayacağını, İİK m.45 uyarınca rehinle temin edilmiş bir alacağın borçlusu iflasa tabi şahıslardan olsa bile alacaklının yalnız rehinin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapabileceğini, ancak rehinin tutarı borcu ödemeye yetmezse alacaklının kalan alacağını iflas veya haciz yoluyla takip edebileceğini, müvekkillerinin “müteselsil kefil” sıfatı var denilse dahi bu aşamada müvekkillerine başvurulmasının mümkün olmadığını, alacaklının müteselsil kefile başvurabilmesi için borçlunun ifada gecikmesi ve ihtarın sonuçsuz kalması ya da ödeme güçlüğü içerisinde olması gerektiğini, davacı tarafından sunulan belgelerin ne ifada gecikmeyi ne de ödeme güçlüğünü kanıtlamadığını, bu belgelerin sadece ve sadece davacı tarafın haciz kararı aldığını gösterdiğini, bu kapsamda davacının öncelikle borçluya da, rehnin paraya çevrilmesi yoluna da başvurduğunun da söylenemeyeceğini, müvekkillerinin garantör sıfatına sahip olmadığını, bu nedenle davacının garantörlük hükümlerine dayalı talep sunmasının mümkün olmadığını, bütün anlatılanlar doğrultusunda müvekkilinin bağımsız bir borç altına girmediğini, dava dışı … Limited Şirketinin borcunu aşan veya davacının uğradığı zararı temin edecek bir beyan ve taahhütte bulunmadığını, taraflar arasındaki bu sözleşmeden müvekkillerin herhangi bir menfaat sağlamadığını, bu sözleşmenin ifasından veya ifa edilmemesinden bir yarar/zarar görmeyeceğini, müvekkillerinin kişiye yönelik teminat verme amacında olduğunun anlaşıldığını, tüm bu kıstaslar dikkate alındığında müvekkillerin garantör olarak kabul edilemeyeceğini, davacının alacağı rehin ile teminat altına alındığından, alacağının öncelikle rehinden karşılanması gerektiğini, davacının sunduğu kredi sözleşmeleri ve kefalet sözleşmesi incelendiğinde davacı bankanın alacağını teminat altına almak adına … Limited Şirketine ait olan makinelerin, ekipmanların ve araçların üzerine rehin tesis edildiğinin anlaşıldığını, müvekkillerinin kefaletinin müteselsil kefalet olmadığını, dolayısıyla TBK m.585/2 kapsamında öncelikle rehne başvurulmasını talep ettiklerini, davacı tarafın kredi sözleşmesinin teminatı olmak üzere kredi tutarının çok daha üstünde bir tutarda teminat almışken müvekkillerinin aleyhine bir de ihtiyati haciz talep ettiğini, davacının alacağının sunduğu sözleşmelerde de yazılı olduğu üzere rehinle teminat altına alındığını, bu kapsamda davacının talep ettiği alacağını öncelikle rehin konusundan alması, şayet alacak talebi karşılanmaz ise müvekkillerine başvurmasının gerektiğini, bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:İstinaf incelemesine konu kararı veren ilk derece Mahkemesince eldeki dava hakkında yapılan yargılama sonunda, “İlgili maddelerinde yer itibari ile yetkinin kamu düzeni veya münhasır yetki esasına göre tayin edilmediği hallerde, tarafların, aralarındaki yabancılık unsuru taşıyan ve borç ilişkilerinden doğan uyuşmazlığın, yabancı bir devlet mahkemesinde görülmesi konusunda anlaşabilecekleri, yetkili olduğu durumlarda dahi tarafların yetki anlaşması ile yabancı bir ülke mahkemesini yetkili kılabilecekleri, somut olayda kredi sözleşmesinin her iki tarafının Arnavutlu menşeili yabancı şirketler olup, kredinin de Arnavutluk da alındığı, bu sebeple dava konusu kredi sözleşmesinin yabancılık unsuru taşıdığı, taraflar arasındaki uyuşmazlığın yabancılık unsuru taşıyan borç ilişkisinden kaynaklandığından 12.06.2014 ve 25.05.2015 tarihli kredi sözleşmelerinin 15/2. Maddesi ve kredi sözleşmesinin 10/5. Maddesinde, 06.07.2016 tarihli kefalet sözleşmesinin “son hükümler” başlıklı 5. maddesinin 1. fıkrasının da belirlenen yetki sözleşmesinin halefiyet ilkesi gereğince davacıyı da bağlamakta olup davalının yasal süre içerisinde yetki itirazında bulunduğu görülmektedir. İşbu sözleşme hükümleri ve MÖHUK m. 24/m. 47 uyarınca taraflar arasındaki uyuşmazlığın Türk Mahkemelerinde görülmesi, uyuşmazlığa Türk Hukukunun uygulanması mümkün değildir. Zira taraflar arasındaki yetki sözleşmesi ve yasal düzenlemeler uyarınca uyuşmazlığın çözümünde Arnavutluk Cumhuriyeti/Tiran Mahkemeleri yetkilidir ve Arnavutluk Cumhuriyeti kanunları geçerlidir. Her ne kadar davacı tarafça davalının yetki itirazının Medeni Kanunun 2. maddesine göre iyi niyetli bir davranış olarak kabul edilmemesi gerektiği ileri sürülmüşse de sözleşmenin dilinin Arnavutça, sözleşmenin ifa yerinin Arnavutluk olduğu, her iki tarafça sözleşmede Arnavutluk Cumhuriyeti Medeni Kanununun uygulanacağı ve Tiran İl Mahkemelerinin uyuşmazlığı çözmeye yetkili olduğu konusunda anlaştıkları, bu uyuşmazlığın çözümünde Türkiye Cumhuriyeti Kanunları değil Arnavutluk Kanunları uygulanacağından, davalıların ve savunmalarının yabancı ülke kanunlarına göre yapmak zorunda olduklarından yaptıkları yetki itirazının kötü niyetli olarak kabul edilemeyeceği, zira bu yönden düşünüldüğünde her iki kredi sözleşmesinin taraflarının Türk olmadığı ve Arnavutluk Kanunlarının uygulanması ve Tiran Mahkemelerinin yetkili olduğu hususlarında yapılan yetki sözleşmesine rağmen davacının Türkiye’de dava açmasının da aynı çerçevede iyi niyetli olarak değerlendirilebileceği, bu nedenle TMK’nun 2. maddesinin bu davada davalı aleyhine uygulanma yerinin bulunmadığı, ayrıca kefalet sözleşmesinin feriliği ilkesi gereğince asıl sözleşme hükümlerine tabi olduğu anlaşılmakla uyuşmazlığın çözümünde Arnavutluk Cumhuriyeti Tiran Mahkemelerinin yetkili olduğu MÖHUK 47. maddesi uyarınca mahkememizin uyuşmazlığı çözmeye yetkili olmadığı anlaşıldığından davanın HMK’nun 114/1-a. maddesi uyarınca dava şartı yokluğundan reddine, …” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; İstanbul Anadolu 1. Sulh Hukuk Mahkemesince “Taraflar arasındaki sözleşmeye göre uyuşmazlıkların çözümünde Tiran Mahkemeleri yetkili olarak belirlendiğinden ve başvuru da İstanbul Anadolu Arabuluculuk Bürosuna yapıldığından yetki itirazı yerinde görülerek itirazının kabulüne dair aşağıdaki sekilde karar vermek gerekmiştir.” gerekçesi ile İstanbul Anadolu Arabuluculuk Bürosunun yetkisizliğine dair verilen 07.05.2021 tarihli 2021/570 Esas 2021/721 K. sayılı karar ile Sayın Sulh Hukuk Hakimliği görev ve yetkisi dışına çıkmış olup; 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununun 18/A maddesi 8. fıkrasında “Karşı taraf en geç ilk toplantıda, yetkiye ilişkin belgeleri sunmak suretiyle arabuluculuk bürosunun yetkisine itiraz edebilir. Bu durumda arabulucu, dosyayı derhâl ilgili sulh hukuk mahkemesine gönderilmek üzere büroya teslim eder. Mahkeme, harç alınmaksızın dosya üzerinden yapacağı inceleme sonunda en geç bir hafta içinde yetkili büroyu kesin olarak karara bağlar ve dosyayı büroya iade eder.” denildiğini, Sulh Hukuk Hakimliğinin görev ve yetki alanı, yetkili Arabuluculuk bürosunu belirlemekte olup Sulh Hukuk Hakimliğince bu görev ve yetkinin ötesine geçerek; taraflar arasında milletlerarası yetki anlaşmasının varlığının incelenemeyeceğini, yabancı ülke mahkeme yetkisi tartışılamaz ve milletlerarası alanda hangi mahkemelerin yetkili olacağının belirlenemeyeceğini ancak Sulh Hukuk Hakimliğince kanuna aykırı davranılarak yetkili büro belirlenmediği gibi; görev ve yetkisi dışına çıkarak hatalı şekilde milletlerarası yetki itirazını da değerlendirerek kabul ettiğini, Sulh Hukuk Hakimliğinin bu hatalı ve hukuka aykırı kararının dikkate alınmasının mümkün olmadığını beyanla, ilk derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını ve Yetkili mahkemenin Türk Mahkemeleri olarak İstanbul Anadolu Asliye Ticaret Mahkemeleri olduğuna karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
GEREKÇE: Dava, kredi sözleşmesi kapsamında kullandırılan krediden kaynaklanan alacağın kefillerden tahsili davasıdır.İstinafa gelen uyuşmazlık temelde, eldeki uyuşmazlıkta Türk Mahkemelerinin yargı yetkisinin bulunup bulunmadığı noktasındadır.Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisi 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk Ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un 40. Maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisini, iç hukukun yer itibariyle yetki kuralları tayin eder. MÖHUK’un 47/1. Maddesine göre, yer itibariyle yetkinin münhasır yetki esasına göre tayin edilmediği hâllerde, taraflar, aralarındaki yabancılık unsuru taşıyan ve borç ilişkilerinden doğan uyuşmazlığın yabancı bir devletin mahkemesinde görülmesi konusunda anlaşabilirler. Anlaşma, yazılı delille ispat edilmesi hâlinde geçerli olur. Dava, ancak yabancı mahkemenin kendisini yetkisiz sayması veya Türk mahkemelerinde yetki itirazında bulunulmaması hâlinde yetkili Türk mahkemesinde görülür.Milletlerarası yetki anlaşması yapılabilmesi, yetki anlaşmasına konu uyuşmazlığın Türk mahkemelerinin münhasır yetkisine girmeyen bir davaya ilişkin olması, uyuşmazlığın bir borç ilişkisinden kaynaklanması, olayda bir yabancılık unsuru bulunması, yetki sözleşmesine konu uyuşmazlığın ve mahkemenin belirli olması ve yazılı delille ispat edilmesi gerekli ve yeterli olup yetki sözleşmesinin geçerliliği için tarafların tacir olması şartı bulunmamaktadır. Davacı yabancı banka ile dava dışı … arasında Tiran Noterliği nezdinde kredi sözleşmeleri imzalanmış ve davalı … bu sözleşmeleri kefil olarak imzalamıştır. Daha sonra, Tiran Noterliği’nin 05/07/2016 tarih ve 25/05/2015 tarih, … sıra nolu kefalet sözleşmesi ile davalı … San A.Ş. dava dışı … tarafından kullanılan kredilere kefil olmuştur. Kredi sözleşmelerinin 15.2 maddesi, taraflar işbu sözleşmeden kaynaklanan anlaşmazlıkları iyiniyetle çözecek, aksi halde taraflar Tiran Birinci Derece Mahkemesi çözmekle yetkilidir; kefalet sözleşmesinin 15.1 maddesi ise, işbu sözleşme yürürlükte olduğu sürece meydana gelebilecek tüm anlaşmazlıklar taraflar arasında anlaşılabilirlikle çözülür, aksi halde taraflar Tiran Adli İl Mahkemesine başvurabilir, şeklindedir. Kredi sözleşmeleri aynı zamanda kredi kullanan şirketin yetkilisi olan davalı kefil … tarafından da imzalanmış olup, bu sözleşmesindeki yetki şartı davalı … yönünden bağlayıcıdır. Kefalet sözleşmesindeki yetki şartında ise, uzlaşma usulü denendikten sonra Tiran Adli İl Mahkemesine başvurulabileceği düzenlenmiş olup, başvurulabilir ifadesi bir alternatifi değil öncelikle uzlaşma usulünün denenmesinin gerekmesi nedeniyle bir süreci ifade ettiğinden yetki şartında mahkemenin belirli olduğunun kabulü gerekir. Bu haliyle, yetki sözleşmeleri kefilleri bağlayıcı niteliktedir. Davalı … yönünden kefalet taahhüdü kredi sözleşmesiyle birlikte düzenlenmiştir. Esasen kredi ve kefalet sözleşmeleri hukuken ayrı sözleşmeler olsalar da somut olayda bu konuda her iki sözleşme hükümlerini içeren tek bir sözleşme düzenlenmiş olup, açıkça kefalete ilişkin uyuşmazlıklar yetki düzenlemesinden ayrık tutulmamış olup, yetki şartının sadece kredi sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmazlıkları kapsadığının kabulü mümkün değildir. Davalıların, tabiyetinde bulundukları devlete ait bulunan ve kendi anadilleri olan Türkçe dilinde yürütülecek bir yargılamada milletlerarası yetki itirazında bulunulmasının dürüstlük kuralına aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Kefalet ayrı bir sözleşme olsa da kefil olunan kredi sözleşmesinden ayrı değerlendirilemez. Borçtan sorumlu olanlardan kredi borçlusu dava dışı şirketin Arnavutluk’ta kurulu bir şirket olması ve onun yönünden Tiran mahkemelerinin yetkili olması karşısında davalıların milletlerarası yetki itirazında bulunmaları, dürüstlük kuralına aykırılık olarak değerlendirilemez. Davacı tarafça, TahskoPustina Avukatlık Arnavutluk Ofisi yetkili avukatları Av. … ve Av. … tarafından hazırlanan hukuki görüşte, …bu durumlar kapsamında ve İcra Emrinin yerine getirilmesi için görevlendirilen icra görevlisinin Arnavutluk’taki tüm icra prosedürlerini yerine getirdiğini ve borcun alınabilmesi için borçlunun Arnavutluk’ta başka varlığının bulunmadığı dikkate alındığında Bankanın, Borçlu ve Müteselsil Kefiller karşısında, adı geçen Kredi Anlaşmalarından oluşan Borcun icra yoluyla alınması için Arnavutluk Kanunu tarafından tanınan tüm yasal çözüm yollarının tüketildiği ve bu konuda banka tarafından yapılabilecek başka bir yasal işlem bulunmadığının tespitinin yapıldığı belirtilerek Arnavutluk Cumhuriyetinin Skhoder Adli İl Mahkemesince 20.09.2018 Tescil tarihli, …(…-…) Tescil numaralı, 24.09.2018 Karar tarihli ve … (…) Karar Nolu kararının, Arnavutluk Kanunlarına göre yasal prosedüre uygun olmasına rağmen bir kısım şartlar nedeniyle Türkiye’de kararın tenfizine imkan bulunmadığı, davacının hak arama hürriyeti kapsamında Banka tarafından Kefiller aleyhine yerleşim yerlerinin bulunduğu Ataşehir ilçesinin bağlı olduğu İstanbul Anadolu Adliyesindeki mahkemelerde dava açılmasına engel bir durum bulunmadığı ileri sürülmüştür. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 30.11.2022 tarih ve 2021/3313 E.- 2022/8532 K. Sayılı kararında, “dairemizin 17.11.2021 tarih ve 2020/6061 Esas-2021/6271 Karar sayılı emsal niteliğindeki ilamında da belirtildiği gibi yabancı ülke hukukuna göre verilmiş bir kararın sadece usul farklılığı nedeniyle kamu düzenine aykırılık oluşturduğu kabul edilemez. Yine emsal kararda atıf yapılan Dairemizin 17.01.2000 tarih ve 1999/9231 Esas-2000/23 Karar sayılı ilamı da değerlendirildiğinde, bu tür kararların alacağın tahsilini hızlandıran, ilam mahiyetinde ve Türkiye’de tenfizi mümkün kararlardan olduğu, Türk Hukuku’nda karşılığının olmamasının kamu düzenine aykırılık teşkil etmeyeceği”ni ifade etmiştir. Arnavutluk Cumhuriyetinin Skhoder Adli İl Mahkemesince 20.09.2018 Tescil tarihli, …(…-…) Tescil numaralı, 24.09.2018 Karar tarihli ve … (…) Karar Nolu kararının, Arnavutluk Kanunlarına göre yasal prosedüre uygun olmasına rağmen bir kısım şartlar nedeniyle Türkiye’de kararın tenfizine imkan bulunmadığı iddia edilmiş ise de, dava dosyasında tenfiz başvurusunun kabul edilmediğine ilişkin bir mahkeme kararı bulunmamaktadır. Ayrıca, davacı tarafça sunulan, TahskoPustina Avukatlık Arnavutluk Ofisi yetkili avukatları Av. … ve Av. … tarafından hazırlanan hukuki görüşte, Arnavutluk kanunu kapsamında kişisel kefaletlere ilişkin icra yoluyla el konulması hususunda fikir birliğine varılmış bir içtihat olmamasına rağmen Yüksek Mahkemenin Hukuk Muhakemeleri Usul Kanunu’nun 510. Maddesinin Medeni Kanunun 600. Maddesi yerine veya tam tersi olarak uygulanıp uygulanmayacağı mevzusundan ziyade genellikle bu tür kefaletlere icra yoluyla el konulması hususunda bazı usule dayalı hususlara odaklandığı belirtilmiş, buna göre Arnavutluk’ta icra yolunun tek ve kesin kural olduğuna ilişkin açık bir düzenleme olmadığı anlaşılmıştır. Bu kapsamda, Arnavutluk mahkemelerini dava konusu uyuşmazlıkta kendilerini yetkili görmediklerine ilişkin bir karar da dosya içerisinde bulunmamaktadır. Bu durumda, dava tarihi itibariyle davaya konu uyuşmazlık bakımından Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisi bulunmamaktadır. Bu nedenle mahkemece, HMK’nın 114. Maddesi uyarınca Türk mahkemelerinin yargı hakkının bulunması nedeniyle dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. HMK’nın 355. maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda; ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf başvurusunun reddine karar vermek gerekmiştir.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,2-Davacı tarafından başvuru sırasında istinaf karar harcı peşin olarak yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,3-Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,4-Kararın, HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraflara resen tebliğine, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2(iki) hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 13/07/2023