Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2023/581 E. 2023/444 K. 27.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/581
KARAR NO: 2023/444
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 15/02/2023
NUMARASI: 2022/223 Esas – 2023/117 Karar
DAVA: Alacak (Ticari Nitelikteki Vekalet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 07/05/2023
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin 2015 yılında davalı ile tanıştığı, davalının tekstil alanında iş tecrübesi ve geniş bir çevresi ile müşteri ağı olduğuna, kurulacak bir şirket sayesinde çok iyi işler yapılacağına ve para kazanılacağına müvekkilini inandırdığı, Müvekkilinin, İstanbul Ticaret Siciline kayıtlı … San. Tic. Ltd. Şti. unvanlı şirketi kurarak 13.10.2015 tarih ve 8924 sayılı T. Ticaret Sicil Gazetesinde yayımlandığı, Şirketin idaresi ve başta vergi dairesi ve SGK olmak üzere kamu kurumları nezdindeki işlemlerinde herhangi bir tecrübesi olmayan müvekkilinin, davalıyı, şirketin idaresini neredeyse tamamen kendisine bırakacak şekilde vekaletname ile ticari vekil tayin ettiği, vekaletin içeriği incelendiğinde taraflar arasındaki ilişkinin teorik ayrım nedeniyle, sicile tescil edilmediğinden ticari vekillik olarak nitelense de, aslında davalının neredeyse şirket yetkilisi kadar geniş yetkiler elde ettiğinin görüldüğü, Müvekkilinin kâğıt üstünde şirket ortağı ve yetkilisi göründüğü 12.10.2015/01.12.2016 döneminde … sigorta sicil numaralı ile tekstil firmalarında fiilen çalıştığı, 2016 yılı sonlarında, ortaklığının kağıt üstünde kaldığını ve şirketten kar payı dahil herhangi bir ticari kazanç elde edemediğini gören müvekkilinin, *475 hissesini ve şirketi temsil ve ilzam yetkisini davalı tarafından bulunan …’a 01.02.2016 tarihinde hisse devir sözleşmesi ile devrettiği, gerek şirket hisselerinin tamamının müvekkilinde olduğu 12.10.2015-01.12.2016 döneminde gerekse hisse devrinden sonra müvekkilinin 9625 hisse ortağı olduğu günümüze kadarki dönemde müvekkiline şirketin faaliyetlerinden elde edilen kardan tek kuruş ödenmediği, ticari vekillik görevinin kötü ifası nedeniyle, vergi ve SGK ödemeleri ile şirket faaliyetlerinde mahrum kalınan kar payı taleplerine dayanan şimdilik 10.000 TL maddi ve 5.000 TL manevi toplam 15.000 TL’lik tazminatın davalıdan dava tarihinden itibaren yasal faiziyle tahsiline, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesi karar verilmesi iddia ve talep edilmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; 23.12.2021 tarihli arabuluculuk son tutanağı incelendiğinde arabulucunun usulsüz tebligat yaptığı, müvekkili ile hiç alakası olmayan İstanbul Güngören’de bulunan bir adrese tebligat çıkardığı ve bu tebligatın yine müvekkili ile hiç alakası olmayan 3. kişi tarafından teslim alındığı, arabulucunun usulüne uygun şekilde müvekkilini bilgilendirmediği ve toplantıya çağırmadığı, Müvekkili ile davacı arasında vekalet ilişkisi bulunmadığı, dava dosyasına sunulan ve dava konusunu oluşturan vekaletname incelendiğinde vekil edenin … San. Tic, Ltd. Şti. olduğunun, vekilin ise müvekkilinin olduğunun görüldüğü, Davacı ile müvekkili arasında herhangi bir vekalet ilişkisi bulunmadığı, müvekkilinin dava dışı … şirketinde SGK’lı ve maaşlı olarak 2-3 ay gibi bir süre çalıştığı, çalıştığı süre boyunca dava dışı şirketin bazı iş ve işlemlerini yapabilmesi için kendisine vekaletname verildiği, ne var ki 2-3 ay gibi çalıştığı süre boyunca maaşını alamaması sebebiyle iş akdini sona erdirdiği ve şirketle ilişkisinin kesildiği, davacı tarafın TTK hükümlerine uymayan iddia ve taleplerde bulunduğu, zira vekilin görevinin yalnızca kendisine verilen talimatlara uymak ve vekil edenin haklarını gözetmek olduğu, davacı tarafın basiretli bir tacir olarak şirketin borçlarını karşılayacak ödemeleri temin etmediği ve bu sebeple gerek mükellefin maaşını gerekse diğer borçlarını ödemediği, Vekilin şahsi malvarlığından vekil edenin borçlarını ödemek gibi bir sorumluluğunun bulunmadığı, vekilin sorumluluğunun yalnızca vekalet süresi ve kötü niyetli olarak ödememe sebebiyle sebep olunan zarar ile sınırlı olduğu, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesi arz talep edilmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu kararı veren ilk derece Mahkemesince eldeki dava hakkında yapılan yargılama sonunda, “…Dosyanın yapılan incelemesi neticesinde davalı tarafın süresinde cevap dilekçesi sunmadığı için zamanaşımı itirazının yerinde görülmediği, arabuluculuk tutanak içeriğindeki tebligat işlem açıklamaları da dikkate alınarak davalının 18/A maddinin uygulanmamasına ilişkin talebinin yerinde görülmediği, davacı tarafça sunulan davacı şirketi temsil için davalıya vekaletnamede verilen yetki içeriği de dikkate alınarak Türk Borçlar Kanunu’nun 547/1. Maddesinde düzenlenen ticari temsilcinin, işletme sahibinin, ticari işletmeyi yönetmek ve işletmeye ilişkin işlemlerde ticaret unvanı adı altında ticari temsil yetkisi ile kendisini temsil ettirmek üzere, açıkça yada örtülü olarak yetki verdiği kişi olarak tanımlandığı, aynı yasanın 551. Maddesinde ticari vekilin ise bir ticari işletme sahibinin kendisine ticari temsilcilik yetkisi verilmeksizin, işletmesini yönetmek veya işletmesinin bazı işlerini yürütmek için yetkilendirdiği kişi şeklinde tanımlandığı, aynı yasanın 554. maddesinde ticari temsilci ile ticari vekillerin temsil ettiği işletme sahibi arasında hizmet, ortaklık, vekalet ve de benzeri sözleşmelerin olabileceği, düzenlemelerinin yer aldığı, ayı yasanın 551 maddesi uyarınca ticari vekilin yetkisinin işletmenin alışılmış bütün işlemlerini kapsadığı, ancak özel yetki verilmedikçe yapılamayan işlemlerinde olduğu, TTK 631/1 uyarınca limited şirketlere ticari vekili genel kurul kararıyla atanabileceği, ticari temsilcinin ticaret sicile tescil ve ilan olması gerekirken ticari vekilin kural olarak atanmasının ticari sicile tescil ve ilanın gerekmediği,Davacının dayandığı vekaletnamede temsil edilenin dava dışı şirket olduğu, bu nedenle her ne kadar davacının hissesine düşen miktarda bir kısım ödemeler yapılmış ise de davacının bunu vekaletnameye dayanarak doğrudan kendi adına talep edemeyeceği, davacının vergi ve SGK ödemesine ilişkin talebinin aktif husumet olmadığından reddedildiği, davacının kar payına ilişkin talebinin ise kar payı dağıtımı için şirket genel kurulu tarafından karar alınması gerektiği, bu talebin dava dışı şirkete yöneltilmesi gerektiği, davalının bu talep yönünden pasif husumet sıfatının bulunmadığının değerlendirilerek talebin reddedildiği, davacının manevi tazminat talebine ilişkin ise manevi tazminatın gerçek anlamda bir zarar olmadığı, kişinin mal varlığının aktifinde bir azalma, pasifinde çoğaltma meydana getirmeyeceği, ancak insanın kişilik değerlerine, maddi benliğine, onuruna, şerefine yapılan saldırılara denmekte olduğu, bu saldırıların karşılığında manevi tazminata hükmedilebileceği, davacı tarafın ticari vekillik görevinin kötü ifasından kaynaklı manevi tazminat talebine ilişkin davacı tarafça bu yönde ortaya konulan ve ispatlanan durum/olgu olmadığından bu talebin esastan reddine” karar verilmiştir.Bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; yerel mahkemece davacının aktif husumeti olmadığı gerekçesiyle davanın reddedildiğini, bu gerekçenin özellikle müvekkilinin şahsi malvarlığında meydana gelen zarar niteliğindeki zararlar bakımından yerinde olmadığını, ticari vekil olan ve şirket yönetimini önemli ölçüde kendisi yürüten davalının dava dışı şirkete ait vergi ve SGK ödemelerini yapmadığını, bu borçlardan şirketin tek ortağı olan müvekkilinin şahsi malvarlığıyla da sorumlu olduğunu ve icra tehdidiyle karşılaşmamak için vergi ve SGK borçlarını yapılandırarak ödediğini, dava tarihine kadar yapılandırma kapsamında ödemelerin müvekkili tarafından muntazam yapıldığını, ödemelerin yapılmaya da devam ettiğini, yapılan ödemelerin faaliyeti sona eren dava dışı şirketten tahsilinin olanaklı olmadığını, vergi ve SGK ödemeleri yönünden hesaplama yapılarak zararın tespitiyle haksız fiil hükümleri çerçevesinde tazminata hükmedilmesi gerektiğini, belirtilen sebepler neticesinde yerel mahkeme kararının kaldırılmasını ve yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı taraf üzerinde bırakılması gerektiğini ileri sürmüştür. Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafından her ne kadar zorunlu arabuluculuk kapsamında arabulucuya başvuruda bulunmuş ve toplantı yapılmış olsa da müvekkilinin bu başvurudan ve yapılan toplantıdan haberinin olmadığını, arabuluculuk son tutanağı incelendiğinde arabulucunun usulsüz tebligat yaptığını, müvekkili ile hiç alakası olmayan İstanbul Güngören de bulunan bir adrese tebligat çıkartıldığını, bu tebligatın yine müvekkili ile hiçbir alakası olmayan 3.kişi tarafından teslim alındığını, müvekkili ile ilgisi bulunmayan 3.kişinin tebligatı almasının arabulucu tarafından geçerli bir tebligat sayıldığını, arabulucunun usulüne uygun şekilde müvekkilini bilgilendirmediğini ve toplantıya çağırmadığını, bir tarafın Anayasal hakkı olan hukuki dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkı ve mahkemeye erişme hakkının müvekkili bakımından ihlal edildiğini, belirtilen sebepler neticesinde davacı tarafın istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini, yerel mahkeme kararının onanmasını ve yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı taraf üzerinde bırakılmasını beyan ve talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, dava dışı … İnşaat Ltd. Şti’nin SGK ve vergi borçlarının davacı ortak tarafından ödenmek zorunda kalınması sebebiyle uğranılan zararın ve kötü yönetim sebebiyle şirketin kar etmemesi nedeniyle yoksun kanılan kar payının ve manevi tazminatın yöneticinin sorumluluğuna dayalı olarak davalı genel yetkili ticari vekilden tazmini istemine ilişkindir. İstinafa gelen uyuşmazlık temelde, davacının talep ettiği SGK ödemesi ve vergi ödemesinden kaynaklanan maddi tazminat talepleri yönünden davacının aktif husumetinin bulunup bulunmadığı noktasındadır.Davacı tarafça eldeki dava, ticari vekil olarak davacı tarafça bizzat vekil tayin edilen davalının kötü yönetim sergilediği gerekçesiyle bizzat kendisinin ödemek zorunda kaldığı şirketin SGK ve vergi borçları nedeniyle bizzat uğramış olduğu zararların tahsili istemiyle açılmıştır. Davacının şirket adına herhangi bir talebi bulunmamaktadır. Mahkemece; davacının dava dışı şirketin SGK ve vergi borçlarından bir kısmını bizzat ödemiş olmakla birlikte, temsil edilenin dava dışı şirket olduğu, davacının bunu vekaletnameye dayanarak doğrudan kendi adına talep edemeyeceği, bu sebeple aktif husumetinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 644/1-a maddesinin yollaması ile limited şirket yöneticilerinin sorumlulukları hakkında da uygulanacak olan TTK’nın 553/1. maddesi uyarınca, kurucular, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurları, kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde, hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumludurlar.6102 sayılı TTK 553. ” (1) Kurucular, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurları, kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde, (…) (2) hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumludurlar.” düzenlemesini içermektedir. Davacı tarafından davalıya verilen vekaletnamenin içeriği bir bütün olarak değerlendiğinde davalının “genel yetkili ticari vekil” statüsünde olduğu, ticari vekillerininde TTK 553/1 maddesinde düzenlenen “yöneticiler” kapsamında olduğu sonucuna ulaşılmıştır. (Prf. Dr. Hasan Pulaşlı, şirketler hukuku şerhi 3. Cilt sayfa 2556 ) Şirket ortakları ve alacaklılarının doğrudan zararlarını bu madde kapsamında talep edebilecekleri, şirketin zarara uğraması sebebiyle oluşan dolaylı zararların ise şirket tarafından talep edilebileceği yerleşik yargı kararları ile ve bilimsel görüşlerle kabul edilmektedir. Dava ehliyeti, kişinin bizzat bir davayı açabilme veya davada davalı olarak yer alabilme yetkisini ifade eder ve medeni hukuktaki fiil ehliyetinin usul hukukundaki karşılığıdır. Haliyle eldeki davada davacının dava ehliyeti bulunmaktadır. Buna karşın husumet ise tarafın, dava konusu maddi hukuk ilişkisinin süjesi olup olmamasıyla ilgilidir. Taraf sıfatı (husumet), maddi hukuka göre belirlenen, bir sübjektif hakkı dava etme yetkisini ya da bir sübjektif hakkın davalı olarak talep edilebilme yetkisini gösteren bir kavramdır. Dava şartı olan taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir.Pay sahipleri ve alacaklıların doğrudan zararları; yöneticilerin kanun ve esas sözleşmeden doğan yükümlerine aykırı olarak kusurlu fiil ve işlemleri sonucunda pay sahipleri ve şirket alacaklılarının bizzat ve bireysel, doğrudan doğruya zarara uğramalarıdır. Bu zararlar şirketin zararından bağımsız olduğundan ayrıca şirketin zarara uğrayıp uğramadığının da önemi yoktur. Bu zararlar ortak ve şirket alacaklısı sıfatı sonucu olarak görülmüş zararlardır. (Prf. Dr. Hasan Pulaşlı, şirketler hukuku şerhi 3. Cilt sayfa 2561 ) Eldeki uyuşmazlıkta davacının dava dışı şirkete ait SGK ve vergi borçlarından Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanunun 35. Maddesi gereği sorumlu tutulması bu anlamda doğrudan zararı olmayıp dolaylı bir zarardır. Doğrudan doğruya davacıyı zarara uğratmaya yönelik bir eylem isnat edilmeyip şirketin kötü yönetilmesi sebebine dayalı zarardan bahsedildiğinden meydana gelen zarar dolaylı zarar olmakla davacının bu talebi yönünden aktif husumeti bulunmamaktadır.Bu durumda ilk derece mahkemesince SGK ödemesi, vergi ödemesine yönelik talepler yönünden davacının aktif husumeti olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.Her ne kadar davalı taraf istinafa karşı cevap dilekçesinde ara buluculuk sürecinin usulüne uygun yürütülmediği bu sebeple mahkemece yargılama giderlerinden sorumlu tutulmalarının yerinde olmadığı gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararının yargılama giderlerine ilişkin bölümünün düzeltilmesi talep etmiş ise de bilahare dairemize 25/04/2023 tarihinde Uyap üzerinden gönderdiği dilekçesinde ” 30/03/2023 tarihli dilekçemizin istinafa karşı cevap dilekçesi olarak kabulünü talep ederiz.” şeklinde beyanda bulunmuş olmakla bu hususta bir inceleme yapılmamıştır. HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda; ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Davacı tarafından başvuru sırasında istinaf karar harcı peşin olarak yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, 3-Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 4-Kararın, HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraflara resen tebliğine, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2(iki) hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.07/05/2023