Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2023/423 E. 2023/410 K. 13.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/423
KARAR NO: 2023/410
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 11/01/2023
NUMARASI: 2022/1028 Esas – 2023/21 Karar
DAVA: Tazminat (Şirket Yöneticilerinin Sorumluluğundan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 13/04/2023
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, davalılardan …’in müvekkil şirkette yönetim kurulu başkanı, …’ün başkan vekili, diğer davalıların ise yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptıklarını, davalıların müvekkili şirkete zarar verdiklerinin 30/12/2021 tarihli tevdi raporu ile ortaya çıktığını, anılan raporun konusunun … Ürünleri Ticaret AŞ ana sözleşmesine muhalefet edilmek suretiyle şirket elemanları …, …, …, … ve …’in yurtdışına yüksek lisans veya doktora dereceli öğrenime gönderilmelerine, burs bedellerinin, okul ücretlerinin ve diğer giderlerinin döviz türünden ödenmesine ve adı geçen şirket elemanlarına yurtdışında öğrenimde bulundukları süre boyunca 16 yaşından büyük kişiler için belirlenmiş asgari ücretin 1,5 katı tutarının ödenmesine karar verenler ve sözleşme hükümlerini şirket aleyhine şirket mallarına zarar verici biçimde ihlal edenler hakkında Bakırköy CBS’ye suç duyurusunda bulunulması ve bu kapsamda müvekkil şirkete verilen zararın yasal faizi ile birlikte zarara sebebiyet verenlerden ve sebepsiz zenginleşenlerden kusurlarına ve görevlerinin gereklerine göre tazmin edilmesinin raporun konusunu oluşturduğunu, anılan teftiş kurulu raporu ile İBB iştiraklerinin bursları ile yurtdışına yüksek lisans ve doktora eğitimi için gönderilen 38 kişinin Yurtdışı Eğitim Sözleşmelerine uygun hareket edip etmedikleri, sonrasında yapılan iş ve işlemler ile mecburi hizmet şartlarına uyulup uyulmadığının taraflara haksız ve yersiz ödemede bulunulup bulunulmadığının araştırıldığını, yapılan araştırma sonucunda burs verilen 6 personelin sözleşmeden doğan mecburi hizmet borcunun ifasına dair sözleşme şartlarını ihlal ettikleri, sözleşme gereğini yerine getirmedikleri ve şirket malvarlığına zarar verici iş ve işlemlerde bulunulduğunun tespit edildiğini, davalıların basiretli iş adamı gibi hareket etmediklerini, davalıların şirket esas sözleşmesi ile iş sözleşmesi ve iş sözleşmesinin eki niteliğindeki eğitim sözleşmesinin dışında ve objektif hiçbir ölçülülük olmadan eski personel menfaatine bir konuda kararlar alarak şirket varlıklarının azalmasına sebebiyet verdiğini, incelemeye alınan …’in yurtdışı eğitimini vekil eden şirketten almış olduğu burs ile süresinde olmamakla birlikte tamamladıktan sonra imzalamış olduğu sözleşmesinin 4.1 maddesini ihlal ederek 24/06/2014 tarihli 1215 kayıt tarihli istifa dilekçesi ile zorunlu hizmet süresinde görevini ifa etmeksizin iş akdini sonlandırdığını, istifası kabul edilen dava dışı bursiyerin sonrasında danışmanlık yapmaya hazır olduğunu bildirmesi üzerine 30/12/2016 tarihli yönetim kurulu tarafından alınan karar ile davalının mecburi hizmetini danışman olarak tamamlaması yönünde karar alındığını, sözleşmeye göre 72 aylık mecburi hizmet süresinin 20 ayını tamamlamış olması gözönüne alınarak kalan 52 aylık süresini tam zamanlı olmayacak şekilde danışman olarak yerine getirmesine karar verilmiş ise de, dava dışı … tarafından bu görevin de gereği gibi ifa edilmediğini ve müvekkili şirketin zarara uğratıldığını, yönetim kurulu kararında imzası bulunan davalıların basiretli iş adamı gibi hareket ederek kanunun aradığı şartlar dahilinde vekil edenin çıkarlarını korumadığını, yetki aşımında bulunarak müvekkilin açıkça zarara uğramasına, dava dışı personelin ise yarar sağlamasına sebebiyet verdiğini, şirket malları üzerindeki tasarruf yetkisinin açıkça kötüye kullanılmasından kaynaklı olarak Bakırköy CBS 2022/714 no’lu dosya üzerinden soruşturmanın devam ettiğini belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000 TL tazminatın yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı … vekili, davalı … vekili ve bir kısım davalılar vekili tarafından ayrı ayrı ibraz ettiği cevap dilekçelerinde özetle, arabuluculuk tutanağının usulüne uygun düzenlenmediğini, arabuluculuk son tutanağında yer almayan konularda talepte bulunulduğunu, davanın dava şartı yokluğunda reddinin gerektiğini, dava dilekçesinde davacının talep konusunun net olmadığını, yönetim kurulu hakkında dava açılabilmesi için genel kurul kararının ibraz edilmesinin gerektiğini, davacı tarafça genel kurul kararının ibraz edilmediğini, davacı tarafın delilleri arasına İBB Teftiş Kurulu Başkanlığı’nın iki müfettişi tarafından, yetkisiz olarak mevzuata aykırı şekilde, önyargılı ve yanlı olarak tanzim edildiği anlaşılan ve kendilerine göre “tevdi raporu “ olarak adlandırılan 30/12/2021 tarihli bir raporun eklendiğini, İBB Teftiş Kurulu Başkanlığı’nın İBB iştiraki şirketlerini denetleme yetkisinin bulunmadığını, şirket elemanlarının burs verilerek gönderilmelerinin 2008 tarihine ilişkin olduğunu, olaya uygulanması gereken mülga 6762 Sayılı TTK7nun 309.maddesine göre zamanaşımının 2 yıl ve her halükarda olay tarihinden itibaren 5 yıl olduğunu, davanın zamanaşımından reddinin gerektiğini, davacı tarafından savcılığa başvurulduğunu ve kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini, bu sebeple zamanaşımının uzaması durumunun söz konusu olmadığını, …’in mecburi hizmeti ile ilgili olarak yönetim kurulu karar tarihinin 30/12/2016 tarihli olduğunu, 30/12/2021 tarihinde zamanaşımı süresinin dolduğunu, davacı tarafın arabuluculuğa 24/05/2022 tarihinde başvurduğunu, davanın zamanaşımı nedeniyle reddinin gerektiğini, İBB iştiraki şirketlerin kamu idaresi olmadığını, Sayıştay Kanunu’na tabi olmaları nedeniyle kamu zararını tespite Sayıştay denetçileri, kamu zararının tazminine ise Sayıştay Dairesinin yetkili olduğunu, yönetim kurulu tarafından alınan kararların Sayıştay Kanunundaki denetim kurallarına açık bir şekilde uygunluk göstererek TTK ile şirket sözleşmesi çerçevesinde yetki yönünden geçerli oldukları gibi içerik yönünden de şirket menfaati gözetilerek alındığını, bu sebeple müvekkili yönetim kurulu üyesi ve diğer yönetim kurulu üyeleri üzerinde herhangi bir tazmin sorumluluğunun bulunmadığını, müvekkilinin kusurunun bulunmadığı gibi şirketin zararının olmadığını, yönetim kurulunun genel kurul tarafından ibra edildiğini, şirketlerin yönetim kurullarının faaliyetleri nedeniyle yerindelik denetimi yapamayacaklarını, iş davasının bekletici mesele yapılması gerektiğini belirterek davanın reddini talep etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle, …’in kalan mecburi hizmetine ilişkin olarak alınan 30/12/2016 tarihli yönetim kurulu kararına ilişkin zamanaşımı süresinin 30/12/2018 tarihinde sona erdiğini, yönetim kurulu üyeleri için azami zamanaşımı süresinin 5 yıl olup davanın zamanaşımından reddinin gerektiğini, sorumluluk davası açmak için alınmış bir genel kurul kararının bulunmadığını, davacının taleplerinin belirsiz olduğunu, esas sözleşmeye ve kanuna aykırı karar alınmadığını, yönetim kurulunun ibra edildiğini, müvekkilinin gerekli özeni gösterdiğini belirterek davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece; “Davanın anonim şirket yöneticisi hakkında açılan sorumluluk davası olduğu, uyuşmazlığın davacı şirket tarafından bu hususta alınmış genel kurul kararı bulunup bulunmadığı, davanın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı, davalılar hakkında alınmış ibra kararı bulunup bulunmadığı, davalılar tarafından şirketin zarara uğratılıp uğratılmadığı, şirket yöneticisinin sorumluluğu koşullarının oluşup oluşmadığı, oluşmuş ise hükmedilebilecek tazminat miktarına ilişkin olduğu anlaşılmıştır. Şirket yöneticileri hakkında sorumluluk davası açılabilmesi için mülga 6762 sayılı TTK’nın 341. Maddesinde şirket genel kurulunda bu yönde karar alınması gerektiği açık bir şekilde düzenlenmiş iken dava tarihinde yürürlükte bulunan 6102 sayılı TTK hükümleri arasında mülga TKK’nın 341. maddesi gibi açık bir düzenleme bulunmamaktadır. 6102 sayılı TTK’nın 408/1 ve 479 maddelerindeki düzenleme ve bu husustaki Yargıtay yorumu karşısında anonim şirket yöneticileri hakkında sorumluluk davası açılabilmesi için, şirket genel kurulunda karar alınması gerekmektedir. Bu husus dava şartı olup mahkemece resen gözetilmesi gerekmektedir. Mahkememizce, TTK m.553 ve 408/1 ve 479/3-c maddelerindeki düzenlemeler karşısında anonim şirket yöneticileri hakkında sorumluluk davası açılabilmesi için, şirket genel kurulunda karar alınması gerekli olup, genel kurulda davalı şirket yöneticisi hakkında dava açılması yönünde karar alınmış ise ibrazı, yoksa bu hususta genel kurul kararı alınarak ibrazı için HMK’nın 54. maddesi uyarınca duruşma gününe kadar kesin süre verilmesine, (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 14/09/2017 tarih, 2016/10657 Esas, 2017/4388 Karar, 13.10.2016 Tarih 2016/1271 Esas 2016/8111 Karar, 12.07.2017 Tarih 2016/8829 Esas 2017/4095 Karar sayılı ilamları) verilen kesin süre içerisinde genel kurul kararının ibraz edilmemiş olması halinde davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verileceğinin ihtarı davacı vekiline usulüne uygun olarak tebliğ edilmiş olmasına rağmen duruşma gününe kadar genel kurul kararı ibraz edilmemiştir. Davacı vekili tarafından duruşma gününde mazeret dilekçesi sunulmuş ise de, dava şartının mahkemece resen gözetilmesi gerektiği, kesin süre ile mahkemenin de bağlı bulunduğu ve verilen kesin süre içerisinde kesin süre gereğinin yerine getirilmediği anlaşılmakla açılan davanın dava şartı yokluğundan reddine” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; TTK kapsamında şirket yöneticileri hakkında genel kurul kararı alınmasının dava şartı olmadığını, gerek yönetim kurulu kararının alındığı 30/12/2016 tarihinde gerekse de dava tarihinde yürürlükte bulunan 6102 sayılı TTK hükümleri arasında mülga TKK’nın 341. maddesi gibi açık bir düzenleme bulunmadığını, yürürlükte bulunan TTK kapsamında şirket zararlarının talep edilmesinin, genel kurulda bu yönde bir karar alınması şartına bağlanmaması sebebiyle somut olayda davanın red edilmesi tarafımızca kabul edilemeyeceğini, TTK m. 555 hükmünde, şirketin yönetim kurulu üyelerine karşı açacağı sorumluluk davası için genel kurul kararının gerekli olduğuna ilişkin açık bir düzenleme bulunmamakla birlikte TTK 555/1 maddesinde ”Şirketin uğradığı zararın tazminini, şirket ve her bir pay sahibi isteyebilir. ” denmekte olduğunu, açıkça şirket tarafından herhangi bir koşula bağlanmaksızın uğranılan zararın tazmini için işlem yapılacağının belirtildiğini, herhangi bir yoruma muhtaç olmayan maddenin işbu fıkrasının net ve açık bir şekilde şirketin herhangi bir koşul olmaksızın zararını tazmin etmesi için işlem yapabileceği belirtilmişken, yerel mahkeme tarafından yürürlükten kaldırılmış bulunan bir maddeye kıyasen dava şartı yokluğu sebebiyle red kararı vermesi sonucu vekil eden şirketin haklarını zedelediğini, ilgili kanun maddesinde açıkça yer aldığı üzere, dava açma yetkisi genel kurul kararı gerekmeksizin yönetim kurulunda olduğunu, mahkemece tarafına yönetim kurulu kararı sunulması için süre vermesi ve devamında esasa girerek yargılamaya devam etmesi gerekmekte iken davayı usulden reddetmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, ayrıca dayanaklı bildirdikleri mazeret talebi değerlendirilmeksizin yokluklarında karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
GEREKÇE: Dava anonim şirket yöneticisinin sorumluluğundan kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesi davacı şirkette, tensip zaptı ile genel kurulda davalı şirket yöneticisi hakkında dava açılması yönünde karar alınmış ise ibrazı, yoksa bu hususta genel kurul kararı alınarak ibrazı için HMK’nın 54. maddesi uyarınca duruşma gününe kadar sunulmaması halinde davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verileceği ihtar edilerek kesin süre verilmiş ve ilk duruşmaya mazeret bildirerek katılmayan davacı vekilinin yokluğunda genel kurul kararı sunulmadığı gerekçesiyle davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmiş, bu karara karşı davacı şirket vekili istinaf yasa yoluna başvurmuştur. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu(TTK)’nun 553/1. maddesi uyarınca, kurucular, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurları, kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde, hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumludurlar. Yönetim kurulu üyeleri görevlerini ifa ederken ve verilen yetkileri kullanırken, tedbirli bir yöneticinin özeniyle hareket etmeli ve şirket menfaatlerini gözetmelilerdir. Yönetim kurulu üyelerinin özen ve dikkat yükümlülüğünün kapsamı, şirket ana sözleşmesi, kanun, iç yönerge ve yönetim kurulu tarafından verilen tüm yetki ve görevleri kapsar. Dava, yöneticinin sorumluluğuna ilişkindir. 6102 sayılı TTK hükümleri arasında mülga TTK’nın 341. maddesi gibi açık bir düzenleme olmamakla birlikte 6102 sayılı TTK’nın 408/1, 553/1ve 479/3-c maddelerindeki düzenleme karşısında anonim şirket yöneticileri hakkında sorumluluk davası açılabilmesi için, şirket genel kurulunda karar alınması gereklidir. (Y11.H.D’nin 13.06.2022 tarih ve E:2021/2908 -K:2022/4792;26.01.2017 tarih ve E: 2016/5455 -K:2017/534). Genel kurul kararı alınmış olması sorumluluk davası yönünde özel dava şartı olup mahkemece resen araştırılması gereklidir. Bu durumda mahkemece öncelikle genel kurulda davalı hakkında dava açılması yönünde alınıp alınmadığı araştırılıp varsa anılan kararın ibrazı için alınmış bir karar bulunmaması halinde eksikliğin giderilmesi için davacı tarafa HMK’nın 115/2. maddesi uyarınca uygun süre verilerek varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekir. Somut olayda davacı şirket genel kurulu tarafından davalı yöneticiler aleyhine sorumluluk davası açılması yönünde alınmış genel kurul kararı sunulmadığı gibi bu yönde alınmış bir karar bulunduğu iddia edilmemiştir. Bu hale göre dosya kapsamından davacı şirket genel kurulu tarafından davalı yönetici aleyhine sorumluluk davası açılması yönünde alınmış bir kararın olmadığı anlaşılmaktadır. Davacı şirket vekili mazeret sunmuş ise de davacı vekilinin mazeret sunduğu duruşmada davalının davanın reddini talep etmesi ve davacı şirket vekilinin istinaf aşamasında sorumluluk davası açılması için genel kurul kararı alınmasının dava şartı olmadığını ileri sürmesine göre ilk derece mahkemesince gerekçeli kararda mazeret yerinde bulunmadığı belirtilerek davacının yokluğunda davanın dava şartı yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle HMK ‘nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda davacı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Davacı tarafından başvuru sırasında istinaf karar harcı peşin olarak yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, 3-Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, Dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, HMK’nın 362(1)a maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi. 13/04/2023