Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2023/287 E. 2023/431 K. 27.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/287
KARAR NO: 2023/431
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 22/09/2022
NUMARASI: 2019/793 Esas – 2022/544 Karar
DAVA: Banka Dışındaki Diğer Kredi Kuruluşlarına İlişkin Düzenlemelerden Kaynaklanan (Alacak)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 27/04/2023
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davalı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, müvekkilinin davalı Bankanın Fatih Şubesinde 10.07.2006 tarihinde … USD hesap numarası ile … EURO hesap numarası ile mevduat hesapları açtırdığını, daha sonra hesabındaki paraları çekmek için şubeye gittiğinde hesapların kapatılmış olduğunu öğrendiğini, müvekkilinin daha önce paralarını almak için hiçbir şekilde şubeye gitmediği gibi, herhangi bir kişiye paralarını almak için veya aktarmak için yetki vermediğini, vekâletname düzenlemediğini, müvekkilinin doğruca Av. …’ a başvurarak durumu anlatarak yardım istediğini, Av. …’ın 13.04.2011 tarihinde davalı bankanın Fatih Şubesine müracaat ederek müvekkilinin kapalı olduğunu öğrendiği hesaplarından kimin ya da kimlerin hangi yetkiye dayanarak para çekildiği ve hesapların ne sebeplerle kapatıldığı bilgilerini talep ettiğini, davalı banka şubesi tarafından Av. …’a verilen cevap yazısında her ne kadar gerçeği yansıtmasa da işlemlerin davacı müşterinin tamamen bilgisi ve talimatı ile gerçekleşen işlemler olduğunu, bunun yanı sıra işlemler hakkında da Bankacılık Kanununca banka müşterilerinin bilgilerinin ”…” niteliğinde olduğundan bilgilerini paylaşmayacaklarını yazılı olarak beyan ettiklerini, daha sonra 15.07.2011’de Fatih … İcra Müdürlüğü’nün … sayılı dosyası ile icra takibi yapıldığını, davalı banka tarafından takibe itiraz edildiğini, İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/1027 Esas sayısı ile görülen itirazın iptali davasının 27.04.2016 tarihinde hak düşürücü süre sebebiyle reddedildiğini, bu kararın Yargıtay’ca onanarak 16.01.2019’da kesinleştiğini, usule ilişkin sebeple yapılan yargılama sonucunda müvekkilinin hakkına kavuşamadığını, ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla arz edilen sebeplerle basiretsiz ve kötü niyetli davalı bankanın müvekkilini uğrattığı 50.000 TL maddi zararın 13.04.2011 tarihinden itibaren başlayacak temerrüt faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; iddia edilen sözde alacağı zamanaşımına uğradığını, davanın öncelikle bu nedenle reddi gerektiğini, davacının, 10.07.2006 tarihinde açmış olduğu ve dava konusu ettiği müvekkili banka nezdindeki … (USD) ve … (EURO) hesaplarındaki paraların kendisinin bilgisi ve rızası dışında çekildiği/aktarıldığı iddiasında ise de; söz konusu alacak tutarının (böyle bir alacak olmadığını ve davacının hiçbir iddiasını kabul etmemekle) zamanaşımı nedeniyle talep edilebilir olmaktan çıktığını ve bu nedenle huzurdaki davanın reddi gerektiğini, dava konusu sözde alacakların zamanaşımı başlangıç tarihinin 27.08.2007 olduğunu, ancak söz konusu sözde alacağa dair taleplerin davacı tarafından usulüne uygun ve geçerli olarak ilk kez 08.03.2019 tarihinde yapıldığını, davacının, dava konusu ettiği hesaplarından son işlem tarihi olan 27.08.2007 tarihi sonrasında aşağıdaki sıra çerçevesinde işlemler yürütüldüğünü, Müvekkili bankaya İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. (eski numarası: Fatih … İcra Müdürlüğü’nün … E.) ve 15.07.2011 tarihli ödeme emri ile icra takibi başlatıldığını, söz konusu takibe müvekkili bankaca 25.07.2011 tarihinde itiraz edildiğini ve takibin durduğunu, 02.08.2011 tarihinde; davacının, müvekkili bankanın itirazını tebellüğ ettiğini, 22.08.2011 tarihinde davacının, bu kez aynı alacak iddiası ve aynı talepler ile Ümraniye … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasından bir icra takibi daha başlattığını, (yani, İstanbul … İcra Müdürlüğü dosyasındaki talepler ile Ümraniye … İcra Müdürlüğü’ndeki talepler ile aynı), 29.08.2011 tarihinde; müvekkili bankanın mükerrer olarak başlatılan bu icra takibine de yasal süresi içerisinde itiraz ettiğini ve bu icra takibinin de durduğunu, Ümraniye … İcra Müdürlüğü’nün … E. Sayılı icra dosyasında yapılan itirazın iptali yargılamasında “İtirazın İptali Talep Edilen İcra Takibinin Derdest İcra Takibi Niteliğinde Bulunduğundan davanın reddine” karar verildiğini ve bu kararın kesinleştiğini, 19.12.2012 tarihinde; müvekkili bankanın İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasına yaptığı itirazının tebellüğ ettiği tarihten 1 yıl 4 ayı aşkın bir süre geçtikten sonra açtığı itirazın iptali davasının ise hak düşürücü süre içerisinde açılmadığından reddedildiğini ve bu kararın da Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleştiğini, 08.03.2019 tarihinde; davacının bu kez … arabuluculuk numaralı başvurusu ile aynı İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. ve Ümraniye … İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyalarında talebine konu ettiği alacak iddiasıyla talepte bulunduğunu, hal böyle iken; davacının son işlem tarihi 27.08.2007 tarihinden bu yana usulüne uygun olarak başlattığı icra takibi ve dava olmadığını, davacı tarafından yapılan icra takipleri ve akabinde açılan itirazın iptali davalarından birisinin derdestlik, diğerinin ise hak düşürücü süre içerisinde açılmadığından reddedildiğini, mezkûr icra takibi ve davaların hiçbirisinin 27.08.2007 tarihinde işlemeye başlayan zamanaşımını kesmediğini, huzurdaki sözde alacak taleplerinin zamanaşımına uğradığı, bu nedenle talep edilme imkânının kalmadığı ve bu nedenle de huzurdaki davanın reddedilmesi gerektiğini, nitekim Yüksek Mahkeme kararları ile de; hak düşürücü süre içerisinde açılmayan itirazın iptali davalarının zamanaşımını kesme özelliğini barındırmadığı hususunun haklı olarak ortaya konduğunu, huzurdaki davanın suiniyetle muallel haksız çıkar sağlamaya yönelik bir tertip ürünü olduğunu, hesap sahibi davacının oğlu olan vekilinin/temsilcisinin ve hatta davacının eşinin bizzat, bilgi, rıza ve talimatları doğrultusunda gerçekleştirilmiş olan, hukuka, bankacılık uygulama ve teamüllerine uygun işlemlerle ilgili olarak; öncelikle bankadaki işlemlerin gerçekleştirilmiş olduğu süre boyunca, hesapların kapatılmasından sonra 3 yıl boyunca, ne hesap sahibinin ne vekili/temsilcisi oğlunun ne de davacının eşi ve diğer çocukları tarafından hiçbir işleme en küçük bir itiraz dahi ileri sürülmemişken, belki de aile içi ihtilafların çıkmasından sonra, muhtemelen haksız menfaat temin etmek amacıyla, çok uzun yıllar önce, üstelik usulüne uygun olarak gerçekleştirilmiş olan ve hiçbir itirazda bulunulmayan işlemlerle ilgili olarak ihtilaf yaratılmaya çalışılarak huzurdaki davanın açıldığını, davacının dava konusu ettiği müvekkili banka nezdindeki … (USD) ve … (EURO) hesaplarındaki paraların, davacı ve davacının oğlu/vekili/temsilcisi olan dava dışı …’ın bilgisi, rızası, talimatı, onayı ve icazeti tahtında uzun yıllar önce çekilmiş olup, mezkûr hesapların da kapatıldığını, davacının bu hesaplarının açıldığı 10.07.2006 tarihi ile bu hesapların kapatıldığı 27.08.2007 tarihi arasında gerçekleştirilen tüm işlemlerin davacı veya davacının oğlu/vekili/temsilcisi … tarafından bizatihi gerçekleştirilmiş işlemler olup, bu kişiler dışında hiçbir kimsenin bu hesaplar üzerinden işlemler gerçekleştirmediğini, bu itibarla, davacının “Müvekkil daha önce paralarını almak için hiçbir şekilde şubeye gitmediği gibi, herhangi bir kişiye paralarını almak için veya aktarmak için yetki vermemiş, vekâletname düzenlememiştir.” yönündeki hukuki ve fiili gerçeklerle örtüşmeyen beyan ve iddialarının haksız ve dayanaksız olduğunu, kaldı ki, davacının oğlu/vekili/temsilcisi olan …’in aynı zamanda davacının eşi …’ın da oğlu/vekili/temsilcisi olduğunu, davacının bu hesaplarında bulunan paraların büyük bir kısmının, …’ın müvekkili banka nezdindeki hesaplarından oğul/vekil/temsilci … tarafından transfer edilen paralar olup, davacının hesabında bulunan bu paralardan ve hesaplarından yapılan işlemlerden davacı ve davacının oğlu … ile birlikte davacının eşi …’ın ve muhtemelen diğer aile fertlerinin de bilgi sahibi olduğu hususunda tereddüt bulunmadığını, dava konusu hesaplardan yapılan tüm işlemlerin davacı, davacının oğlu/vekili/temsilcisi …’in bilgisi, rızası, talimatı, onayı ve icazeti tahtında gerçekleşen işlemler olup, müvekkili bankanın tüm iş ve işlemleri usule ve yasaya uygun olduğundan, dava konusu hesaplardaki paraların iadesinin söz konusu olmadığını, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu kararı veren ilk derece Mahkemesince eldeki dava hakkında yapılan yargılama sonunda, “somut olayda, davacının tacir sıfatının bulunmadığı gibi davaya konu hesaplardaki yatırım mevduatının davacının ticareti ile ilgili olduğuna yönelik bir iddianın bulunmadığı, davalı bankanın mahkememiz muhatap 29/06/2022 tarihli cevabi yazılarından hesabın ticari hesap olmadığının anlaşıldığı hususları hep bir arada değerlendirilerek taraflar arasında görülmekte olan bankacılık işleminden kaynaklı alacak davasına konu uyuşmazlıkta görevli mahkeme Tüketici Mahkemesi olduğundan, mahkememizin görevsiz olması nedeniyle dava şartı noksanlığından davanın usulden reddine, ” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davalı Banka ile kâr – zarar ortaklığına girerek elde edilen kârdan pay almak amacıyla davacının iddiaya konu edilen hesapları açtığı ve davacının tüketici olmak amacıyla hareket etmeyerek işlemlerini yaptığı hususlarının bir arada değerlendirilmesi gerektiğini, Mahkeme’nin görevsizlik kararının haksız ve hukuka aykırı olduğunu, somut uyuşmazlıkta, davacı tüketici olmadığından, uyuşmazlığın Tüketici Mahkemelerinde görülmesi mümkün olmamakla, ilk derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını ve dosyanın görevli Ticaret Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
GEREKÇE: Dava, bilgisi ve rızası dışında hesabından çekilen para nedeniyle uğranılan zararın tazmini, davasıdır. Bu aşamada istinafa gelen uyuşmazlık temelde, uyuşmazlığın çözümünde görevli noktasındadır. 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun(TKHK)’un 3/1 maddesinin (k) bendinde ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişi, tüketici; (l) bendinde ise mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlem, tüketici işlemi olarak tanımlanmıştır. TKHK’un 73/1. Maddesinde de, tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara ilişkin davalarda tüketici mahkemelerinin görevli olduğu düzenlenmiştir. Davalı bankadan gönderilen yazı cevabında, davacının hesabının portföy segmentinin “bireysel havuz” olduğu belirtilmiştir. Ticaret sicil müdürlüğü yazı cevabında ise, davacının gerçek kişi ticari işletme kaydı bulunmadığı bildirilmiştir. Vergi kayıtlarına göre de, davacı “potansiyel mükellef”tir. Dosya kapsamında, davacının ticari amaçla hareket ettiğine dair dosyada herhangi bir bilgi ve belge bulunmamaktadır. Davaya konu katılma hesaplarının döviz cinsinden olması veya katılma hesabının kar-zarar temelinde olması ve en nihayetinde kar amacının güdülmesi davacının ticari veya mesleki amaçlarla hareket ettiğinin kabulü için yeterli değildir. Bu halde davacının, katılma hesaplarını yatırdığı para ile davalı bankaya ortak olmadığına göre, 6502 sayılı Kanun’un 3/1.k maddesindeki tanıma uygun tüketici olduğunun kabulü gerekir. Bu nedenle, davaya bakma görevi tüketici mahkemesine ait olup, ilk derece mahkemesinin görevsizlik kararı vermesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda; ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından davalı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf başvurusunun reddine karar vermek gerekmiştir.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle;1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,2-Davalı tarafından başvuru sırasında istinaf karar harcı peşin olarak yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,3-Davalı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, HMK’nın 362(1)a maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi. 27/04/2023