Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2023/1127 E. 2023/933 K. 28.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/1127
KARAR NO: 2023/933
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 19. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 10/07/2023 (Ara Karar )
NUMARASI: 2023/238 Esas
TALEP: Kayyımlık (Ticari Şirkete Kayyım Atanması)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 28/09/2023
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün ihtiyati tedbire itiraz eden davalı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
TALEP: İhtiyati tedbire itiraz eden davalı vekili itiraz dilekçesinde özetle; eski yönetim kurulunun görev süresinin dolması nedeniyle şirkete yeni bir yönetim kurulu atanması gerektiğini kabul etmekle birlikte; Yargıtay kararları ışığında, yönetim kurulunun görev süresinin sona erdiği şirketlerde, denetim kayyımı atanmasını gerektirecek bir organ yokluğunun varlığından söz edilemeyeceğini, Yargıtay kararlarında, ticari şirkete yalnızca organ eksikliği ve kurulunun görevini yerine getirmesinde engel bulunması halinde kayyım atanabileceğinin kabul edilmekte olup bu kapsamda hâkimin hukuk yaratmasına ya da TMK’nın kayyımlığa ilişkin diğer hükümlerinin kıyasen şirketlere uygulanmasına cevaz verilmediğini, pay sahipleri arasında vuku bulan uyuşmazlıkların hiçbir şekilde kayyım tayinini gerektirmediğini, yönetim kurulu işlemlerinin denetlendiği bir kayyımlık modelinin kabul edilmediğinin görüldüğünü, davacının ihtiyati tedbir taleplerinin, yalnızca dava sonuçlanıncaya dek şirket kaynaklarının şirket yararına kullanılmasının engellenmesine ve şirket faaliyetlerinin durmasına hizmet ettiğini, bu talep doğrultusunda karar tesis edilmesinin taraflarından kabulünün mümkün olmadığını, İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. dosyasına ödenen bedelin müvekkili şirkete ödenmemesine ilişkin ihtiyati tedbir kararının hukuka aykırı olduğunu, tedbir kararının somut olarak hangi gerekçe ve delillere dayandırıldığı hususunda açıklık bulunmadığından verilen kararın HMK m. 391 uyarınca hukuka aykırı olduğunu, davada yaklaşık ispat koşulunun sağlanmış olduğundan söz edilemeyeceğinden ihtiyati tedbir talebinin kaldırılması gerektiğini beyanlarla 10.05.2023 tarihli ara karar ile verilen ihtiyati tedbir kararını kaldırılmasını talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu ara kararı veren ilk derece Mahkemesi tarafından ihtiyati tedbire itiraz hakkında yapılan inceleme ve değerlendirme sonunda, “tüm dosya kapsamı ve mahkememizce verilen tedbir kararına itiraz dilekçesi birlikte değerlendirildiğinde, İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce hükme esas alınan bilirkişi raporu ve aynı mahkemenin gerekçeli kararı da gözönüne alınarak HMK 389 maddesi uyarınca mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağı veya tamamen imkânsız hâle geleceği veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağı yönünde mahkememiz heyetinde kanaat oluştuğu, yine İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce hükme esas alınan bilirkişi raporu ve aynı mahkemenin gerekçeli kararı da gözönüne alınarak yaklaşık kanaatin de oluştuğu anlaşılmakla davalı vekilinin ihtiyati tedbir kararlarına yönelik itirazların ayrı ayrı reddine,” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: İhtiyati tedbire itiraz eden davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; eldeki davanın ikame edilmesinden önce, davacı tarafından İstanbul 2. Asliye Mahkemesi nezdinde Yönetim Kurulu üyesi …’e karşı sorumluluk davası açıldığını, bu davada verilen karar kesinleşmiş olup …’in yol açtığı iddia edilen zararın; … tarafından Şirket ad ve hesabına ödenmek Sureti ile tazmin edildiğini, eldeki davada ise, ilk derece mahkemesince yalnızca kesinleşmiş bu karar gerekçe gösterilerek ihtiyati tedbir kararı verildiğini, her davanın, açıldığı tarihteki fiili duruma göre değerlendirilip karara bağlandığını, bu bağlamda; ortadan kalkmış, güncelliği bulunmayan ve tazmini gerçekleşmiş bir durumun ilk derece mahkemesince verilen ihtiyati tedbir kararının yegane gerekçesi olmasının kabulünün mümkün olmadığını, güncel durumda, …’in Şirket’in banka hesaplarını kişisel amaçlarla kullanacağına ilişkin hiçbir endişe bulunmadığını, zira davacı yan iddia ettiği bu “endişe”ye dayanak aktüel herhangi bir olgu ya da delil sunulmadığını, aynı doğrultuda, verilen ihtiyati tedbir kararında hiçbir güncel gerekçenin yer almadığını, uyuşmazlığın esasını etkiler şekilde ihtiyati haciz kararı verilmesinin mümkün olmadığını, itiraza konu tedbir kararının Şirket sermayesinin Şirket’e ödenmesinin önüne geçerek Şirket’in faaliyette bulunmasını engelleyecek ve yalnızca davacının fesih talebine hizmet edecek nitelikte olduğunu, davalı Şirket’te her ne kadar yönetim kurulunun görev süresi sona ermiş bulunsa da denetim kayyımı atanmasını mümkün kılacak bir organ yokluğunun da bulunmadığını, Yargıtay’ın, anonim şirketlerde görev süresi sona eren yönetim kuruluna ilişkin istikrar kazanan kararlarının, Türk Ticaret Kanunu’nda yönetim kurulu üyelerinin bu sıfatlarının kendiliğinden düşeceğine ilişkin bir hüküm olmaması nedeniyle, görev süreleri dolsa bile önceki yönetim kurulunun yeni yönetim kurulu seçilinceye kadar görevine devam edeceğinin kabulü gerekeceği ve yönetim kurulu üyelerini görev süresinin bitmesiyle şirketin kendiliğinden organsız kaldığından söz edilemeyeceği yönünde olduğunu, verilen kararın açıkça HMK’ya aykırı olduğunu beyanla, ilk derece Mahkemesince verilen ihtiyati tedbir kararın kaldırılmasını talep ve istinaf etmiştir.
GEREKÇE: Talep, TTK’nın 531. Maddesi uyarınca anonim şirketin fesih ve tasfiyesi istemli davada İstanbul … İcra Dairesi’nin … E sayılı dosyasında davalı şirket adına ödenen asıl alacağın dava dışı …’in atadığı vekil tarafından çekilmemesi amacıyla davalı şirkete verilmek üzere ödenen asıl alacak üzerine ihtiyati tedbir kararı verilmesi ve şirkete denetim kayyımı atanması suretiyle ihtiyati tedbir kararı verilmesi, istemidir. İstinafa gelen uyuşmazlık temelde, talep konusuna ilişkin olarak ihtiyati tedbir şartlarının oluşup oluşmadığı noktasındadır. İhtiyati tedbir isteyen taraf, şirketin feshi için haklı nedenlerin bulunduğundan bahisle incelemeye konu ihtiyati tedbir kararı verilmesine ilişkin olarak talepte bulunmuştur. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu(TTK)’nda, anonim şirketin feshinin istenmesi halinde şirkete tedbiren kayyımı atanmasına ilişkin bir düzenleme yoktur. Bu halde, tedbire ilişkin HMK’nın 389 vd. Maddelerinin uygulanması gerekir. 6100 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu(HMK)’nun 389/1. Maddesi, mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir, şeklindedir. HMK’nın 390/2 maddesine göre de, tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır. Ayrıca bu kapsamda ihtiyati tedbir talebinin somutlaştırılması gerekir. Davacı, bu davadaki kayyım tedbiri asıl talep konusu olmayıp tedbirin amacının, davalı şirketin feshi ya da mahkemece bulunacak başka bir yöntemle müvekkilin ortaklıktan çıkarılması ya da yine mahkemece makul en uygun yolun bulunmasına dek geçen sürede şirketin yeniden zarara uğramasını ya da muhasebe kayıtlarında usulsüz işlemlerin yapılmasını önlemek olduğu ifade edilmiş ve yöneticinin sorumluluğuna ilişkin İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 25/11/2021 Tarih ve 2019/190 E. – 2021/791 K. Sayılı kararına dayanılmıştır. Şirket içi menfaat ihtilaflarına ait davalarda şirket varlığının korunması için mahkemece bir şirkete denetim kayyımı atanabilir. Şirket içi menfaat ihtilaflarının halli için açılan davalarda dava aşamasında bir tedbir olarak şirket yöneticisinin kararlarının denetim kayyımının onayına bağlandığı hallerde kayyımın görev ve yetkileri ile ilgili olarak kanunda bir özel düzenleme bulunmamaktadır. Dolayısıyla denetim kayyımı atanmasına ilişkin olarak 6100 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu(HMK)’nun 389 vd. maddelerinin uygulanması gerekli olup denetim kayyımının yetkilerinin de kararda açıkça gösterilmesi gerekir. Denetim kayyımı genellikle yönetim kurulunun işlemlerinin denetimi ve onayı için görevlendirilmektedir. Yani yönetim organının karar ve işlemlerinin geçerliliği kayyımın onayına bağlanır. Denetim kayyımı atanan hallerde, şirketin yönetim organı görevine devam etmektedir. Ancak, yöneticilerin şirket yönetimiyle ilgili aldıkları kararların ve şirket adına üçüncü kişilerle yaptıkları işlemlerin, hukuki olarak geçerli olabilmesi veya sayılabilmesi kayyımın onayına bağlıdır. Kayyımın görevi, yönetim organının almış olduğu kararlarının, şirket lehine olup olmadığını araştırmaktır. Bu nedenle, gözetim ve denetim kayyımı doğrudan şirketi yönetme ve temsile ilişkin faaliyetlerde bulunamaz. Esasen denetim kayyımının görevi bilinen anlamıyla “şirket denetimi” ya da “işlem denetimi” kavramının dışında kalan bir görevdir. Ancak yine de kayyım, görevlerini, TTK m. 369’da öngörülen “tedbirli bir yöneticinin özeniyle” ve dolayısıyla bu maddedeki atıf sebebiyle MK m. 2’de yer alan dürüstlük kurallarına uyarak ifa etmelidir. Kayyım, görevini yaparken, pay sahiplerinin, şirketin ve alacaklıların menfaatini korumakla yükümlüdür. İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 25/11/2021 Tarih ve 2019/190 E. – 2021/791 K. Sayılı kararının gerekçesinin bir bölümü; “Davacının, dava dışı şirketin ortağı olmakla beraber davalı yönetim kurulu başkanının eylemiyle meydana gelen zararın dolaylı zarar olması halinde ancak şirket adına talepte bulunabileceği kabul edilmelidir. Gerek birinci bilirkişi kurulu raporu ve gerekse ikinci bilirkişi kurulu raporu içeriği ve davacının dayandığı vakıalar karşısında davalı yönetim kurulu başkanının gelir tablosu hesaplarında gerçekte gider olmayan banka hesaplarındaki döviz mevcudunun nakit olarak çekilmesi, yukarıda açıklanan ve döviz cinsinden bu miktarlara ilişkin işlemlerin usulsüz şekilde gider olarak kaydının yapılmış olması, şirketin iş hacminin önemli bir kısmını içeren bu miktarların şirket muhasebesi tarafından yapılan basit bir hata olarak tanımlanmasının bilirkişi kurulu raporunda da açıklandığı üzere mümkün bulunmadığı, bu miktarların tüm yönetim kurulu üyeleri tarafından gözetlenmesi ve denetlenmesi gerektiği, esasen 6736 sayılı Kanun kapsamında giderleştirilebilen 1.135.000,00 TL isabet edecek şekilde muhasebeleştirilen zararın tamamının ortaya çıkmasında 2012-2015 yıllarında yönetim kurulunda görev aldığı saptanan davalı …’in kusurunun mevcut olduğu, davalının eyleminin davalı kusurundan kaynaklandığı, davalının bu eylemi sonucunda ise gerek birinci bilirkişi kurulu ve gerekse ikinci bilirkişi kurulu raporunda saptanan zararın dava tarihi itibariyle 3.348.569,33 TL olduğu, bu suretle zararın hükme konu toplam 3.348.569,33 TL olduğu, zararın doğrudan nedensellik ilişkisi içinde oluştuğu, bu tip kusurlu eylem ile meydana gelen zararın ise dolaylı zarar niteliğinde bulunduğu anlaşılmakla davacının dava dışı şirket aleyhine oluşan bu zarar ile ilgili tazminatın dava dışı şirkete ödenmesini talep etmesinin, bu suretle bu miktarın davalıdan tahsili ile dava dışı şirkete verilmesinin yasal koşullarının oluştuğu kabul edilmiştir.” şeklindedir. Bu karar, tarafların kararı istinaf etmemesi üzerine 25/01/2022 tarihinde kesinleşmiştir. Somut olayda, kesinleşen İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 25/11/2021 Tarih ve 2019/190 E. – 2021/791 K. Sayılı kararında açıklanan gerekçeler de nazara alındığında davacının haklılığının denetim kayyımı atanmasına ilişkin ihtiyati tedbir bakımından yaklaşık olarak ispatlandığının kabulü gerekir. Ayrıca, İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. Sayılı takip dosyasında davalı şirket adına ödenen asıl alacağın davalıya ya da vekiline ödenmemesine karar verilmesi de, söz konusu tutarın doğrudan icra müdürlüğünce şirket hesaplarına aktarılabilecek olması karşısında şirket işleyişine bir etkisi bulunmamaktadır. Bu haliyle, mahkemece, İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. Sayılı takip dosyasında davalı şirket adına ödenen asıl alacağın davalıya ya da vekiline ödenmemesine ve davalı şirkete ihtiyati tedbir yoluyla denetim kayyımı atanmasına, sonuç olarak itirazın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda; ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından İhtiyati tedbire itiraz eden davalı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf başvurusunun reddine karar vermek gerekmiştir.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle; 1-İhtiyati tedbire itiraz eden davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-İhtiyati tedbire itiraz eden davalı tarafından başvuru sırasında istinaf karar harcı peşin olarak yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, 3-İhtiyati tedbire itiraz eden davalı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, HMK’nın 362(1)f. maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi. 28/09/2023