Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2022/914 E. 2023/507 K. 11.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/914
KARAR NO: 2023/507
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 30/12/2020
NUMARASI: 2020/124 Esas – 2020/913 Karar
DAVA: Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 11/05/2023
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin … Cd. … sok.No:… K:… D:… Zeytinburnu/ İstanbul adresinde, … Sigorta A.Ş. ile aralarında yapmış oldukları Beyoğlu … Noterliğinin 29.03.2001 tarih ve … yevmiye ile onaylı Acentelik Sözleşmesi kapsamında sigorta acenteliği yaparak ticari faaliyette bulunduğunu, davalı tarafın, sözleşmeye ve yasaya aykırı olarak 16.01.2010 tarihinde sözleşmenin tek taraflı fesih edildiğini bildirdiğini, … Sigortanın bünyesindeki bir kısım insanların gelirini haksız şekilde elde etmeye çalışmasından müvekkilinin zarara uğradığını, poliçe bedellerinin tahsil edilmediği halde gerçek dışı ithamlarla şirket sözleşmesinin fesih edilmeye çalışıldığını, davacının acentelik faaliyetini sonlandırdıklarını, ekranının kapatıldığını, davacıdan 150.000,00 TL teminat alındığını, davalının acentelik sözleşmesini yasaya ve sözleşmeye aykırı fesh ettiğinden müvekkilinin uğradığı tüm zararların şimdilik 50,000,00 TL maddi tazminata mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının müvekkili şirketin acentesi olduğunu, acentelik sözleşmesinin haksız fesih edildiğini, bu nedenle de maddi ve manevi zarara uğradığı gerekçesi ile dava açtığı iddialarının haksız ve yersiz olduğunu, davacı tarafa sözleşmesinin haklı nedenle fesih edildiğinin bildirildiğini, davacının ileri sürdüğü taleplerinin hukuka aykırı olduğunu, dava konusu olayda davalının acenteliğinin kanun hükümlerine uygun olarak fesih edildiğini, davacı tarafın acentelik komisyonlarına ilişkin olarak ileri sürdüğü hususların dayanağının bulunmadığını, taraflar arasında acentelik sözleşmesinin 22.08.2013 tarihinde akdedildiğini, sözleşmenin 02.02.2015 tarihinde yenilendiğini, her iki sözleşmede herhangi bir oran belirlenmediğini, oran takdirinin ise müvekkili şirkete ait olduğunu, branşlar itibarı ile oranların belirleme yetkisi olduğunu, bu durumun da davacı acente tarafından kabul edildiğini, haksız davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu kararı veren ilk derece Mahkemesince eldeki dava hakkında yapılan yargılama sonunda, “…Dosya tüm deliller ile birlikte değerlendirildiğinde; davalı süresinde cevap dilekçesi vermiş olduğundan dosyaya sunmuş olduğu cevap dilekçesinin ıslahına ilişkin 27.11.2020 tarihli dilekçesi mahkememizce davacıya tebliğ edilmiş olup beyanı alınmıştır. Davalının zamanaşımı itirazı bakımından dosya incelendiğinde, taraflar arasındaki acentalık sözleşmesi 29.03.2011 tarihli olup davalı tarafından sözleşmenin fesih tarihi16.02.2010 tarihinde yapıldığı uyuşmazlık konusu değildir. Sözleşmenin acentelik sözleşmesi olması nedeni ile bu sözleşmeden doğan hak ve talepler 5 yıllık zamanaşımı süresine tabi olup 16.02.2015 tarihinde zamanaşımına uğramıştır. Taraflar arasında düzenlenen sözleşmenin acentelik değil karma sözleşme olduğunun kabulü halinde dahi feshin 16.02.2010 tarihli olması davacının da arabuluculuk başvuru tarihinin 03.02.2020 tarihli olması nedeni ile 10 yıllık zamanaşımının da dolduğunun kabulü gerekmektedir. Davacı taraf iş bu davada uzamış zamanaşımının uygulanması gerektiğinden bahsetmiş ise de, sözleşmenin fesih nedeni olarak gösterilen fiil olan davacının sahibi olduğu acentenin sattığı poliçe bedellerini firmaya aktarılmadığına ilişkin olup Yargıtay 15. Ceza Dairesinin 2015/122238 Esasi 2016/8222 Karar sayılı ilamı ile mahkumiyet kararı verilmesi gerektiğinden bozulduğu, kendi fiilinden kaynaklı davalıların başvurusu ile açılan bu ceza dosyasındaki uzamış zamanaşımı iddiasında bulunamayacağı, aksi düşünülse dahi uzamış zaman aşımının da dolduğu anlaşılmakla açılan davanın zamanaşımından reddine” karar verilmiştir.Bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; hukuk davalarında, ceza davasına ilişkin daha uzun süreli zamanaşımının uygulanması için, dava konusu olayla ilgili haksız eylemin yalnızca cezalandırılabilir ve suç niteliğini taşımasının yeterli olduğunu, bu haksız fiile ilgili soruşturma yapılması, sonucunda takipsizlik ya da beraat kararı verilmesinin önemli olmadığını, dava konusu olayın da ceza yargılamasına konu olduğunu, müvekkili tarafından suç duyurularında bulunulduğunu, Bakırköy 10. Asliye Ceza Mahkemesinin 2012/348 Esas sayılı dosyası üzerinden nitelikli güveni kötüye kullanmak suçundan yapılan yargılamanın halen derdest durumda olduğunu, bu davanın beraatla sonuçlanması halinde başta iftira olmak üzere çeşitli suçlardan soruşturma yapılması durumunda kalınacağı hususunun göz ardı edilmemesi gerektiğini, yerel mahkeme tarafından bu hususlar gözetilmeden, derdest olan davanın henüz kesinleşmediği halde müvekkilinin ceza zamanaşımından yararlanamayacağı yönünde değerlendirme yaptığını, yerel mahkemenin bu kararının usul ve yaya aykırı olduğunu, ayrıca yeni HMK’da dava aşamalara kesin olarak ayrılmasına rağmen, tahkikata geçilmesi kararına aykırı olarak, vaki talep üzerine müvekkili lehine oluşan kazanılmış hakkın sonuçlarını ortadan kaldıracak ve yasayla belirlenen dava aşamalarını anlamsız ve etkisiz kılacak bir tavır alınmasının hukuka ve kamu düzenine aykırılık teşkil ettiğini, belirtilen sebepler neticesinde yerel mahkeme kararının kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafça ileri sürülen taleplerin zamanaşımına uğradığını, müvekkili şirket tarafından feshedilen acentelik sözleşmesinin haklı nedenle feshedildiğini, davacı acentenin müvekkili şirket nezdinde herhangi bir hak ve alacağı bulunmadığını, davacı tarafça uzamış ceza zamanaşımı süresinin uygulanmasına gerektiğine dair iddiasının kabul edilemeyeceğini, ceza zamanaşımı süresi göz önünde bulundurulsa dahi davacı tarafın taleplerinin zamanaşımına uğradığının anlaşılabileceğini, yerel mahkeme nezdinde tanzim edilen davacı tarafın taleplerinin dayanaktan yoksun olduğu, talep etmiş olduğu tazminatlara ilişkin olarak yerel mahkeme dosyasına herhangi bir evrak ve belge sunulmadığının açıkça ortaya konduğunu, belirtilen sebepler neticesinde davacı tarafın istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
GEREKÇE: Dava; acentelik sözleşmesinin haksız olarak feshedildiği gerekçesi ile tazminat istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yukarıdaki gerekçelerle davanın zaman aşımı nedeniyle reddine karar verilmiş, davacı vekili tarafından yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Dosyada yapılan incelemede; taraflar arasında 22/03/2001 tarihinde acentelik sözleşmesi düzenlendiği, eldeki davanın da bu sözleşmenin davalı tarafça 13/01/2010 tarihinde Beyoğlu … Noterliğinden gönderilen … yevmiye numaralı ihtar ile 13/01/2010 tarihi itibariyle feshedildiğinin davacıya bildirildiği, dava dilekçesinin açıklamalar bölümü ile davalı tarafın cevap dilekçesinin 3. Sayfasındaki beyanlara göre fesih bildiriminin davalı tarafa 16/01/2010 tarihinde ulaştığı anlaşılmaktadır. Yine davacı tarafça davalıya aynı noterliğin aynı tarihli … yevmiye numaralı ihtarı ile vekillikten azledildiğinin ve tüm acentelik sözleşmelerinin feshedildiğinin ihtar edildiği anlaşılmaktadır. Davacı şirket temsilcisi … tarafından davalı şirket yetkilileri … ile … hakkında hukuka aykırı davranışlarla çalışma hürriyetini ihlali ve müşteri sırrı bilgi ve belgelerini kullanılması suçlaması ile şikayette bulunulduğu, dosya içerisine Şişli C. Başsavcılığının 2010/38994 soruşturma 2010/19269 karar nolu 31/08/2010 tarihli kovuşturmaya yer olmadığnıa dair kararının sunulduğu, bu karara karşı müştekinin Beyoğlu Ağır Ceza Mahkemesine itiraz dilekçesinin dosyaya ibraz edildiği görülmektedir. Davalı şirket yetkililerince davalı şirket yetkilisi … ve … hakkında hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçlaması ile suç duyurusuda bulunulduğu, sanıklar hakkında İstanbul 10 Asliye Ceza Mahkemesinin 2012/348 Esas dosyası ile dava görüldüğü, 01/10/2013 tarihli karar ile taraflar arasındaki ilişkinin hukuki ihtilaf olduğu gerekçesi ile beraat kararı verildiği, kararın temyizi üzerine Yargıtay 15. Ceza Dairesinin 01/11/2016 tarih 2015/12238 Esas – 2016/8222 Karar sayılı ilamı ile sanık … yönünden verilen beraat hükmünün onandığı, sanık … hakkında verilen berat kararının katılan vekilinin temyizi üzerine bozulduğu, bozma sonrası dosyanın 2016/473 Esas numarasına kaydedildiği, duruşmasının 31/03/2020 tarihine atılı olup, derdest olduğu görülmektedir. Taraflar arasındaki sözleşmenin “acentelik sözleşmesi” olduğu, sözleşmenin yürürlükte bulunduğu ve feshedildiği tarih itibariyle yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 126. Maddesi gereği acentelik sözleşmesinden doğan taleplerin 5 yıllık zaman aşımına tabi olduğu, dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 146. Maddesi ile de acentelik sözleşmesinden doğan alacakların 5 yıllık zaman aşımına tabi olduğu şeklinde aynı düzenlemenin bulunduğu görülmektedir.Zaman aşımının kesilmesine ve durmasına ilişkin kurallar Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 132 ve devamı maddelerinde, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun ise 153 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Eldeki davada her iki kanun yönünden sözleşmelere uygulanacak yukarıdaki maddelerde düzenlenen zaman aşımını durduran ve kesen bir sebebin, sözleşmenin feshi ihbarının davacıya ulaştığı 16/01/2010 tarihi ile 16/01/2015 tarihleri arasında gerçekleştiği davacı tarafça iddia ve ispat edilmemiştir. Davacı taraf kendisi hakkında açılıp görülen ceza davasına uygulanacak ceza zaman aşımı süresinin, kendisinin açtığı işbu davadaki zaman aşımını uzatacağı iddiasındadır. Sözleşmenin feshi tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60. Maddesinin ikinci fıkrası “Şukadar ki zarar ve ziyan davası, ceza kanunları mucibince müddeti daha uzun müruru zamana tabi cezayı müstelzim bir fiilden neşet etmiş olursa şahsi davaya da o müruru zaman tatbik olunur.”, dava tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 72. Maddesinin 1. Fıkra 2. Cümlesi “Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır.” hükümlerini içerdiği, bu iki madde gereği uzamış ceza zaman aşımının uygulanmasının ancak tazminat isteminin cezayı gerektirir bir fiilden doğması koşuluna bağlıdır. Oysa ki eldeki davada davacı taraf kendisine isnat edilen haksız fiile dayanarak uzamış ceza zaman aşımının uygulanması gerektiğini savunmaktadır. Bu durumda eldeki davada ceza kanunlarınca ön görülen uzamış ceza zaman aşımının uygulanması mümkün değildir. Sözleşmenin feshinin davacıya bildirildiği 16/01/2010 tarihinden itibaren davanın 5 yıllık süre içinde en geç 16/01/2015 tarihinde açılması gerektiği, zaman aşımını durduran ve kesen bir yasal sebebin davacı tarafça ileri sürülüp ispatlanmadığı, eldeki davanın ise zaman aşımı dolduktan yaklaşık 5 yıl sonra 11/02/2020 tarihinde açılmış olduğu anlaşılmakla, ilk derece mahkemesince davanın zaman aşımı sebebiyle reddine karar verilmesinde herhangi bir isabetsizlik görülmemiştir. HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda; ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf başvurusunun reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Davacı tarafından yatırılan 80,70 TL istinaf peşin harcının alınması gereken 179,90 TL karar harcından mahsubu ile eksik olan 99,20 TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye irad kaydına, 3-Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, HMK’nın 362(1)a maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi.11/05/2023