Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2022/413 E. 2023/30 K. 16.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/413
KARAR NO: 2023/30
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 30/09/2021
NUMARASI: 2021/309 Esas – 2021/655 Karar
DAVA: Tespit
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 16/01/2023
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı …’ın diğer şirket ortakları gibi 06/01/2003 tarihinde yapılan sözleşmeye istinaden 13/03/2003 tarihli 5755 sayılı Ticaret Sicil Gazetesinde yayınlanan 09/01/2003 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında alınan kararlar kabul ettiğini, taraflar arasında evvelce yapılan 12/06/2002 ve 30/08/2002 tarihli sözleşmelerin tüm mündeceratıyla 13/03/2003 tarihli 5755 Sayılı Ticaret Sicil Gazetesinde yayınlanarak iptal edilmiş olmasına rağmen …’ın, …’i mağdur etmek için 06/06/2003 tarihinde İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2003/756 E. Sayılı dosyası ile dava açtığını, alınan kararlara …’in uymasına rağmen …’ın uymadığını, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2010/13120 sayılı ilamında kesinleşen İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 14/02/2006 tarih ve 2003/756 E., 2006/62 K. Sayılı kararıyla, …ın iddialarının gerçeği yansıtmadığı, edimlerini yerine getirmediğinden karşı taraftan edimlerini yerine getirmesini talep edemeyeceği, … Bankasından alınan temliknamenin iptalini isteyemeyeceği, senet ve çeklerin iadesine ilişkin karar verdiğini, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2010/13120 E. Sayılı kararıyla, yerel mahkemenin bu kararını onayladığını, diğer taraftan ilamın 7.nci maddesinde; “06.01.2003 tarihli protokolün 6.maddesi içeriğinden davacı tarafından % 25 payın teminat amaçlı olarak verildiği anlaşılmaktadır. Davalılarca gerekçesi bu yönüyle temyiz edilmeyen kararla davacı borcunun 1.400.000.USD olduğu belirlendiğinden, mahkemece tarafların söz konusu protokolle bir hesaplaşma tarzını da göstermiş olmaları nedeniyle, %25 payın anılan maddede öngörülen her bir payın 60.000.USD hesabıyla değeri belirlendikten sonra, davacının borcu olan 1.400.000.USDnin mahsubundan sonra bakiye kalacak hisselerin davacıya iadesine ” karar verdiğini, Yerel Mahkeme ve Yargıtay kararlarının, davanın açıldığı 2003 tarihi itibariyle olması nedeniyle, …ın 01/09/2002 tarihi ile 01/01/2004 tarihi arasındaki zaman birimi için …’e kâr payı borcu olduğunu ilamında belirterek karar verdiğini, gerçekte ise, …’ın taşınmazı çalışır vaziyette ihya edilmiş 5 yıldızlı otel olarak 01/01/2004 tarihinde teslim edeceğini taahhüt etmesine rağmen, taşınmazı ancak 31/05/2007 tarihinde mahkeme kararıyla icra yoluyla tahliye etmiş olduğunu, 06/01/2003 tarihli sözleşme ile 13/03/2003 tarihli sicil gazetesinde yayınlanan 09/01/2003 tarihli Olağanüstü Toplantıdaki alınan kararlara rağmen, 01/09/2002’den 01/01/2004 tarihine kadar değil, 31/05/2007 tarihine kadar kâr payı ile birlikte cezai şart ve faiz borcu olduğu bir tarafa, davalı …’ın taşınmazı ihya etmediğini ve sermaye artışını gerçekleştirmediğini, Yargıtay ilamı ile, …’ın geri alım vefa hakkıyla …’e vermiş olduğu %25 şirket payından …’ın kâr payı mahsup edildikten sonra …’in …’a hisse iade etmesine karar verildiğini, 06/01/2003 tarihli sözleşme nedeniyle13/03/2003 tarihli 5755 sayılı Ticaret Sicil Gazetesinde yayınlanan 09/01/2003 tarihli olağanüstü toplantıda alınan kararlara istinaden, …’ın taşınmazı 01/01/2004 tarihinde tahliye edeceğini, buna karşılık …’e 1.400.000-USD kâr payı vereceğini, taşınmazı 5 yıldızlı çalışır ihya edilmiş otel olarak teslim edeceğini, sermaye artışı yapacağını taahhüt etmesine, bu nedenlerle ancak 31/05/2007 tarihinde mahkeme kararıyla icra yoluyla zorla tahliye edildiğinden Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2010/13120 E. Sayılı ilamının 7. maddesinde belirtildiği üzere davalının kâr payı borcunun sadece 01/09/2002 tarihinden 01/01/2004 tarihine kadar değil, 31/05/2007 tarihine kadar kâr payı ile taşınmazı ihya borcu olduğunu, sermaye artışıyla birlikte diğer edimlerini yerine getirmediğinden ceza ve faiz ödemesi gerektiğini belirterek; 06/01/2003 tarihli protokolün 6. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca Vefa Hakkının Kendiliğinden Hükümsüz Kaldığının ve bu nedenle …’ın vefa hakkıyla verdiği %25 şirket payını talep etme hakkı olmadığının tespitine, 06/01/2003 tarihli sözleşme nedeniyle,13/03/2003 tarihli 5755 sayılı Ticaret Sicil Gazetesinde yayınlanan 09/01/2003 tarihli olağanüstü toplantıda alınan kararlara istinaden …’ın davacıya borçlu olduğunun tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; mahkemenin yetkisiz olduğunu, davanın zamanaşımına uğramış olduğunu, söz konusu alacak talebinin kabulünün mümkün olmadığını, davacının ileri sürdüğü iddiaların İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesinde ileri sürüldüğünden ve bu davada tartışıldığından, iş bu davanın açılmasında hukuki yarar bulunmadığını, birleştirilmesi talep edilen İstanbul 8. Asliye Tic. Mahk. 2019/618. Esas sayılı dosyasının, 2003 yılında ikame edilen, yerel mahkemenin vermiş olduğu kararların Yargıtayca üç kez bozulduğu, huzurda halen devam eden ve artık karar aşamasına gelmiş alacak davası olduğunu, davacının menfi tespit davası açarak birleştirme veya bekletici mesele yapılması taleplerinde hiçbir hukuki yarar bulunmadığını, tarafları ve konusu aynı olan derdest dava bulunduğundan, iş bu davanın dava şartı yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu kararı veren ilk derece Mahkemesince eldeki dava hakkında yapılan yargılama sonunda, “Eldeki davada davacı, 06/01/2003 tarihli protokolün 6. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca vefa hakkının kendiliğinden hükümsüz kaldığının ve bu nedenle …’ın vefa hakkıyla verdiği %25 şirket payını talep etme hakkı olmadığının tespitine, 06/01/2003 tarihli sözleşme nedeniyle,13/03/2003 tarihli 5755 sayılı Ticaret Sicil Gazetesinde yayınlanan 09/01/2003 tarihli olağanüstü toplantıda alınan kararlara istinaden …’ın davacıya borçlu olduğunun tespitine karar verilmesini talep etmektedir. Yukarıda belirtildiği üzere Mahkememizin 2019/618 E. Sayılı dosyası kapsamında 2003 tarihinde açılan ve yaklaşık 18 yıldır devam eden davanın konusu da 06/01/2003 tarihli protokün 6. Maddesi gereğince … yönünden …’e verilen % 25 şirket hissesinin geri alım şartlarının oluşup oluşmadığına ilişkin bulunmaktadır. Yani davacının bu davada tespit talebinde bulunmuş olduğu hususa ilişkin olarak daha önce açılan ve 18 yıldır devam eden bir dava bulunmaktadır. Yine aynı ticari ilişki ve aynı delillere dayalı olarak dava açılmasında davacının hukuki yararı bulunmamaktadır. Aynı şekilde davacının davalı aleyhine eda davası açarak alacağını talep etme hakkı varken, sadece davalının, davacıya borçlu olduğunun tespitine karar verilmesi şeklindeki müspet tespit davası açmasında da hukuki yararı bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Tüm bu nedenlerle, davacı tarafından açılan davanın, hukuki yarara ilişkin dava şartı yokluğu nedeniyle 6100 sayılı HMK’nın 114/1-h ve 115/2. maddeleri gereğince usulden reddine” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; derdest olduğu belirtilen dava ile bu davanın dava sebebinin ve konusunun farklı olduğundan derdestlik bulunmadığını, derdestlik nedeniyle ikinci davanın reddedilebilmesi için her iki davanın taraflarının dava sebeplerinin ve dava konusunun aynı olması gerektiğini, derdest olduğu kabul edilen davada … 12.6.2002 tarihli ve 30.8.2002 tarihli (EK.4) akitlerin feshine, … A.Ş. hisselerinin … adına hükmen tesciline karar verilmesini talep ettiğini, bu davada derdest olduğu kabul edilen davada dayanmayan 6.1.2003 tarihli sözleşme (EK.5) ve 13.3.2003 tarihli Ticaret Sicil Gazetesinde (EK.6) yayınlanan 9.1.2003 tarihli toplantıda alınan karara dayanıldığını, tespit davasının, eda davasının öncüsü olduğunu davacının, davalı … ne kadar alacağı olduğunun bilinmediğini, alacağın tespit edildikten sonra eda davası açılacağını, tespit hükmü …tan olan alacağın tahsili için açacağı eda davasının öncüsü olacağını bu nedenle açılan davada davacının hukuki yararı bulunduğunu beyanla, ilk derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir. Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle: İş bu dava süresinde açılmadığından, davanın zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiğini, menfi tespit davasında ileri sürülebilecek tüm iddialar, alacak davasında savunma sebebi olarak ileri sürülebilir iddialar olduğunu dolayısıyla davacının ileri sürdüğü iddiaların İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesinde ileri sürüldüğünden iş bu davanın açılmasında hukuki yarar bulunmadığını, tarafları ve konusu aynı olan derdest dava bulunduğunu istinaf talebinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, şirket hisselerini vefa hakkı kapsamında iade yükümlülüğü bulunmadığının ve sözleşme ve alınan kararlar kapsamında alacaklı olduğunun tespiti davasıdır. İstinafa gelen uyuşmazlık temelde, davada hukuki yararın bulunup bulunmadığı noktasındadır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu(HMK)’nun 106/1. Maddesine göre, tespit davası yoluyla, mahkemeden, bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesi talep edilir. Ancak maddenin ikinci fıkrasına göre, tespit davası açanın, kanunlarda belirtilen istisnai durumlar dışında, bu davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararı bulunmalıdır. Bunun yanı sıra maddi vakıalar, tek başlarına tespit davasının konusunu oluşturamaz. Tespit davasının konusunu ancak hak veya hukuki ilişkiler oluşturur. Bu kapsamda her çeşit hukuki ilişki tespit davasının konusu olabilir. Buna karşılık, somut bir olaydan doğmayan, soyut hukuki ilişkilerin tespiti istenemez. Ayrıca davacının tespit davasına konu edilen hukuki ilişkisinin hemen tespit edilmesinde hukuki yararının bulunması şarttır. Bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığı yahut yokluğu, tespit davası açılabilmesi için yalnız başına yeterli değildir. Bundan başka, o hukuki ilişkinin var olup olmadığının mahkemece hemen tespit edilmesinde, davacının korunmaya değer, meşru bir hukuki yararının bulunması şarttır. Bu şartın gerçekleşmesi ise, davacının bir hakkı veya hukuki durumu güncel (halihazır) bir tehlike ile tehdit edilmiş olmasına; bu tehdit nedeniyle, davacının hukuki durumu tereddüt içinde olması ve bu hususun davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunmasına; yalnız kesin hüküm etkisine sahip olup, icraya konulamayan tespit hükmünün, bu tehlikeyi ortadan kaldırmaya elverişli olmasına bağlıdır. Davacının tespit davası ile istediği hukuki koruma diğer dava çeşitlerinden biri ile sağlanabiliyorsa, o zaman davacının tespit davası açmakta hukuki yararı yoktur. İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/618(eski esas: 2003/756) esas sayılı dosyasında … tarafından …, … San. ve Tic. A. Ş. ve … aleyhine 06/06/2003 tarihide açtığı ve bu dava ile birleşen İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2004/77 E. Sayılı dosyasında … San. ve Tic. A. Ş. Aleyhine 15/01/2004 tarihinde davalar açmış olup, bu davalar taraflar arasında düzenlenen protokole dayalı taşınmaz satış vaadi sözleşmelerinin iptali ile geçersizliğin tespiti, bu kapsamda verilen bono ve çeklerin iptali ile anonim şirket pay devrinin iptali ve davacı adına tescili istemlerine ilişkindir. Bu dosyada karar verilmesi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 22.12.2010 Tarih ve 2010/12283 E. – 2010/13120 K. Sayılı kararı ile, karar diğer bozma sebeplerinin yanında “Taraflar arasında anasözleşme hükmü haline getirilen 06.01.2003 tarihli protokolün 6.maddesi içeriğinden davacı tarafından % 25 payın teminat amaçlı olarak verildiği anlaşılmaktadır. Davalılarca gerekçesi bu yönüyle temyiz edilmeyen kararla davacı borcunun 1.400.000 USD olduğu belirlendiğinden, mahkemece tarafların söz konusu protokolle bir hesaplaşma tarzını da göstermiş olmaları nedeniyle % 25 payın anılan maddede öngörülen her bir payın 60.000 USD hesabıyla değeri belirlendikten sonra davacının borcu olan 1.400.000 USD’nin mahsubundan sonra bakiye kalacak hisselerin davacıya iadesine karar verilmesi gerekirken bu husustada yanlış değerlendirme sonucu hatalı karar verilmesi doğru görülmemiştir.” gerekçesiyle … lehine bozulmuştur. Mahkemece bozma sonrası verilen kararlar üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 09.12.2014 tarih ve 2014/4201 E- 2014/19353 K. Sayılı ve 27/02/2019 tarih ve 2018/5181 E – 2019/1599 K. Sayılı kararlarında aynı gerekçeler tekrar edilmiştir. Buna göre, davacı … tarafından açılan eldeki davaya konu %25 hisseye ilişkin İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/618 esas sayılı dosyasında bu hisselerin …’a iade edilip edilmeyeceği hususunda yargılama yapılmakta olup, ayrı bir dava ile vefa hakkının hükümsüz kaldığının ve …’ın %25 şirket payını talep etme hakkının bulunmadığının tespitinin ayrı bir dava ile istenmesinde hukuki yarar bulunmamaktadır. Davacı tarafça, 06/01/2003 tarihli sözleşme nedeniyle, 13/03/2003 tarihli 5755 sayılı Ticaret Sicil Gazetesinde yayınlanan 09/01/2003 tarihli olağanüstü toplantıda alınan kararlara istinaden …’ın davacıya borçlu olduğunun tespitine karar verilmesi de dava konusu yapılmıştır. Talebin niteliğine göre, iddia edilen hakkının güncel (halihazır) bir tehlike altındı olduğunun kabulü mümkün değildir. Bu kapsamda eda davası açılabilecekken tespit davası açılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır. Tespit davasının konusunun hak veya hukuki ilişki olması ve davacının tespit davası açmakta hukuki yararının bulunması, dava şartıdır. Somut olayda davacının eldeki tespit davasını açmakta hukuki yararı bulunmadığından HMK’nın 115/2. Maddesi uyarınca davanın dava şartı yokluğundan usulden reddi gerekir. Bu nedenle mahkemece tespit davasının hukuki yarar yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda; ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf başvurusunun reddine karar vermek gerekmiştir.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle;1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,2-Davacı tarafından başvuru sırasında istinaf karar harcı peşin olarak yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,3-Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,4-Kararın, HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraflara resen tebliğine, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2(iki) hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.16/01/2023