Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2022/379 E. 2022/319 K. 17.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/379
KARAR NO: 2022/319
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 13. ASLİYE TİCARETMAHKEMESİ
TARİHİ: 06/12/2021 (Ara Karar)
NUMARASI: 2021/723 Esas
TALEP: İhtiyati Haciz
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 17/03/2022
İlk derece mahkemesince verilen ihtiyati haciz talebinin reddine dair 06/12/2021 tarihli ara kararın ihtiyati haciz talep eden davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
TALEP: Davacı vekili, müvekkilinin dava konusu alacağı … A.Ş’den temlik aldığı, dava dışı … Ltd.Şti ile bu şirketin ortağı …’dan olan alacağın tahsil için icra takibi yapıldığı ancak adı geçen borçlu şirketin bir çok icra takibine maruz kalınca eşi ve kardeşi üzerinden davalı şirketi kurarak sigortacılık faaliyetine devam ettiği, davalı ile dava dışı asıl borçlu şirket arasında organik bağ bulunduğu, davalı şirketin müdürler kurulu başkanın da borçlulardan … olduğu, hacze gidildiğinde borçlu şirkete ait muhtelif evrakların bulunduğu, davalının dava dışı borçlu şirketin mail adresini kullandığı, borçlarını ödememek adına davalı şirketin kurulduğu, tüzel kişilik perdesinin aralanması ile durumun ortaya çıkacağını belirterek icra takibine konu alacağın şimdilik 100.000 TL’sinin davalıdan tahsiline ve davalının menkul, gayrimenkul malları ile üçüncü kişilerdeki hak ve alacaklarının ihtiyaten haczine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ ARA KARARI: Mahkemece 06.12.2021 tarihli ara kararı ile; dosya kapsamı ve İİK 257 ve 258. maddeleri nazara alınarak; davalı şirketin alacaktan/borçtan sorumluluğunun davalı şirket ile asıl borçlu şirket arasındaki hukuki ve fiil bağlantının saptanması bağlı olması, bu aşamada ihtiyati haciz talebinin doğrudan doğruya uyuşmazlığın temelini ve esasına dayanması, değişen durum ve şartlara göre yargılamanın her aşamasında koruma tedbiri kapsamında ihtiyati haciz talep edilebileceği ve karar verilebileceği, somut olayda alacağın varlığına ve miktarına açıkça delalet eden, davaya konu borçtan davalının sorumluğuna ilişkin yaklaşık ispata ve koruma tedbirine müteallik bir husus görülmediği gerekçesiyle 2004 sayılı İİK’nın 257 vd. maddeleri gereğince koşulları oluşmayan ihtiyati haciz talebinin reddine karar verilmiştir. Bu ara karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesiyle; borçlu … Sigorta ile davalı arasında açık organik bağ bulunduğu zira davalının 08.11.2016 tarihinde borçlu …’nun eşi … ve kardeşi … adına kurulduğu, …’nun aynı zamanda borçlu … Sigorta şirketinin de kurucusu ve eski ortağı olduğu, davalının, borçlu …’nun mernis adresinde faaliyet gösterdiği, her ikisinin de aynı iş kolunda faaliyet göstermekte olup, aynı müşteri portföyünü kullandıkları, haciz esnasında toplanan delillerin, borçlunun davalı üzerinden faaliyetine devam ettiğini gösterdiği, İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasından borçlu …’nun mernis adresinde haciz yapıldığı, bu adresin aynı zamanda davalının merkez adresi olduğunun belirlendiği, şirket çalışanına borçlu sorulduğunda, biraz önce mahalden ayrıldığını beyan ettiği ve borçluya ait odayı gösterdiği, odada bulunan masanın üzerinde borçlular … ve … sigorta’ya ait masa isimliği, kartvizit, düğün davetiyesi, gözlük, mont vs kişisel eşyalar ile fatura ve sigorta poliçe klasörleri bulunduğu, odanın duvarında ise borçluya ait üniversite diplomasının tespit edildiği ayrıca borçluya ait bilgisayarda …@…com mail adresinin aktif bir şekilde kullanıldığının görüldüğü, davalının sosyal medya hesabının açıklama kısmında “…” ibaresinin yazılı olduğu, …’nun 08.11.2031 yılına kadar davalının münferiden imzaya yetkili müdürler kurulu başkanı olarak seçildiği, TBK 202 ve TTK146-151 maddeleri uyarınca da borçlunun ticari işletmesini devralan davalının dosya borcundan sorumlu olduğu, malvarlığının veya işletmenin devralınmasından dolayı devralanın sorumluluğunu düzenleyen TBK 202′ maddesinde düzenlendiği, Yargıtay’ın ilke haline gelen kararlarında ise, her ne kadar şekli olarak birleşme prosedürleri uygulanmamış olsa dahi, bu durumun fiili birleşme karşısında bir anlam ifade etmeyeceği ve TTK m.151 uyarınca külli halefiyet kuralının geçerliği olduğu; sonraki şirketin, öncekinin devamı niteliğinde olduğu ve önceki şirkete ait tüm borçlardan sorumlu olduğuna hükmedildiği, Yargıtay 13. HD 2008/56 E 2008/6260 K sayılı kararında,“… dava konusu olayda karşı taraf şirketle ilam borçlusu şirketin davacının alacağını almasını engeleme amacıyla fikir ve işbirliği içeriside olduğu anlaşılmaktadır. her ne kadar kayden iki ayrı tüzel kişilik devam ediyor görünse de, bu durum fiili birleşme karşısında anlam ifade etmez. faaliyet adresleri aynı olan şirketler iki ayrı hastane değil, tek bir hastanede ticari işletmelerini sürdürmektedirler. ticari işletmede devamlılık esas olduğundan, sonraki öncekinin devamı niteliğindedir. ilam borçlusunun borçlarından da TTK 146 – 152 maddeleri, BK 179 ve devamı maddeleri gereğince küllfi halefiyet kuralları gereğince karşı taraf şirket sorumludur.” denildiği, davalının, borçlu şirketin ticari işletmesini devralmış olup; aynı adreste, aynı müşteri çevresiyle, borçlu şirkete ait ticari emtia ile ve tamamen aynı iş kolunda faaliyetlerine devam ettiği ayrıca davalı şirketin borçlu…in eşi ve kardeşi üzerine ve aynı zamanda borçlu … Sigorta’nın eski ortağı … üzerine kurulmuş olmasının da TMK m.2 kapsamında kötüniyetin tezahürü olup, hiçbir hukuk kaidesinin ise kötüniyeti korumayacağı, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2020/94 E-2020/358 K sayılı 09.06.2020 tarihli kararında bu hususun vurgulandığı, muvazaalı işlemler sebebiyle tüzel kişilik perdesi aralanması gerektiği, yeni ticaret kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar, borca batmış şirketlerin patronlarının tüzel kişilik perdesinin ardına sığınarak yeni şirketler kurararak tüzel kişilik ile ortağın malvarlığı ayrılığı ilkesine dayanarak alacaklıları bir masa bir sandalye ile karşı karşıya bıraktıkları, bu dönemde gerek doktrin gerek bazı Yargıtay içtihatları ile tüzel kişilik perdesinin aralanması yöntemi ile borçluların mal kaçırma operasyonlarının bozulmaya çalışıldığı, TK202 v.d maddeleri ile de tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi hukuk sistemimizde yerini aldığı, doktrinde bu husus özelleştirilerek; tüzel kişi ile ortakların organizasyon ve malvarlıklarının birbirine karışması, yetersiz sermaye ve özellikle şirket tüzel kişiliğinin bilinçli olarak üçüncü kişileri zarara uğratılması tüzel kişilik perdesinin ortadan kaldırılması nedenleri arasında sayıldığı, her iki şirketin de patronunun tüzel kişilik perdesi arkasında işleri yöneten borçlu …’den başkası olmadığı buna rağmen ihtiyati haciz talebinin kabul edilmediğini belirterek ilk derece mahkemesi ara kararının kaldırılmasına, talepleri gibi ihtiyati haciz isteminin kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, dava dışı şirketten olan alacağın tüzel kişilik perdesinin aralanması ilkesine dayalı olarak davalıdan tahsili istemine ilişkindir. Talep, ihtiyati haciz istemini kapsamaktadır. İlk derece mahkemesince, yukarıda açıklanan gerekçe doğrultusunda ihtiyati haciz talebin reddine karar verilmiş, bu ara karara karşı, davacı vekili tarafından yasal süresi içerisinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülen istinaf başvuru sebepleriyle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık yönüyle re’sen yapılmıştır. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu(İİK)’nun 257/1. maddesine göre, rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para borcunun alacaklısı, borçlunun yedinde veya üçüncü şahısta olan taşınır ve taşınmaz mallarını ve alacaklariyle diğer haklarını ihtiyaten haczettirebilir. 2004 sayılı İİK’nın 258/1. maddesi hükmüne göre ihtiyati haciz kararı verilebilmesi için mahkemenin ”alacağın varlığı hakkında kanaat edinmiş olması” gerekir. Tüzel kişilerin, kendisini oluşturan gerçek kişilerden ayrı ve bağımsız bir hukuk süjesi olmasına göre, ortakları kısmen veya tamamen aynı olan tüzel kişiler de birbirlerinden bağımsız kişiliklere haizdir. Bu nedenle malvarlıkları da ayrıdır. Dolayısıyla bir tüzel kişi diğerinin borcundan kural olarak sorumlu tutulamaz. Ancak bazı hallerde “tüzel kişilik perdesinin aralanması yoluyla tüzel kişileri oluşturan gerçek kişilerin veya başkaca bir tüzel kişi arasındaki ayrılık ilkesi bir kenara bırakılarak iki ayrı hukuk süjesi olarak değerlendirilmeyip, bunlara tek bir bütün olarak yaklaşılması mümkündür. Bu husus özdeşlik ilkesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Somut olayda, davacı, dava dışı şirketten olan alacağını davalı şirketten talep etmekte olup, davalı şirketin, dava dışı borçlu şirket ile faaliyet konuları, ortağı ve yöneticileri kısmen aynı olması, bu alacağın davalıdan talep edilebilmesi için yeterli olmayıp, davalı şirket ile dava dışı borçlu şirketin malvarlığının birbirine karıştığı, iktisadi bir bütünlüğün olduğu ve tüzel kişilik perdesinin arkasına sığınılarak kötü niyetle, mal kaçırma ya da alacağın tahsilini kısmen veya imkansız hale getirme yönündeki eylemlerinin bulunduğunun ispatı gerekir. Bu husus ise tarafların gösterdiği tüm delillerin toplanıp birlikte değerlendirilmesi ile aydınlığa kavuşacak olup, sunulan deliller ve mevcut dosya kapsamı itibarıyla İİK 258. maddesindeki yaklaşık ispat olgusunun oluştuğundan söz edilemeyeceğinden ilk derece mahkemesince, ihtiyati haciz isteminin reddine karar verilmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Davacı vekili tarafından yatırılan 59,30-TL istinaf peşin harcının alınması gereken 80,70-TL karar harcından mahsubu ile eksik olan 21,40-TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye irad kaydına, 3-Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, Dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, HMK’nın 362(1)-f maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi. 17/03/2022