Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2022/356 E. 2022/251 K. 03.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/356
KARAR NO: 2022/251
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 18. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 06/12/2021 (Ara Karar)
NUMARASI: 2021/420 Esas
DAVA: Genel Kurul Kararı Butlanı/İptali ve Alacak
TALEP: İhtiyati Tedbir
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 03/03/2022
İlk derece mahkemesince verilen ihtiyati tedbir talebinin reddine dair 06/12/2021 tarihli ara kararın ihtiyati tedbir isteyen davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
TALEP: Davacı vekili dava dilekçesiyle; davalı şirketin bir aile şirketi olup, kurucu ortaklarının müvekkili ile dava dışı …, eski eşi …, … Ltd. Şti olduğu, şirketin sermaye artırımına gitmesi üzerine 26.12.2006 tarihli genel kurul kararı ile şirket sermayesi toplam 1.000.000,00 TL’ye yükseltildiği ve müvekkilin %5 hisse oranı korunarak taahhüt ettiği miktarla payı 50.000,00 TL’ye çıkarıldığı akabinde müvekkilinin katıldığı 03/03/2008 tarihindeki genel kurulda da aynı hisselerle haklarını kullandığı, eski eşi …’dan ayrılınca sahte hisse devir sözleşmesi ve istifa dilekçesiyle %5 hissesinin …’ya devredildiği ve yerine yönetim kurulu üyesi olarak …’ün seçildiği, davalı şirketin 29.06.2010 tarihli genel kurul toplantısında aldığı karar ile sermaye artırımına gidilerek ve sermayesinin 1.000.000,00 TL’den 1.075.000,00 TL’ye çıkarıldığı, 30.06.2011tarihli genel kurul toplantısında ana sözleşme değişikliği ile ünvanının … A.Ş olduğu, bu genel kuruldan sonra sahtecilikle hissesinin devredildiğini öğrendiği ve Kadıköy … Noterliğinden 07.07.2011 tarihinde davalı şirkete ihtarname çekerek hisselerin düzeltilmesini talep ettiği,sahtecilikle yapılan hisse devir işleminin iptali ve hisselerin müvekkili adına tescili istemiyle Bakırköy (kapatılan) 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/823 Esas sayılı dosyasında görülen davanın açıldığı, verilen karanın bozulması sonucu yapılan yargılamada, (devirle)Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/644 Esas, 2017/276 Karar sayılı kararıyla davanın davalı … A.Ş ve … yönünden kabul edildiği ve Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiği ancak davalı tarafından mahkeme karar gereğinin yerine getirilmediği, bu nedenle şirketin 2008, 2009, 2010, 2011, 2012, 2013, 2014, 2015, 2016, 2017, 2018, 2019 ve 2020 yıllarına ilişkin olağan ve olağanüstü tüm genel kurullarında alınmış kararların TTK’nın 449. maddesi uyarınca yürütmesinin durdurulmasına, şirkete tedbiren kayyım atanmasına, davalının tüm banka hesaplarına, taşınır ve taşınmaz mal varlıklarına devir ve para çekmeyi önleyici tedbir uygulanmasına, kararların batıl olması nedeniyle iptaline olmadığı takdirde TTK 445. maddesi uyarınca iptaline, 2008 yılından itibaren 2020 yılına kadar elde edilen kar/zarar ve dağıtılabilir karın bilirkişi marifetiyle tespitine ve müvekkilinin %5 olan hissesi oranında dağıtılabilir kardan, şimdilik her bir yıl için 500,00TL olmak üzere toplam 6.500,00TL’nin ilgili yılın sonundan itibaren işleyen avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin mevcut ortaklarının ve yöneticilerinin yabancı ülke merkezli tüzel kişilerden oluştuğu, davacının paylarının 2008 yılında … tarafından alındığı, bu tarihten yaklaşık 3 yıl sonra 10.05.2011’de şirketin bugünkü ortakları olan …, … ve …; … ile davacının eski eşi … ile imzaladıkları pay alım sözleşmesi çerçevesinde şirketin bir kısım paylarının satın alındığı, akabinde 2015 yılında imzalanan ikinci bır sözleşme ile ise diğer payların da satın alınarak şirketin tamamı …’nun eline geçtiği, buna göre, … A.Ş.’nin bugünkü ortaklarından hiçbiri davacıdan sahte imza ile paylarını devralan kişiler olmadığı, davacının % 5 oranında pay sahibi olduğu her ne kadar daha sonra Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin tarihli ve 2017/276 K. sayılı kararıyla kabul edilmişse de, bu karar yalnızca davacının bilgisi dışında devredildiği iddia olunan 5.000 adet paya ilişkin olmasına karşın bu defa huzurdaki dava ile birlikte İstanbul 21. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2021/38 E. sayılı dosyasında 256.076 adet pay üzerinde hak iddia etmek suretiyle ikinci bir dava ikame ettiği, davacının bu güne kadar hiç bir sermaye artırımına katılmadığı halde payının yaklaşık 50 katı tutarında hiç bir bedel ödemeksizin istemde bulunduğu, şirketin 13 yıl boyunca kar dağıtımı yapmadığı, kar payı alacağının nispi harca tabi olduğu, davacının pay sahipliğinin tespitine ilişkin ilamın bu aşamada davacıya sadece …’ya karşı tazminat davası açma hakkını verebileceği, bu nedenle davanın aktif husumetten reddi gerektiği, tedbir istemi yönünden şirketin yönetim kurulu üyelerinin görüşlerinin alınmasının zorunlu olduğu, dava konusu genel kurul kararların yasaya ve ana sözleşmeye uygun bulunup, butlan veya iptal koşullarının bulunmadığı, şirketin bugünkü sermayesine nazaran davacının payının % 0.09 una tekabül ettiği, bu payın kararlara hiç bir etkisinin olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece, 06.12.2021 tarihli ara kararı ile,TTK 630/2 maddesi ile her ortak haklı sebeplerin varlığında, yöneticilerin yönetim hakkının ve temsil yetkilerinin kaldırılmasını veya sınırlandırılmasını isteyebileceğinin düzenlendiği, bunun yanı sıra TTK’da kayyım atanmasına ilişkin düzenleme mevcut olmayıp TMK 403/2 maddesinde kayyımın belirli işleri görmek veya mal varlığını yönetmek için atanacağı, 427.madde ile de bir tüzel kişi gerekli organlarından yoksun kalmış ve yönetimi başka yoldan sağlanamamış ise kayyım atanır hükmünü içerdiği, HMK 389.madde gereği, “mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme sebebiyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından veya tamamen imkansız hale geleceğinden yada gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde uyuşmazlık konusu hakkında tedbir kararı verilebileceği, HMK 390/3 maddesi de, tedbir talep eden tarafın dayandığı ihtiyati tedbir sebebini, türünün açıkça belirterek davanın esasına ilişkin kendisinin haklılığını yaklaşık ispat etmesi gerektiği, dosyaya sunulan belge ve deliller davacıların esasa ilişkin haklılığını kabule yeterli bulunmadığı, şirkette organ boşluğu bulunmadığı gibi esas olan da şirketlerin yönetimlerinin seçilmiş organları tarafından yerine getirilmesi olduğu, davacıların ihtiyati tedbir isteyen tarafça sunulan deliller yaklaşık ispat seviyesinde bulunmadığı, davacı vekilinin diğer tedbir talebinin ise ise davalı … A.Ş’nin tüm banka hesaplarına, taşınır ve taşınmaz mal varlıklarına devir ve para çekmeyi önleyici tedbir uygulanmasına ilişkin olup, belirli taşınmaz ve banka hesabı gösterilmeksizin tüm malvarlığı üzerine ihtiyati tedbir konulması istendiğinden ve usul yasası uyarınca bu şekilde bir tedbir kararı verilmesinin mümkün olmadığı ve uyuşmazlığın konusunu oluşturmayan bu tedbir talebinin de kabul edilemeyeceği gerekçesiyle kayyum atanması ve şirket malvarlığı üzerine tedbir konulmasına ilişkin tedbir taleplerinin reddine, genel kurul kararlarını icrasının durdurulmasına yönelik tedbir talebinin yönetim kurulu üyelerine tebligat yapılıp görüşleri alındıktan sonra değerlendirilmesine karar verilmiştir. Bu ara karara karşı davacı vekilince istinaf yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF NEDENLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesiyle; müvekkilinin paylarına yönelik gerçekleştirilen devir işleminin geçersizliğine şirket nezdindeki pay sahipliğinin devam ettiğine kesinleşen mahkeme ilamı ile karar verildiği, sahte hisse devir sözleşmesi ve sahte yönetim kurulu kararı ile hissesi elinden alınan müvekkilinin aynı şirketin yönetim kurulundan da bu vasıtayla haksız yere çıkartıldığı, Kesinleşen mahkeme ilamından da tespit edileceği üzere; müvekkili adına gerçekleştirilen devir ve şirket yönetiminden istifa işlemi sahteciliğe konu olduğundan şirkette pay sahibi olduğu gibi yönetim kurulunda olması gereken müvekkilinin ne yönetim kuruluna ne de genel kurula katılım sağlayamadığı, dolayısıyla yönetim kurulu mevcudiyetine rağmen gereği gibi toplanamamış bunun yanı sıra müvekkilinin genel kurullara katılma ve oy kullanma hakkının elinden alındığı, usulüne uygun ve yetkili kurul tarafından yapılmayan çağrılar da genel kurulun usulüne uygun olarak toplanamaması sonucunu doğurduğu, mahkemece organ eksikliği hususunun yalnızca şirketin gerekli organlarının görünürde mevcut olmasına dayandırıldığından TMK 530. maddesinin hatalı yorumlandığı, kanunen gerekli organların usulüne uygun olarak toplanmamasını organ eksikliği olarak değerlendirmediği, oysa TMK 530 gereğince organ eksikliği; uzun süreden beri şirketin kanunen gerekli olan organlarından biri mevcut bulunmaması şeklinde sübut edebileceği gibi kanunen gerekli organların usulüne uygun olarak toplanamaması sonucu ile de ortaya çıkabileceği, şirkete kayyum atanmasına ilişkin talebiin de tam da bu noktada kanunen gerekli organların usulüne uygun olarak bulunmaması ve usulüne uygun olarak toplanmaması gerekçesine dayandığı ve bu noktadaki taleplerin haklılığının Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/644 esas ve 2017/276 karar sayılı kesin nitelikte ilamı ile desteklendiği, yaklaşık olarak ispat olgusunun gerçekleştiği bu nedenle kayyum atanması talebinin reddine karar verilmesinin hatalı olduğu, Şirket malvarlıkları nezdindeki ihtiyati tedbir talebinin, ” belirlilik” ilkesi uyarınca reddedildiği, mahkeme tarafından UYAP sistemi üzerinden yapılacak basit bir sorgulamada dahi davalı şirketin taşınır, taşınmaz malvarlıklarının tespit edilebileceği, kaldı ki müvekkilinin 2008 yılından işbu zamana kadar davalı şirket bünyesinden ayrı olduğundan davalı şirketin kullandığı banka hesaplarının neler olduğunu bilebilmesi ve belirleyebilmesinin mümkün bulunmadığı, bu nedenle mahkemenin bu gerekçeye dayanarak vermiş olduğu red kararının da hukuka ve hakkaniyete uyan bir yanı olmadığı, ihtiyati tedbirin uygulanmaması durumunda davalı şirketin paylarının devir yahut tasfiye imkanı bulunduğu, bu durumun ise yargılamadaki hukuki sebep olan kesinleşmiş mahkeme ilamının infaz edilebilirliğini aynı zamanda işbu yargılamada verilecek olası hükmü de işlevsiz kılacağı, Müvekkilinin, davalı şirket nezdindeki payının devrinin usule aykırı olarak gerçekleştiği Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/644 esas ve 2017/276 karar sayılı kesin niteliğe haiz ilamı ile tespit edildiği, ilgili mahkeme kararına dayanarak müvekkili tarafından davalı şirkete tebliği sağlanan 07.06.2021 tarihli ihtarnameye rağmen şirketin, müvekkilinin %5 oranındaki payını şirket pay defterine işlemediği gibi müvekkili adına hisse senedi de bastırmadığı, buna göre, davalı şirketin mal kaçırma saikiyle hareket edebileceği, müvekkilinin haklı alacağını elde etmesi imkansızlaşacağından, HMK 389 bağlamında ihtiyati tedbir kararının işbu yargılamada zorunluluk ve hayati fonksiyon taşıdığının açık olduğunu belirterek ilk derece mahkemesinin 06.12.2021 tarihli ara kararının kaldırılmasına ve tedbir isteminin kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, genel kurul kararının butlanı olmadığı takdirde iptali ile kar payı alacağının tahsili istemine ilişkindir. Talep, davalı şirketin 2008 ila 2020 yılları arasındaki genel kurul kararlarının icrasının tedbiren durdurulması, şirkete kayyum atanması ve tüm banka hesaplarının, taşınır ve taşınmaz mal varlıklarının devri ile para çekilmesinin tedbiren önlenmesi istemini kapsamaktadır. Buna göre eldeki davada, üç ayrı hususta tedbir istemi bulunmakta olup, ilk derece mahkemesince, 01.07.2021 tarihli tensip zaptı ile davacının, davalı şirkete kayyum atanması ve malvarlığının devrinin önlenmesine ilişkin tedbir isteminin ek kararla değerlendirilmesine, davalı şirketin yönetim kurulu üyelerine tebligat çıkarılarak görüşleri alındıktan sonra genel kurul kararlarının icrasını durdurulmasına ilişkin tedbir talebi ile ilgili bir karar verilmesine denilmiş, davalı şirketin sicil kaydında yönetim kurulu üyelerinin açık adresleri bulunduğundan, bu adreslere tebligat çıkarılması yahut adreslerin yurt dışında olmasına göre, davacı vekiline yurt dışı tebligatı için gerekli işlemleri yapmak veya gerekli masrafı yatırmak üzere süre verilmesi gerekirken şirket adresine tebligat çıkarıldığı gibi bu tebligat sonucu da beklenilmeden üç ayrı tedbir isteminin bulunduğu davada; 02.07.2021 tarihli ara kararın gerekçesinde; genel kurul kararlarının icrasının geri bırakılması isteminin daha sonra değerlendirileceği belirtilmeden yahut dosyanın tensip zaptının 8/f bendi gereği ele alındığına dair yönünde bir açıklama yapılmaksızın nihayetinde; “ihtiyati tedbir taleplerinin reddine” karar verilmiştir. İstinaf kanun yoluna tabi olan ihtiyati tedbir isteminin reddine ilişkin kararın hüküm kısmında HMK 297/2 maddesine uygun bir şekilde taleplerden her biri hakkında açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi yasanın emredici hükmü olduğu gibi istinaf incelemesinde, HMK 355. maddesi uyarınca, ileri sürülen istinaf nedenleri dışında kamu düzenine aykırılık re’sen dikkate alınır. İlk derece mahkemesinin 02.07.2021 tarihli ara kararıyla, ihtiyati tedbir istemlerinin reddine karar verilmiş olup, HMK 297/2 maddesine uygun olmayan bu ara kararının istinafı üzerine dairemizce; icranın geri bırakılmasına ilişkin tedbir isteminin TTK449 maddesindeki gerek yerine getirilmeden karar verilmesi nedeniyle HMK 355. maddesi de gözetilerek ilk derece mahkemesi ara kararı usulen kaldırılmış olup, davacı vekilinin istinaf nedenleri ve esasa ilişkin bir inceleme yapılmamıştır. Bu kez mahkemece, HMK 297/2 maddesi dikkate alınarak genel kurul kararlarının icrasının geri bırakılmasına ilişkin tedbir isteminin yönetim kurulu üyelerinin görüşü alındıktan sonra karara bağlanmasına ve yukarıda yazılı gerekçe doğrultusunda davalı şirkete kayyum tayini ve malvarlığının devri ile şirket hesaplarından para çekilmesinin önlenmesine ilişkin tedbir isteminin reddine karar verilmiş, bu ara karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK 355. maddesi uyarınca, ileri sürülen istinaf başvuru nedenleriyle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık yönüyle re’sen yapılmıştır. HMK 389.maddesine göre, uyuşmazlık konusu hakkında tedbir kararı verilebilir. Davalı şirketin malvarlığı iş bu davanın konusunu oluşturmadığından, mahkemece davalı şirketin tüm banka hesaplarının, taşınır ve taşınmaz mal varlıklarının devri ile para çekilmesinin tedbiren önlenmesi isteminin reddine karar verilmesinde yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır. Davacı vekilinin, davalı şirkete tedbiren kayyum atanması isteminin reddine yönelik istinafına gelince; 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunun 530. maddesi, anonim şirketlerin sona erme ve tasfiyesine ilişkin özel bir hüküm olup, bir şirketin uzun beri kanunen gerekli organları bir mevcut değilse veya genel kurul toplanamıyorsa, pay sahipleri, şirketin alacaklıları veya Gümrük ve Ticaret Bakanlığının istemi üzerine mahkeme şirketin yönetim kurulu üyelerine dinleyerek şirketin durumunu kanuna uygun hale getirmesi için bir süre verir ve bu süre içerisinde durum düzeltilmezse mahkemece şirketin feshine karar verilir. Görüldüğü üzere anılan madde, şirketin uzun süreden beri kanunen gerekli organlarının olmaması haline özgülenmiş fesih nedenine ilişkin bir düzenlemedir. Başka bir anlatımla, şirkette uzun süreden beri devam eden organ boşluğu olması halinde yasa, şirketin alacaklısına, pay sahibine ve bakanlığa şirketin feshine karar verilmesi yönünden mahkemeye başvurma hakkı tanımış olup, mahkemece bu durum tespit edildiğinde şirkete son ve uygun bir süre verilerek genel kurulun toplanıp, yönetim kurulunu seçmesini sağlaması yahut mahkemece sadece genel kurul toplantısına çağrı ve genel kurulun toplanması için yasal diğer işlemleri yapmaya münhasır olarak bir kayyum atanarak, kayyum tarafından genel kurul toplantısının yapılarak şirketin organ boşluğunun giderilmesi imkanı tanınmaktadır. Verilen süre içerisinde genel kurul toplanmaz veya yönetim kurulu seçimi yapılamazsa artık şirketin feshine karar verilecektir. Eldeki davanın, fesih davası olmadığı bir yana mevcut dosya kapsamından şirkette organ boşluğu olmadığı anlaşıldığı gibi davada dayanılan nedenler dikkate alındığında TTK 530. maddesinin uygulama alanın bulunmadığı açıktır. Diğer taraftan Türk Medeni Kanunun 427.maddesinde belirtildiği üzere bir tüzel kişi gerekli organlarından yoksun kalmış ve yönetimi başka yoldan sağlanamamış ise kayyım atanır. Somut olayda, davacı taraf, kayyum atanması istemini, davacının pay sahipliğinin mahkeme kararı ile belirlenmiş olmasına göre, şirketin 2008 yılından itibaren yapılan genel kurullarının gerçek pay sahipliğini yansıtmaması böylece tüm genel kurullarının butlan veya iptali koşullarının bulunması dolayısıyla genel kurullarda yönetim kurulu seçimine ilişkin kararların da yasaya aykırı olduğu nedenine dayandırmaktadır. Dava konusu genel kurullarda alınan kararların butlan veya iptal koşullarını taşıyıp taşımadığı yapılacak yargılama ile belirleneceği bir yana iddianın ileri sürülüş biçimi ve dava nedenine göre mevcut dosya kapsamı itibarıyla HMK 390/3 maddesindeki yaklaşık ispat koşulunun da gerçekleşmediği kanaatine varılmaktadır. Davalı şirketin anonim şirket olmasına göre, somut olayda uygulama alanı bulunmayan limited şirket yöneticilerin yetkisinin kaldırılması veya sınırlandırılmasına (azil) davasına ilişkin TTK 630/ 2 maddesine ara karar gerekçesinde yer verilmesi doğru değilse; yazılı diğer gerekçelere göre, davalı şirkete kayyum atanmasına ilişkin tedbir isteminin reddi kararı da sonucu itibarıyla isabetli bulunduğundan; davacı vekilinin yerinde olmayan istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Davacı tarafından başvuru sırasında istinaf karar harcı peşin olarak yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, 3-Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, HMK’nın 362(1)f maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi. 03/03/2022