Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/354
KARAR NO: 2022/245
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 20/10/2021
NUMARASI: 2021/330 Esas – 2021/613 Karar
DAVA: Alacak
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 03/03/2022
Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili, taraflar arasında 31/08/2010 tarihli ve 5 yıl süreli bayiilik sözleşmesi ve ona öncel 27/08/2010 tarihli ek protokol imzalandığını, bu sözleşme ve protokol uyarınca müvekkiline ait taşınmazdaki akaryakıt istasyonunda sözleşmenin bitiş tarihi olan 18/09/2015 tarihine kadar müvekkilinin davalının bayii olarak hizmet vereceğinin kararlaştırıldığını, bayiilik ilişkisi devam ederken müvekkili tarafından davalıya gönderdiği, Bakırköy … Noterliğinin 13/07/2015 tarihli ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile, 18/09/2015 tarihinden itibaren bayiilik sözleşmesinin uzatılmayacağının, davalıya ait logo ve giydirmelerin gelip alınması gerektiğinin ve taşınmaz üzerindeki kira şerhinin kaldırılması gerektiğinin ihtar edildiğini, bu ihtarnameye istinaden, davalının gerçek dışı olarak EPDK’ya sözleşmenin müvekkili tarafından 31.08.2015 tarihinde feshedildiğinin bildirildiğini, davalının sözleşmeyi devam ettirmek için değişik girişimlerde bulunduğunu, fakat müvekkilinin buna boyun eğmediğini, bunun üzerine davalının 31/08/2015 gece yarısı itibari ile müvekkiline akaryakıt vermeyi kestiğini, oysa ki sözleşmenin en erken 18/09/2015 tarihinde sona ereceğini, kaldı ki, 31.08.2010 tarihli bayiilik sözleşmesinin ve akdedilen protokol hükümleri gereğince, fiili akaryakıt satışı başlangıç tarihi olarak davalı tarafça 19.10.2010 olarak belirlendiğini, keza EPDK nezdinde, bayiilik lisansının davalı dağıtım şirketi için tasdik edildiği tarihin 20.09.2010 olduğunu, dolayısıyla 5 yıl süreli sözleşmenin bitim tarihi, 20.09.2015 veya en erken 18.09.2015 olduğunu, davalının bu tarihlerden önce akaryakıt verilmesini kesmekle sözleşmeye aykırı davrandığını, akaryakıt verilmesinin kesilmesi üzerine müvekkili tarafından davalıya Beşiktaş … Noterliğinin 02/09/2015 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesinin keşide edildiğini, ayrıca Bakırköy 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2015/104 D. İş sayılı tespit dosyası ile tankta akaryakıt kalmadığının ve zararlarının tespitine ilişkin talepte bulunulduğunu, davalının 1 ay süre ile akaryakıt sevkıyatı yapmayarak mevzuata ve sözleşmeye aykırı davrandığını, müvekkilinin maddi ve manevi zararına sebebiyet verdiğini, davalının en az 18 gün önceden akaryakıt verilmesini kesmekle haksız rekabete de yol açtığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 5.000,00-TL maddi tazminatın 31/08/2015 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline ve 50.000,00-TL manevi tazminatın davalı şirketten tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:Davalı vekili, taraflar arasındaki 31.08.2010 başlangıç tarihli ve imzalandığı tarihten 5 yıl süreli bayiilik sözleşmesi ve 27.08.2010 tarihli protokol gereğince, bayiilik ilişkisinin yürütüldüğünü, davacı tarafça 13.07.2015 tarihli ihtarnamesi ile 18.09.2015 tarihi itibari ile sonaeren sözleşmenin uzaltılmayacağının belirtildiğini, oysa ki, sözleşmenin bitiş tarihinin 31/08/2015 tarihi olduğunu, bu tarihten itibaren davacıya yakıt tedarikinin sağlanamayacağının aşikar olduğunu, 18.09.2015 tarihine kadar geçerli olacak akaryakıt tedariki hususunda imkan sağlanması için başlatılan görüşmelerinin davacı tarafından geri çevrildiğini, tazminat koşullarının bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir. İlk Derece Mahkemesinin 25.09.2018 tarihli 2016/529 E., 2018/857 K. sayılı kararı ile; davanın reddine karar verildiği, kararın davacı tarafından istinaf edilmesi üzerine Dairemizin 31.03.2021 tarihli 2020/314 E., 2021/428 K. sayılı ilamıyla; “…taraflar arasındaki 5 yıl süreli sözleşmenin başlangıç tarihi, 11.10.2010 tarihi olup, 11.10.2015 tarihi itibari ile süresi sona ereceğinden, davacının sözleşmenin süresinden önce davalıya gönderdiği sözleşmenin yenilenmeyeceğine ilişkin ihtarında, sözleşmenin süresinin sona erme tarihini 18.09.2010 olarak göstermesi, sözleşmenin süresinden önce feshi anlamına gelmez. Davalı dağıtım şirketinin, EPDK’ye gönderdiği yazı içeriği de dikkate alındığında, her ne kadar davacıya açıkça sözleşmeyi feshettiğini bildirmemiş ise de, 31.08.2015 tarihi itibari ile davacıya mal tedarikini durdurarak sözleşmeyi süresinden önce sona erdirdiğnin kabulü gerekir. İlk derece mahkemesince, EPDK’ya bildirilen taraflar arasındaki sözleşmenin başlangıç tarihinin 31.08.2010, bitim tarihinin de 31.08.2015 olarak gösterildiği, oysa ki, Petrol Piyasası Lisans Yönetmeliğinin Dağıtıcı Lisansı Sahiplerinin Yükümlülükleri başlıklı 34. maddesinin 2. bendinde gereğince, sözleşmenin fiili bitim tarihi olan 11.10.2015 tarihinin EPDK’ya bildirmeleri gerektiği, bunun kamu düzenine ilişkin olduğu, bu nedenlerle davalının 31.08.2015 tarihinden sonra davacıya mal vermemesinin hukuka uygun olduğu davanın reddine gerekçe olarak gösterilmiş ise de, anılan yasal mevzuatta öngörülen idari yükümlülüklerin muhatabı davalı dağıtıcı şirket olup, kanunun emredici ve kamu düzenine ilişkin hükümler kapsamında değerlendirilemez. O halde, davalının sözleşmenin süresinden önce davacıya mal tedarik etme yükümlülüğünü yerine getirmediğinden, davacının talebi ile bağlı kalınarak (31.08.2015-18.09.2015 tarihleri arasında) maddi ve manevi tazminat talebi hakkında, gerektiğinde yeni bir bilirkişi heyetinden inceleme yapılmak suretiyle toplanacak tüm deliller muhavecesinde hasıl olacak sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar tesisinde isabet görülmemiştir.” denilerek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına karar verilmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARAR ÖZETİ İlk derece mahkemesince, “…akaryakıt bayilik sözleşmelerinin fiilen hayata geçmesi için öncelikle akaryakıt bayilik sözleşmesi imzalanması, bilahare EPDK’ya müracaat edilip lisans alınması veya dağıtıcı tadili yapılması gerektiği ve bu şekilde ticari faaliyete hazır hale geleceği aşikardır. Taraflar arasında imzalanan bayilik sözleşmesinin imza tarihi 31.08.2010’dur. Her ne kadar ilk yakıt satışı 11.10.2010 olarak belirtilmişse de, EPDK kayıtlarında taraflar arasındaki sözleşmenin başlangıç tarihi 31.08.2010, bitiş tarihi de 31.08.2015 olarak görülmektedir. Dolayısıyla Petrol Piyasası Lisans Yönetmeliği 34. Madde ve Petrol Piyasası Kanunu 7. Madde kapsamında EPDK kayıtlarına göre sözleşme sonu 31.08.2015 olduğundan bu tarihten sonra davacı şirketin, davacı bayisine akaryakıt temin etmesi yasal açıdan mümkün değildir. Kaldı ki sözleşme ve kanunlara göre, bayilik lisansında dağıtıcı tadilini yapması gereken lisans sahibi olan bayi olup, mevcut durumda, davacı tarafından lisans tadili yapılırken fiilen ilk akaryakıt alım tarihi EPDK’ya bildirilmemiştir. Kaldı ki davacı şirket tarafından bayilik sözleşmesinin uzamayacağı EPDK’ya bildirilirken, davacının fesih ihtarnamesi de bildirime eklenmiştir. Bu durumda davalı şirketin kötü niyetli olarak bayilik sözleşmesi süresini hatalı bildirdiği iddiası kabul edilemez. Sonuç olarak davalı şirket, mevzuat gereği yükümlülüklerini yerine getirmiş ve resmi kayıtları baz alarak mevzuat gereği süre bitiminden itibaren davacı tarafa ürün satışını durdurmuştur. Bu nedenle yasal zorunluluğu yerine getiren davalının, bu davranışından dolayı kusurlu olduğu kabul edilemez. Her ne kadar, İstinaf Mahkemesince, anılan yasal mevzuatta öngörülen idari yükümlülüklerin muhatabı davalı dağıtıcı şirket olduğu, şeklinde gerekçe belirtilmiş ise de; bayilik lisansı tadil sürecinde bayilik sözleşmesini EPDK’ya sunan ve gerekli bildirimleri yapan, yapmakla yükümlü olan davacı/bayi olduğu değerlendirilmekle” denilerek davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekilinin istinaf dilekçesinde özetle; İstinaf aşamasında ilk derece mahkemesinin kararının eksik inceleme nedeniyle kaldırılmasına karar verildiği halde dosyada herhangi bir araştırma ve inceleme yapılmadan, yakıt temin edilmediği için zarar görülen döneme ilişkin hesaplamalar hususunda bilirkişi incelemesi yaptırmadan, önceki kararın gerekçesi doğrultusunda doğrudan davanın reddine karar verildiğini, kararın gerekçesinin hukuka uygun düşmediğini, sözleşme süresinin başlangıç tarihinin davalının EPDK’ya bildirdiği 31.08.2010 olarak kabulünün, taraflar arasındaki sözleşme ve protokol hükümlerine aykırı olduğunu, vekalet ücetinin hatalı hesaplandığını belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE: Dava, akaryakıt bayiilik sözleşmesinin davalı dağıtıcı firma tarafından ihlali nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir. Davacı, davalı ile akdedilen 5 yıl süreli akaryakıt bayiilik sözleşmesi gereğince, davalının bayiiliğini üstlendiğini, davalıya sözleşmenin bitim tarihinden önce gönderilen ihtarnamede, sözleşmenin yenilenmeyeceğinin bildirildiğini, bunun üzerine, davalının sözleşmenin süresinden önce, davacı bayiye mal tedarikini durduğunu, bu nedenle maddi ve manevi zarara uğradığını iddia etmiş, davalı ise, 5 yıl süreli sözleşmenin süresinin bitiminden itibaren sona erdiğini, dolayısıyla davacıya mal tedarikinin mümkün olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur. İlk derece mahkemesince, yukarıda açıklanan gerekçe doğrultusunda davanın reddine karar verilmiştir. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Dosyada alınan mali müşavir ve akaryakıt sektör bilirkişi tarafından düzenlenen kök raporda, “..EPDK kayıtlarında sözleşme sonu 31.08.2015 tarihi olduğundan, 5015 sayılı petrol piyasası kanunu ve ilgili mevzuat kapsamında sözleşme sonu olan bu tarihten sonra davalı dağıtım şirketinin davacı bayisine akaryakıt ikmali yapması yasal açıdan da imkansız hale geldiği, sözleşme süre bitimi olarak yazılı olan 31.08.2015 tarihinden sonra da, 5015 sayılı petrol piyasası kanunu gereği davalı dağıtım şirketince ürün satımı gerçekleştirilemeyeceği” denilmiş olup, davacı tarafın rapora karşı itirazlarında, dosyadaki taleplerin karşılanmadığı, davadaki talepler bakımından hiçbir hesaplama yapılmadığı, bilirkişilik görev ve yetkisi dışına çıkılarak hukuki yorum ve çıkarımlar yapıldığını belirterek itiraz edildiği halde, ek raporda, sekörel tecrübe, bilgi birikimi ve mevzuata dayalı olarak düzenlenmiş kök rapordaki tespitleri değiştirecek bir husus olmadığından davada ileri sürülen talepler bakımından bir tazminat hesaplamasının yapılmasının mümkün olmadığı belirtilmiştir. İstinafa konu ilk derece mahkemesinin kararına, yukarıda anılan rapordaki gerekçe aynen yazılmak suretiyle davanın reddine karar verildiği görülmüştür. HMK m. 266 gereği, çözümü özel ve teknik bir bilgiyi gerektiren hallerde, mahkeme bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Bilirkişinin görev alanının belirlenmesi bakımından, mahkeme, taraflarında da görüşünü almak suretiyle bilirkişinin görevlendirilmesine ilişkin kararında, (a) inceleme konusunun bütün sınırlarıyla açıkça belirlenmesine, (b) bilirkişinin cevaplanması gereken sorunlara, (c) raporun verilme süresine yer vermek zorundadır. Nihayetinde, hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz. Oysa ki, ilk derece mahkemesinin bilirkişinin görevlendirilmesine ilişkin 06.07.2017 tarihli ara kararında, “takip tarihi itibari ile davacının davalıdan alacaklı olup olmadığı” denilerek somut olaydaki uyuşmazlıkla uyuşmayan bilirkişi görevlendirilmesi yapılmak suretiyle mali müşavir ve sektör bilirkişilerin hukuki tespit ve değerlendirmeleri aynen gerekçeye alınarak hüküm tesisi usule aykırıdır. Bunun yanında, davacı tarafın gösterdiği deliller ve talepler dosyada alınan bilirkişi kurulunca değerlendirilmediğinden bu durumda gerekçeli ve denetime elverişli bilirkişi raporundan dolayısıyla tahkikatın bittiğinden söz edilemeyecektir. 6100 sayılı HMK’nun 4.kısmı ispat ve deliller olarak düzenlenmiş olup, deliller de ikrar (madde 188), belge ve senet (madde 199 ve devamı), yemin (madde 225 ve devamı), tanık (madde 240 ve devamı), bilirkişi incelemesi (madde 266 ve devamı), keşif (madde 288 ve devamı), uzman görüşü (madde 293 ve devamı) olarak belirtilmiş olup, yargılama sırasında HMK da delil olarak düzenlenmiş olan belge ve bilgilerin mahkeme tarafından gerek re’sen, gerekse istem üzerine ileri sürülmüş olan delillerin toplanmaması veya ileri sürülen delillerin eksik toplanarak karar verilmesi yargılamanın makul süre içerisinde düzenli ve etkin şekilde yürütülmesi ve adil yargılanma hakkının ihlalini oluşturacaktır. Bu bakımdan, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması halini düzenleyen HMK m.353/1.a.6 hükmünün Anayasanın 36.maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesi çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir. AİHS m.6’da düzenlenen “Adil Yargılanma Hakkı”, hem hakkın öneminden dolayı hem de bu konuda yapılan başvuruların ve alınan kararların sayısının fazlalığı nedeniyle sözleşmede üstün yer tutar. Bu hakkın önemi ile ilgili olarak, adil yargılanma hakkı demokratik bir toplumda öyle bir yer teşkil eder ki, Sözleşme’nin 6. Maddesinin dar bir yoruma tabi tutulması için hiç bir gerekçe meşru kabul edilemez (AİHM, Perez v Fransa 2004-I). Dolayısıyla, mahkemenin kanun maddelerini hatalı yorumlaması ya da dosyada bulunan belgeleri eksik inceleyip değerlendirmesi veyahut tarafların ileri sürdükleri delilleri toplamaması ya da eksik toplaması hak arama hürriyetinin etkin şekilde kullanılmasını engelleyecek ve adil yargılanma kapsamında olan adalete erişim hakkının sınırlandırılması niteliğindedir. Hal böyle olunca, Dairemizin önceki kararında belirtildiği üzere; taraflar arasındaki 31.08.2010 tarihli 5 yıl süreli bayiilik sözleşmesinin “Sözleşme Süresi ve Fesih” başlıklı 15. maddesinde; “Bu sözleşmenin süresi, imzalandığı tarihten itibaren 5 (beş) yıl olup, akaryakıt istasyonunda fiilen akaryakıt satışına daha sonraki bir tarihte başlanması halinde, söz konusu 5 yıllık sürenin başlangıcı, 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu gereğince, bayiilik lisansı alınmış olarak fiilen ilk akaryakıt satışı yapılan tarih olacaktır. Süre, hitamından itibaren tarafların yazılı mutabakatı ile yine 5 (beş) yılı geçmemek şartıyla uzatılabilir..”Yine taraflar arasındaki 27.08.2010 tarihli protokolün 5/F bendinde; “Bayii, bayiilik lisansını da tamamlamış olarak, akaryakıt istasyonunda akaryakıt satmaya en geç 19.10.2010 tarihinde başlayacaktır.” şeklinde düzenleme bulunmaktadır. Davalı tarafından EPDK’ya gönderilen 13.08.2015 tarihli yazısında, davacı bayiinin 13.07.2015 tarihli ihtarnamesi ilgi gösterilerek, sözleşmenin 31.08.2015 tarihinden itibaren feshedileceği bildirilmiştir. Somut olayda, taraflar arasındaki sözleşmenin 5 yıl süreli olup, 31.08.2010 tarihinde imzalandığı, davacı bayii tarafından davalıya gönderilen 13.07.2015 tarihli ihtarnamesi ile sözleşmenin süresi bitimi olan 18.09.2015 tarihinden sonra yenilenmeyeceğinin bildirildiği, davalı dağıtım şirketi tarafından, 5 yıl süreli sözleşmenin 31.08.2015 tarihi itibari ile sona erdiğinden bahisle davacıya bu tarihten itibaren mal tedarikini durduğu ihtilafsız olup, uyuşmazlık sözleşmenin başlangıç süresi noktasında toplanmaktadır. Dosya kapsamında alınan bilirkişi raporunda, davacı bayiinin davalı şirketin bayii olarak lisans tadilini yaptığı tarihin 20.09.2010 olduğu belirtilmiş ve fakat anılan sözleşme hükmünden, davacı bayiinin akaryakıt satış istasyonundan fiilen satış yaptığı tarihinin sözleşmenin başlangıç tarihi olarak belirlenmesi gerekirken, davalı dağıtım şirketinden ilk mal alış tarihi olarak 11.10.2010 tarihi tespit edilmiş ise de, bu hususta taraflar arasında ihtilaf bulunmadığından sözleşmenin başlangıç tarihinin 11.10.2010 olarak kabulü gerekir. Bu durumda, taraflar arasındaki 5 yıl süreli sözleşmenin başlangıç tarihi, 11.10.2010 tarihi olup, 11.10.2015 tarihi itibari ile süresi sona ereceğinden, davacının sözleşmenin süresinden önce davalıya gönderdiği sözleşmenin yenilenmeyeceğine ilişkin ihtarında, sözleşmenin süresinin sona erme tarihini 18.09.2010 olarak göstermesi, sözleşmenin süresinden önce feshi anlamına gelmez. Davalı dağıtım şirketinin, EPDK’ye gönderdiği yazı içeriği de dikkate alındığında, her ne kadar davacıya açıkça sözleşmeyi feshettiğini bildirmemiş ise de, 31.08.2015 tarihi itibari ile davacıya mal tedarikini durdurarak sözleşmeyi süresinden önce sona erdirdiğinin kabulü gerekir. İlgili mevzuat ve Petrol Piyasası Lisans Yönetmeliğinde EPDK kurumuna karşı bayii ve akaryakıt dağıtım şirketleri için ön görülen idari yükümlülüklere aykırılık taraflar arasındaki özel hukuk alanında hüküm ve sonuçlar doğuran bayiilik sözleşmesinin sıhhatına halel getirmeyeceği gibi bu idari yükümlülükler kanunun emredici ve kamu düzenine ilişkin hükümler kapsamında da değerlendirilemez. O halde, ilk derece mahkemesince yapılacak iş, davalının sözleşmenin süresinden önce davacıya mal tedarik etme yükümlülüğünü yerine getirmediğinden, davacının talebi ile bağlı kalınarak (31.08.2015-18.09.2015 tarihleri arasında) maddi ve manevi tazminat talebi hakkında, konusunda uzman yeni bir bilirkişi heyetinden rapor alınarak toplanacak tüm deliller hep birlikte değerlendirilerek hasıl olacak sonuç dairesinde bir karar vermekten ibaret olmalıdır. Açıklanan bu nedenlerle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle: 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ İLE, İstinaf incelemesine konu ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353(1)a-6 maddesi uyarınca, KALDIRILMASINA, 2-Davanın yeniden görülmek üzere dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE, 3-Davacı tarafından yatırılan peşin istinaf karar harcının istek halinde davacıya iadesine, 4-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yapılacak yargılama sırasında değerlendirilmesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 362(1)g. maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi. 03/03/2022