Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2022/333 E. 2022/249 K. 03.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/333
KARAR NO: 2022/249
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 18. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 04/11/2021 (Ara Karar)
NUMARASI: 2019/179 Esas
TALEP: İhtiyati Tedbir
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 03/03/2022
İlk derece mahkemesince verilen ihtiyati tedbirin kaldırılmasına ilişkin 04/11/2021 tarihli ara kararın davacı Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu vekilince istinaf edilmesi üzerine dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili, … Grubu’nun Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na devrinden sonra Fon Kurulu kararıyla … A.Ş’nin, … Grubu’nun Fon’ a olan borçlarına mahsuben, … adına kayıtlı %75 oranındaki hissesinin, Fon adına tesciline karar verildiğini, ayrıca yine aynı karar ile …’ in yönetim ve denetiminin Fon tarafından devralınmasının kararlaştırıldığı, davalılardan …’ un 29/02/2008 tarihinde …’de muhasebe müdürü olarak işe başladığını, daha sonra 14/03/2008 tarihinde Mali İşlerden Sorumlu Genel Müdür Yardımcılığı görevine getirildiği, şirketin hesaplarında geçmişe dönük yapılan araştırma sonucunda … ve dava konusunu teşkil eden hukuka aykırı eylemleri kendisiyle birlikte gerçekleştiren diğer davalıların 2008-2010 yılları arasında …’ in banka hesaplarından kendilerinin ve birlikte hareket ettikleri kişilerin hesaplarına usulsüzce para aktardıkları, davalı …’un davalı …’un annesi olup, şirketin kaynaklarından davalı … tarafından hesabına 2.000-TL aktarıldığı, davalı …’un davalı …’un kardeşi olduğu, şirketten usulsüzce aktarılan 133.950-TL’nin önce diğer davalılar … ve … ile … çalışanı … hesabına aktarıldığı, daha sonra ise bu şahısların hesaplarından davalı …’un hesabına aktırıldığını belirterek tüm davalıların şirket hesaplarından para aktarımı yaparak şirketi zarara uğrattıklarını ileri sürerek toplam 6.213.506,50-TL’nin davalılardan müteselsilen tahsiline ve malvarlıkları üzerine ihtiyati tedbir konulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalılar davanın reddine karar verilmesini savunmuşlar ve davanın daha önceden görüldüğü İstanbul 8. İş Mahkemesi’nin 2011/244 Esas-2017/657 Karar sayılı dosyasından verilen 17/03/2011 tarihli ihtiyati tedbirin 29.07.2021 tarihli dilekçe ile kaldırılması isteminde bulunmuşlardır.
İLK DERECE MAHKEMESİ ARA KARARI: Mahkemece, tedbire itiraz eden davalıların bu itirazının duruşmalı olarak görülmesi için gün tayin edilerek 04.11.2021 tarihili ara karar ile, ihtiyati tedbir kararının verilebilmesi için yaklaşık ispat koşulu bulunması ayrıca uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilmesi gerektiği, yaklaşık ispat açısından İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi’ne ait 2010/382 Esas sayılı dosyanın neticelenmesi beklenildiği, ayrıca ihtiyati tedbir konulan unsurlar uyuşmazlık konusu olmayan, araç, taşınmaz, emeklilik ikramiyeleri, maaş hesapları, banka hesapları olup, HMK 389 maddesine göre mülkiyeti uyuşmazlık konusu olmayan unsurlar üzerine ihtiyati tedbir konulmasının mümkün bulunmadığı gerekçesiyle itiraz edenlerin malvarlıkları üzerine İstanbul 8. İş Mahkemesi’nin 2011/244 Esas nolu dosyasından konulan tedbirin kaldırılmasına karar verilmiştir. Bu ara karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesiyle; haklarında ihtiyati tedbirin kaldırılması kararı verilen … hakkında İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2010/382 Esas-2021/78 Karar sayılı ilamı ile hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan; … hakkında ise hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçuna yardımcı olma suçundan mahkumiyet kararı verilmiş olduğundan, mahkemece tedbirin kaldırılmasının açıkça hukuka aykırı olduğu, Davalılar … ve … hakkında İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi’ nce mahkumiyet kararı verildiği, Yargıtay’ın müstakar kararlarında da ifade edildiği gibi, ceza mahkemesince verilen mahkumiyet kararları hukuk mahkemesi hakimini bağlayıcı ve bu kapsamda, adı geçen davalılar hakkında tesis edilmiş olan ihtiyati tedbirin kaldırılması kararı açıkça hukuka aykırılık teşkil ettiği, ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesi davasına etkisinin 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun 53. maddesinde “hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraet karariyle de mukayyet değildir. bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez.” hükmü ile düzenlendiği, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “haksız fiillerden doğan borç ilişkileri” ayrımında, yargılamanın ceza hukuku ile ilişkisinin anlatıldığı 74. maddesinde “hakim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hakimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir, aynı şekilde, ceza hakiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hakimini bağlamaz.” hükmü ile hukuk hakimi, ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılındığı, bu açık hüküm karşısında, ceza mahkemesince verilen, beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hakimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmadığı, ancak gerek öğretide ve gerekse Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hakiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hakiminin tamamen bağlı olacağının kabul edildiği, diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşıyacağı, nitekim aynı ilkelerin Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 10.1.975 tarihli ve 1971/406 e.1975/1 k.; 23.1.1985 tarihli ve 1983/10-372 e., 1985/21 k.; 27.04.2011 tarihli ve 2011/17-50 e., 2011/231 k.; 09.04.1014 tarihli ve 2013/4-1088 e., 2014/490 k. sayılı kararları ile de aynen benimsendiği, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararları ışığında, özellikle davalılar … ve … hakkında yerel mahkeme huzurunda görülmekte olan dava ile doğrudan bağlantılı kamu davasında mahkumiyet kararı verilmiş olması karşısında, davalılar hakkında ihtiyati tedbirin kaldırılmasına dair verilen karar usul ve yasaya aykırı olduğu, İhtiyati tedbir kararının kaldırılmasına dair 6100 sayılı HMK’nın 396’ncı maddesinde yer alan şartların oluşmamasına karşın, ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasının kararı usul ve yasaya aykırı olup aksine yargılama sırasında kararın devamını gerektirecek olgular meydana geldiği, Bilindiği gibi ihtiyati tedbirin hangi hallerde kaldırılabileceği, 6100 sayılı HMK 396’ncı maddesinde belirtilmiş olup buna göre yasa hükmü; “1) durum ve koşulların değiştiği sabit olursa, talep üzerine ihtiyati tedbirin değiştirilmesine veya kaldırılmasına teminat aranmaksızın karar verilebilir.” şeklinde olduğu, davanın halen derdest olup, yerel mahkeme tarafından dava konusu talebimiz yönünden bilirkişi incelemesi dahi yapılmadığı ve ceza mahkemesince mahkumiyet kararı verildiği, öğretide ve HMK 389 maddesinde, ihtiyati tedbir talebinin yapıldığı sıradaki (mevcut) durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin onemli ölçüde zorlaşacağından, hakkın elde edilmesinin tamamen imkansz hale geleceğinden, hakkın elde edilmesinde gecikme nedeniyle bir sakıncasının yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe ediliyorsa, ihtiyati tedbir şartlarının var olduğunun kabul edileceğinin belirtildiği, başka bir deyişle, bu hallerde mahkeme, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebileceği, somut olay anılan bu yasal düzenleme kapsamında değerlendirildiğinde tarafların ileride zarar görmelerine meydan verilmemesi için davacı yararına, sadece taraflar yönünden, bağlayıcı olmak kaydıyla, ihtiyati tedbir verilmesi için gerekli yasal koşulların oluştuğu, 5411 sayılı Bankalar Kanunu’nun “Fon Alacaklarının Yasal Teminatı” başlıklı 136’ncı maddesi; “fon alacaklarının tahsilini teminen, fon tarafından bu kanun hükümleri çerçevesinde açılan ve/veya takip edilen dava ve takiplerde verilen ihtiyatî haciz veya tedbir kararları uyarınca üzerine ihtiyatî haciz veya tedbir konulan para, her türlü mal, hak ve alacaklar, bu davalara konu alacakların yasal teminatını oluşturur ve karar kesinleşinceye veya takip sonuçlanıncaya kadar devam eder. Mahkemece karara bağlanan alacaklar, tedbir konulan para, mal, her türlü hak ve alacakların bedelinden, devletin ve sosyal güvenlik kuruluşlarının 6183 sayılı kanun kapsamındaki alacaklarından sonra gelmek üzere, imtiyazlı alacak olarak öncelikle tahsil olunur.” hükmünü amir olduğu, anılan kanun hükmü uyarınca, tedbirin devamına karar verilmesi gerektiğini belirterek ilk derece mahkemesinin tedbirin kaldırılmasına ilişkin 04.11.2021 tarihli ara kararının kaldırılmasına ve tedbirin devamına karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, şirket yönetim kurulu üyesinin sorumluluğu ve çalışanlarının haksız eylemleri nedeniyle şirketin uğradığı zararın tazmini istemine ilişkindir. Dava ilk önce iş mahkemesinde açılmış, anılan mahkemece; yargılama sırasında ihtiyati tedbir kararı verilmiş, daha sonra mahkemenin davanın görev yönünden reddine ve dosyanın asliye ticaret mahkemesine gönderilmesine ilişkin kararının kesinleşmesiyle birlikte ticaret mahkemesinde devam edilen yargılama sırasında, davalıların ihtiyati tedbire itirazı üzerine mahkemece itirazın duruşmalı olarak incelenmesi sonucunda, yukarıda yazılı gerekçe doğrultusunda 04.11.2021 tarihli ara kararı ile ihtiyati tedbirin kaldırılmasına karar verilmiş, bu ara karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülen istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Dosya kapsamına göre; Fon Kurulunun 21/02/2008 tarih ve 2008/51 sayılı kararı ile … Ticaret A.Ş’ nin …adına kayıtlı %75 oranındaki hissesinin … Grubu’nun Fon’ a olan borçlarına mahsuben Fon’ a intikaline ve Fon adına tesciline, …A.Ş’ nin yönetim ve denetiminin Fon tarafından devralınmasına karar verilmiştir. Bu karar Danıştay 13. Dairesi’nin 31/05/2011 tarih ve 2008/3115 Esas, 2011/2568 Karar sayılı kararı ile 21/02/2008 tarih ve 2008/51 sayılı kararıyla iptal edilmiş ancak … A.Ş ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu arasında 07/10/2011 tarihli alacağın temliki sözleşmesi imzalanarak İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2011/70 Esas ve 2010/382 Esas sayılı davalarına konu olan hususlarla bağlantılı açılmış ve açılacak davalar ile bunlarla ilgili tüm hak ve alacaklarının tamamı Fon’ a temlik edilmiştir. Davaya esas alacak temlik sözleşmesi kapsamında olup, 21/02/2008 tarihinde … A.Ş’ nin yönetim ve denetiminin Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından devralınmasından sonra davalılardan … Fon tarafından şirkete yönetim kurulu üyesi olarak atandığı, adı geçen davalının yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptığı dönemde şirketi 1.derecede imza yetkisi ile temsil ve ilzama yetkili olduğu, tedbire itiraz eden davalıların ise şirket çalışanları ve bağlantılı olan kişiler olduğu anlaşılmıştır. Görevsiz mahkemece 07.03.2011 tarihinde ihtiyati tedbir verilmiş olup, tedbire itirazın, yargılama sırasında yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK 448. maddesi yollamasıyla HMK 389. ve devamı maddeleri kapsamında değerlendirilmesi gerekir. HMK 389. maddesinde, “uyuşmazlık konusu”hakkında tedbir kararı verilebileceği öngörülmüştür. İhtiyati tedbirin konusu, uyuşmazlık konusunu oluşturmuyorsa artık ihtiyati tedbirin diğer koşullarının yahut HMK 390/3.maddesinde ifadesini bulan “yaklaşık ispat koşulunun” bulunup bulunmadığının araştırılmasına gerek olmadığı tartışmasızdır. Somut olayda, Fon’a devredilen Nergis grubunun iştiraklerinden olduğu anlaşılan … Turizm A.Ş’nin yönetim kurulu üyeliğine yine Fon tarafından atanan yönetim kurulu üyesi ve şirket çalışanları veya bağlantılı olduğu davalıların hukuka aykırı eylem ve işlemleri ile şirket hesabından doğrudan veya dolaylı olarak para aktarımı yapmak suretiyle şirketin uğradığı iddia edilen zararın tazmininin istendiği davada; davalıların malvarlığını oluşturan banka hesapları, menkul veya gayrimenkulleri uyuşmazlık konusu olmadığından ilk derece mahkemesince itiraz eden davalıların itirazlarının kabulü ile malvarlıkları üzerindeki ihtiyati tedbirin kaldırılmasında usul ve yasaya aykırılık bulunmamasına göre davacı vekilinin yerinde olmayan nedenlere göre istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle: 1-İhtiyati tedbire itiraz eden vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-5411 sayılı Kanun’un 140. maddesi uyarınca davalı harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığını, 3-İhtiyati tedbire itiraz eden tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, HMK’nın 362(1)-f maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi. 03/03/2022