Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2022/220 E. 2022/548 K. 28.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/220
KARAR NO: 2022/548
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 21. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 20/10/2021
NUMARASI: 2021/128 Esas – 2021/728 Karar
DAVA: Tüzel Kişilik Perdenin Aralanması
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 28/04/2022
Taraflar arasındaki tespit-tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın usulden reddine yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili, müvekkili şirket ile davalı şirket arasında giyim ürünlerinin konsinye satışı konusunda sözlü bayiilik anlaşmasına varıldığını ve davalı şirketin … AVM’de bayiliğini üstlendiğini, davalı şirketin haksız kazanç sağladığının ve cari hesap ilişkisinde usulsüzlüklerin saptanması üzerine bayiilik sözleşmesinin feshedildiğini, müvekkili şirketin cari hesaptan kaynaklanan alacağı için açılan ve Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/769E, sayılı dosyası üzerinden görülen davada; davalı şirketin, müvekkili şirkete cari hesaptan kaynaklı 68.780,13-TL borcu bulunduğunun tespiti ile bu alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalı şirketten tahsiline karar verildiğini, kararın kesinleştiğini, yine haksız yere nakde çevrilen teminat mektubundan dolayı nakde çevrilen bedelin iadesi için açılan ve İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/1003E sayılı dosyası üzerinden görülen davada, 500.000,00 TL’nin tazmin edildiği 25/10/2018 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile davalı şirketten tahsiline karar verildiğini, bu kararında kararın kesinleştiğini, davalı şirketin sınırsız. sorumluluk esasını bertaraf etmeye yarayan geleneksel bir aile ortaklığı (eşlerin ortaklığı) yönetim şekli ile işletilmiş olup, bu şekilde kurumsallaşamamış ve kurumsallaşma hedefi de olmayan bir sermaye şirketinin tipik özelliklerini gösterdiğini, davalı …’in, davalı şirketi bir tüzel kişilik olarak değil, işletme biçimindeki bir mal varlığı olarak gördüğünü, tek patron, şirket sahibi olarak hareket ederek, ortakların kişiliği ile tüzel kişiliği birbirine karıştırdığını, davalı şirket ortaklarının, özellikle davalı …’in, tüzel kişilik arkasına gizlenerek, haksız ve kötüniyetli olarak müvekkili şirkete zarar verdiğini, müvekkili şirketin borçlandırıldığını, bu şekilde bir hakkın amacı dışında kötüye kullanıldığının mahkeme kararlarıyla da tespit edildiğini ileri sürerek davalı şirketin tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasına, davalı şirketin, müvekkil şirkete olan ve mahkeme ilamları ile kesinleşen tüm borçlarından, davalı şirket ortakları olan diğer davalıların da müştereken ve müteselsilen sorumlu olduklarının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı vekili 19.03.2021 tarihli dilekçesinde, tespit talebi yerinde görülmezse; Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 20.09.2019 tarih ve 2018/769E., 2019/773K. sayılı ilamında ve İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 25.10.2018 tarih ve 2018/1003E., 2020/709K. sayılı ilamında hüküm altına alınan tüm alacakları ile söz konusu alacakların eldeki davanın açılış tarihine kadar işleyen faizleri toplamı 852.485,00 TL olup bu tutar alacağın ticari faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini istemiştir.
CEVAP: Davalı şirket ve … vekili, davacının tespit davası açmakta hukuki yararının olmadığını, davanın, belli bir miktar paranın ödenmesi talebini içeren eda davası olduğu kabul edildiği takdirde; davadan önce zorunlu arabuluculuk yoluna başvurulmadığını, müvekkili şirket hakkındaki davanın kesin hüküm nedeniyle reddi gerektiğini, tüzel kişilik perdenin aralanması koşullarının bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Diğer davalı, davaya cevap vermemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARAR ÖZETİ: İlk derece mahkemesince, her ne kadar davacı taraf, davalı şirkete karşı kesinleşmiş alacaklardan diğer davalıların da sorumlu olduğunu ileri sürmüş ise de, talebin sadece tespite yönelik olduğu, eda davası olmadığı, tek başına sorumluluk tespitini istemekte davacının hukuki yararının olmadığı, zira tespit kararı verilse bile bir miktara hükmedilmeyeceği için icra kabiliyetinin olmayacağı, davacının tespit talep etmekte hukuki yararı olmadığından; hukuki yarar dava şartının eksik olduğu, bu nedenle tespit talebinin reddi gerektiği, alacak talep edilmesi halinde ise, öncelikle dava şartı olan arabuluculuğa başvuru yapması gerektiği, eda davası şartlarının da tamam olmadığı, bu nedenle dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekilinin istinaf dilekçesinde özetle; kesin hüküm nedeniyle davalı şirkete karşı alacak talebi (eda hükmüne ilişkin bir talep) yöneltilemeyeceği halde, eda davası açılmasının mümkün olduğu değerlendirmesiyle, davanın hukuki yarar dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddedilmesinin doğru olmadığını, tüzel kişilik perdesinin aralanması/kaldırılması davalarının Yüksek Yargı kararlarıyla ortaya çıkan ve şekillenen ayrı bir dava türü olduğu da dikkate alınarak, tüzel kişilik perdesinin kaldırılması ile müvekkilin alacak haklarının korunması amacıyla başvurulduğunu, müvekkilinin davalı şirketten olan alacaklarının ödenmesi için, davalı şirkete karşı iki ayrı dava açmış olup, söz konusu davaların kesinleştiğini, bu şekilde, zorunlu arabuluculuğa tabi olan bir miktar paranın ödenmesine ilişkin uyuşmazlıklar çözümlenmiş olup, eldeki davadaki talebin; davalı şirketin, tüzel kişilik perdesinin kaldırılması ve anılan alacaklardan davalı ortakların da sorumlu olduklarına karar verilmesi olduğunu, aralarında bağlantı bulunan ve miktara tabi olan ve olmayan talepleri bir arada içeren, talep yığılmasının söz konusu olduğunu, davaların zorunlu arabuluculuğa tabi tutulmasının usul ve yasalara aykırı olduğunu belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE: Davacı, davalı şirketin tekstil ürünlerinin konsinye satışı konusunda yapılan bayiilik sözleşmesinin feshedildiğini, cari hesaptan ve haksız yere nakde çevrilen teminat mektubundan dolayı açılan alacak davaların davacı lehine sonuçlanarak kesinleştiğini, davalı şirketin ortağı olan diğer davalıların tüzel kişilik arkasına gizlenerek, haksız ve kötüniyetli olarak davacı şirkete zarar verdiğini belirterek davacının davalı şirketten olan ve yargı kararları ile kesinleşmiş alacaklarından davalı şirketin ortakları olan diğer davalıların sorumlu olduklarının tespitini istemiş, yargılamada sunmuş olduğu talep açıklaması içerikli dilekçesinde ise, davalı şirketten olan alacağın diğer davalılardan tahsilini istemiştir. İlk derece mahkemesince, tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığı, eda davasının da arabuluculuğa tabi olduğu, bu nedenle dava şartlarının yerine getirilmediği gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiş, karara karşı süresi içerisinde davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Somut olayda uyuşmazlık, hukuki yarar ve arabuluculuk dava şartlarının bulunup bulunmadığı ve bir davada birden fazla dava şartının bulunması halinde dava şartlarının hangi sıraya göre değerlendirilmesi gerektiği noktalarında toplanmaktadır. HMK’nın 114. maddesinde belirtilen dava şartları, öğretide üç ana başlık altında incelenmektedir: 1- Mahkemeye ilişkin dava şartları (mahkemenin görevli olması, yargı yolunun caiz olması vb.); 2-Tarafa ilişkin dava şartları (tarafların taraf ve dava ehliyetinin, dava takip yetkisinin bulunması); 3-Davanın konusuna ilişkin dava şartları (davayı açmakta hukuki yararın bulunması, tasarrufun iptali davasında aciz belgesinin alınmış olması, davanın derdest olmaması vb) (Pekcanıtez Usul, C:II, s. 927-950, Lexpera). Bu ayrıma göre, zorunlu arabuluculuğa başvurulmuş olması, davanın konusuna ilişkin dava şartlarındandır. Dava şartlarının hangi sırayla inceleneceğine dair kanunda açık bir hüküm bulunmamakla birlikte bu konuda, usul ekonomisi ilkesi gibi yargılama hukukuna hâkim olan ilkeler yanında, dava şartının niteliğinin de dikkate alınması gerektiği açıktır. Nitekim HMK’nın115.maddesinin 1. fıkrasının gerekçesinde, “…Genel dava şartlarının inceleme sırasının ne olacağı hususu ise pozitif bir düzenlemeye elverişli bir nitelik taşımaması sebebiyle, tümüyle doktrin ve yargı uygulamasına bırakılmıştır” denilmek suretiyle, bu konu öğreti ve uygulamaya bırakılmıştır. Belli bir dava şartının yokluğu halinde diğerlerinin incelenmesine gerek kalmayacak ise ilk önce o dava şartının incelenip karara bağlanması gerekir. Mahkemeye ilişkin dava şartları en önce, tarafa ilişkin dava şartları ikinci sırada, davanın konusuna ilişkin dava şartları ise en son incelenmelidir (Prof Dr. Baki KURU, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku: Ders Kitabı, Ağustos 2017, Ankara, s.144-145; Pekcanıtez Usul, C:II, s. 954). Tüzel kişiliğin varlığı asıl olup borcun yükümlüsü olan bir tüzel kişilik bulunmakta iken bu tüzel kişiliğin malvarlığının alacaklarının zararına olarak kötüye kullanılması durumu iddia edilip kanıtlanmadığında şirketin ortaklarına ya da başka bir şirkete karşı bu borçtan dolayı yönelinemeyilecektir. Ancak tüzel kişiliğin kötüye kullanıldığı bazı istisnai hallerde tüzel kişilik perdesi aralanmak suretiyle gerçek ya da tüzel kişi ortakların sorumluluğu cihetine gidilebilecektir. Bu açıklamalar ışığında somut olaya dönersek; tüzel kişilik perdenin aralanması teorisine dayalı olarak davalı şirketin yargı kararlarıyla kesinleşmiş alacaklarından şirket ortakları olan diğer davalıların sorumlu olduğunun tespiti ile bu alacağın tahsiline karar verilmesi talep edilmiş olup, tüzel kişilik perdeyi aralama teorisi uygulanmak sureti ile davalı ortakların şirketin mevcut borcundan sorumlu olması gerektiğinin tespiti ile yahut borcun kendisinden tahsili talebi dava yolu ile öne sürülebileceği gözetildiğinde, davada ileri sürülen talep bakımından davacının dava açmakta hukuki yararının bulunduğunun kabulü gerekir. Öte yandan, TTK’nın 5/A maddesi ile getirilen düzenlemede, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulması bir dava şartı olarak kabul edilmiştir. Davanın konusunun birden fazla talebe ilişkin olması ve bunlardan bir kısmının bir miktar para alacağına, bir kısmının ise parasal olmayan taleplere ilişkin olması halinde, yani HMK’nın 110. maddesi anlamında bir dava yığılması ve talepler arasında da HMK’nın 166. maddesi anlamında bağlantı bulunması halinde, uyuşmazlığın ne şekilde çözümleneceğine ilişkin bir hüküm bulunmamakta ise de, Anayasamız uyarınca, uyuşmazlığın çözümünde asıl olanın mahkeme yargısı olduğu dikkate alındığında, aralarında bağlantı bulunan ve miktara tabi olan ve olmayan talepleri bir arada içeren, talep yığılmasının söz konusu olduğu davaların arabuluculuğa tabi olmaksızın mahkemece çözüme kavuşturulması gerekir. Oysa ki somut olayda, tüzel kişilik perdesinin kaldırılarak davalı şirketin yargı kararlarıyla kesinleşmiş alacaklarından şirket ortakları olan diğer davalıların sorumlu olduğunun tespiti ile bu alacağın tahsili istenmiş olup talep yığılmasından söz edilemeyeceğinden uyuşmazlığın bu davalılar yönünden zorunlu arabuluculuğa tabi olduğundan ve davadan önce arabuluculuğa başvurulmadığı ve bu şartın yerine getirilmediği ihtilafsız olmasına göre, bu davalılar hakkındaki davanın bu nedenle dava şartı yokluğundan usulden reddine karar vermek gerekir. Açıklanan bu nedenle davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1.b.2 maddesi gereğince kısmen kabulü ile İDM kararının kaldırılarak zorunlu arabuluculuk şartının yerine getirilmediğinden dolayı dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ;İstinafa konu İlk Derece Mahkemesi kararının HMK 353(1)b-2 uyarınca KALDIRILMASINA; 1-Davanın arabulucuk dava şartı yokluğu nedeniyle USULDEN REDDİNE, 2-Başlangıçta peşin olarak alınan 14.618,30 TL karar ve ilam harcının işin hitamında ödenmesi gereken 80,70 TL harçtan fazla olduğu anlaşıldığından 492 sayılı Harçlar Kanunun 31. maddesi gereğince fazla alınan 14.537,6 TL harcın karar kesinleştiğinde ve istem halinde davacıya iadesine, 3-Davacı tarafın yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4-Davalı şirket ve … yargılama sırasında kendilerini vekille temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T uyarınca 5.100-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak bu davalılara verilmesine, 5-Artan gider avansının karar kesinleştiğinde ilgili tarafa iadesine, 6-İstinaf Yargılamasına İlişkin Olarak; a-İstinaf yoluna başvuran davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının istemi halinde kendisine iadesine, b-Davacı tarafın istinaf istemi kabul edilmekle birlikte davanın reddine karar verilmesi nedeniyle istinaf aşamasında yapılan yargılama masraflarının kendi üzerinde bırakılmasına, c-Kararın, HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraflara resen tebliğine, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2(iki) hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi 28/04/2022