Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2022/1895 E. 2022/1494 K. 29.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/1895
KARAR NO: 2022/1494
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 26/12/2018
NUMARASI: 2014/390 Esas – 2018/1380 Karar
DAVA: Genel Kurul Kararının İptali
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 29/12/2022
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davalı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; davalı şirketin İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’nün … sicil numarasında kayıtlı olduğunu, “Mahdut Mesuliyetli İstanbul Üniversitesi Yapı Kooperatifi”nin amacını gerçekleştirerek üyelerine yapımını tamamladığı taşınmazları teslim ettikten sonra nevi değiştirmek suretiyle oluştuğunu, nev’i değiştirmek suretiyle oluşan davalı şirketin her biri 0,015 TL’den 104 hisse karşılığında 1,56 TL sermaye ile kurulduğunu, sermayesini tamamen nev’i değiştiren Mahdut Mesuliyetli İstanbul Üniversitesi Yapı Kooperatifinin ortaklarının mevcut payları ve mal varlığından karşılandığını, davalı şirketin kurulduğu zamanda davacıların varisi … ile …’nun değeri 0.015 TL eden 1’er adet hisselerinin olduğunu, dolayısıyla davacıların da davalı şirketin ismi geçen kurucu ortakları durumundaki murislerinden gelen miras payları nedeniyle davalı şirkete ortak olduklarını, ancak kooperatifin nev’i değiştirmesi suretiyle kurulan davalı şirketin uzun süre işlevsiz kaldığını, bunun üzerine de 20/09/1972 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında alınan karar ile tasfiye haline girdiğini, davalı şirket ortaklarının davalı şirketin tasfiye edilerek maliki olduğu İstanbul İli, Beşiktaş İlçesi, … Mahallesinde kain ve imarın … ada … ve … nolu parselleri ile … ada … ve … nolu parsellerinde kayıtlı bulunan ve 12/09/2007 tarihi itibari ile değeri 25.697.946,00 TL olan taşınmazlarının satılarak paylarını almayı düşünürken, 37 yıllık süreçte tasfiye bir türlü tamamlanamadığını, bu süreçte şirket ortaklarının çoğunun da vefat ettiğini, şuan da yönetim kurulu başkanı olan … tarafından davalı şirket ortaklarının çoğunun olması ve mirasçılarının da varislerden kalan bahse konu şirket paylarından ve gerçek değerlerinden haberi olmamasından yararlanmak istediğini ve şirket paylarının çoğunun devir alınması, devir alınmayan payların ise şirket payındaki oranlarının düşülerek şirket taşınmazlarının ele geçirilmesi amacıyla 2007 yılından sonraki süreçte bir takım işlemler yapmaya başladığını, davalı şirketin yönetim kurulu başkanı … ile yine bu kişinin hakim olduğu dava dışı … Malz.San.TicAŞ’nin şuanda davalı şirketin hakim ortakları olduğunu, tasfiye sürecinde bahse konu şirket paylarının çoğunu toplayarak hakim ortaklar durumuna geldikten sonra bu kez davalı şirketin tasfiyeden çıkarılması amacıyla 13/10/2008 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında çeşitli hileli işlemlerle tasfiyeden çıkma yönünde karar alınmasını sağladığını, bunun üzerine davalı şirketin azınlık ortaklarından bazıları tarafından işbu kararın iptali isteği ile İstanbul 10.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2010/273 Esas sayılı dosyası ile iptal davası açıldığını, davalı şirketin tasfiyeden çıkarılmasından sonra bu kez de şirket sermayesinin 1,56 TL’den 50.000,00 TL’ye çıkarılmasına karar verildiğini, daha sonra 19/12/2011 tarihli genel kurul toplantısında şirket ana sözleşmesinin sermaye ve hisse senetlerini düzenleyen 6.maddesinin tadil edilerek şirket sermayesinin 50.000,00 TL’den 10.000.000,00 TL’ye çıkarılmasına, arttırılan 9.950.000,00 TL sermayenin 443.663,15 TL’sinin şirketin öz kaynakları içinde yer alan 502 hesapta kayıtlı sermaye olumlu farklarından karşılanmasın, geri kalan 9.506.336,85 TL’nin ise nakdi sermaye olarak konulmasına karar verildiğini, davacılar tarafından ana sözleşmenin sermaye ve hisse senetlerini düzenleyen 6.maddesinin tadil edilmesine ilişkin 19/12/2011 tarihli olağanüstü genel kurul kararının iptali isteği ile İstanbul 28.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2012/46 Esas sayılı dosyası ile dava açıldığını, ancak şirket tarafından sermayenin 10.000.000,00 TL’ye çıkarılmasına ilişkin önceki karardan dönülerek bu kez de şirketin sermayesinin 50.000,00 TL’den 2.500.000,00 TL’ye çıkarılması yönünde gündem maddesinin hazırlanarak 09/05/2012 tarihinde yapılacak olağan genel kurul toplantısı için davacılara çağrı kağıdı gönderildiğini, 09/05/2012 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantısının dava konusu 6.maddesi ile alınan kararda şirket sermayesinin 50.000,00 TL’den 2.500.000,00 TL’ye çıkarılmasına karar verildiğini, şirket ana sözleşmesinin sermaye ve hisse senetlerini düzenleyen 6.maddesinin tadil edilerek şirket sermayesinin arttırılmasına ilişkin dava konusu 09/05/2012 tarihli olağan genel kurul kararının açıkça yasaya aykırı olduğunu, anılan nedenlerle şirket ana sözleşmesinin sermaye ve hisse senetlerini düzenleyen 6.maddesinin tadil edilerek “şirket sermayesinin 50.000,00 TL’den 2.500.000,00 TL’ye çıkarılmasına” ilişkin 09/05/2012 tarihli olağan genel kurul kararının iptaline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı şirkete yükletilmesine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davalı şirketin daha önce Mahdut Mesuliyetli İstanbul Üniversitesi Yapı Kooperatifi iken nev’i değiştirerek AŞ’ye dönüştüğünü ve 21/05/1970 tarih 3955 sayılı sicil gazetesinde yayımlandığını, şirketin tasfiye süreci devam ederken 13/10/2008 tarihli genel kurul kararı ile tasfiyeden çıkma kararı alındığını, bu kararın İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünde sicile tescilinin reddi üzerine iptali için İstanbul 3.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2007/715 Esas sayılı dosyası ile sicil memurluğu ret kararının iptali istemi ile dava açıldığını, mahkemece yapılan yargılama sonucu genel kurul kararının tesciline karar verildiğini ve işbu kararın kesinleştiğini, davacıların şirket yetkilisi …’ın bir takım hileli işlemler yaparak tasfiyeden çıkma kararı alınmasını sağladığı yönündeki iddialarının gerçek dışı olduğunu, İstanbul 10.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2010/273 Esas sayılı dosyası açılan tasfiyeden çıkma kararına ait 13/10/2008 tarihli genel kurul kararının batıl olduğunun tespiti davasında mahkememizce davanın reddine karar verildiğini ve işbu kararın kesinleştiğini, davacıların davalı şirketin yasaya uygun aldığı her genel kurul kararının iptali istemi ile dava açtıklarını, genel kurul kararının uygulanmasının geri bırakılmasını gerektirecek koşulların oluşmadığını, davacıların davalı şirkette 104 hisse karşılığında 1,56 TL sermayede 0,015 TL’den birer adet hisse sahibi olduklarını, genel kurulda ise 50.000,00 TL sermayeye tekabül eden 50.000 adet hisseden 44.228 adet kabul oyu ile sermaye arttırımı kararı verildiğini, sermaye arttırımında cüz’i pay sahibi olan davacıların bir zararının bulunmadığını, anılan nedenlerle davcıların ileri sürdüğü iptal sebeplerinin yerinde olmadığından bahisle davanın reddi ile yargılama giderleri ve ücreti vekaletin davacılar üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece; ”… iç kaynaklardan sermayeye eklenecek “502-Sermaye Olumlu Farkları” hesabında kayıtlı 443.663,15 TL tutarında nakit sermaye artışı yapılabilmesinin TTK 462/3.maddesi hükmüne uygun olduğu, dolayısıyla sermaye artışı yapılabilecek tutarın iç kaynaklardan 443.663,15 TL aynı tutarda nakit 443.663,15 TL ile birlikte toplam 887.326,30 TL olarak olduğu, bu tutarın kanun, ana sözleşme ve dürüstlük kurallarına aykırılık teşkil etmediği, ancak 887.326,30 TL üzerindeki (1.612.673,70 TL) sermaye artışının kanun, ana sözleşme ve dürüstlük kurallarına aykırılık teşkil ettiği, 887.326,30 TL üzerindeki sermaye artışının davacıların menfaatinin haleldar olmasına sebep olacağı ve eşitlik ilkesine aykırı olduğu anlaşıldığından davalı şirketin 09/05/2012 tarihli genel kurul toplantısında 6.gündem maddesi olarak görüşülen ve kabul edilen şirket sermayesinin 50.000,00 TL’den 2.500.000,00 TL’ye yükseltilmesine ilişkin genel kurul kararının iptaline karar vermek gerekmiş, yine işbu davanın, 20/09/2017 tarihli oturumunda taraflarca takip edilmemesi nedeniyle işlemden kaldırılmasına karar verildiği, bilahare davacılar … ve … vekili tarafından 25/09/2017 tarihli dilekçe ile sadece … ve … yönünden davanın yenilendiği, … ve … tarafından davanın yenilenmediği anlaşıldığından … ve … tarafından açılan davanın HMK 320/4.maddesi uyarınca açılmamış sayılmasına karar vermek gerekmekle Davacılar … ve … tarafından açılan dava HMK 320/4 maddesi uyarınca açılmamış sayılmasına, Davacılar … ve … tarafından açılan davanın KABULÜ ile, İstanbul Ticaret sicil Müdürlüğünün … sicil nosunda kayıtlı … A.Ş’nin 09/05/2012 tarihli genel kurul toplantısında 6. Gündem maddesi olarak görüşülen ve kabul edilen şirket sermayesinin 50.000,00 TL’den 2.500.000,00 TL’ye yükseltilmesine ilişkin genel kurul kararının eşitlik ilkesine aykırı olduğu anlaşıldığından İPTALİNE, ” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Gerekçeli kararda 6102 sayılı TTK’nın 3. fıkrası hükme esas olmakla; ilgili maddenin 01/07/2012 tarihinde yürürlüğe girdiği, dolayısıyla 09/05/2012 tarihli genel kurulda söz konusu kanun maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığını, bahsi geçen genel kurul zamanında 6762 sayılı TTK’nın yürürlükte olduğunu ve TTK’da şirketin iç kaynaklarında bulunan fonların sermayeye ilave edilmesi suretiyle yapılan eş zamanlı nakdi sermaye artışında herhangi bir sınırlamanın ve şekil zorunluluğunun mevcut olmadığını dolayısıyla yerel mahkemece alınan ve hükme esas kabul edilen bilirkişi raporunun bu açıdan hatalı olduğunu, şirketin Beşiktaş’ta kain … ada … nolu arsası üzerine lokal yapılmasının planlandığını, inşaat ruhsatının 14 Kasım 2014 tarihinde alındığını, maliyetinin o tarihteki piyasa şartlarına göre belirlendiğini, bu inşaat ve olası genel yönetim giderleri düşünülerek sermaye arttırımı yapıldığını, 2018 yılı bilançosunda şirketin öz sermayesinin 1.755.215,56 TL olduğunu, 2.500 bin tl sermaye artırımı yapıldığını, şirketin gayri faal olması sebebiyle yeterli giderleri olmadığından sermayesinin eksildiğini, mahkemenin istinafa konu kararı sebebiyle şirketin makul genel giderlerine hisseleri oranında katılan pay sahiplerinin cezalandırılmış olduğunu, yine sermaye artırımının iptali durumunda TTK’da öngörülen sermayenin 2/3’si kaybedileceğinden şirketin münfesih duruma düşeceğini, bahsi geçen nedenlerle ilk derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
GEREKÇE: Dava, davalı … şirketin 09/05/2012 tarihli olağan genel kurul toplantısında alınan 6 no’lu şirket sermayesinin artırımına ilişkin kararın, TTK’nın 445 vd. maddelerinin iptali istemine ilişkindir.İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, yukarıda açıklanan gerekçelerle, davacılar … ve … yönünden dava konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına, diğer davacılar … ve … yönünden de davanın kabulüne karar verilmiş; davanın kabulü yönünden verilen karara karşı davalı vekili tarafından yasal süre içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.TTK’nın 445. maddesi uyarınca, ”446 ıncı maddede belirtilen kişiler, kanun ve esas sözleşme hükümlerine ve özellikle dürtüstlük kuralına aykırı olan genel kurul kararları aleyhine, karar tarihinden itibaren üç ay içinde şirket merkezinin bulunduğu yerdeki Asliye Ticaret Mahkemesinde iptal davası açabilirler.” Davanın, iptal davası için aranan üç aylık hak düşürücü süre içinde 06/07/2012 tarihinde açıldığı anlaşılmıştır. TTK’nın 446. maddesindeki yasal düzenleme ile yerleşmiş Yargıtay içtihadı uyarınca, toplantıda hazır bulunup karara muhalif kalarak keyfiyeti zapta geçirten pay sahibinin iptal davası açma hakkı vardır. Diğer bir deyişle, olaya uygulanması gereken 6102 sayılı TTK’nın 446. maddesi genel kurul kararlarının iptalinin şartlarını ve usulünü düzenlemiş olup, anılan maddede toplantıda hazır bulunup karara muhalif kalarak keyfiyeti zapta geçirten pay sahibinin iptal davası açabileceği belirtilmiş olup, bu husus dava şartıdır. Ayrıca bir karara muhalefet olunması ve muhalefetin tutanağa geçirilmesi yolundaki dava şartının gerçekleşebilmesi için muhalefetin alınan karardan sonra tutanağa geçirilmesi gerekmedir. Bu görüş, karara peşinen muhalefet olmaz şeklinde açıklanabilir (Bkz. Yargıtay 11. HD, 08.12.2015 tarih, 2014/18887; 2015/13122 E.K sayılı ilamı) Somut olayda iptali talep edilen olağan genel kurul toplantısına davacılar … ve … katılmadığı ihtilafsız olup,genel kurul toplantısına ilişkin davet mektubunun gönderilme usulü, gerek TK m. 414’ün aradığı diğer tüm çağrı merasimine uyulduğundan ,genel kurul çağrı işleminin kanundaki aranan şartları taşımadığına ilişkin olarak bakanlık temsilcileri tarafından da herhangi bir tespit yapılmadığı, davacı … ve … vekili de çağrını yapıldığını belirttiği gibi çağrının usulsüz yapıldığına ilişkin herhangi bir iddiası da bulunmamaktadır. Buna göre davacılar … ve …’ya genel kurula davet için yapılan çağrı usulüne uygun olup, usulüne uygun çağrıya rağmen genel kurula katılmayan davacıların genel kurulda alınan kararların iptaline talep etme hakkı bulunmamaktadır. Bu durumda alınan kararların yokluk ve kesin hükümsüzlük yaptırımı yönünden re’sen değerlendirilmesi gerekmektedir. Yokluk, bir hukuki işlemin doğabilmesi için öngörülen kurucu/şekli nitelikte olan emredici hükümlere aykırılık halidir (Mehmet Bahtiyar, Ortaklıklar Hukuku, 14. Bası, Beta, İstanbul,2020,s.198). Bu aykırılık, işlemin esaslı noktadaki kurucu unsurlarında eksikliğe yol açar ve işlemi “yokluk” ile sakat hale getirir. Yok sayılan işlem, şeklen dahi meydana gelmemiştir. Yokluk, bunu ileri sürme konusunda hukuki menfaati bulunan herkes tarafından her zaman ileri sürülebilir ve tespit ettirilebilir, hâkim tarafından da re’sen dikkate alınır. Mahkemenin vereceği tespit hükmü, bu durumu açıklayıcı niteliktedir. Butlan durumunda ise geçersizliğin tespiti her zaman ileri sürülebileceği gibi söz konusu geçersizliğin sonradan düzeltilmek suretiyle hukuki alanda hüküm ve sonuç doğurması da mümkün değildir. Yokluk ve butlan hallerinin varlığı halinde bu hususun mahkemelerce re’sen gözönünde bulundurulacağı ve herkesin bu geçersizliği, mülga 6762 sayılı TTK’nın 381. maddesinde (6102 S.TTK 445-446) düzenlenen koşullara tabi olmaksızın ileri sürebileceği Hukuk Genel Kurulu’nun 12.03.2008 gün ve 2008/11-246 E., 2008/239 K. sayılı ilamı ile de benimsenmiştir. TK 447 maddesi uyarınca Pay sahibinin, genel kurula katılma, asgari oy, dava ve kanundan kaynaklanan vazgeçilemez nitelikteki haklarını sınırlandıran veya ortadan kaldıran, Pay sahibinin bilgi alma, inceleme ve denetleme haklarını, kanunen izin verilen ölçü dışında sınırlandıran, anonim şirketin temel yapısını bozan veya sermayenin korunması hükümlerine aykırı olan kararlar batıldır. Nispi emredici kuralların genel ve sürekli şekilde ihlaline ilişkin olmadığı sürece bir defalık ihlal eden genel kurul kararları da iptal edilebilir kararlardandır. (Prof.Dr.Erdoğan Moroğlu -Anonim Ortaklıkta GK Kararlarının Hükümsüzlüğü ,Güncellenmiş ve Genişletilmiş 7.Baskı, 2014 -sayfa 154) Doktrinde emredici hukuk kuralının koruduğu menfaate göre bir ayrım yapılarak bir sonuca varılması baskın olarak kabul edilmektedir. Buna göre; eğer emredici kanun hükmü kamu düzenine ilişkinse burada bir yokluk ya da butlan hali bulunacak; ancak kanun hükmü pay sahibinin menfaati korumaya yönelikse iptal edilebilirlik gündeme gelecektir. Doktrinde bazı yazarlar tarafından, kamu düzenine ilişkin olan emredici hükümler mutlak emredici hükümler, pay sahiplerinin çıkarlarına yönelik hükümlerse nispî emredici hükümler olarak tanımlanmaktadır. Bu yazarlara göre, nisbî emredici hükümlere aykırılık iptal sebebi oluşturacaktır. Sermaye azaltımı ve artırımı kararları anonim şirkette sermayenin korunmasına ilişkin kararlar olup sermaye kaybının sınırına ilişkin TTK 376/2 maddesi haricinde ve bu madde uyarınca alınacak diğer önlemler emredici nitelikte değildir. TTK nın 376/2 maddesinde şirketin sermayesi ile kanuni yedek akçeleri toplamının 2/3 ünün zarar sebebiyle karşılıksız kaldığı hallerde sermayenin 1/3 ü ile yetinme veya sermayenin tamamlanmasına karar verme hakkı tanımaktadır.Bu durumda bu seçeneklerden birine karar verilmesi zorunludur. Burada ki düzenleme kanunda öngörülen tedbirlerin alınmaması durumunda karşılaşılacak yaptırımlar düzenlenmiştir. Ancak bu seçenekleri kullanma hakkı sadece sermayenin 2/3 ünün kaybı haline mahsus olmayıp ,şirket genel kurulu kanuni sınırları gözeterek her zaman sermaye artırımına veya azaltımına karar verebilecektir.(Y11H.D’nin 26/04/2022 tarih ve E:2020/6203-K:2022/3451). Somut olayda, alınan bilirkişi raporu ile;TTK 462. Maddesi uyarınca öncelikle iç kaynaklarda yer alan 443.663,15 TL ve aynı tutarda nakit ve de “sermaye olumlu farkları ” hesabında kayıtlı nakit 443.663,15 TL toplamda 887.326,30 TL sermaye artışı yapılabileceği ,bu tutar üzerindeki 1.612.673,70 TL sermaye artışının kanun, ana sözleşme ve dürüstlük kurallarına aykırılık teşkil etmiş olduğu, dava konusu olağan genel kurulu toplantısına toplam pay sahiplerinin %91.51 oranında katılımın sağlandığı, katılanların %96.65’i oranında kabul nisabıyla sermaye artırımına karar verildiği böylece gerekli nisapların sağlandığı yönünde değerlendirilme yapılmıştır.Davacı pay sahiplerinin rüçhan hakları doğrudan veya dolaylı olarak kısıtlanmadığı, çoğunluk pay sahipleri ile aynı şartlarda sermaye arttırımına imkan tanındığı, dolayısıyla pay sahipleri arasında eşitlik ilkelerine aykırı davranılmadığı, kaldı ki davaya konu genel kurul kararı ile eşitlik ilkesine aykırılık oluştuğu yönünde bir iddianın da dava dilekçesinde mevcut olmadığı anlaşılmaktadır. Davalı şirketin ana sözleşmesinde sermaye artırımı veya azaltımına ilişkin özel bir hüküm bulunmamaktadır. Buna göre şirketin mali durumunun iyileştirilmesi için önlemler almaya yetkili genel kurul bilançoya göre ortaya çıkan kazancı dağıtmaktan keyfi bir şekilde sarfınazar edemez ise de, kârın dağıtılmayarak, olağanüstü yedek akçeye ayrılması, şirketin mali yapısının güçlendirilmesi, ortaklığın gelişmesi ve şirketin finansmanının sağlanması gibi haklı sebeplerin mevcudiyeti halinde mümkün olup, yargılama aşamasında aldırılan bilirkişi raporu ile şirketin sermaye ihtiyacı saptanmıştır.Davalı şirket yönünden TTK376/2. hükmünün ihlal edilmediği açık olduğu gibi eşitlik ilkesine aykırı bir hususa mevcut olmadığından davaya konu genel kurul kararında yokluk veya kesin hükümsüzlük yaptırımının uygulanmasını gerektirecek bir durum bulunmamaktadır. Bu hale göre ilk derece mahkemesince sermaye ihtiyacının şirket iç kaynaklarından karşılanması gereken tutarın üzerinde yapılan sermaye arttırımına dair kararının iptali yoluna gidilmesi hukuka aykırı olmuştur. Açıklanan nedenlerle HMK ‘nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda . Davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü istinaf incelemesine konu ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353(1)b-2 maddesi uyarınca kaldırılmasına yeniden yargılama yapılmasına gerek bulunmadığından Dairemizce esas hakkında yeniden karar verilmek suretiyle davacılar … ve … tarafından açılan davanın reddine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle; Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ İLE; istinaf incelemesine konu İlk Derece Mahkemesi kararının HMK’nın 353(1)b-2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,1-Davacılar … ve … tarafından açılan dava HMK 320/4 maddesi uyarınca AÇILMAMIŞ SAYILMASINA, 2-Davacılar … ve … tarafından açılan davanın REDDİNE,3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar tarifesi gereği alınması gereken 80,70 TL harcın peşin yatırılan 21,15 TL harçtan mahsubu ile geriye kalan 59,55‬ TL’nin davacılar … ve …’dan tahsili ile hazineye irat kaydına, 4-Davacılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,5-Davalı tarafından yapılan 11 TL yargılama giderinin davacılardan alınarak davalıya verilmesine,6-Davalı yargılama sırasında kendini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan … uyarınca 9.200,00 TL vekalet ücretinin davacı taraflardan alınarak davalıya verilmesine,7-Taraflarca yatırılan ve kullanılmayan gider avansının karar kesinleştiğinde ilgili tarafa iadesine,8-İstinaf Yargılamasına İlişkin Olarak;a-Davalı vekilince yatırılan istinaf karar harcının istemi halinde kendisine iadesine,b-Davalı tarafından istinaf aşamasında sarf edilen 121,30 TL istinaf başvuru harcı ve posta gideri 45,10 TL olmak üzere toplam 166,4‬0 TL yargılama giderinin davacı … ve …’dan alınarak davalıya verilmesine,9-Kararın, HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraflara resen tebliğine,Dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2(iki) hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 29/12/2022